Hicrî onuncu asrın sonlarında yaşamış velîlerden. Doğum ve vefât târihleri belli değildir.

Abdullah Kassâr şöyle anlatmıştır:

Bir zamanlar hacca gitmek üzere yola çıkmıştım. Şirâz âlimleriyle görüştüm. Bana dediler ki:

"Abdullah-ı Tüsterî ile görüştüğün zaman onun fazîletini, üstünlüğünü kabul ettiğimizi ve selâmımızı söyle. Arefe gününde evinden çıkıp hacılarla vakfeye durduğunu işittik. Bu haber doğru ise bildirsin de bizim bu kerâmeti hususunda tereddüdümüz kalmasın."

Abdullah-ı Tüsterî hazretlerinin yanına varınca selâm verdim. Üzerinde uzun bir elbise vardı. Kendinden geçmiş bir halde oturuyordu. Onu görünce üzerime bir heybet düştü. Konuşmağa cesaret edemedim. Yanında bir yere oturdum O sırada bir kadın geldi;

-Efendim benim kötürüm bir oğlum var. Şifâ bulması için duânızı almaya geldim. dedi.

Abdullah Tüsterî:

-Onu niçin Rabbine havâle etmedin? deyince, kadın:

-Siz Rabbimizin sevgili kulusunuz. dedi.

Abdullah-ı Tüsterî bana doğru baktı ve işâret etti. Hemen kalkıp elinden tuttum. Ayağa kalkıp, ayakkabılarını giydi ve Şat Nehri kenarına gitti. Kadın da peşinden geldi. Kötürüm çocuk nehirde bir sandal içinde oturuyordu. Çocuğa:

-Elini uzat! dedi.

Annesi:

-Elini uzatamaz. deyince,

-Sen çocuğu bırak, ondan ayrıl. buyurdu.

Bu sırada çocuk elini Abdullah-ı Tüsterî hazretlerine uzattı. "Ayağa kalk!" deyince de kalktı. Sonra da sandal sâhibi onu kenara yaklaştırdı ve kötürüm çocuk artık yürümeye başladı. Abdullah-ı Tüsterî çocuğa abdest aldırdı ve iki rek'at namaz kılmasını söyledi. Çocuk namazı kılınca, annesine:

-Oğlunun elinden tut! buyurdu.

Kadın da elinden tutup götürdü.

Onun bu kerâmetini görünce şaşırdım. Yanına yaklaşıp Şiraz âlimlerinin sözlerini söyledim. Bir müddet başını eğip durdu. Sonra:

-Ey dostum! Bu insanlar dilediğini yapan Allahü teâlâya inanırlar mı? dedi.

-Evet efendim, dedim. Sonra;

-Onlar, ondan ne istiyorlar? buyurdu.

1) Nefehât-ül-Üns; s.290

2) Nesâyim-ül-Muhabbe; s.156