Peygamber efendimizin arkadaşları olan Eshâb-ı kirâmın huzûrunda ilim öğrenen büyük velî, hadîs ve kırâat âlimi. İsmiyle künyesi aynıdır. Künyesi Ebû Bekir'dir. Vâsıl el-Ahdeb'in âzâdlısıdır. 715 (H.97) senesinde Süleymân bin Abdülmelik zamânında doğdu.

Ebû Bekr bin İyâş, meşhûr kırâat âlimi İmâm-ı Âsım'ın râvilerinden ve hadîs ilmi âlimlerindendir. Babasından, Ebû İshâk es-Sebîî, Ebû İshak eş-Şeybânî, Hümeyd et-Tavîl ile Eshâb-ı kirâmın bir çoğundan hadîs-i şerîf rivâyet etti ve ilim öğrendi. Süfyân-ı Sevrî, İbn-i Mübârek, Ebû Dâvûd et-Tayâlisî, İbn-i Medînî, Ahmed bin Hanbel, Yahyâ bin Yahyâ Nişaburî ve başka âlimler de ondan rivâyette bulundular.

Ebû Bekr bin İyâş, fıkıh ilminde de geniş bilgiye sâhipti. O, sâlih, fazîletli ve çok ibâdet eden bir zâttı. Elli sene yumuşak yatakta yatmamıştı. Kur'ân-ı kerîmi çok okurdu.

Bişr bin Hâris anlatır: Ebû Bekr bin İyâş'ın şöyle dediğini duydum: "Ey sağımda ve solumda bulunan Kirâmen kâtibîn melekleri, benim için, Allahü teâlâya duâ ediniz. Çünkü siz, Allahü teâlâya benden daha çok ve daha iyi itâat ediyorsunuz, emirlerine uyuyorsunuz."

"Sükûtun en küçük faydası, sıkıntı ve belâlardan kurtarmasıdır. İyilik olarak, insana bu yeter. Fazla ve lüzumsuz konuşmanın en küçük zararı, şöhrettir. Belâ olarak, şöhret insana yeterlidir."

"Gençliğimde biri bana, dünyâya köle olmaktan kendini kurtar, âhirete yönel, dedi. Ben de ömrüm boyunca öyle yaptım."

"Dünyâ sevgisini kalbine dolduran kişinin bir dirhem dünyâlığı kaybolunca gündüzü kararır."

Ebû Bekr bin İyâş bir gün ağlayarak, şu beyti söyledi: "Yaşım sekseni aştı, artık neyi arzu edeyim, neyi bekleyeyim. Seneler, peşipeşine gelip geçti. Beni yıprattı ve eskitti. Kemiklerimi inceltip, gözlerimi küçülttü. Zayıflıktan eski bir elbise gibi oldum."

Ebû Bekr bin İyâş bir gün yolda yürürken ihtiyar bir kadın kılığında şeytanı gördü. Tam bir şirret tipi vardı. Def çalıp oynuyordu. Halk da el çırpıp peşinden gidiyordu. Bir ara, o ihtiyar kadın Ebû Bekr bin İyâş'a dönüp baktı ve; "Ah sana karşı bir zafer kazansaydım. Bunlara yaptığımı sana da yapabilseydim." dedi.

Bir gün; "Ben seksen seneden beri Kur'ân-ı kerîm okumaktayım." Yine bir defâsında; "Hasta olduğum zaman bile Kur'ân-ı kerîm okumadığım hiçbir gecem geçmedi." demiştir.

Oğlu şöyle anlatır: Babamın ölümüne yakın yanında bulunuyordum. Onun durumu bana tesir edip, ağlamıştım. Ağladığımı görünce; "Niçin ağlıyorsun, evlâdım? Baban, bildiğin gibi, hayâtı boyunca kötülüklerden ve günahlardan uzak kalmaya çalışmıştır." dedi. Vefâtından evvel yine yanında ağlayan oğlu İbrâhim'e; "Yavrucuğum. Bu kadar ömrümü hep Kur'ân-ı kerîm okumakla geçirdim. Üzülme, Allahü teâlâ benim için, böyle bir ömrü boşa çıkarmayacak, onun karşılığını verecek." dedi. 808 (H.193)'de Kûfe'de vefât etti.

Vefâtından sonra Heysem bin Hârice, gece rüyâsında Ebû Bekr bin İyâş'ı gördü. Önünde bir hurma tabağı vardı. Ona; "Ey Ebû Bekr! Beni dâvet etmiyor musun? Bilirsin ben hurmayı severim." dedi. O da; "Ey Heysem! Bu, Cennet ehlinin yiyeceğidir. Dünyâdakiler ondan yiyemez." deyince; "Bu mertebeye nasıl ulaştın?" dedi. Ebû Bekr bin İyâş da; "Bütün hayâtım boyunca, bir gecemi olsun, Kur'ân-ı kerîm okumadan geçirmedim. Bundan dolayı Allahü teâlâ beni bu mertebeye kavuşturdu." cevâbını verdi.

1) Vefeyât-ül-A'yân; c.2, s.353

2) Mîzân-ül-İ'tidâl; c.4, s.499

3) Tehzîb-üt-Tehzîb; c.8, s.34

4) Hilyet-ül-Evliyâ; c.8, s.303

5) Târih-i Bağdâd; c.4, s.499

6) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c.2, s.160