Mısır'da ve Anadolu'da yaşayan velî ve İslâm âlimlerinin büyüklerinden. İsmi Vâiz Muhammed bin Ömer bin Hamza, lakabı Muhyiddîn'dir. Antakya'da doğdu. Doğum târihi bilinmemektedir. Antakî nisbesiyle bilinir. Arab lisanını iyi bildiği ve Haleb'den Bursa'ya geldiği için Molla Arab diye şöhret buldu. 1532 (H.938) senesinde Bursa'da vefât etti. Kabri, Bursa'nın kıble tarafında, dağa yaslanmış kendi adıyla anılan mahallededir. Sevenleri tarafından ziyâret edilmektedir.

Molla Arab'ın dedesiMâverâünnehrli olup, büyük âlim Teftazânî hazretlerinin talebelerindendi. Mâverâünnehr'den gelip Antakya'ya yerleşti. Babası da âlim ve sâlih bir zât olup, oğlu Muhammed Efendinin tahsîli ve yetişmesi ile çok ilgilendi. Küçük yaşta tahsîle başlayan Molla Arab, Kur'ân-ı kerîm ile Kenz ve Şâtibî gibi bâzı eserleri ezberledi. Fıkıh ilmini fazîlet sâhibi babasından, usûl-i fıkıh, kırâat ve Arabî ilimleri, amcaları Şeyh Hasan ve Şeyh Ahmed gibi âlimlerden öğrendi. Hocalarının feyz ve bereketleriyle, ilimde üstün bir dereceye yükseldi. Daha sonra Tebriz diyârına gitti. Birkaç yıl kalıp, Tebrizli Mevlânâ Mürîd'den ilim öğrendi. Sonra Antakya'ya döndü. Haleb ve Kudüs'deki âlimlerle görüştü. Bilgisini çok artırdı. Gittiği yerlerde vâz ve nasîhat ederek İslâmiyeti anlattı. Fetvâ vererek insanların müşkillerini çözmeye çalıştı. Şöhreti her yere yayıldı. Hacca gitti. Bir müddet mücâvir olarak kaldı. Sonra Mısır'a gelip, İmâm-ıSüyûtî'nin derslerinde bulundu. Hadîs ilminde icâzet, diploma aldı. Vâz, ders ve fetvâ verdi. Mısır'daki Çerkez sultanlarından Kayıtbay, onun sohbetlerine katıldı ve vâzlarını dinledi. Ona çok hürmet etti ve sevgisi sebebiyle Mısır'dan ayrılmasına müsâade etmedi. Onu vâiz ve müftî tâyin etti. MollaArab, fıkıh ilmine dâir Nihâyet-ül-Fürû adlı fıkıh kitabını yazıp, Sultana hediye etti. Herkesten hürmet ve saygı gördü.

1495 (H.901) senesinde Sultan Kayıtbay vefât edince, MollaArab Bursa'ya gitti. Orada halk ve ileri gelenlerden çok hürmet gördü. Vâz edip, devamlı Allahü teâlânın emir ve yasaklarını bildirdi. Halka, haram ve günahların öldürücü zehir olduğunu anlattı. Sonra İstanbul'a gitti. Burada da vâz, irşâd ve insanlara doğru yolu anlatmak ile meşgûl oldu. Sultan İkinci Bâyezîd Han, Molla Arab'ın şöhretini işitip dersine geldi. Vâzını dinleyip, tesirli konuşmalarına hayran oldu. Çok defâ ziyâretine gelip, devletin bekâ ve devâmı için duâlarını taleb etti. Molla Arab, Peygamber efendimizin hayâtını ve güzel ahlâkını anlatan Tehzîb-üş-Şemâil ve tasavvufa dâir olan Hidâyet-ül-İbâd ilâ Sebîl-ir-Reşâd adlı eserlerini yazıp, Sultan Bâyezîd Hana hediye etti. Ayrıca Sultanın gazâ sevâbına kavuşmasını istedi. Kur'ân-ı kerîmde, Nisâ sûresi 95. âyet-i kerîmesinde meâlen; "Müminlerden özür sâhibi olmaksızın cihaddan geri kalanlarla, Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla savaşanlar bir olmazlar. Allah, mallarıyla ve canlarıyla savaşanları, derece bakımından oturanlardan çok üstün kıldı. Bununla berâber Allah, ikisine de Cennet'i vâdetmiştir. Fakat Allah, savaşanlara, oturanların üstünde pek büyük bir mükâfat vermiştir." buyrulduğu üzere, Sultanı gazâya teşvik etti.

Modon şehrinin fethine katıldı. Fetih sırasında konuşmalarıyla ve duâlarıyla askeri coşturdu. Kaleye ilk giren mücâhidler arasında yer aldı. Gazâdan dönüşünde, İstanbul'da vâzlarına devâm etti.Vâzlarında küfür ehlinin, sapıkların ve tarîkatçı geçinen bozuk kimselerin kötülüklerini anlattı. Sonra çoluk-çocuğuylaHaleb'e gitti. OradaÇerkes beylerinden Hayr Beyden çok hürmet gördü. Hayr Bey onun bütün ihtiyâcını karşılamak istedi. Fakat o, takvâsından, hiç bir şeyini kabûl etmedi. Haleb'de üç yıl kadar vâz, hadîs ve tefsîr ile meşgûl oldu. Bid'at ehli ve bozuk fırkaların zararlarını anlattı. Safevîler ona çeşitli düşmanlıklarda bulunduklarından İstanbul'a döndü. Yavuz Sultan Selîm Hanı, şiirlerle cihâda teşvik ve tahrik eyledi. Bu maksadla Es-Sedad fî Fedâil-il-Cihâd kitabını yazdı. Çaldıran seferine katılıp, askere vâz ederek cesâret verdi. Muhârebede duâ eder, Pâdişâh âmin derdi.

Çaldıran seferinden sonra tekrar Anadolu'ya giden Molla Arab hazretleri, gittiği yerlerde halka vâz ve nasîhat etmeye devâm etti. Sarayköy ve Üsküp'te de on sene vâz ve nasîhat ederek, pek çok kimsenin hidâyetine sebeb oldu. Sarayköy'de bir câmi ve bir mescid, Üsküp'te bir mescid yaptırdı. 1526 senesinde Kânûnî Sultan Süleymân Han ile de Engürüs seferine katılıp, zafer için yaptığı duâları kabûl oldu. Seferden sonra Bursa'ya gelip, çeşitli kitaplar yazdı. Kimyâ bilgisi de çoktu. Nafakasını ticâret yaparak kazanırdı. Kimseden bir şey kabûl etmezdi. Hâfızası çok kuvvetliydi. Meşhûr altı hadîs kitâbındaki hadîs-i şerîfleri bilirdi. İlim ve fazîlette yüksek bir zât olan MollaArab hazretleri, gönül ehlindendi. Vâz ve nasîhatleriyle insanların gönüllerini feth ederdi. Uzaktan yakından gelen pekçok insan onun vâz ve sohbetlerinden istifâde ederlerdi. Tefsîr ilminde bir deryâ, hadîs ilminde zamânında emsalsizdi. Cumâ günleri imâmın namazda okuduğu âyet-i kerîmeleri geniş tefsîr ederdi. Sîret-i Nebevî'yi bildiren Tehzîb-üş-Şemâil ve El-Mekâsıd fî Fedâil-il-Mesâcid adlı kitapları meşhûrdur.

Ömrünü İslâmiyeti öğrenmek, öğretmek ve insanlara anlatmakla geçiren Molla Arab hazretleri, Bursa'da büyük bir câmi inşâ ettirmeye başladı. Fakat bu câminin inşâatı tamamlanmadan 1532 (H.938) senesinde vefât etti. Bursa'nın kıble tarafında bulunan Molla Arap mahallesinde yaptırdığı Molla Arab Câmiinin yakınında defnedildi. Molla Arab hazretlerinin ilim ve fazîlet sâhibi birçok evlâdı ve torunu onun neslini devâm ettirdiler. Kabrinin bulunduğu yerden bir sokak ileride Molla Arab Câmii vardır. Bu câmi, 1955 senesinde Bursa Eski Eserleri Sevenler Kurumu tarafından bugünkü şekline getirilmiştir. Şimdi iki kubbeli ve tek minâreli olan bu câmi, eskiden dokuz kubbeli ve üstü kurşun kaplıydı. Zelzelede kubbeler çökünce, iki tânesinin duvarları ve bir kısım kemerleriyle, dışarıda bir minâresi kalmıştır.

1) Mu'cem-ül-Müellifîn; c.11, s.81

2) El-A'lâm; c.6, s.316

3) El-Kevâkib-üs-Sâire; c.2, s.56

4) Mir'ât-ıKâinât; c.3, s.119

5) Şakâyık-ı Nu'mâniyye; c.1, s.462

6) Şezerât-üz-Zeheb; c.8, s.311

7) Sicilli Osmânî; c.4, s.111

8) Keşf-üz-Zünûn; c.2, s.1031, 1060

9) Güldeste-i Riyâz-ı İrfân; s.193

10) Şakâyık-ı Nu'mâniyye Tercümesi (Mecdî Efendi); s.411

11) Tam İlmihâl Seâdet-i Ebediyye; (49. Baskı) s.491

12) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c.14, s.209