Mısır velîlerinden. İsmi Ali, lakabı Nûreddîn, nisbeti Şevnî'dir. Mısır'ın bir kasabası olan Şevnî'de doğup büyüdü. Doğum târihi belli değildir. Küçüklüğünden îtibaren Peygamber efendimize çok salevât okurdu. Âlim, kâmil, dünyâya düşkün olmayan, haram ve şüphelilerden kendini koruyan bir zât idi.

Küçüklüğünde çobanlık yapardı. Yanında bulunan yiyecekleri arkadaşlarına verir ve onlara şöyle derdi: "Bu yiyecekleri yiyin, sonra hep birlikte Peygamber efendimize salevât-ı şerîfe okuyalım." Yemeklerini yedikten sonra bütün günlerini salevât-ı şerîfe okumakla geçirirlerdi.

Ali Şevnî, herkesle iyi geçinirdi. Sohbetleri çok güzel idi. Hiç kimseyi kırmaz ve incitmezdi. Huyu ve ahlâkı herkese örnek idi. İnsanlara ikrâmda bulunurdu. Tebessüm, yüzünden hiç eksik olmazdı. Müslümanlardan birinin başına bir sıkıntı gelse, çok üzülürdü. Resûlullah efendimizi devamlı rüyâsında görürdü.

Bir gün Kâhire'den gelen misâfirini uğurlamak için bir gemiye binmişti. O anda gemi âniden denize açılmaya başladı. Ali Şevnî de gemideydi. Ne yaptıysalar, gemiyi kıyıya yanaştıramadılar. Bunda bir hikmet olduğuna inanan Ali Şevnî, gemiyle Kahire'ye giderek oraya yerleşti ve bir daha memleketine dönmedi.

Abdülvehhâb-ı Şa'rânî yine bir rüyâsında şöyle gördü: Birisi Mısır sokaklarında şöyle bağırıyordu: "Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) Nûreddîn Şevnî'nin yanındadır. Kim orada bulunmak isterse, Süyûfiyye Medresesine gitsin!" O da hemen oraya gitti. Medresenin giriş kapısında Ebû Hüreyre'yi gördü. Ona selâm verdi. İkinci kapıda, Mikdâd bin Esved'i gördü. Ona da selâm verdi. Sonra Ali Şevnî'nin odasının kapısına geldi. Ali Şevnî'yi gördü, fakat Resûl-i ekremi göremedi. Daha sonra dikkatle bakınca, Resûlullah'ı da gördü. Selâm verdi. O da selâmını aldı ve; "Hoş geldin." buyurdu. Ona sünnet-i seniyyesinden bâzı hususları ısrârla tavsiye etti. Uyandıktan sonra rüyâsını Ali Şevnî'ye anlattığı zaman, çok ağladı ve sakalı göz yaşları ile ıslandı.

Ali Şevnî hazretleri 1537 (H.944) senesinde Kâhire'de vefât etti. Kâdiriyye Medresesinin kapısında bulunan Kubbe-i mücâvereye defnedildi. Vefâtından sonra Abdülvehhâb-ı Şa'rânî rüyâsında Ali Şevnî'yi gördü.Kabri çok genişti. Üzerinde ipekten yeşil bir yorgan vardı. İki buçuk sene sonra tekrar rüyâsında gördü. Ona; "Beni ört, çünkü çıplağım!" dedi. O gece oğlu vefât etti. Oğlunu Nûreddîn Şevnî'nin yanına defnettiler. Defin esnâsında Nûreddîn Sevnî'nin kabrinin bir kısmı açılmıştı. Ali Şevnî'nin bedeninin, toprak üzerinde çıplak durduğunu gördü. Kefeni çürümüştü. Fakat bedeni, nasıl defnedilmişse o hâlde duruyordu. Hâlâ sırtından kan damlıyordu. Onun üzerini bir bez ile örttüler.

GÜMÜŞ ZİNCİR

Ali Şevnî hazretlerinin sohbetlerini kaçırmayan ve âlim bir zât olan Abdülvehhâb-ı Şa'rânî bir gece şöyle bir rüyâ gördü. Beyaz ve çok güzel bir yer üzerinde, Ali Şevnî önde, o arkada yürüyorlardı. Yerden semaya kadar yükselen burçlar vardı. Âniden semâdan bir zincir sarkıtıldı. Zincir gümüşten olup, ucunda bir su kovası vardı. Su kovasının içinde süt gibi bir şey bulunuyordu. Ağız hizâsına gelince, önce Ali Şevnî o tastan içti. Sonra artanını Abdülvehhâb-ı Şa'rânî'ye verdi. O da içti. Tadı baldan daha lezzetli idi. Bir süre sonra Şevnî hazretleri onun yanından ayrıldı ve gözden kayboldu. O bir süre daha gitti. Aynı şekilde altın bir zincir semâdan indi. Ucunda, eni boyu birer karış olan dört köşeli bir şey vardı. Bunun üç gözü bulunuyordu. Her gözde farklı şeyler yazıyordu. Üsttekinde; "Bu göz, Allahü teâlâdandır." ortadakinde; "Bu göz Arş'tandır." alttakinde; "Bu göz, Kur'ân-ı kerîmdendir." diye yazıyordu. O anda içine gelen his ile Abdülvehhâb-ı Şa'rânî orta gözden içti. Sonra geri dönerek Şevnî hazretlerinin yanına geldi. Ona olanları anlattı ve; "Orta gözden içtim." dedi. Bunun üzerine o; "Ey Abdülvehhâb! Ahlâkın rahmet olacak." buyurdu. Bu hâdiseye çok sevindi. Ertesi gün rüyâsını anlatınca, rüyâdaki gibi tâbir etti.

1) Câmiu Kerâmât-il-Evliyâ; c.2, s.195

2) Tabakât-ül-Kübrâ; c.2, s.171

3) Şezerât-üz-Zeheb; c.8, s.258

4) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c.13,s.282