Evliyânın büyüklerinden. İsmi, Abdullah bin Abdurrahmân bin Osman bin el-Mu'terid, künyesi Ebû Muhammed'dir. "Nedîmü'l-Kur'ân" yâni Kur'ân-ı kerîmin arkadaşı lakabıyla anılırdı. Yemen'de doğdu ve 1426 (H.830) senesi yine orada vefât etti.

Evliyânın büyüklerinden Ebü'l-Gays bin Cemîl hazretlerinin sohbetlerinde yetişti. Âlim, kâmil, tevâzû ve ihlâs sâhibi, gönlünü Allahü teâlâya vermiş bir zâttı. Kur'ân-ı kerîmi çok okurdu. Bu hususta bir benzeri yoktu. Kur'ân-ı kerîmi eline aldığı anda, kendisini bir titreme ve korku alır, okumaya başlayınca bu hal sona ererdi.

Nedîmü'l-Kur'ân olma hususunu kendisi şöyle anlatır: "Beni kendisine yaklaştıracak bir ibâdet yolu üzerinde olmayı Allahü teâlâdan istedim. Bana, kendi kitâbını, yâni Kur'ân-ı kerîmi okumamı nasîb etti."

Çok kerâmetleri görüldü. Bir talebesi şöyle anlatır: "Bir gün Abdullah-ı Yemenî'nin yanında idim. Bir kadıncağızın feryâd ettiğini ve doğum zamânı geldi dediğini duyduk. Ebû Muhammed; "Yâsîn sûresini okuyun. İnşâallahü teâlâ selâmet bulur." dedi. Biraz sonra da; "Şimdi o kadıncağız bir erkek evlâdı dünyâya getirdi. İsmini de Ali koydu." buyurdu. Bir ara gidip olup biteni sorduğumda hâdisenin hakîkaten hocamın bildirdiği gibi olduğunu öğrendim."

Kendisi anlatır: "Atâ isminde birinin evinde misâfir idim. Bana vâlinin çoluk-çocuğuna zarar vereceğini söyledi ve onun hakkında şikâyette bulundu. O zaman, ben Resûlullah'ı (sallallahü aleyhi ve sellem) vesîle ettim. O'ndan yardım istedim. Resûl-i ekrem efendimiz; "İşte ben yanındayım." buyurdu. Sabahleyin vâlinin azli haberi geldi."

Yine kendisi şöyle anlatır: "Rüyâmda bana bir kâğıt parçası verildi ve; "Günahlarını buna yaz!" dendi. Kâğıt genişledikçe genişledi. Sonra da; "İşte biz, senin ne kadar günâhın var ise hepsini affettik denildi."

Ebû Muhammed el-Yemenî sık sık hocasının kabrini ziyâret ederdi. Bu hususta şöyle anlatır: "Bir gün hocam Ebü'l-Gays'ın kabrine gidip ihtiyâcımı arzettim. Bir müddet sonra başımı kaldırıp baktığım zaman kabir parmaklıkları arasında; "Maksadın olacak, olacak!" diye yazılı bir mektup gördüm." buyurdu.

Yemen'deki sâlihlerin önde gelenlerinden olan babası Şeyh Abdurrahmân bin Osman da güzel hal ve kerâmetler sâhibiydi. Yeğeni ile karanlık bir gecede bir yere gidiyordu. Lâkin yolu şaşırdılar. O zaman Şeyh Abdurrahmân hazretleri cebinden misvakını çıkardı. Kandil gibi ışık vermeye başladı. Bu ışıkla gidecekleri yolu kolayca buldular ve istedikleri köye vardılar.

Bir gün Şeyh Abdurrahmân hazretleri, oğlu Ebû Muhammed Yemenî'ye; "Ey oğlum! Allahü teâlâ katında benim için ne derece varsa, senin için de öyledir." dedi. O zaman Ebû Muhammed Yemenî; "Ey babacığım! Ceddim Şeyh Muhammed bin Minhâ'nın mânevî derecesine kavuştunuz mu?" diye sordu. Babası bunun üzerine; "Evet, cenâb-ı Hak bu dereceyi bize de nasîb etti. İnşâallah sen de bu derecelere ulaşacaksın." buyurdu. Hakîkaten Ebû Muhammed el-Yemenî hazretleri babasının ve ceddinin mânevî mîrâsına nâil oldu.

HALIYA BAS

Rüyâsında çok kere Peygamber efendimizi görürdü. Şöyle anlatır: "Rüyâmda her tarafı bir nûr kaplamıştı. Muhammed aleyhisselâm, hocam Seyyid Abdülkâdir-i Geylânî, hocam Fakîh Ahmed bin Ömer ez-Zeylâ'î, Ebü'l-Gays bin Cemîl ve velîlerden birçok zât bulunuyordu. Orada bir halı vardı ve herkes nalınlarını çıkarıp onun etrâfına toplanmıştı. Ayağımda nalın olduğu halde bana; "Halıya bas!" dendi. Buyrulduğu gibi yapıp, oraya oturdum. Daha sonra Ebü'l-Gays kalktı ve bana bir elbise giydirmek istedi. Fakat Resûl-i ekrem efendimizin işâretiyle yerine oturdu. Server-i âlem mübârek elleriyle başıma beyaz bir tülbent koydu. Sonra Ebü'l-Gays bin Cemîl bir takke giydirdi. Orada bulunanlar da tekbir getirdiler."

1) Câmiu Kerâmât-il-Evliyâ; c.2, s.122

2) Tabakât-ül-Havâs; s.73

3) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c.11, s.353