Doğum veya düşüğü takiben kadın üreme organlarında ortaya çıkan bakteriyel bir enfeksiyon. Lohusalıkta ortaya çıkan enfeksiyonlar, genellikle rahim iç yüzünde husûle gelirler. İltihabın ortaya çıkması plasentanın (eşin) ayrıldığı yerde olduğu gibi, üreme yollarının herhangi bir bölümünü de içine alabilir. Yayılma istidadı da gösteren hastalık, diğer vücut bölümlerine geçebilir, çok tehlikeli bir komplikasyon olarak peritonit (karın zarı iltihabı) yapabilir. Rahim toplardamarlarında (venalarda) husule gelen mikroplu tıkaçlar parçalanıp kan dolaşımına karışabilir ve septisemi (kan zehirlenmesi) olabilir. Lohusalık hummasının en tehlikeli yanı da budur. Hastalığın ciddiyeti, sebep olan mikrobun hastalandırıcılık gücüne, dokuların durumuna ve vücudun direncine göre değişir.

Hastalık hakkında ilk bilgilere M.Ö. beşinci yüzyıldan kalma eserlerde rastlanmaktadır. Bu tarihteki yazılarda, “Rahmi mikrop kapan bir kadın mutad olarak ölür.” denmektedir. 1651’de William Harsey, plasentanın ayrılma yerinde olan bir ülseri, hummanın sebebi olarak göstermiştir. 1795’te Alexander Gordon, başka kadınların doğumlarında bulunmuş ebe veya doktorların mikroorganizmayı taşıdığını ve uterusa yerleşmesine sebep olduğunu savunmuştur. Aynı şekilde Jean Louis Baudelaque, 1789 yılında, üreme yollarıyla temas eden eller veya âletlerden hastalığın geçtiğini bildirmişti.

Louis Pasteur, 1879 yılında, bu hastalığa yakalanmış bir kadındaki akıntıdan yaptığı preparatta birkaç küçük zincir yapan noktamsı bakteriler izole etmeyi başardı. Bunlar, lohusalık hummalarının en öldürücü olanlarını yapan Streptokok cinsi bakterilerdi. 1935 yılında Rebecca Lancefield ve Ronald Hare, aynı çeşit mikrop tarafından ayrıca anjin, kızıl ve cerrâhî işlemler sonunda ortaya çıkan ağır enfeksiyonların yapıldığını bildirdiler. Daha sonraki araştırıcılar streptokokların kadın üreme organlarında bulunmadığını, diğer vücut kısımlarından özellikle üst solunum yollarından bulaştığını açıkladılar. Lohusalık humması yapan diğer mikroorganizmalar stafilokoklar, eschericia coli ve clostridum welchi’dir.

Belirtiler: Hastalık belirtileri genellikle doğumdan sonraki üçüncü günde ortaya çıkar. Titremelerle ateş yükselir ve 38°C’yi geçer. Nabız hızlanır ve genel bir düşkünlük hâli ortaya çıkar. Rahmi büyük ve hassastır, akıntı iltihaplı (cerehatli) ve pis kokulu olabilir. Tehlike işaretleri; inatçı yüksek ateş, titremelerin devamı, şuur bulanıklığı, ishal ve havalelerdir. İyi seyreden vakalarda hastalık ilerlemez ve üreme organlarında hudutlu kalır. Yayılması hâlinde daha büyük tehlikeler ortaya çıkar. 1660’lara kadar lohusalık hummasından ölümlerin yarısı peritonitlerden dolayı idi.

Korunma: Gebenin muayene, taşınma, doğum ve doğum sonrası işlemlerinde asepsi (mikropsuzluk)ye son derece dikkat edilmelidir. Ehil olmayan kişilerin ve yeterli mikropsuzlaştırmaya tâbi tutulmamış âletlerin doğumda kullanılmaması gerekir. Doğum manevraları sırasında ebe veya doktorun, işlemleri son derece nazik ve zarar vermeden yapması gerekir.

Tedâvi: Lohusalık hummasının belirtileri başgösterince ilk yapılacak şey hastanın izole dilmesidir. Akıntılardan kültür yapılıp mikroorganizmanın tanınması, yapılacak ikinci ve önemli iştir. Kültür-antibiyogram sonuçlarını beklerken, geniş etkili bir antibiyotikle tedâviye başlanır. Kültürün sonucuna göre antibiyotik değiştirilebilir. Akıntıların kolayca akması için gerekli tedbirler alınır ve kansızlık varsa kan transfüzyonu yapılır.

1935 yıllarında sulfonamid cinsi antimikrobik ilâçlar bulunana kadar tedâvi birkaç basit tedbirden ibâretti. Bu târihe kadar sâdece sınırlı kalmış enfeksiyonlar hastanın direncinin de yüksek olduğu durumlarda iyileşebiliyordu. Sulfamitler ve daha sonra penisilinin bulunması, hastalığın tedâvisini mümkün ve başarılı kılmıştır. Günümüzde antibiyotik tedâvisi çoğu sahada çok başarılıdır. Apse husûle gelmişse cerrâhî olarak boşaltılması gerekir.