Sual: Reenkarnasyon diye bir şey var mı? İnanmak doğru mu?
CEVAP
Reenkarnasyon denilince, ruhun insandan insana geçmesi, başka bir bedenle
dünyaya geliş, tenasühte ise, ruhun hem insana, hem de hayvan, bitki ve
cansızlara geçtiği anlaşılıyor. Biri diğerinin yerine de kullanılır.
İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Kalbleri hasta, bilgileri az olan bazı kimseler, hatta kendilerini, şeyh olarak
tanıtan bazı dinsizler, tenasühe inanıyor. Ruhlar olgunlaşmadan önce, bir
bedenden ayrılınca, başka bir bedene geçer. Kemale geldikten sonra, insanlara
gelmez, tenasüh yolu ile olgunlaşmış olurlar diyor ve tenasühle ilgili
birçok hikayeler uyduruyorlar. Tenasühe inanan dinden çıkar kâfir olur. Tenasüh
ile ruhlar kemale gelirse, Cehennem kimler için olur, kimler azap görür? Buna
inanmak, Cehennemi inkâr etmek ve hatta öldükten sonra tekrar dirilmeye
inanmamak olur. Çünkü onlara göre, ruhun olgunlaşmasına vasıta olan bedene
ihtiyacı kalmamıştır ki, bedenle haşr olunsun. Bu yalancıların sözleri, eski
felsefecilerin [ve şimdiki medyumların] sözlerine benziyor. Eski felsefeciler,
bedenin tekrar dirileceğine inanmıyordu. "Cennet nimetleri ve Cehennem azapları
yalnız ruhlara olacak" diyordu. Bunlar, o felsefecilerden de kötüdür. Çünkü,
onlar tenasühü reddedip, azabın sadece ruha olacağını söylüyorlar. Bunlar ise,
hem tenasühe inanıyor, hem de ahiret azabını inkâr ediyor. Bu dinsizlere göre
azap, sadece dünyadadır.
Allahü teâlâ, din büyüklerinin ruhlarını insan şekline sokmuş, bu şekiller,
insan gibi iş görmüştür. Yoksa, mübarek ruhları, başka bedenlere girmiş değildir.
Bir ruhun, beden şekli alması, tenasüh değildir. Melekler ve cin de, insan
şekline girip birçok şey yapıyorlar ki bu da tenasüh değildir. Tenasühe
inananlar, kabir azabına ve Kıyamet gününe iman ediyorlar mı? Yazıklar olsun ki,
böyle imansızlar, kendilerini din adamı tanıtmış, yayın vasıtaları ile, millete
Müslümanlık öğretmeye kalkışıyorlar, gençleri, dinsiz, imansız yapmaya
çalışıyorlar. (2/58)
Tenasühe inananların kâfir oldukları Berika ve Hadika’da da
yazılıdır. Eski Yunan felsefecisi Eflatun da tenasühe inanırdı. Teslis inancını
ilk olarak ortaya çıkaran da budur. Hazret-i İsa, göğe çıkarıldıktan sonra, dört
İncili yazanlar, bu inancı karıştırarak, insanlığı büyük felakete sürüklediler.
Ruh başkasına geçmez
Yukarıda, bâtıl inanç olan reenkarnasyondan bahsetmiştik. Bu bâtıl inanç,
daha çok Hindu ve Budistlerde görülür. Ölen kimsenin ruhu başkasına geçmez.
Geçtiğini bildiren hiçbir âyet veya hadis yoktur. Hiçbir âlim de böyle bir şey
söylememiştir. Kur'an-ı kerimde ölüm ve dirilişle ilgili birçok âyet-i kerime
vardır. Hiçbirinde ruhun başka bir insana veya başka bir mahluka geçtiğini
gösteren bir ifade yoktur. Zaten Allahü teâlâ insanlara ruh hakkında kâfi bilgi
vermemiştir. İsra suresinin (Sana ruh hakkında soranlara, de ki, "Ruh
Rabbimin işlerindendir, size az bir bilgi verilmiştir") mealindeki 85. âyeti
de ruhun mahiyetini bilmenin imkansız olduğunu gösteriyor.
Bir de, (İki defa ölüp iki defa dirilmek) ifadesinden ruhun başka birisine
geçtiğini ancak zındık söyler.
Kur’an-ı kerimde buyuruldu ki:
İlk insan çamurdan, sonrakiler, nutfeden yaratıldı. Nutfe kan pıhtısı, et olur,
sonra can verilir. Herkes ölür, kıyamette dirilir. (Müminun 12-16)
Bekara suresinin (Allah sizi ölü iken diriltti. Sonra öldürecek, sonra
diriltecek, nihayet Ona döndürüleceksiniz) mealindeki 28. âyetini, Beydavi
ve diğer tefsirler şöyle açıklıyor:
Çocuğun ana rahminde can verilmesinden önceki hâli için ölü, can verilmesine de
diriltme denmiştir. Yani insan, bir defa ana rahminde, bir de kabirden sonra
diriltiliyor. İki ölü hâli vardır. Biri ana rahmindeki canlılıktan önceki durumu,
bir de kabirdeki hâli. Yani hepsi iki ölüm, iki diriltmedir.
Kâfirler ahirette (Ey Rabbimiz, bizi iki defa öldürdün, iki defa dirilttin)
diyecekler. (Mümin 11),
Ve dünyaya tekrar gönderilmelerini isteyecekler, iyi amel işleyeceklerini
söyleyecekler. (Secde 12)
Kendilerine dünyadan geldikleri bildirilerek istekleri reddedilecek (İbrahim
44)
Ve denecek ki: (Size, düşünebilenin düşünebileceği, öğüt alabileceği kadar
ömür vermedik mi? Size, [Peygamber, kitap, akıl, ihtiyarlık, ölüm gibi]
uyarıcılar gelmedi mi?) [Fatır 37]
(Kâfirlerden birine ölüm gelince, "Rabbim, beni geri çevir, tâ ki, yapmadan
bıraktığımı tamamlar, iyi iş işlerim" der. Hayır; bu söylediği boş laftır.
Tekrar diriltilecekleri güne kadar arkalarında geriye dönmekten onları alıkoyan
bir engel vardır.) [Müminun 99-100]
Duhan suresinin 56. âyet-i kerimesinde (İnsan ilk ölümden başka bir ölüm
tatmaz) ifadesi, tek ölüm olduğunu açıkça gösteriyor. Kur'an-ı kerimde, (İki
defa ölüp iki defa dirilmek) ifadesine benzeyen başka ifadeler de vardır. Mesela
ikisi şöyledir:
(Geceleyin sizi öldüren [ruhunuzu alan], gündüzün de ne işlediğinizi
bilen; sonra belli ecel tamamlansın diye gündüzün sizi dirilten [uyandıran]
Odur.) [Enam 60],
Allah, eceli gelenlerin ölüm anında, eceli gelmeyenlerin de uyku esnasında
ruhlarını aldığı ve bunda düşünenler için bir ders olduğu bildiriliyor. (Zümer
42)
Bu iki âyet-i kerimede, insan uyurken ruhunu Allahü teâlânın aldığı açıkça
bildiriliyor. Ruhunu almakla onu öldürmüş olmuyor. Şimdi hangi zındık, (Uyuyan
ölür, ruhu başkasına geçer) diyebilir? Tek ölüm ve tek dirilişin olduğunu
bildiren âyet-i kerimelerden üçü şöyledir:
(İnsan önce bir şey değilken kendisini yarattığımızı düşünmez mi?) [Meryem
67]
(Resulüm, senden önce de hiçbir beşere ebedilik vermedik. Şimdi sen
ölürsen, sanki onlar ebedi mi kalacaklar, her canlı ölümü tadacaktır.) [Enbiya
34, 35]
(Ölümden sonra elbette diriltileceksiniz desen, kâfirler "bu sihir"
derler.) [Hud 7]
Reenkarnasyon hurafesi
Sual: Ölmüş kimselerin ruhları, çocuk, hayvan veya bitkiye geçiyormuş. Bir
çocuk, ruhunu aldığı kimsenin geçmiş hayatında bahsedip, mesela, "Ben yüz sene
önce şunları yapmıştım" diyormuş. Ölenin ruhu başkasına geçer mi?
CEVAP
Bu bâtıl inanç daha çok Hindu ve Budistlerde vardır. Reenkarnasyon diye bir
şey yoktur. Yani ölen kimsenin ruhu başkasına geçmez. Yahut bir kimse birkaç
defa dünyaya gelmez.
Daha çok dine inanmayan kimseler, reenkarnasyondan bahsediyorlar. Dine inanmayan
biri, eğer dinden bahsediyorsa, elbette samimiyetinden şüphe edilir. Bunların
asıl maksadı dini yıkmaktır. Bunlar, dine inanır görünüp, genel olarak, içkinin
az içilirse günah olmadığını, tesettürün Kur'anda olmadığını, lüzumsuzluğunu,
Cennet ve Cehennemin dünyada olduğunu yazıp çizerler.
Hazret-i Âdemi inkâr etmek için ilk insanların vahşi olduğunu, maymundan
geldiğini, dil bilmediğini de söylerler. Halbuki Allahü teâlâ, bütün eşyanın
ilmini, sanatını Hazret-i Âdem'e öğrettiğini bildiriyor. (Bekara 31)
Müslümanlar, gezegenlerde insan veya insan gibi canlı varlık bulunmadığını
bildirdiği için, din düşmanları, Ufo diye bir yalan uydurdular. Allah’a
inanmazlar, "Gök tanrıları" derler, "Tanrıların arabaları" diye roman yazarlar.
Falın, ilmi hiçbir değeri olmadığı, asılsız olduğu herkesçe bilindiği halde,
sırf İslamiyet falı kötülüyor diye fal ile ilgili yazılar, yorumlar yayınlarlar.
Asıl kendileri hurafeci olduğu halde, müslümanlara iftira ederler. Kısacası
bunlar, dini yıkmak için açıkça değil, böyle tevilli, dolaylı yollardan dine
saldırırlar, "tutmazsa da iz bırakır" ümidiyle, İslamiyet’e çamur atmaya
çalışırlar. Bunların sözünün dinde bir değeri olmaz.
Cin, insanın içine girebilir. Bu husus hadis-i şerifle sabittir. İnsanın his ve
hareket sinirlerine tesir ederek, hareket ve ses hasıl ederler. İnsanın, bu
kendi söz ve hareketinden haberi olmaz. Böylece vaktiyle Roma’da ve Peşte’de,
son zamanlarda Adana ve Hatay’da konuşan çocuk ve hastalar görülmüştür. Bunları
konuşturan cin, uzak ülkelerdeki veya eski zamanlardaki şeyleri söylediklerinden,
bazı kimseler, bu çocukların iki ruhlu olduğunu veya başka insanın ruhunu
taşıdığını sanmışlardır. Bunun yanlış olduğunu dinimiz açıkça bildirmektedir.
İmam-ı Gazali hazretleri buyuruyor ki:
(Çeşitli yaşlarındaki bedenleri başka başka olan bir insan, aynı boy ve aynı
şekilde, fakat başka zerrelerden yapılmış bir bedenle kabirden kalkacaktır. Bu
husus anlaşılınca, insan insanı yerse, yenilen organın, hangi insan ile
yaratılacağı, yiyen ile mi, yoksa yenilen ile mi birlikte yaratılacağı gibi
sorulara lüzum kalmaz. Çünkü, o organların kendileri değil, benzerleri
yaratılacaktır.)
Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Onlar, gökleri ve yeri yaratmış olan Allah’ın, kendileri gibilerini de,
[benzerlerini de] yaratmaya kadir olduğunu düşünmüyorlar mı?) [İsra 99]
Beden değişir, Ruh değişmez
Herkes, öldüğü zamandaki şekli, boyu ve organları ile mezardan kalkacaktır.
Herkesin kuyruk sokumu kemiği değişmeyecek, başka organlar, bu kemik üzerine
yeniden yaratılacak, ruhlar bu yeni bedenleri bulup, ona ait olacaklardır.
Ruhların bu başka bedenlerle beraber olmaları tenasüh değildir. İnsan bedeni,
organları dünyada da değişiyor. Kırk yaşındaki insanın eti, yağı, derisi,
kemikleri başkadır, çocukluğunda bulunanlar başkadır. Fakat o, hep aynı insandır.
Çünkü insan, ruh demektir. Beden değişiyor ise de, ruh değişmez.
Ruh değişmediği gibi, parmak izi de hiç değişmez. Hiçbir insanın parmak izi,
başkasının parmak izine benzemez. Bir insanın parmak uçlarındaki çizgilerin
şekli, doğmadan önce, ruh bedenle beraber olduğu sıralarda teşekkül eder. İnsan
ölüp çürüyünceye kadar hiç değişmez. Beş bin yıllık mumyalarda aynen kaldıkları
görülmüştür. Parmak ucundaki çizgilerden herbiri yan yana dizilmiş deliklerden
meydana gelmiştir. Her delikçikten, ter sızmaktadır. İnsan bir şeyi tutunca,
sızan ter, o şeyin üzerinde çizgilerin şekli gibi yapışıp kalır. Teri boyayan
bir ilaç sürünce, o kimsenin parmak izi, o şey görünür. Hırsız parmak izinden
bulunabilir.
Ölen bir kimsenin ruhu, başka birine geçmez. Fen ilerlediği zaman bu durum daha
da kolay anlaşılır. Mesela bütün insanların parmak izleri bir yere alınır.
Eskiden ölmüş bir kimseden bahseden çocuğun parmak izi ile karşılaştırılınca
tutmadığı görülür. Daha başka usullerle de tespiti mümkündür.
İnsan, ruhu sayesinde ayakta durur. Aklı, düşüncesi, ruhu sayesinde vardır.
İnsanın vücudu, bir marangozun âletleri gibidir. İnsan ölünce, âletleri
olmadığından, ruh bu aletlerle bir iş yapamaz. Ancak yine de, ruh ölü olmadığı
için gider gelir, insanları tanır. Hatta evliyanın ruhları insanlara yardım eder.
Bu yardım etmesi dünyadaki bedenindeki aletlerle değildir. Allahü teâlâ ruhlara
aletsiz de iş yapma özelliğini vermiştir. Vefat eden Hızır aleyhisselamın ruhu
çok kimseye çeşitli yardım yapmaktadır.
Bir insana, başka insanların bütün organları takılsa, o insanın aklında,
düşüncesinde değişiklik olmaz. Marangozun eski aletleri yerine, yeni aletleri
gelmiş demektir. Alet değişmekle, marangozdaki bilgi, kabiliyet değişmez.
Kesmeyen bir testere yerine, iyi kesen bir testere gelirse, daha kolay iş yapar.
Görmeyen gözün yerine sağlam göz takılırsa görür. Kanı, kalbi, beyni de değişse,
yine düşünceye tesir etmez. Sağlam organ takılmışsa, daha kolay iş görür. Çünkü
insan, ruh demektir.
Bir insan yanmakla yok olmaz. Sadece aletleri elinden alınmış olur. Ahirette ona
yeni aletler verilir. Mümin ise Cennete, kâfir ise Cehenneme gider. Ruh,
kendisine verilen vücut sayesinde, ya nimete kavuşur veya azaba düçar olur.
Ruhun mahiyetini bilmeyen ve Allahü teâlânın kudretinden şüphe eden kimse, insan
yanınca yok olduğunu, kabir suali ve kabir azabının olmadığını zanneder. Halbuki
kabir azabının olduğunu dinimiz açıkça bildiriyor.
Ölüye kabir azabı
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Kabir, ya Cennet bahçesi veya Cehennem çukurudur.) [Tirmizi]
Aklın almadığı şeyleri akılla çözmeye kalkışmak çok yanlıştır. Akıl, göz gibi,
din bilgileri de ışık gibidir. Göz, ışık olmadıkça, karanlıkta görmez. Göz,
karanlıkta görmediği şeylere "yok" diyemez. Akıl da, maneviyatı, fizik-ötesini
anlayamaz. Aklımızdan faydalanmamız için Allahü teâlâ, din ışığını gönderdi. Göz,
ışık olmadan karanlıkta cisimleri göremediği gibi, din bilgileri olmadan da akıl,
manevi şeyleri anlayamaz.
Amerika’daki vahşilerin, oklarının uçlarına sürdükleri, "Kürar" ismindeki zehir,
sinirlerin uçlarını felce uğratır. Adale hareket edemez. Ağrı yapmadığından
insan zehirlendiğini anlamaz. Elini, ayağını oynatamaz, yere yıkılır, taş gibi
kalır. Görür ve işitir ise de, gözünü kırpamaz, dilini oynatıp bağıramaz. Kabir
azabı da buna benzetilebilir. Ölü, acı duyar, fakat kıpırdayamaz.
Dine inanmayan bir yazar, kelebekler hep ölüp diriliyor diyerek reenkarnasyonun
gerçek olduğunu savunuyor. Dünyada her canlının bir hayat devresi vardır.
Kelebeklerde, Yumurta, Tırtıl, Pupa, Kelebek devreleri vardır. Kelebeklerin
nesilleri böyle devam eder. Bunun reenkarnasyon hurafesi ile bir ilgisi yoktur.
Bitkilerin, kavunun, karpuzun, tohumla yetişen diğer sebzelerin çoğalması da
buna benzer. Mesela bir karpuz çekirdeği toprağa atılınca, çekirdekten yeşil
aksam meydana gelir. Yeşil aksamdan da karpuz olur. Karpuzun içinde de
çekirdekler bulunur. Böylece neslini devam ettirir. Yeni meydana gelen karpuzlar,
çekirdeği ekilen karpuza benziyor diye eski çekirdek yeniden meydana geldi mi
denir? Yahut karpuz ölüp ölüp diriliyor denmez. Her canlı ölür. (Rahman
26)
Ruh nedir
Sual: Ruh nedir? Ölünce ruh nereye gider?
CEVAP
Allahü teâlâ insanlara ruh hakkında kâfi bilgi vermemiştir. İsra suresinin
(Sana ruh hakkında sorarlar, de ki, "Ruh Rabbimin işlerindendir, size az bir
bilgi verilmiştir") mealindeki 85. âyet-i kerimesi de ruhun mahiyetini
bilmenin imkansız olduğunu bildiriyor.
İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Allahü teâlâ, insanın ruhunu bilinemez şekilde yarattı. Ruh, madde değildir,
belli bir yeri yoktur. Ruh, bedenin ne içinde, ne dışındadır, ne bitişik, ne
ayrıdır. Yalnız onu varlıkta durdurmaktadır. Bedenin her zerresini diri tutan
ruhtur. Bunun gibi, âlemi varlıkta durduran Allahü teâlâdır. Allahü teâlâ,
bedeni ruh vasıtası ile diri tutmaktadır. (Mektubat Tercemesi)
Ahlak-ı alaide buyuruluyor ki:
(Aklın erdiği bilgileri anlayan, his organlarından beyne gelen duyguları alan,
bedendeki bütün kuvvetleri, hareketleri idare eden, kullanan ruhtur. Ruh, göz
vasıtası ile renkleri, kulak ile sesleri kavrar, sinirleri çalıştırır. Adaleleri
hareket ettirir, böylece bedene iş yaptırır. Böyle işlere ihtiyari yani istekli
işler denir. Aklı kullanmak düşünmek ve gülmek gibi şeyleri yapan ruhtur.
Ruh parçalanmadığı ve parçalardan meydana gelmediği, yani mücerred olduğu için,
hiç değişmez, bozulmaz, yok olmaz. Ruh bir sanatkâra benzer. Beden bu kimsenin
elindeki sanat aletleri gibidir. İnsanın ölmesi ruhun bedenden ayrılmasıdır. Bu
da sanatkârın sanat aletlerinin yok olmasına benzer.)
İmam-ı Gazali hazretleri buyuruyor ki:
(Cesetten ayrılan ruh, ya azaba veya nimete kavuşur. İyilerinki yükselir,
kötülerinki yedi kat yerin dibine iner. Bedenden ayrılan ruh, aletsiz, vasıtasız
olarak her şeyi bilir. Bunun için çeşitli nimet veya azapla karşılaşır.
Ruh bedende iken, herhangi bir uzuv, mesela insanın bir ayağı felç olsa, ruh bu
ayağa tesir edemez, onu harekete geçiremez. Ölüm ise, bütün uzuvların felç
olmasına benzer, ancak ruh, bedenden ayrılınca, müstakil olarak yine bilir,
görür, anlar, sevinir, üzülür, bu halleri yok olmaz. Bu hâli, bütün ruhlar yok
edilinceye kadar devam eder. Herkes dirilince, her ruh, yeniden meydana gelen
cesede tealluk eder.)
Dejavu
Sual: Déjàvu ne demektir? Bunun reenkarnasyon ile bir ilgisi var mı?
CEVAP
Déjà vu, dejavü okunur. Ansiklopedilerde şöyle tarif ediliyor:
(Deja vü, halihazırda yaşanılan bir olayı, daha önceden yaşamışlık veya görülen
bir yeri daha önceden görmüş olma duygusudur. Fransızca déjà [daha
önceden] ve voir [görmek] fiilinin geçmiş zamanda çekimi olan vu’nün
birleşiminden türemiştir. Beynin, yorgunluk veya başka sebeplerden dolayı bir
görüntü, ses gibi herhangi bir girdiyi, giriş anı sırasında algılayamamasından
kaynaklanabilir. Beyin bu girdiyi algıladığında kişi, bu olayı daha önce,
yaşadığı hissine kapılabilir. Ayrıca, beynin sağ lobu ile sol lobunun
milisaniyeden daha küçük bir zaman farkı ile çalışmasından da, kaynaklanabilir.
Bir taraf diğer taraftan önce algıladığı için, geç algılayan taraf, bu olayın
daha önce yaşanmış olduğu duygusuna kapılır. Bu durum sinir aksonlarındaki küçük
bir sapmadan kaynaklanır.
Dejavü’nun zıttı jamais-vu'dür, Jamevü okunur. Bu durumda insanlar tanıdığı bir
çevrede yabancılık çekebilirler. Dejavü’ya benzer sebeplerle ortaya çıkar.
Araştırmalara göre insanların %50 den fazlası, hayatlarında en az bir kere,
dejavü durumunu yaşamıştır. İnsanların çoğu bir süre sonra, en son ne zaman
dejavu yaşadığını unutur.)
Dejavu’nün reenkarnasyon [tenasüh] ile hiçbir ilgisi yoktur.