Evliyânın büyüklerinden. İsmi, Aslan Dede olup, Meczûb diye tanınır. Allahü teâlânın aşkı ve evliyâlık hâlleri ile kendinden geçmiş olarak bulunan evliyâdan idi. Doğum târihi bilinmemekte ise de, 1638 (H.1048) de vefât ettiği ve vefâtında yüz yaşını geçmiş olduğu bilinmektedir.

Zamânının usûlüne göre ilim tahsîl ettikten sonra, çeşitli vazîfelerde bulunan Aslan Dede, bir müddet kâdı vekilliği yaptı. Daha sonra tasavvuf yoluna yöneldi. Mevki ve rütbeyi terketti. Çok riyâzet ve mücâhede yaptı. Yâni nefsin arzularına uymamak, onu terbiye etmek için çok çetin sıkıntılar çekti. Yapayalnız bir kimse idi. Câmilerde yatar kalkardı. Bir de küçük bir kulübesi vardı. Ara sıra orada kalırdı. Gece-gündüz hücresinde bulunur, dışarı pek çıkmazdı. Devamlı ibâdet ve tâat ile meşgûl olurdu. Çok az konuşurdu. Zarûret olmadıkça ağzını açmazdı. Muhammed Acemî isimli bir zât, kendisine hizmet ederdi.

Aslan Dede, birçok büyük zâta hocalık yaptı. Sesi ve yazısı çok güzel idi. Kadri yüce bir zât olup, herkesten hürmet görürdü. Hediye olarak gelen malların hepsini ihtiyaç sâhiblerine dağıtır, kendisi fakirlik ve sâdelik içinde yaşamayı tercih ederdi. İnsanlar onun bu hâlini görürler ve gıpta ederlerdi. Önceleri Antakya'da ikâmet ederdi. Sonra Haleb'e yerleşti.

Menkıbe ve kerâmetleri çok olup, bir çok kimse bunlara şâhid olmuştur. Yemen'de, Aslan Dede'nin büyüklüğünü, kerâmet sâhibi olduğunu bilip, onu çok seven, MuhammedZücâc isminde sâlih bir kimse vardı. Bu zât, Antakya'da bulunan Ahmed ismindeki bir tanıdığına mektup yazarak, Aslan Dede'yi ziyâret ederek ellerinden öpmek istediğini, fakat mühim vazîfede bulunduğu için gelmesinin mümkün olmadığını, Aslan Dede'yi ziyâret edip, selâmını söylemesini ve kendi yerine elini öpmesini bildirdi. Antakya'da bulunan Ahmed Efendi mektubu alır almaz, doğruca Aslan Dede'nin yanına gitti. Ahmed Efendi henüz bir şey söylemeden, Aslan Dede; "Merhabâ! Bize Yemen'deki dostumuzdan selâm getiren..." dedi ve bunu dört defâ tekrar etti. Sonra; "Ve aleyküm selâm ve rahmetullahi ve berekâtühü." dedi ve bunu da dört defâ tekrar etti.

Zamânın sultânı Dördüncü Murâd Han, 1638 senesinde Bağdât'ı fethe giderken, Aslan Dede'yi de yanında götürdü. Harb esnâsında, Aslan Dede'nin, daha önce görülmeyen, tanınmayan bir çok asker ile birlikte düşmana karşı hücum ettiği görüldü. Nihâyet, Allahü teâlânın izni ile Bağdat fethedildi. Fetihten sonra Dördüncü Murâd Han; "Görünürde Bağdat'ı biz fethettik ise de, gerçekte onu fetheden Aslan Dede'dir." demiştir.

Aslan Dede, fetihten sonra aynı sene içinde vefât etti.

SATILIK DÜKKAN

Talebelerinden birinin evinin bitişiğinde kullanılmayan bir dükkân vardı. Orayı satın alıp evini genişletmek istedi ve arzusunu o yerin sâhibine bildirdi. Dükkân sâhibi bu teklifi kabûl etmedi. Orayı kullanmadığı hâlde, satmak da istemedi. Teklifini reddetmesine o talebe üzüldü. Aslan Dede sık sık talebesinin evine giderdi. Bu hâdiseden sonra yine geldiğinde, o komşu ile konuşmalarını kendisine haber vermediği hâlde, bunu kerâmet olarak anladı ve onun almak istediği dükkân tarafına giderek, sırtını duvara dayayıp bir müddet oturdu. Sonra kalkıp iç odaya geçerek sohbete başladı. Sohbetten sonra da evine gitti. Aynı gün, dükkân sâhibi gelip, dükkânı satabileceğini söyledi. Hayretini görünce de; "İnanmıyor musun? İçimde, bu dükkânı mutlaka sana satmam îcâbettiği gibi bir his meydana geldi.Bunun için satmak istiyorum." dedi. O da adamın bu hâline çok şaşarak bunun hocasının kerâmeti olduğunu anladı.

1) Câmiu Kerâmât-il-Evliyâ; c.1, s.360

2) Hulâsat-ül-Eser; c.1, s.419

3) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c.15, s.181