Mısır'da yetişen velîlerden ve Şâfiî mezhebi fıkıh âlimlerinden. Babasının ismi Celâleddîn Muhammed'dir. İsmi Ali, künyesi Ebü'l-Hasan'dır. Doğum târihi ve yeri belli değildir. 1545 (H.952) senesinde Kâhire'de vefât etti. İmâm-ı Şâfiî hazretlerinin kabri civârına defnedildi.
Ebü'l-Hasan'ın babası Kâdı Celâlüddîn, Abdülkâdir Deştûtî'yi sevenlerden ve onun büyük bir velî olduğuna inananlardan biri idi. Gavrî isminde birisi ona haksızlık yapınca, Kâdı Celâlüddîn, hakkını geri almak için Abdülkâdir Deştûtî'ye başvurdu ve Gavrî'yi şikâyet etti. Deştûtî de;
"Ey Celâleddîn, hakkını aldığımda, bana oğlun Ebü'l-Hasan'ı hizmet etmesi için vereceksin!" dedi. O da kabûl etti. Netîcede, oğlu Ebü'l-Hasan'ı onun hizmetine verdi. O sırada Ebü'l-Hasan, fazîlet sâhibi, ilme âşık bir genç idi. Âlimlerin derslerine ve sohbetlerine devâm ediyordu. Abdülkâdir Deştûtî'nin huzûruna geldiğinde, Deştûtî ona;
"Ey Ebü'l-Hasan, Şam'dan sana ders verecek ve seni irşâd edecek hocan gelinceye kadar bundan böyle kimseden ders okuma!" buyurdu. O da emre uydu. Bu arada Abdülkâdir Deştûtî, Gavrî'yi çağırmak için birisini gönderdi. Gavrî, Abdülkâdir Deştûtî'nin büyük bir zât olduğuna inanır, bu sebeple ona hürmet duyardı. Gavrî gelince, ona;
"Kâdı Celâleddîn'in malını ver ve ona dokunma!" dedi. O da derhâl kabûl etti. Bunun üzerine Kâdı Celâlüddîn ile oğlu, Abdülkâdir Deştûtî'nin hizmetine kendilerini daha çok verdiler. Aradan bir zaman geçince, Ebü'l-Hasan oradaki hocalardan ders okumak arzusu ile Abdülkâdir Deştûtî'den izin istedi. O da tekrar;
"Olmaz! Hocan yakında Şam'dan gelecek." buyurdu. Çok geçmeden Şeyhülislâm Radiyyüddîn Gazzî Kâdirî geldi. Öteden beri aralarında muhabbet vardı. Abdülkâdir Deştûtî, Ebü'l-Hasan'a dönüp;
"Kalk ey Ebü'l-Hasan!İşte bu zât, Şam'dan geleceğini söylediğim hocandır." buyurdu. O da kalkıp hürmet etti. Abdülkâdir Deştûtî, Radiyyüddîn Gazzî'ye dönüp;
"Ebü'l-Hasan'a ilim öğretirsiniz." buyurdu ve Ebü'l-Hasan'a da onunla berâber gitmesini, derslerini dinlemesini tenbih etti. Ebü'l-Hasan, gece-gündüz onun yanından ayrılmadı. Başka bir talebe ile berâber her gün ders okudu. Ayrıca hocasının tavsiyesi ile Mısır'daki diğer âlimlerden de ders aldı. Şeyhülislâm Zekeriyyâ, Şeyhülislâm Burhan ibni Ebî Şerîf, Şeyh Kastalânî'den fıkıh, tefsîr, hadîs ve diğer dînî ilimleri öğrendi. Hocası Deştûtî, kimyâ ilmini öğrenmesini de tavsiye etmişti. Bu yüzden Radiyyüddîn Gazzî'den kimyâ ilmini öğretmesini istediğinde;
"Henüz vakti var." dedi ve onun mânevî terbiyesine, edepleri öğrenmesine gayret gösterdi. Nihâyet Ebü'l-Hasan, hocasının sohbetlerinde bulunup, terbiyesinde yetişip, ilim, edep ve güzel ahlâk sâhibi olunca, bir gün hocası onu çağırdı ve;
"Ey Ebü'l-Hasan! Şimdi senden bir şey istiyorum. Merkebine bineceksin. Bir elinde çörek, diğer elinde soğan olduğu halde, bunları yiyerek Câmi-ul-Ezher Medresesine gideceksin. Daha sonra da dönüp yanıma geleceksin!" buyurdu. Ebü'l-Hasan, hiç tereddüd etmeden hocasının emrini yerine getirdi. Geri döndüğünde, hocası;
"Ey Ebü'l-Hasan! Artık Mısır ikimizi almaz oldu. Birimizin buradan ayrılması îcâb ediyor. Kemâle gelmiş bir zât olarak burada kalacaksın" buyurdu ve Mısır'dan ayrılıp Şam'a gitti.
Ebü'l-Hasan'ın yazdığı eserlerden bâzıları şunlardır: 1- Hâşiyetün alâ Şerh-ıl- Mahallî, 2) Er-Risâlet-ül-Ehadiyye, 3) Şerh-ur-Ravd, 4) Şerh-ul-Âdâb, 5) El-Kenz fî Şerh-il-Minhâc, 6) El-Matlab fî Şerh-il-Minhâc, 7) El-Mugnî Şerh-un-Âhar alel-Minhâc, 8) Nebzetün fî Fedâil-in-Nısfı min Şa'bân.
1) Mu'cem-ül-Müellifîn; c.7, s.208
2) Şezerât-üz-Zeheb; c.8, s.292
3) Esmâ-ül-Müellifîn; c.1, s.744
4) El-Kevâkib-üs-Sâire; c.2, s.194
5) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c.13, s.266