Büyük velî ve Şâfiî mezhebi fıkıh âlimi. Künyesi Ebü'l-Beyân olup, ismi Benâ, babasının ismi Muhammed'dir. İbn-ül-Havrânî de denir. Ebü'l-Beyân hazretleri, aynı zamanda şâir ve lügat âlimi idi. Doğum târihi belli değildir. 1156 (H.551) senesi Rebiü'l-Evvel ayında Şam'da vefât etti. Bâbüssagîr denilen yere defnedildi.
Ebül-Beyân hazretleri, ilmiyle âmil ve Allahü teâlâdan çok korkan bir zât idi. Ömrünü, ilim öğrenmek ve öğretmekle geçirdi. Çok ibâdet ederdi. Sünnet-i seniyye üzere yaşayan, hâller ve makamlar sâhibi idi. Ebü'l-Beyân; Ebü'l-Hasan bin Mevâzinî ve Ebü'l-Hasan Ali bin Ahmed bin Kubeys el-Mâlikî'nin yanında, birçok âlimden ilim öğrendi ve hadîs-i şerîf dinledi. Kendisinden de; Kâdı Es'âd bin el-Müneccî, Yûsuf bin Abdülvâhid bin Vefâ es-Sülemî, Ahmed el-Irâkî Abdurrahmân bin Hüseyin bin Abedan ve birçok âlim ilim öğrendi ve hadîs-i şerîf rivâyet etti.
Ebü'l-Beyân; imâm, âlim, zâhid, âbid ve verâ sâhibi idi. Nahiv, lügat ve fıkıh âlimi olup, fazîlet sâhibi idi.
Bir gün Şam'da bir câmide, Ebü'l-Beyân hazretleri ile, Şeyh Reslân hazretleri oturuyorlardı. Oradan ayrılıp, birlikte yüksek bir tepeye çıktılar ve sohbete başladılar. Az sonra yanlarında havada durur gibi bir zât belirdi. Ebü'l-Beyân hazretleri ile Şeyh Reslân hazretleri, gelen zâtın huzûrunda edeple durup, çeşitli şeylerden suâl ettiler. Bir ara o gelen zât, Ebü'l-Beyân'ı işâret ederek, şu anda yeryüzündeki evliyânın büyüğü sizsiniz dedi. Ebü'l-Beyân hazretleri de ona, Ebü'l-Abbâs diye hitâb ediyordu. Orada bulunanlar sonradan bu zâtın Hızır aleyhisselâm olduğunun farkına vardılar.
Ebü'l-Beyân hazretlerinin vefâtından sonra, talebeleri onun evinde bir araya geldiler. Melik Nûreddîn eş-Şehîd, kendilerine bir haberci gönderip dağılmalarını söyledi. İçlerinden Şeyh Nâsır isminde bir zât, gelen haberciye hitâben; "Sen bizim bu mübârek yerden dağılmamızı bildiriyorsun. Şimdi geriye dön ve seni gönderen zâta bildir ki: Hâmile olan hanımı doğum yapacak. Allahü teâlânın kendisine hayırlı bir evlâd vermesi için duâ ve niyâzda bulunsun. Ebü'l-Beyân hazretlerinin yerindeki talebelerine dokunmasın." dedi. Haberci, geriye dönüp bunu arzettiğinde, Melik Nûreddîn; "Vallahilazîm bunu hiç düşünmemiştim." deyip, oraya bin dirhem ve yüz çeki odun gönderdi ve bir de tekke yaptırdı.
1) Câmiu Kerâmât-il-Evliyâ; c.1, s.369
2) Şezerât-üz-Zeheb; c.4, s.160
3) Mu'cem-ül-Müellifîn; c.3, s.79
4) Tabakât-üş-Şâfiiyye; c.7, s.318
5) El-Bidâye ven-Nihâye; c.12, s.235
6) Bugyet-ül-Vuât; c.2, s.312
7) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c.6, s.147