İslâm âlimlerinin meşhûrlarından ve büyük velîlerden. İsmi, Muhammed bin Saîd bin Hammâd bin Abdullah es-Sanhâcî el-Busayrî el-Mısrî, künyesi Ebû Abdullah ve lakabı Şerefüddîn'dir. Aslen Magribli olup, dedeleri Mısır'a yerleşmişlerdi. İmâm-ı Busayrî, 1212 (H.609) senesinde Mısır'da Busayr şehrinde doğdu. 1211 (H.608) de doğduğu da rivâyet edilmiştir. 1295 (H.695) senesinde Mısır'da İskenderiyye şehrinde vefât etti. Kurâfe kabristanında, İmâm-ı Şâfiî hazretlerinin yanına defnolundu.
İmâm-ı Busayrî, Ebü'l-Abbâs-ı Mürsî hazretlerinin talebesidir. Ebü'l-Abbâs Mürsî de, Ebü'l-Hasan-ı Şâzilî'nin talebesidir. İmâm-ı Busayrî, hadîs ilminde, hattâtlıkta ve bilhassa şiirde çok derin âlim idi. İfâdesi çok tatlı ve derîn mânâlı olup, dinleyenleri tesir altına alırdı. Mahâret ve metâneti çok idi. Evliyâlık yolunda çok yüksek derecelerin sâhibi idi. Başta Resûlullah efendimiz olmak üzere, tasavvuf büyüklerine ve evliyâya olan muhabbet ve bağlılığı pek fazla idi. Eserlerini okuyanlar bunu açıkça görmektedirler.
İmâm-ı Busayrî hazretlerinin, Resûlullah'a olan sevgisini, aşkını anlatan kasîdeleri vardır. Murâdiyye ve Hemziyye ismindeki kasîdeleri meşhûrdur. Sonra gelen İslâm âlimleri, bunları severek okumuşlar, talebelerine okutmuşlar ve ezberletmişlerdir.
Sevgili Peygamberimizin üstünlüğünü anlatan, O'nu öven en kıymetli kasîdesi ise, Kasîde-i Bürde'dir. İmâm-ı Busayrî bu kasîdesini yazdıktan sonra, daha çok meşhûr olup, bütün âlimlerin ve evliyânın sevgisine, iltifâtına kavuşmuştur. Bu kasîdenin yazılmasına sebeb olan hâdise şöyle anlatılmaktadır:
"İmâm-ı Busayrî hazretlerine, ömrünün sonuna doğru felç hastalığı geldiğinden, bedeninin yarısı hareketsiz kaldı. Allahü teâlâya, hastalığına şifâ vermesi için Resûlullah'ı vesîle edip çok duâ eyledi. İnsanların en üstünü olan Peygamberimizi öven meşhûr kasîdesini hazırladı. Rüyâda Resûl-i ekreme okudu, çok beğendiler, hoşlarına gitti. Üzerlerinde bulunan mübârek hırkasını çıkarıp, İmâm-ı Busayrî'ye giydirdiler. Bedeninin felçli yerlerini mübârek eli ile sığadılar. Uyanınca, vücûdu sıhhate kavuşmuş idi. Ayrıca Peygamber efendimizin rüyâda giydirdiği hırka-i seâdet de üzerinde idi. Bunun için bu kasîdeye Kasîde-i Bürde denildi. Bürde; hırka, palto demektir. İmâm-ı Busayrî sevinerek sabah namazına giderken, yolda, Allahü teâlânın sevgili kullarından evliyâ bir zâta rastladı. O evliyâ zât, İmâma; "Ey Busayrî, kasîdeni dinlemek isterim." dedi. "Benim kasîdelerim çoktur. Hepsini herkes bilir." dedi. O zât; "Kimsenin bilmediği, bu gece Resûlullah'a okuduğunu istiyorum." deyince, bunu hiç kimseye söylemedim. Nereden anladın?" dedi. O zât da, İmâmın rüyâsını, olduğu gibi haber verdi.
O zamanın vezîri Behâeddîn bu kasîdeyi işitince, hepsini okutup saygı ile ayakta dinledi. Hastalara okununca iyi oldukları, okunan yerlerin derdlerden, belâlardan emin oldukları görüldü. Faydalanmak için inanmak ve hâlis niyetle okumak lâzımdır.
Kasîde-i Bürde, on kısımdır:
Birinci kısım, Resûlullah'a olan sevginin kıymetini bildirmektedir.
İkinci kısım, insanın nefsinin kötülüğünü anlatmaktadır.
Üçüncü kısım, Resûlullah'ı övmektedir.
Dördüncü kısım, Resûlullah'ın dünyâyı teşrîfini anlatmaktadır.
Beşinci kısım, Resûlullah'ın duâlarının hemen kabûl olduğunu bildirmektedir.
Altıncı kısım, bu kısımda Kur'ân-ı kerîm övülmektedir.
Yedinci kısım, Resûlullah'ın mîrâcındaki incelikleri bildirmektedir.
Sekizinci kısım, Resûlullah'ın cihâdlarını anlatmaktadır.
Dokuzuncu kısım, Allahü teâlâdan af ve magfiret ve Resûlullah'tan şefâat istemektedir.
Onuncu kısım, Resûlullah'ın derecesinin yüksekliğini bildirmektedir.
Bu kasîdeye, El-Kevâkib-üd-Düriyye fî Medh-i Hayr-ül-Beriyye ismi verilmesine rağmen manzûme, Kasîde-i Bürde ismiyle meşhûr olmuştur. Çeşitli dillerde doksandan fazla şerhleri olan Kasîde-i Bürde'ye, Kasîde-i Bür'e (Şifâ kasîdesi) diyenler de olmuştur. Eshâb-ı kirâmdan Ka'b bin Züheyr'in (r.anh) yazdığı ve Peygamber efendimize okuduğu Bâned Suâd (Sevgili uzaklaştı) diye başlayan kasîdeye de Kasîde-i Bürde denilmiştir.
KASÎDE-İ BÜRDE'DEN
Selem ağaçlarının bulunduğu yerdeki,
Peygamber dostlarını yâd mı ağlatan seni?
Medîne rüzgârı mı, söyle seni ağlatan?
Gece çakan şimşek mi yoksa İdem dağından?
Gözlerine ne oldu, dur dedikçe akmakta?
Kendine gel dedikçe, kalbin coşup yanmakta?
.........................................
Hazret-i Muhammed'in, kerem yağmurlarından,
Bir damla almak ister, bilcümle peygamberân.
Zâhirî ve bâtınî, rûhânî ve cismânî,
Varlıkların hepsinden O'dur Hakk'a sevgili.
Hudutsuzdur zâtının fazîlet ve kemâli,
Mümkün değil anlatmak, dil ile kemâlini.
Eğer Resûlullah'ın cümle mûcizeleri,
Büyüklüğünü dile getirebilse idi,
Mübârek isimleri anıldığı zamanda,
Hep çürümüş kemikler dirilirdi bir anda.
Tâkatımız üstünde, bize yük yüklemedi.
Baş ve göz üzeredir, emir ve nehiyleri.
Hakîkî değerini, anlatmaktan âciziz.
Bu yönüyle övmekten, yeğdir sükût etmemiz.
.........................................
Peygamber efendimiz, güneş gibidir bilin,
Ondan ziyâ bulmakta nücûm-ı resûllerin.
Allah O'nu ahlâkta, tezyîn edip yarattı.
Güzel huy, güler yüzle, bezemiştir zâtını.
Latîf yaratılmıştır gül ve çiçek misâli,
Parlak ve şereflidir, ayın on dördü gibi.
Himmetli ve gayretli o Nebî zaman kadar,
O'nun cömertliğinde, damladır okyanuslar.
Mübârek bedenini, kucaklayan toprağın,
Kokusu misk-ü anber gibi hoştur, inanın.
Ne mutlu o toprağı, koklayıp öpenlere,
O mübârek kokuyu sîneye çekenlere.
.........................................
Arab olan olmayan, bilcümle insanların,
Efendisidir hem de, yüzü suyudur cihânın.
Kötülüğü yasaklar, emreder iyiliği,
Bir ilâhî emirdir, emir ve nehiyleri.
O Server, Rabbimizin öyle bir kuludur ki,
Her tehlike ânında, umulur şefâati.
O öyle bir Resûl ki, Allah'a ibâdete,
Çağırır insanları, O'na uyun elbette.
Hiç kopmayan sağlam bir ipe yapışmış gibi,
Emniyette hisseder, rahat bulur kendini.
İlâhî izin ver de âl ve Eshâbına da,
Onlara tâbi olan, ehl-i takvâlara da.
Rahmet bulutlarının, akması dâim olsun,
Halîm ve kerîm kullar, rahmetine kavuşsun.
1) Fevât-ül-Vefeyât; c.3, s.456
2) Şezerât-üz-Zeheb; c.5, s.432
3) El-A'lâm; c.6, s.138
4) Tam İlmihâl Seâdet-i Ebediyye; (48. Baskı) s.1046
5) Kıyâmet ve Âhiret; (5. Baskı) s.120, 130
6) Rehber Ansiklopedisi; c.3, s.154, c.9, s.329
7) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c.8, s.143