İbadet etmekten yay gibi incelseniz
Abdurrahman bin Avf hazretleri rivayet eder:
Resulullah, bir gün Medine-i münevverenin mescidinde, minbere çıktı. Allahü
teâlâya hamd ve sena edip buyurdu ki:
(Beni, ehli beytimi ve Eshabımı sevmek, ümmetimin üzerine kıyamete kadar
farzdır.)
Sonra (Ebu Bekri Sıddık nerede?) buyurdu. Ebu Bekir, olduğu yerden ok
gibi fırlayıp süratle kalktı. Serveri âlem, (Yanıma yaklaş ya Eba Bekr!)
buyurdu. O da yaklaştı. (Minber üzerine gel) buyurdu. Minber üzerine,
Resulullahın huzuruna vardı. Onu yanına aldı. Onun yüzünü kendi mübarek göğsüne
tuttu. Bir müddet yüzünü, mübarek göğsüne sürdü. İki gözünün arasından öptü.
Öyle ağladı ki, mübarek gözlerinin yaşı, mübarek yüzünden kendi üzerine ve Ebu
Bekir’in üzerine akıyordu. Sonra buyurdu ki:
(Ey Müslümanlar! Bu gördüğünüz Ebu Bekri Sıddıktır. Muhacir ve Ensarın
seyyidi ve büyüğüdür. Allahü teâlânın emri ile ben onu kendime, dünyada baba
mertebesinde tuttum. Ahirette sonsuz olarak dost edindim. Bu benim sırdaşım ve
sohbet arkadaşımdır. Herkes beni yalanlarken, o beni tasdik etti. Bütün herkes
beni sürgün ederken, bu beni bağrına bastı. Herkes benden kaçıp, nefret ederken,
bu benimle ülfet ve ünsiyet etti. Herkes beni öldürmek isterken, malını, canını,
bedenini bana feda etti. Kızını bana nikah etti. Bilal'i kendi malından benim
için azat etti. Allah’ın laneti ve meleklerin laneti, bütün insanların laneti,
buna buğz edenlerin üzerine olsun. Allah buna buğz edenlerin düşmanıdır. Allah’a
ve bana düşman olmak isteyen Ebu Bekire düşman olsun!
Ey Müslümanlar! Burada bulunup, benim sözlerimi işitenler, bu sözleri, burada
bulunmayanlara iletsin. Ya Eba Bekir, haydi yerine otur. Allahü teâlâ biliyor
ki, senin hakkında söylediklerimin hepsi gerçektir.)
Sonra (Ömer bin Hattab nerede?) buyurdu. O da, yerinden ok gibi fırlayıp
kalktı. Ona da, (Ya Ömer, yanıma gel, minber üzerine gel) buyurdu.
Hazret-i Ömer de minber üzerine geldi. Resulullah onun yüzünü de, mübarek
göğsüne dayadı. İki gözünün arasından öptü. Mübarek gözlerinin yaşı Ömer’in
üzerine damladı. Onun için de buyurdu ki:
(Ey Müslümanlar! Bu Ömer ibni Hattabdır. Muhacir ve Ensarın büyüğüdür. Allahü
teâlânın emri ile bunu kendime yardımcı ve müşavir olarak aldım. Bu öyle bir
zattır ki, Allahü teâlâ Kur'an-ı kerimi bunun lisanı ve kalbi üzerine
indirmiştir. Bu öyle kıymetli biridir ki, acı da olsa, hakkı kabul eder
ve söyler. Allah’ın emir ve yasakları olan bir işte, ayıplanmaktan çekinmez.
Şeytan ondan kaçar. Bunun heybetinden, taş ve demir erir. Bu, Cennetin ışığıdır
ve Cennet ehlinin kendisiyle övündüğü kimsedir. Allah’ın, meleklerin ve bütün
halkın laneti, buna buğz edenin üzerine olsun. Allahü teâlâ buna buğz edenlerden
uzaktır, ben de uzağım.)
Sonra (Osman bin Affan nerede?) buyurdu. O da oturduğu yerden
süratle kalktı. Ona da (Ya Osman yanıma kadar gel!) buyurdu. O da gelip,
minbere çıktı. Onu da mübarek göğsüne çekip, iki gözünün arasından öptü. Sonra o
kadar ağladı ki mübarek gözlerinin yaşı akıp, Osman’ın üzerine döküldü. Sonra
buyurdu ki:
(Ey Müslümanlar, bu Osman bin Affandır. Muhacir ve Ensarın büyüğüdür. Bu,
öyle bir kimse ki, Allahü teâlânın emri ile, iki kızımı ona vererek damat olarak
seçtim. Eğer üçüncü kızım olaydı, onu da verirdim. Bu, o kimsedir ki, gökteki
melekler bundan haya eder. Allah’ın ve bütün lanet edenlerin laneti buna buğz
edenler üzerine olsun!)
Sonra (Ali bin Ebi Talib nerede?) buyurdu. O da yerinden süratle kalktı.
Ona da (Bana yakın gel) buyurdu. O da minbere kadar geldi. Yüzünü mübarek
göğsüne bastı. İki gözünün arasından öptü. O kadar ağladı ki, mübarek gözlerinin
yaşı Hazret-i Ali’nin üzerine aktı. Sonra buyurdu ki:
(Ey Müslümanlar, bu Ali bin ebi Talibdir. Bu Muhacir ve Ensarın büyüğüdür.
Benim kardeşimdir, amcamın oğludur ve damadımdır. Teni tenimden, kanı kanımdan,
tüyü tüyümdendir. İki torunumun babasıdır. Hasan ve Hüseyin, Cennet gençlerinin
seyyidleridir. Ali, bir çok sıkıntımı giderdi. Çok kuvvetli düşmanları susturdu.
Bu, Allah’ın aslanı ve kılıcıdır. Allah’ın ve bütün lanet edenlerin laneti, buna
buğz edenlere olsun. Allahü teâlâ ona buğz edenlerden beridir, ben de beriyim.
Allah’tan uzak olmak istemeyen, Ali’den uzak olmasın. Burada olanlar, bu
vasiyetlerimi, burada bulunmayanlara ulaştırsın. Ya Ali, senin hakkında ne
söyledimse Allahü teâlâ biliyor ki fazlası ile doğrudur.
Ey Müslümanlar, eğer, yay gibi incelinceye kadar Allah’a ibadet etseniz, beliniz
bükülünceye kadar namaz kılsanız, fakat ehl-i beytimden ve eshabımdan birine
buğz etseniz, Allahü teâlâ sizi, yüz üstü Cehenneme atar.) [M. Ç. Güzin]
Kendi arzumla halife tayin etmem
Huzeyfe bin Yemani hazretleri rivayet eder:
Sahabe-i güzin, (Ya Resulallah, gönüllerimizin emin olması ve düşmanların
dedikodularının kesilmesi için, bir halife tayin etseniz nasıl olur) dediler.
Resulullah buyurdu ki:
(Eğer kendi arzum ile halife tayin etsem, siz de ona asi olsanız, size azab
iner. Ben kendi arzum ile halife tayin etmem. Musa, kardeşi Harun’u kendi isteği
ile, kırk gün kavmine halife tayin etti. Geri dönünce, sekiz bin kişi buzağıya
tapıp, kâfir oldular. Ben, ümmetimi Allahü teâlâya ısmarladım, ümmetimin
halifesi Allahü teâlâdır. Allahü teâlâ kimi irade etmişse, onu seçer.) [M.
Ç. Güzin]
Tesbih eden taşlar
Ebu Zeri Gıfari hazretleri rivayet eder:
Bir gün Resulullah giderken görüp onu takip ettim. Bir yere varıp oturdu. Ben de
yanına oturdum. (Neden geldin, ya Eba Zer) buyurdu. (Allah ve Resulü
bilir) diyerek sustum. O sırada Ebu Bekir geldi. Resulullahın sağ
tarafına oturdu. Sonra Ömer gelip Ebu Bekrin sağ tarafına oturdu. Sonra Osman
geldi. Ömer’in sağ tarafında oturdu. Sonra Ali geldi. Osman’ın sağ tarafında
oturdu. Resulullah yerden yedi tane taş aldı. Mübarek avucunun içinde tuttu. O
taşlar tesbih etmeye başladı. Onların sesini arıların vızıltısı gibi işitir
idim. Ondan sonra o taşcağızları yere koydu. Sesleri kesildi. Sonra onları Ebu
Bekrin eline verdi. Yine önceki gibi tesbihe başladılar. O da yere koydu.
Sesleri kesildi. Sonra yine Resulullah onları alıp Ömer’in eline verdi. Yine
önceki gibi tesbih sesleri işitildi. O da yere koyunca sesleri kesildi. Taşları
Osman’ın eline verdi. Yine tesbih sesleri duyuldu. O da yere koyunca sesleri
kesildi. Onları Ali’nin eline verince yine tesbihe başladılar. (Şevahid-ün
nübüvve)
Dört halifenin fazileti hakkında bazı hadis-i şerifler:
(On kişi Cennettedir: Ebu Bekir ve Ömer ve Osman ve Talha ve Zübeyr ve
Abdurrahman bin Avf ve Ali bin Ebi Talib ve Sa’d bin Ebi Vakkas ve Ebu Ubeyde
bin Cerrah ve Said bin Zeyd.) [Tirmizi, İbni Mace, Taberani, ibni Asakir,
Beyheki, Dare Kutni, Hakim, Ebu Nuaym, ibni Sa’d]
(Bir kimseyi, Ebu Bekir, Ömer, Osman ve Ali’den üstün gören beni yalanlamış
olur.) [Rafi'i]
(Allahü teâlâ, namazı, zekatı ve orucu farz ettiği gibi, Ebu Bekir’i, Ömer’i,
Osman’ı ve Ali’yi sevmeyi de farz etti.) [Vesile]
(Cebrail dedi ki: Allahü teâlâ buyuruyor ki "Her ümmet kıyamette susuzluk
görecek, yalnız Ebu Bekir, Ömer, Osman ve Ali’yi sevenler müstesna.) [İ.
Rafi'i]
(Şu dört kişinin sevgisi bir münafığın kalbinde toplanmaz. Ebu Bekir, Ömer,
Osman ve Ali.) [İbni Asakir]
(Sünnetime ve hulefa-i raşidinin yoluna sımsıkı sarılın!) [Buhari]
(Ümmetimin en merhametlisi Ebu Bekir, dinde en sağlam olanı Ömer, en hayalısı
Osman, en iyi hüküm vereni ise Ali’dir.) [İbni Asakir, Ebu Ya’la]
(Her şeyin bir kanadı vardır, bu ümmetin kolu kanadı da Ebu Bekir ve Ömer’dir.
Her şeyin bir kalkanı vardır, bu ümmetin kalkanı da Ali’dir.) [Hatib]
(Ben, Ebu Bekir, Ömer, Osman da vefat edince, ölmeye gücün yeterse öl.) [Ebu
Nuaym]
Menakıb-ı çihar yâri güzin’de yer alan diğer hadis-i şerifler:
(Ebu Bekir dinin direğidir. Ömer fitnenin kilididir. Ömer hayatta oldukça fitne
olmaz. Osman münafıkların belaya düşürdükleri kimsedir. Onun katilleri
tarafında olanlar, münafık olup, Cehennemin aşağılarında olsalar gerektir. Ali
bendendir ve ben Ali’denim. Onun olduğu yerde ben olurum. Benim olduğum yerde
Ali olur.)
(Ebu Bekir, İslam’ın tacıdır. Ömer, İslam’ın hullesidir [elbisesidir].
Osman, İslam’ın cevahiri ile süslü imamesidir. Ali, İslam’ın güzel kokusudur.)
(Ya Rabbi! Ümmetimden eshabıma verdiğin bereketi geri tutma. Eshabımdan Ebu
Bekir’e verdiğin bereketi ondan geri tutma. Eshabımı Ebu Bekir etrafında topla.
Onun işlerini dağınık etme. Ebu Bekir daima senin işini kendi işleri ve
meşguliyetleri üzerine tercih etmiştir. Allah’ım! Sen Ömer bin Hattabı aziz kıl.
Osman’ı sabır ve tahammül üzerine kıl. Ali’ye tevfiki refik kıl.)
(Ebu Bekir’in sevgisi gufranı vacib kılar. Ömer’in sevgisi isyanı mahv eder.
Osman’ın sevgisi imanı kuvvetlendirir. Ali’nin sevgisi, Cehennem ateşini
söndürür.)
(Arş üzerinde, La ilahe illallah Muhammedün Resulullah, Ebu Bekri Sıddık,
Ömer-ül Faruk, Osman-ı Şehid ve Aliyyül Mürteda yazılıdır.)
(Her gökte ikiyüzbin melek daima, Ebu Bekir, Ömer, Osman ve Ali’nin dostlarına
istiğfar ederler. Onların düşmanlarına da lanet ederler.)
Bu mertebeye ne ile eriştin
Sahabe-i güzin toplanmışlar, kendi hallerinden konuşuyorlardı. Birisi
aralarından kalkıp, dedi ki, ya Eba Bekir! Allahü teâlânın izzet ve azameti için
söyle, bu mertebeye ne ile eriştin?
Buyurdu ki:
Yemin verdiğiniz için söylemek lazımdır. Dinimi dünyaya tercih ettim. Ahiret
için, Allah rızasını seçtim. Her zaman Allah’ın hakkını üstün tuttum, her işimde
sadece Allah’ın rızasını gözettim ve bunun dışına asla çıkmadım.
Ömer hazretlerine sual ettiler: Sen bu mertebeye ne ile eriştin?
Buyurdu ki:
Allah dilerse bir kulunu aziz eder dilerse zelil eder. Bunu hiç unutmadım.
Osman hazretlerine sual ettiler: Sen ne ile bu dereceye eriştin?
Buyurdu ki:
Kur'an ve Sünnete uydum. Allah’ın her şeyime vakıf olduğunu hiç unutmadım.
Ali hazretlerinden sual ettiler: Sen ne ile bu dereceye eriştin?
Buyurdu ki:
Cihad ile eriştim. 30 yıl mücahede kılıcı ile ve haşyet zırhıyla ve vera kalkanı
ile, taat ve ibadet oku ile, gönül kapısında oturdum. Allah’ın rızasından başka
hiçbir şeyi, gönlüme koymadım, hatırıma getirmedim. (M. Ç. Güzin)
Dört halifenin son anları
Hazret-i Ebu Bekir, ölüm döşeğinde iken, ziyaretine gelip öğüt isteyenlere
şöyle nasihat etti:
(Allahü teâlâ size fetih kapılarını açacaktır. İhtiyacınızdan fazla dünyaya
sarılmayın! Sabah namazını kılan Allah’ın himayesindedir.)
Hastalığı ağırlaşıp iyileşmesinden ümit kesilince, yerine birisini halife tayin
etmesini istedikleri zaman
Hazret-i Ebu Bekir buyurdu ki:
(Size halife olarak Ömer’i seçtim. Yarın ahirette “İnsanların en hayırlısını
onların başına halife tayin ettim” derim.)
Sonra da halife seçtiği Hazret-i Ömer’e buyurdu ki:
(Bil ki Allahü teâlânın insanlar üzerinde hakları vardır. Gündüz yapılması
gereken ibadetin gece, gece yapılması gereken ibadetin de gündüz yapılmasını
kabul etmez. Farz borçlarını ödemedikçe, o farzla ilgili nafileleri kabul etmez.
Kıyamet gününde mizanın ağır gelmesi için hakka uy ve onu hakim kıl. Allahü
teâlânın, rahmet ve azab âyetlerini bir arada bildirmesinin sebebi, kulun, korku
ile ümit arasında olması içindir. Bu vasiyetime uyarsan, ölümden daha sevgili
bir şeyin olmaz. Bunlara uymazsan ölümden kötü bir şeyin olmaz. Halbuki ölüm
muhakkak seni bulacaktır.)
[Hadis-i şerifte de, (Farz borcu olan, kazasını ödemedikçe, Allah, onun
nafile namazlarını kabul etmez) buyuruldu. Peygamberlerden sonra insanların
en üstünü olan Hazret-i Ebu Bekir de Peygamber aleyhisselamın bildirdiğini
söylemişti. Farzlarla beraber kılınan sünnetlerin de nafile namaz demek olduğu
bütün fıkıh kitaplarında yazılıdır. (Cevhere)]
Hazret-i Ömer, sabah namazına duracağı an, Ebu Lü’lü isimli kâfir bir köle,
bıçakla saldırdı. Yakalamak isteyenleri de bıçakladı. Kaçamıyacağını anlayınca
bıçağı kendine sokup intihar etti.
Hazret-i Ömer, imamlığa Abdurrahman bin Avf hazretlerini geçirdi. O da, kısa
surelerle namazı kıldırdı. Hazret-i Ömer, kendisini bıçaklayanın kim olduğunu
sordu. Yahudi köle Ebu Lü’lü dediler. (Allah’a hamdolsun ki, beni Müslüman
değil de, bir gayrı müslim öldürüyor. Benim ona çok iyiliğim de dokunmuştu)
buyurdu. Hazret-i Âişe validemize haber gönderdi. (Resulullah ile Hazret-i
Ebu Bekir’in yanına defnedilmeme izin verir mi?) diye sordurdu.
Hazret-i Âişe, (Burasını kendime ayırmıştım. Ömer’i kendime tercih ederim.
Oraya defnedin) buyurdu. Hazret-i Ömer, (Elhamdülillah benim için bundan
büyük nimet yoktur) dedi. Daha sonra altı kişinin ismini bildirip,
(Bunlardan birini halife seçersiniz. Halife seçilen zat, herkese iyilik etsin,
gayrı müslimlere iyi davransın) buyurdu. Vefat edince de, Resulullahın
yanına defnedildi. Hazret-i Ali, (Ömer’den üstün insan kalmadı) buyurdu.
Hazret-i Osman, Mısırlı fellahlar tarafından evi sarılınca, birkaç hadis-i şerif
bildirdi. Bunlardan biri şöyledir:
Peygamber efendimiz, dağda Hazret-i Ebu Bekir, Hazret-i Ömer ve Hazret-i
Osman’la beraber otururken dağ sallandı. Resulullah efendimiz, (Ey dağ, dur,
senin üzerinde bir peygamber, bir sıddık ve iki şehid vardır) buyurmuştu.
Hazret-i Osman, bu hadis-i şerifi bildirdikten sonra, yemin ederek (Ben şehid
olacağım) buyurdu. Kanlar içinde yatarken de, (Ya Rabbi müslümanlar
arasındaki tefrikayı kaldır) diye üç kere dua etti. Daha sonra Allah’ı
anarak vefat etti.
Hazret-i Ali, sabah namazında İbni Mülcem tarafından kılıçla alnına vurularak
şehid edildi. Kufe’de, [Necef’te] medfundur.
Hazret-i Ali’nin kızı ve aynı zamanda Hazret-i Ömer’in hanımı olan Hazret-i Ümmi
Gülsüm, olayı duyunca (Babam da, kocam Ömer gibi sabah namazında suikasde
uğradı) dedi. Hazret-i Ali, ölmek üzere iken (Yemin ediyorum ki umduğuma
kavuştum) buyurdu. Kelime-i şehadet getirerek vefat etti. (Radıyallahü
anhüm)