Hazret-i Ömer halife iken, İran memleketini feth etmek arzusunda idi. O
memlekette İslamiyet yayılsın istiyordu. Sahabe-i güzin ile müşavere edip, asker
topladı. Başlarına Sad bin Ebi Vakkas’ı komutan tayin edip, İran memleketine
gazaya gönderdi. Sad hazretlerine de şöyle nasihat ve talimat verdi: (Ey Sad,
düşmandan korkma, Allah’tan kork. Ordunun içinde günah işleyenler bulunmamalı!)
Faris vilayetine vardılar. Haber verdiler ki, arab askeri geldi. İranlılar asker
tedarik edip, bunlara karşı durmak istediler. Kisranın askeri şehirden dışarı
çıkıp, İslam askerinin karşısına kondu. İslam askeri yirmibin kişi idi. Sad bin
Ebi Vakkas’ın huzuruna elçi gönderip, ne iş için geldiler ve maksatları nedir
diye sordular. Hazret-i Sad buyurdu ki, Sizi dini İslam'a davet ederiz, onun
için geldik. Eğer sözümüzü kabul etmezseniz, ceng ederiz.
Kisraya bu haber geldi. Kisra askerine dedi ki, yarın cenge hazır olunuz. Acem
padişahlarına kisra derlerdi. Bu padişahın adı Yezdücürd idi. Dedi ki, bu gelen
asker yirmibin kişidir. Siz yüzbinden çoksunuz. Onlardan niçin korkarsınız.
Sabah oldu. İki tarafın askeri atlara binip, saflar bağlayıp, bayraklar diktiler.
Ceng yapmak için, bahadırlar hazırlandılar. Sonra iki asker birbirine girdi.
İkisinin arasında mücadele ayyuka çıktı. O gece sabaha kadar muharebe ettiler.
Hiç dinlenmediler. Yezdücürdün pehlivanlarından Rüstem bin Mihriban ki
ermenidendir. Uzun zaman, muharebe meydanında bahadırlık yapıp, arab
yiğitlerinin birinin elinde helak oldu. Bunu helak eden yiğit, işlediği bir
günah yüzünden, [Hazret-i Ömer’in nasihat ve talimatı gereği] kumandanın
çadırında mahpus idi. Bu mahpus, Rüstem’in bir kılıç vurması ile Müslümanların
şehid olduğunu gördükçe, o dinsize diş bilerdi.
Hazret-i Sad’ın makadında bir ağrı olduğundan o gün, muharebedeki yerine
tahteravan ile gitti. Savaş aletleri çadırda, cariyesinin yanında kalmıştı. O
gazi, hizmetçiye yalvarıp, mahpus olmaktan kurtuldu. Hazret-i Sad’ın atını ve
savaş aletlerini de hizmetçiden rica ile alıp, hemen meydandaki Rüstem’in yanına
gitti. İlk hücumunda nara atarak Rüstem’i titretti ve göz açtırmayıp, ilk
hamlede Rüstem’i atından düşürüp, öldürdü. Sonra sözünde durup, doğruca Hazret-i
Sad’ın çadırında mahpus olduğu yere geldi. Hizmetçiye, zinciri boynuna taktırdı.
Dev Rüstem helak olduğu zaman, çözülme başladı ve kâfirler dağılıp, İslam askeri
bunların ardına düştü. Kâfirleri kıra kıra şehirlerine götürdüler. Kale kapısını
yıkıp, içeri girdiler. Yüzbin kâfirin ellibini öldürülmüştü. Doğru Kisranın
sarayına geldiler. O padişahın bir oğlu ve bir kızı var idi. Esir aldılar.
Hazinesinin tamamını ele geçirdiler. Çok mal ve hazine alıp, feth ve nusret ve
şad olarak dönüp, Hazret-i Ömer’in huzuruna geldiler. Bütün Eshab-ı güzin,
Hazret-i Ömer’in bu gazasını kutladılar, hayır dualar ettiler. Hazret-i Ömer
padişahın esir kızını, Peygamberimizin hanımlarından Ümmi Seleme validemizin
huzuruna gönderdi. Zira, Ümmi Seleme validemiz tatlı dilli ve şefkatli idi. O
kız, İslam'a gelir diye, onun yanına gönderdi. Çeyizini de Sad bin Ebu Vakkas
getirip, Hazret-i Ömer’e teslim etti. Hazret-i Ömer de o çeyizi Beyt-ül-mal
eminine emanet verip, böylece sakla, muhafaza et buyurdu. Üç ay sonra o kız,
müslüman oldu. Hazret-i Ömer’e müjdelediler. Hazret-i Ömer, kızın bütün
çeyizlerini ve altınlarını ve nice türlü elbiselerinin hepsini çıkarıp,
cümlesini ona teslim edin diye emretti. Medine ahalisi bu malı görüp, hayret
ettiler. Bu kız çeyizini görünce sevinip, Hazret-i Ömer’e dua etti. O kızın adı
şehri Banu idi. Hikmet-i Rabbani, Hazret-i Hüseyin’e müyesser oldu, yani ona
nikah ettiler.
[Sad bin Ebi Vakkas hazretleri, dev Rüstem’i katleden o gaziyi ve hadiseyi
Hazret-i Ömer’e arz etti. O da gazinin cezasını bağışladı.] (M.Ç.Güzin)