Evliyânın büyüklerinden ve fıkıh âlimlerinden. Künyesi Ebû Abdullah, ismi Câfer bin Abdürrahîm el-Mehâî'dir. Cünd şehrine yakın bir yerde ikâmet etti. Açık kerâmetleri görüldü. 1067 (H.460) senesinde, oturduğu köyde vefât etti. Fıkıh ilmi üzerine birçok eser yazdı. Ebû Abdullah, çok ibâdet eden, zühd sâhibi, sâlih, haram ve şüphelilerden kaçmasıyla meşhûr bir âlimdi. Birçok âlim, kendisinden fıkıh öğrendi. Kâfî kitabının sâhibi İmâm Ebû İshak es-Sarzetî bu âlimlerdendir. Ebû Abdullah, fıkıh ilmi yanında ferâiz ve diğer ilimlerde de söz sâhibiydi. Oğlu Ebû Bekr, zamânın büyük ve meşhur âlimlerindendi.
Şöyle anlatılır: "Ebû Abdullah hazretlerinin bulunduğu köye bir gün düşman askerleri saldırdı. Köylüleri öldürmek için evlerine hücûm ettiler. Kime kılıçla vursalar, ona hiçbir şey olmuyor ve kan bile akmıyordu. Köy halkı ve Ebû Abdullah'ın talebeleri bu duruma çok şaşırdı. Bu sırada talebelerinden biri kendi kendine; "Burada harb var. Ben kaçıp memleketime gideyim, harb bitince geri dönerim." diye düşündü. Hocasından izin almadan memleketine gitmek için yola çıktı. Köyden biraz uzaklaştıktan sonra, düşman askerleri onu yakalayıp öldürdüler. Düşman askerleri, buna kılıç darbelerinin nasıl işlediğini, köyde bulunanlara ise neden işlemediğini merak ettiler. Bunun sebebini araştırmaya başladılar. Köylülere, bunun sebebini sorduklarında, onlar; "Burada şöyle büyük bir zât vardır. İsmi, Ebû Abdullah Câfer'dir. Onun yüzü suyu hürmetine Allahü teâlânın izni ile kılıç darbeleriniz bize tesir etmez." dediler.
Bunun üzerine düşman askerleri, Ebû Abdullah hazretlerinin evine gittiler. Onu yakalayarak, kılıçla vurmaya başladılar. Ebû Abdullah hazretleri darbelerle yere düştü. Düşman askerleri onu öldü zannederek, öylece bırakıp evi terk ettiler. Onların arkasından Ebû Abdullah'ın talebeleri, hocalarının evine girdiklerinde, onu namaz kılarken buldular. Namazı bitince talebeleri ona; "Hocam! Size bu kadar kılıç darbesi vurdukları halde hiçbir şey olmadı ve vücûdunuzdan bir damla bile kan akmadı. Bu nasıl oldu?" diye sordular. Ebû Abdullah; "Allahü teâlâ her şeye kâdirdir. Ben onların bana vurduklarının farkında bile değildim." deyince, talebeleri; "Hocam! O anda ne ile meşgûl idiniz?" diye suâl ettiler. Ebû Abdullah bunun üzerine; "Ben o anda Yâsîn sûresini okuyordum. Onlar gittikten sonra namaz kılmaya başladım." dedi.
Düşman askerleri, bütün uğraşmalara rağmen bir şey yapamayacaklarını anlayınca çekilip gittiler. Ebû Abdullah, talebelerine ilim öğretmeye ve insanlara Allahü teâlânın emir ve yasaklarını anlatmaya, feyz vermeye devâm etti.
1) Câmiu Kerâmât-il-Evliyâ; c.1, s.380
2) Tabakât-ül-Havâs; s. 46
3) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c.4, s.369