Karın ile boyun arasında yer alan gövdenin üst bölümü.
Göğüs, arkada on iki çift göğüs omuru, yanlarda on iki çift kaburga ve önden de göğüs kemiğiyle sınırlandırılmıştır. Karın boşluğundan diyafram kası ile ayrılır. Birçok kemik ve kıkırdak birbirine bağlanmış olarak göğüs kafesini meydana getirirler. Kemik ve eklemlerin çokluğu, kaburgaların bâzı kısımlarının kıkırdak dokusundan yapılmış olması, göğüs kafesine kolay hacim değiştirmek imkânlarını ve aynı zamanda duvarların elâstikiyetini sağlarlar.Göğüs kafesi duvarlarının bu özelliği yaptığı görevler bakımından çok önemlidir.Hafif olan duvarları az kas çalıştırmak ve az enerji sarf etmek suretiyle harekete geçirebiliriz.Nefes alırken kasların çekme kuvveti etkisiyle genişleyen göğüs boşluğu, kasların etkisi ortadan kalktıkça duvarlarının elâstikiyeti sâyesinde, başka kasların çalışmasına ihtiyaç kalmadan, nefes verme sırasında küçülerek eski durumuna döner. Dünyâya geldiğimiz andan îtibâren hayâtımızın sonuna kadar durmadan her dakika 12-20 defa tekrarladığımız solunum hareketleri için bu durum çok elverişlidir. Aksi takdirde her nefes alıp verişimizde aktif olarak enerji harcasaydık, enerjimizin büyük kısmı bu işe giderdi.
Göğüs boşluğunun iç yüzü plevra denilen bir zarla astarlanmış gibi sarılmıştır. Bu zar iki katlı olup, bir katı göğüs boşluğunun iç yüzünü kaplarken, diğer katı akciğerlerin üzerini sarar.İki akciğer zarı katı arasında çok dar bir aralık mevcuttur. Bu boşluktaki negatif basınç sâyesinde akciğerlerin hava ile şişmesi ve boşalması mümkün olmaktadır.Göğüs kafesine dıştan bir delik açılır ise, akciğerlere dıştan ve içten yapılan basınç aynı olur, elâstikiyet kuvvetini yenerek akciğerleri şişiren basınç farkı ortadan kalkar. Bu halde elâstikiyet kuvvetinin etkisi ile akciğerler göğüs duvarlarından uzaklaşır, küçülür ve balonun inmesi gibi büzülür kalır. Bu duruma gelmiş olan akciğerler ancak içeri giren havanın alınıp, tekrar negatif basınç husûle getirilmesi hâlinde şişebilirler.
Göğüs boşluğu ortada “mediasten” adı verilen (Latmediastinum) bir bölme ile birbirinden tamâmen ayrılmış iki parça hâlindedir.Ön ve arka mediasten diye iki bölümden meydana gelmiş olan bu kısım hayâtî önemi olan organları bulundurması bakımından mühimdir. Ön mediastende kalp, timus bezi, kalpten çıkan büyük damarların başlangıç kısımları, kalbe gelen damarların son kısımları, diyafram siniri bulunur.Arka mediastende ise, soluk borusunun göğüs parçası, aort damarının göğüs parçası, yemek borusu, vagus sinirleri, “ductus thoracicus” denilen ana lenf (akkan) kanalı ve çeşitli damarlar bulunur.Mediastende bulunan bütün organlar gevşek bağ dokusu ile birbirlerine bağlıdırlar.
Göğsün şekil bozuklukları:
Kunduracı göğsü: Göğüs kemiğine yapışan kaburgaların bilhassa alt kısımda içeriye çökmesidir. Bu çöküntü gözle kolayca fark edilir. Göğsün ön-arka çapı küçülmüştür.Yatar vaziyetteyken bu çukura konan su burada durabilir.
Kuş göğsü, (Güvercin göğüs): Göğüs kemiğine yapışan kaburgaların öne doğru çıkıntı yapmış olması hâlidir.Göğüs öne doğru kabarık görülür.Göğsün ön-arka çapı artmıştır.Kunduracı göğsü ve kuş göğsü durumları zararsız şekil bozukluklarıdır. Görünüşü bozmaları bakımından rahatsızlık verebilir.
Fıçı göğüs: Amfizem hastalığında görülen göğüs şeklidir. Göğüs ön-arka ve yan çaplarında genişleme vardır. Bunun sebebi hava yollarındaki genişleme ve havalanmanın artması sonucu akciğerin aşırı şekilde şişmesidir.Akciğerle beraber göğüs duvarı genişleyip, fıçı şeklini almıştır.
Göğüs Ağrıları
Göğüs bölgesinde duyulan ağrılar başlıca iki gruba ayrılır:Yan ağrıları, orta hatta duyulan ağrılar.
A. Yan ağrıları:Akciğer dokusu hassas değildir. Bundan dolayı akciğer hastalıklarında genellikle ağrı yoktur. Buna karşılık akciğer zarı çok duyarlıdır. Bu sebeple akciğer zarının da iştirâk ettiği akciğer hastalıklarında veya bu zarın kendi hastalıklarında şiddetli ağrı duyulur. Meselâ, zatürrede (akciğer iltihâbı) zar da tutulmuşsa, şiddetli ağrı ile başlar. Bu ağrı soluk alıp vermekle artar. Bundan ötürü derin soluk alınamaz. Solunum ağrılı ve sathî (yüzeysel) dir. Ağrılı bölgeye bastırmakla ağrı artar. Genellikle “batıcı” bir ağrıdır, “bıçak saplanır gibi” tarif edilir. Benzer ağrı, zarın göğüs duvarını ve akciğer dokusunu saran iki yaprağı arasında sıvı toplanmağa başladığı zaman da duyulur.Ağrının sebebi zar yapraklarının birbirine sürtünmesidir.Sıvı toplanınca yapraklar birbirine sürtünemez ve ağrı kaybolur.Sıvı çekilirken sürtünme tekrar başlayacağı için ağrı tekrar ortaya çıkar. Bu duruma sebeb, çok defa verem hastalığıdır.Akciğer kanserinde akciğer zarı, kaburgalar veya omurgalar hastalığa eşlik ederler ise ağrı bulunur.
İnterkostal(kaburgalar arası) kas ve sinirlerin ağrısı da, şiddetli yan ağrısına sebeb olabilir. Zona hastalığında yanma ile beraber şiddetli ağrı vardır (Bkz.Nevrit).
B. Orta hatta duyulan ağrılar: Bunlar iki gruba ayrılır: Âni ve çok şiddetli ağrılar, tekrarlayan ve fazla şiddetli olmayan ağrılar.
1. Âni ve çok şiddetli ağrılar: a) Myokard infarktüsü (kalp krizi): Kalbi besleyen koroner damarların âni olarak bir pıhtı parçasıyla tıkanması veya duvar içi kanamanın şişerek koroner damar boşluğunu tam olarak doldurması ve tıkaması sebepleriyle bu damarın beslediği kalp kası bölgesindeki hücrelerin ölümü. b)Akut perikardit: Kalbi saran zarın âni olarak iltihaplanması. c) Pnömotoraks: Akciğerler ile göğüs duvarı arasına çeşitli sebeplerle hava dolması.
2. Tekrarlayan ve fazla şiddetli olmayan göğüs ağrıları: Anjina pektoris:Kalbi besleyen koroner damarların sklerozu (daralması) sebebiyle bu damarların beslediği kalp kası bölümünde beslenmenin bozulması. Bu ağrının iki tipi vardır: a)Düzenli anjin, b)Düzensiz anjin.
Bu ağrı genellikle eforla gelir.Orta hatta göğüs kemiğinin hemen arkasında genişçe bir alanda duyulur. Hasta avucunu, yumruğunu göğüs kemiği üzerine koyar ve burasının bir mengene ile sıkıştırıldığını veya ağır bir taş konduğunu ifade eder. Bu ağrı bant şeklinde göğsün iki yanına, sık olarak sol omuza, kola veya her iki kola birden vurur. Boyna, çeneye, hattâ diş etlerine, sırta, mide bölgesine yayılabilir. Ayrıca mîdenin her bölümünün göğüs içine fıtıklaşması, yemek borusunda mîde asidinin yukarı kaçması sebebiyle yanma; yemek borusu iltihâbı, yemek borusu kanseri âni soluk borusu ve bronş iltihaplarında göğsün orta hattında ağrı olur.
Hasta ağrı sebebiyle yapmakta olduğu işi bırakmak zorunda kalır.Genellikle 10 dakikadan az sürer.İstirahatle birkaç dakikada geçer. Hastanın rengi solar, şakaklarında hafif ter belirebilir,ölüm korkusu bulunabilir.Çok kerre geğirmeyle ağrı geçtiğinden hasta ağrının mîdeden geldiğini sanır.Ağrının sıklığı ve şiddeti güne göre değişir. Bâzı gün rahatlıkla çıkılan yokuş, ertesi gün ağrıya sebeb olur.Ağrı trinitrine (nitrogliserin) veya dil altı isosorbit dinitrat (ısordil 5 mg) ile hemen geçer. Bu tip anjin seneler sürmesine rağmen enfarktüsle sonlanmayabilir.
Düzensiz anjina pektoris: Düzenli anjina pektoristen daha tehlikelidir. Daha evvel düzenli tip anjini olan ve ancak belli durumlarda ağrısı gelen hastada, günün birinde ağrılar daha sık gelmeye, en küçük hareketlerde bile, hatta otururken ve yatarken gelmeye başlar.İlâçlara iyi cevap vermez. Yarım saate kadar devam edebilir. Terleme, bulantı, kusma, bazen de nefes darlığı bulunabilir.Myokard enfarktüsü sanılır. Elektrokardiografi ve laboratuvar tahlilleri ile enfarktüs olmadığı anlaşılır. Bu hastalarda 3-4 ay içinde myokard enfarktüsü veya âni ölüm görülme ihtimali fazladır. Bu bakımdan enfarktüs habercisi kabul edilmektedir.
Kalp nörozu denen durumda ise, hastalar kalplerinin ağrıdığından şikâyet ederler. Fakat burda sol meme altını parmaklarıyla gösterirler ve ağrının yayılması yoktur.Arasıra iç çekme, hazımsızlık, gaz şikâyetleri, kabızlık bulunur. Daha çok psikolojik sebeplerle bu tip şikâyetleri olan hastaların kalp grafileri normaldir.Kalp hastalığı yoktur.