Cennet ile müjdelenmiş olan Ehl-i sünnet vel-cemaatin dört büyük
mezhebinden biri olan Hanbeli mezhebinin reisidir.
164 (m. 781) senesinde Bağdat’ta doğdu. 241 (m. 855)’de Bağdat’ta vefat etti.
Aslen Basralıdır. Babasının ismi Muhammed bin Hanbel'dir.
Babası daha o çok küçük yaşta iken vefat etmiştir. Onun yetişmesi ile annesi
ilgilenmiştir. Küçük yaşta iken ilim tahsiline başlamıştı. Bu sırada Bağdat
önemli bir ilim merkezi idi. Burada hadis âlimleri, kıraat âlimleri, tasavvufta
yetişmiş büyük zatlar ve diğer ilimlerde yetişmiş kıymetli âlimler bulunuyordu.
Önce Kur'an-ı kerimi ezberledi. Bundan sonra lügat, hadis, fıkıh, Sahabi ve
Tabiin rivayetlerini öğrendi.
Emsali arasında ciddiyeti, takvası, sabrı, metanet ve tahammülü ile meşhur
olmuştur. Bu hali, henüz 15-16 yaşlarında iken temas kurduğu âlimlerin dikkatini
çekmiştir. Heysem bin Cemil onun hakkında, daha o sırada şöyle demiştir: "Bu
çocuk yaşarsa, zamanındakilerin ilimde hücceti (rehberi) olacaktır."
İlk önce imam-ı a'zam hazretlerinin talebesi olan imam-ı Ebu Yusuf’tan fıkıh ve
hadis ilminde ders almıştır. Bundan sonra da üç sene Huşeym'in derslerine devam
etmiş, ondan hadis-i şerif dinlemiştir. Bundan başka Bağdat’ta bulunan meşhur
âlimlerden de ders aldı.
Bundan sonra ilim tahsili için seyahatlere başladı. Basra, Küfe, Mekke-i
mükerreme, Medine-i münevvere, Şam ve el-Cezire'ye giderek hadis ilmini öğrendi.
Hadis ravilerini bizzat görerek, onlardan hadis-i şerif dinledi. Basra ve
Hicaz'a beşer defa seyahat yapmıştır. Mekke-i mükerreme ve Bağdat’ta, İmam-ı
Şafii hazretlerinden ilim öğrenmiştir.
İmam-ı Ahmed, ilim öğrenmek için pek çok İslam beldesini dolaştı ve bu uğurda
pek çok meşakkate katlandı. Kitap çantalarını sırtında taşırdı. Bir seferinde
onu tanıyan biri ezberlediği hadis-i şerifin ve yazdığı notlarının çokluğunu
görerek: "Bir Kufe'ye, bir Basra'ya gidiyorsun! Ne zamana kadar böyle devam
edeceksin?" deyince, Ahmed bin Hanbel hazretleri "Hokka ve kalem ile mezara
kadar..." diyerek cevap vermiştir.
İmam-ı Ahmed’in kuvvetli hafızasının yanında dikkati çeken bir vasfı da,
işittiği bütün hadis-i şerifleri yazmaya çok önem vermesiydi.
İmam-ı Ahmed, din ilimlerini öğrenip, bilhassa tefsir, hadis ve fıkıh
ilimlerinde yüksek seviyeye ulaşmıştır. Zamanında yaşayan, Zünnuni Mısri, Bişr-i
Hafi, Sırri-yi Sekati, Maruf-ı Kerhi gibi birçok büyük evliya ile de görüşmüş,
onlarla sohbet etmiştir. Yezid bin Harun, Cerir ibni Abdülhamid, Velid bin
Müslim, Veki' bin Cerrah, imam-ı Ebu Yusuf, İbrahim bin Sad, Yahya bin Said
Kettan, Süfyan bin Uyeyne, fıkıh ilminde hocası Muhammed bin idris Şafii,
Abdürrezzak bin Hemmam'dan ve daha nice âlimlerden ilim okudu. Sonra tekrar
Bağdat’a döndü. Bundan sonra ilmini yayıp, insanlara çok faydalı oldu.
Ahmed bin Hanbel hazretleri, daha önceki yıllarda fetvalar vermekle beraber,
ders ve fetva verme işine, kırk yaşında başlamıştır. Bundan sonra hadis
rivayetinde ve fetvada başvurulan önemli bir kaynak olmuştur. Çünkü o, ilmi ve
üstün ahlakı ile çok sevilip, meşhur olmuştur.
İki çeşit ders halkası (meclisi) vardı. Biri, talebelerine verdiği muntazam
dersler, diğeri, hem talebelerinin, hem de halktan isteyenlerin katıldığı
dersler idi. Onun ilim meclisine pek çok kimse katılırdı. Bazı rivayetlere göre,
dersini dinleyenlerin sayısı beş bini bulmuştur. İmam-ı Ahmed hazretlerinden
ders alıp, ilim öğrenen talebenin çokluğu, ondan hadis-i şerif rivayet edenlerin
ve fıkhi meseleler nakledenlerin pek çok sayıda olmasından da anlaşılmaktadır.
Onun meclisine gelip, derslerini dinleyenlerin bir kısmı, sadece ondaki üstün
hallere ve yüksek ahlaka hayran kaldığı için sohbetine katılmıştır. Böylece bir
kısmı hem ilmini hem ahlakını alırken, bir kısmı da onun yaşayışına göre
yaşamak, onu tanımak, ahlak ve edep hususunda yaptığı vaaz ve nasihatten
istifade etmek için huzuruna geliyordu.
İmam-ı Ahmed hazretlerinin meclisinde, derslerinde vakar, ciddiyet, tevazu ve
gönül huzuru hakim idi. Dinleyenlere ve katılanlara saadet vesilesi olan
derslerini, ikindiden sonra Bağdat’ta büyük bir mescitte verirdi.
Ders meclisine daima kitaplarıyla, yazıp kaydettikleri ile çıkardı. Çok kuvvetli
bir hafızaya sahip olmasına rağmen, hadis-i şerif rivayet ederken, yanındaki
yazdıklarına bakardı. Kitabından okur, talebelere yazdırırdı. Derslerinde
hadis-i şerif rivayetinden başka, bir de fıkhi meseleler hakkında verdiği
cevaplar yer almakta idi. Ondan ders alıp, ilimde yetişenlerin sayısı 900
civarındadır.
İlimdeki üstünlüğü
İmam-ı Ahmed hazretleri, hadis ilminde zamanın en büyük âlimidir.
Üçyüzbinden fazla hadis-i şerifi senetleriyle birlikte ezbere bilirdi.
Kendisinden pek çok âlim, hadis-i şerif nakletmişlerdir. İlim ve amelde öncü,
Ehl-i sünnet olan dört imamın dördüncüsü idi.
İmam-ı Şafii hazretleri buyurdu ki:
"Bağdat’tan ayrıldığım zaman, orada Ahmed bin Hanbel'den daha âlim, daha fakih,
haramlardan ve şüphelilerden kaçan kimseyi bırakmadım."
Ebu Davud Sicistani şöyle demiştir:
"İki yüz meşhur âlimle karşılaştım. Ahmed bin Hanbel gibisini görmedim. O hiç
bir hususta insanların daldığı dünya işlerine dalmazdı. Ancak ilimden bahis
açılınca konuşurdu."
Ebu Zür'a da, "İlmin her dalında Ahmed bin Hanbel'in bir benzerini görmedim.
Onun ilimde ulaştığı dereceye, başkası ulaşamamıştır" demiştir.
Menha bin Yahya da şöyle demiştir:
"Ahmed bin Hanbel, her hayrı kendisinde toplamıştı. Çok âlim gördüm, fakat
ilimde, vera'da ve zühdde, onun gibi üstün birine rastlamadım."
İmam-ı Ahmed hazretleri büyük bir müfessir, yüksek bir muhaddistir. Tefsiri
yüzyirmi bin hadis-i şeriften meydana gelmiştir. Eserleri, müfessirler için
birer feyz kaynağıdır. Bunun için kendisi "Üstad-ül müfessirin" unvanıyla
anılır. Birçok muhaddis yetiştirmiştir.
Yaşadığı devir, yazılan hadis-i şeriflerin toplandığı bir devirdi. Bu devirde
yetişen hadis âlimlerinin en meşhurudur. Bütün hadis-i şerifleri okudu,
inceledi. Otuz bin hadis-i şerifi içine alan "Müsned" adlı eserini yazdı.
Rebi' bin Süleyman, imam-ı Şafii'nin şöyle buyurduğunu nakletmiştir:
"Ahmed bin Hanbel, sekiz şeyde imamdır; hadis ilminde, fıkıh ilminde, Kur'an
ilminde, lügat ilminde, fakrda, zühdde, vera'da, tasavvufta ve sünnette."
Bağdat’ta mutezile fırkasına mensup olanlar, Kur'an-ı kerim mahluktur diyerek,
bu yanlış itikadlarına Abbasi halifesi Memunu da inandırdılar. Bunu kabul etmesi
için, Ahmed bin Hanbel hazretlerini de zorlayıp, Memun vasıtasıyla bu hususta
baskı ve çok işkence yaptılar ve 28 ay hapsettiler. Bütün bu baskı ve
işkencelere rağmen, o, ''Kur'an-ı kerim, Allahü teâlânın kelamıdır. Mahluk
değildir" diyerek, Ehl-i sünnet itikadını bildirdi. Mutasımın halifeliği
sırasında da çok baskı ve işkencelere maruz kaldı, el-Mütevekkil halife olunca,
mutezile fırkası mensuplarını saraydan uzaklaştırdı. Fıkıh ve hadis âlimlerine
hürmet ve yakınlık gösterdi. Böylece imam-ı Ahmed hazretleri, yapılan baskı ve
işkenceden kurtuldu. Yaptığı hizmetlerle, zamanındaki ve sonraki asırlardaki
insanlara rehber oldu.
İslamiyet’te, Ehl-i sünnet itikadı üzere olan, dört hak mezhepten biri de,
Hanbeli mezhebidir. Ahmed bin Hanbel hazretleri bu mezhebin imamıdır. O,
ictihadlarıyla müslümanların Allahü teâlânın rızasına kavuşmaları için,
amellerinde uyacakları bir yol göstermiştir. Onun gösterdiği bu yola "Hanbeli
mezhebi" ve Ehl-i sünnet itikadında olan müslümanlardan, amellerini bu mezhebin
hükümlerine uyarak yapanlara "Hanbeli" denir.
İmam-ı Ahmed hazretlerinin talebelerinin ve kendisine sual soranların
müşküllerini hallederken ortaya koyduğu ve takip ettiği usuller, Hanbeli
mezhebinin temel kaideleri olmuştur. İmam-ı Ahmed hazretleri, dini müşküllerin
hallinde sırasıyla şu kaynaklara, baş vurmuştur:
1- Kitap ve Sünnet: Bütün müctehidler gibi Ahmed bin Hanbel hazretleri de
bir işin nasıl yapılacağını Kur'an-ı kerimde açık olarak bulamazsa, hadis-i
şeriflere bakar, bunlarda bulunursa ona göre hüküm verirdi.
2- İcma ve Sahabe Kavli: Hadis-i şeriflerde de açıkça bulamadığı bir iş
için, icma var ise, öyle yapılmasını bildirirdi. İcma, Eshab-ı kiramın hepsinin
aynı suretle yapması veya söylemesi demektir. İcmaya sözbirliği de denir.
Eshab-ı kiramdan sonra gelen Tabiinin de icmasını delil, senet kabul etmiştir.
Sahabe kavli (sözü, ictihadı) bulunan bir meselede, kendi ictihadına göre hüküm
vermezdi. Sahabenin sözüne göre hüküm verirdi. Hatta, sahabe sözü bulamadığı
hususlarda, Tabiinin büyüklerinden olan müctehidlerin ictihadını, kendi re'yine
tercih ederdi.
3- Bir mesele hakkında, Sahabe veya Tabiine ait bir re'y (ictihad)
bulamazsa, zayıf ve mürsel hadislerle amel eder, ona göre hüküm verirdi. Zayıf
hadisin de, sahih hadisin bir çeşidi olduğunu göz önünde tutardı.
4- Kıyas: Hadis-i şeriflerin birbirini kuvvetlendirmesine bakarak kendine
has bir usulle ictihadda bulunurdu.
Hanbeli mezhebinde birçok âlimler yetişmiştir. Bu âlimlerin başında imam-ı Ahmed
hazretlerinin kendi oğulları Salih ve Abdullah gelmektedir. Ebu Bekir el-Esrem,
Abdülmelik el-Meymuni, Ebu Bekir el-Merkezi, Harb bin İsmail, İbrahim bin İshak
el-Harbi gibi âlimler, imam-ı Ahmedin bizzat kendisinden fıkıh ilmini
öğrenmişlerdir. Bu mezhebin esasını yaymak hususunda üstün gayret gösteren
âlimlerden biri de Ebu Bekir el-Hallal'dır. Seyyid Abdülkadir Geylani hazretleri
de, Hanbeli mezhebinin esaslarını yayan âlimlerdendir.
İmam-ı Ahmed’in (El-Müsned)'i en meşhur eseridir. Oğlu Salih, çeşitli kimselere
yazdığı (Mektuplar)'la babasının mezhebini yaymıştır. Seyyid Abdülkadir Geylani
hazretlerinin, "Fütuhul-Gayb" ve "Gunyetüt-talibin" kitapları ile Abdurrahman
el-Ceziri'nin "Kitab-ül-Fıkhı alel-Mezahibil-Erbaa"sında, bu mezhebin esasları
en geniş şekilde açıklanmaktadır. "el-Mugni", "el Ikna", "Bülugul-Emani"
adındaki eserler de Hanbeli fıkhı üzere yazılmıştır.
Menkıbeleri ve methi
Yahya bin Main şöyle demiştir:
"Ahmed bin Hanbel gibi bir zat daha görmedim. Elli sene onunla sohbet ettim.
Kendinde bulunan üstünlüklerden hiç biriyle asla kendini methetmedi."
Oğlu Abdullah: "Babam her gece Kur' an-ı kerimin yedide birini okur, her yedi
günde bir hatim ederdi. Yatsı namazını kıldıktan sonra biraz istirahat eder,
sonra kalkıp sabaha kadar ibadet ve taatla meşgul olurdu. Giydiği elbiseyi en
ucuz kumaştan yaptırırdı. Çok kere az şey yer, "Ölecek olan kimse için, bunlar
çok bile" derdi demiştir.
Gece namazını hiç bırakmazdı. Halka daima kolaylık yollarını gösterir, ağır
vazifeleri yüklemezdi. Acıktığı zaman bir şey bulamazsa, kimseyi rahatsız etmez,
bir şey istemezdi. Çoğu zaman ekmeğine sirke katık olurdu. Yolda yürürken, hızlı
adımlarla yürürdü. Onu daha çok, mescitte, cenaze namazında ve hasta ziyaretinde
görürlerdi. Beş haccın üçüne yürüyerek gitti.
Seleme bin Şebib'den şöyle nakledilmiştir:
"Bir gün Ahmed bin Hanbel'in huzurunda oturuyor idik, içeriye bir zat girip,
"Ahmed bin Hanbel kimdir?" dedi. Biz susup bekledik. "Ahmed bin Hanbel benim, ne
istiyorsun?" dedi. Gelen zat dedi ki, "Dörtyüz fersah uzaktan geliyorum. Cuma
gecesi uyumuştum. Rüyamda biri gelip, bana Ahmed bin Hanbel'i biliyor musun
dedi. Hayır tanımıyorum dedim. Bağdat’a git, onu sor ve bulunca, Hızır
aleyhisselam sana selam söyledi de. Semavattaki melekler ondan razıdır. Çünkü o,
nefsine asla uymadı, Allahü teâlâya itaat hususunda çok sabırlı davrandı" dedi.
Ahmed bin Hanbel "Maşaallah, la havle vela kuvvete illa billah" dedi. Sonra o
zata, "Başka bir söyleyeceğin ve ihtiyacın var mı?" dedi. "Hayır sadece bunun
için geldim" dedi ve o gün Bağdat’tan ayrıldı.
Nadr bin Ali şöyle demiştir:
"Ahmed bin Hanbel'in işi, hep ahiret ile ilgili idi. Dünya menfaatleri ona
yöneldi, fakat o kabul etmeyip, geri çevirdi."
İmam-ı Ahmed hazretlerinin, yevmiye ile çalışan bir işçisi vardı. Akşam
talebesine, bu işçiye ücretinden fazla ver, dedi. Talebe, ücretinden fazla para
verdi, işçi almadı ve gitti. Hazret-i İmam, arkasından yetiş, şimdi alır, dedi.
Dediği gibi, işçi parayı aldı. Hazret-i imama sebebi sual edildiğinde buyurdu
ki: "O zaman böyle bir şey aklından geçiyordu... Şimdi ise bu düşünce onda yok
oldu. Alması tevekkülünü bozmayacağı için aldı."
Tevekkül nedir diye sual ettiler, buyurdu ki, rızkın Allahü teâlâdan olduğuna
inanmaktır.
Taberani hazretleri şöyle nakleder:
Zamanın meşhur bir falcısı vardı. Fal baktırmak isteyenler her taraftan gelir
kendisini bulurlardı. Bu şahıs falcılığı meslek haline getirmişti. Daha sonra
hastalandı. Yirmi sene iyileşemedi. Biri ziyaretine gelmişti. Halini görünce
"Senin iyileşmenin tek yolu var, o da zamanımızın en büyük âlimlerinden ve
evliyasından biri olan Ahmed bin Hanbel hazretlerinin dua etmesidir" dedi. Bu
falcı da annesini gönderip, dua etmesini istedi. Annesi evine varınca dedi ki:
"Oğlum yirmi senedir hasta yatmaktadır. Bunun iyileşmesi için sizden dua
istemeye geldim." "Herkes iyileşmek için oğluna gelirdi. Senin oğlun da, herşeyi
bildiğini zannederdi. Kendi hastalığını tedavi etmeyip de, seni bana mı
gönderdi?" dedi. Kadının çok ısrarı karşısında dayanamayıp, falcılığı bırakması
şartıyla dua edeceğini söyledi. Hazret-i imamın bu sözü üzerine falcılığı
bıraktı. Tevbe istiğfar etti ve sıhhate kavuştu.
Ahmed bin Hanbel vefat ederken eliyle işaret edip, hayır olmaz dedi. Oğlu,
babacığım bu ne haldir? dedi. "Şeytan, benim elimde can ver diyor, ben de "Hayır
olmaz! hayır olmaz!" diyorum" dedi. “Bir nefes kalıncaya kadar tehlike vardır.
Şeytanın aldatmasından emin olmak yoktur” buyurdu. Vefat haberi, bütün Bağdat
halkını ağlattı. Cenaze namazını kılmak üzere çevreden gelenlerle birlikte,
binlerce insan toplanmıştı. Bağdatlılar evlerinin kapısını açıp, cenaze namazı
için abdest almak isteyen gelsin, diye bağırdılar. Cenaze namazı kılınınca,
kuşlar tabutu üzerinde uçuşup, kendilerini tabuta vurdular. Cenaze namazında
yüzbine yakın kişi bulundu. O gün yahudi ve hıristiyanlardan pek çok kimse, bu
hadiseyi görerek müslüman oldu. Ağlayıp, bağırarak, kelime-i şehadet getirdiler.
Muhammed ibni Huşeyme der ki, vefatından sonra hazret-i imamı rüyamda gördüm.
Nereye gidiyorsun? dedim. Cennete gidiyorum, dedi. Allahü teâlâ sana ne muamele
etti? dedim. Cevabında buyurdu ki, Allahü teâlâ beni mağfiret etti. Başıma taç
giydirdi ve (Ey Ahmed! Kur'an-ı kerime mahluk demediğin için, bu nimetleri
sana verdim) buyurdu.
Muhammed bin Huzeyme şöyle anlatır:
Ahmed bin Hanbel'in vefat haberini İskenderiyye'de iken duydum. Çok üzülmüştüm.
Rüyamda Ahmed bin Hanbel'in salına salına yürüdüğünü görüp kendisine: Ey İmam;
bu ne biçim yürüyüş böyle? dedim. Ahmed bin Hanbel, Dünyada Allahü teâlânın
dinine hizmet edenlerin, Cennetteki yürüyüşleri böyledir buyurdu. Ben; Allahü
teâlâ sana nasıl muamele etti? diye sual ettim, İmam hazretleri: Allahü teâlâ
başıma bir taç, ayağıma altından iki ayakkabı giydirdi ve (Ey Ahmed! Kur'an-ı
kerime mahluk demediğin için, bu iltifatlara kavuştun. Ey İmam, Süfyan-ı
Sevri'den sana ulaşan dualar var, onlarla dünyada dua ettiğin gibi, şimdi de dua
et) buyurdu. Bu emir üzerine: "Ey âlemlerin Rabbi olan Allah’ım, bizleri af
ve mağfiret eyle. Bizlere sual sorma" diye dua ettim. Bu duadan sonra, (Ey
Ahmed, işte Cennet, gir oraya) buyurdu ve ben de Cennete girdim."
İmam-ı Ahmed hazretlerinin güzel sözlerinden bir kısmı şunlardır:
"İlim, insanlara, ekmek ve su kadar lazımdır, İlim, rivayet ve kuru malumat
çokluğu değildir, İlim, faydalı olan ve kendisiyle amel edilen şeydir."
"Kulun kalbini ıslah etmesi için, iyilerle beraber olması kadar faydalı bir şey
yoktur. Yine kulun fasıklarla beraber olup, onların işlerine dikkat ve nazar
etmesi kadar zararlı bir şey yoktur."
"Günahlar imanı zayıflatır."
"Yemeği, din kardeşleriyle sürur içinde, fakirlerle ikram ve cömertlikle, diğer
insanlarla da mürüvvet içinde yemek lazımdır."
"Her şey için kerem vardır. Kalbin keremi Allahü teâlâdan razı olmak, kadere
rıza göstermektir."
"Sizde olmayan meziyetlerle sizi metheden kimsenin, sizde olmayan kötülüklerle
de bir gün kötüleyeceğini unutmayınız."
"İstediklerini vermediğiniz zaman kızan, kırılan veya küsen arkadaş, gerçek
arkadaş değildir."
"Kibir taşıyan kafada, akla rastlayamazsınız."
"İnsanların ahmak sınıfı, kendilerinin meth edilmesinden hoşlananlarıdır."
"Tevekkül, herşeyi Allah’tan bilmek ve rızkı Onun verdiğine inanmaktır."
"Tevekkül, bütün işlerinde Allahü teâlâya teslim olmak, başa gelen her şeyi
Ondan bilip katlanabilmektir."
"İnsana az bir mal yetişir. Çok mal ise kâfi gelmez."
"Bir kimse, sadık bir arkadaşını kaybederse, kendisi için zillettir."
"Hüsn-i zannı olanın hayatı hoş geçer."
"Yalan söylemek, emniyeti giderir."
"Meziyet, fazilet, ilim ve irfan tamamlığı iledir."
"Ayıplardan uzak arkadaş arayanlar, arkadaşsız kalır."
"Her gün sabahtan akşama kadar camide ibadet edip, Allahü teâlâ benim rızkımı
nereden olsa gönderir, diyen kimse, cahildir. İslamiyet’ten haberi yoktur.”
“İhlas, amellerin afetlerinden kurtulmaktır."
"Zühd üç türlüdür; cahilin zühdü, haramları terk etmektir. Âlimlerin zühdü,
helal olanların fazlasından sakınmaktır. Ariflerin zühdü, Allahü teâlâyı
unutturan şeyleri terk etmektir."
"Fütüvvet, korktuğun şey yani Cehennem için, arzu ettiğin şeyi yani heva ve
hevesi terk etmektir.”
Eserleri:
1) Müsned: Otuz bin hadis-i şerifi içine almıştır.
2) Kitab-üs-Sünne
3) Kitab-üz-Zühd
4) Kitab-üs-Salat
5) Kitab-ül-Vera vel-İman
6) Fedail-üs-Sahabe
7) Et-Tefsir
8) En-Nasih vel-Mensuh
9) Et-Tarih
10) Vücubat-ül-Kur’an
11) Kitab-ür-Reddi ale’l-Cehmiyye vez-Zenadıka
12) El-Cerhu vet-Ta’dil
13) Kitab-ül-İlel ve Ma’rifet-ür-Rical