Karın boşluğunun sağ üst köşesine yerleşmiş, özellikle sindirim kanalının çalışmasıyla yakından alâkalı önemli fonksiyonları olan vücudun en büyük iç organı.
Hayati bir organdır. Yokluğu hayatla bağdaşmaz. 1200-1600 gr. ağırlığındadır. Bir erişkinin toplam vücut ağırlığının % 2-9 unu yapar.Rengi kahverengiye çalan kırmızıdır. Lastik kıvamındadır. Şekli 3 yüzlü bir piramide benzetilebilir. Kaburgalar tarafından örtülüdür. Safra kesesi karaciğerin tabanında arka bölümüne kısmen gömülü vaziyettedir. Karaciğerin sathı düz ve kaygandır. Bir zar ile kaplanmıştır. Kalınlığı 8 cm, enine uzunluğu 30 cm, önden arkaya çapı 16 cm.dir Karaciğerin üst, alt ve arka olmak üzere 3 yüzü vardır. Üst yüzü kubbemsidir. Alt yüzünde birçok oluk vardır.
- Sağ ön arka oluk, safra (öd) kesesinin yerleştiği yerdir.
- Sol ön arka oluk
-Enine oluk. 8 cm. boyunda 1.5 cm. eninde bir oluktur. Karaciğere giren ve çıkan teşekküllerin çoğu (portal toplardamar, karaciğer atardamarı, safra yolları, lenf damarları, sinirler) buradan geçer. Bu giriş çıkış yerine (Porta hepatis) denir.
Karaciğer üstte diyafram ile komşudur. arka yüzü alt ana toplardamar ve midenin bir bölümü ile komşudur. Alt yüzü ise safra kesesi, ana safra yolu, kalınbarsağın sağ dirseği, sağ böbrek, onikiparmakbarsağının üst köşesi ile komşudur.
Normal sağlıklı insanlarda kaburgaların altından, parmaklarla güçlükle hissedildiği halde karaciğerin aşağı doğru yer değiştirmesi, büyümesi, sertleşmesi, yumru ve kitlelerin varlığında, elle muayenede hissedilir.
Karaciğerin, 4 parçası (lobu) vardır. Sağ lob, soldan 6 defa daha büyüktür. Küçük olan guatrate ve caudate loblar sağ lobun parçası olarak görülürler. Karaciğere iki yönden kan gelir. Portal toplardamar, barsaklar, dalak ve mideden getirdiği kirli kanı karaciğer taşır. Karaciğer atardamarı (hepatik arter) ise temiz kan getirir. Böylece karaciğere dakikada 1200ml. kan gelmektedir.
Kan, karaciğeri karaciğer toplardamarları (hepatik venler) yoluyla terkeder. Karaciğere giren portal toplardamar ve karaciğer atardamarı daha küçük dallara ayrılarak dağılırlar. En küçük dalda temiz ve kirli kan damarları birleşerek sinüzoid denilen kılcal kanalları meydana getirir Sinüzoidlerin etrafında yabancı parçacıkları ortadan kaldırabilecek Kupffer hücreleri yerleşmiştir. Daha sonra sinüzoidler bir kirli kan damarına akarak toplayıcı sistemi meydana getirirler. Tek bir toplayıcı damara akan sinüzoidler bir karaciğer lobülünü (görev yapan en küçük birim) meydana getirirler. Bir erişkin karaciğerinde ortalama 50.000 ilâ 100.000 karaciğer lobülü mevcuttur. Karaciğer hücreleri tabakalar şeklinde dizilmiştir. Hücrelerin sinüzoidler ve safra kanalcıkları ile alakaları vardır. Safra kanalcıkları birleşerek ana safra kanalını meydana getirirler. Bu kanal onikiparmak barsağına boşalır. Sistik kanal ise safra kesesini, ana safra kanalına bağlar.
Karaciğerde kan depolanması: Kan basıncındaki az bir artış sonucu karaciğerde 200 400 ml. kan depolanabilir. Bu yüzden karaciğer bir kan deposu sayılır. Eğer bir şahıs kanama sonucu fazla miktarda kan kaybederse, bu kaybı karşılayabilmek için karaciğerin sinüzoidlerindeki normal kanın çoğu dolaşıma akar.
Kanın süzülmesi: Karaciğerde sinüzoidlerin iç yüzlerinde bol miktarda bulunan Kupffer hücreleri, portal kanla gelen mikropların %99 veya daha fazlasını ortadan kaldırabilir. Portal kan, barsaklardan geldiği için sıklıkla belli miktarda bakteri taşır. Kupffer hücrelerinin sayısı kanda diğer yabancı madde ve ölü dokular çoğalınca belirgin bir şekilde artar.
Safra salgılanması ve safranın görevleri: Bütün karaciğer hücreleri sürekli olarak az miktarda safra salgılarlar. Bu salgı, kanalcıklar vasıtasıyla toplanır ve ana safra kanalı ile onikiparmak barsağı ve safra kesesine akar. Günde toplam 800-1000 ml safra salınırken, ihtiyaç fazlası safra hacmi 40-70 ml olan safra kesesinde 5 kat (10-12 kata kadar olabilir) yoğunlaştırılarak depolanır.
Safrada bulunan safra tuzları, barsaklarda yağların küçük parçalara ayrılmasını ve böylece sindirilen yağların emilmesini sağlarlar. Safra tuzlarının yokluğunda, yağların % 40'ı emilemeyip atılır. Bu durumda besin kaybı yanında, yağda eriyen A,D,E,K vitaminlerinin emilimi de bozulur. A,D,E vitaminleri vücutta depolanırlar. K vitamini depolanmadığından kan pıhtılaşma bozuklukları ortaya çıkar. Safra tuzu salınımı karaciğerde devamlı kontrol altındadır. Safra ile birlikte kırmızı kan hücrelerinin yıkım ürünleri de vücuttan atılmaktadır.
Karaciğerin metabolik görevleri: Karaciğerin metabolik görevleri çok fazladır.
Karbonhidrat metabolizması: Karaciğer normal kan şekeri seviyesinin sağlanmasında çok önemli bir role sahiptir. Fazla şekeri glikojen şeklinde depolayarak kan seviyesini ayarlar.
Yağ metabolizması:Karbonhidrat ve proteinlerin yağa dönüştürülmesi, kolesterol yapımı ve yağların yakılıp enerji elde edilmesinde rol alır.
Protein metabolizması: Karaciğerin protein metabolizmasındaki rolü kalkacak olursa, vücut buna birkaç günden fazla dayanamaz. Amonyaktan üre elde edilerek kanın temizlenmesinde, kan plazma proteinlerinin yapımında rol alır. Vücutta amonyak birikmesi ölümle sonuçlanır. Kan plazma proteinlerinin azalması, karaciğer hücrelerinin hızla çoğalıp karaciğerin büyümesine sebep olur.
Karaciğerin aynı zamanda A,D,B vitaminlerinin ve demirin depolanmasında da rolü vardır. Çok gelişmiş bir organ olan karaciğer, 1/7'si sağlam kalmak şartıyla bütün vazifelerini ifâ edebilir.
Karaciğer Hastalıkları: Vücudun en büyük iç organı olan karaciğer, yaptığı birçok fonksiyonla hayatın idâmesinde çok önemli bir rol oynar. Bu fonksiyonlardan birinin aksaması, vücutta çeşitli aksaklıklara sebep olur. Misal verilecek olursa, kan proteinlerinden albuminin yapımında bozukluk, dokularda şişmeye (ödem), karında su toplanmasına yol açar. Bununla birlikte bütün karaciğeri tutan ve karaciğerin birçok vazifesinin yapılamaması ile seyreden hastalıklar da vardır.
Karaciğerin hastalıkları çeşitli şekillerde sınıflandırılabilir. Bu grublardan birisi, karaciğerin hücrelerini ilgilendiren hastalıklardır. Adı geçen grup içinde hepatitler, siroz, çeşitli maddelerin karaciğerde birikmesi durumları bulunur. Madde birikmesi durumları (infiltrasyonlar) nadir durumlardır ve amiloid birikmesi, yağ birikmesi, hücre birikmesi (kan kanserinde olduğu gibi) olarak sayılabilir.
Ayrıca karaciğerde yer işgal eden tümörler, abseler, kistler de hücreleri ilgilendiren durumlardır. Bir başka grup karaciğer hastalığı da, safra sistemi ile ilgili rahatsızlıklardır. Safra yolu tümörleri ve safra yolu iltihapları bunların en önemlileridir.
Karaciğerin damarlarla ilgili hastalıkları, bir diğer gruptur. Bunlar, kalb yetmezliğine bağlı karaciğerde kan göllenmesi, karaciğer toplardamarı tıkanması, kapı (portal) toplardamarı tıkanması ve iltihabıdır.
Karaciğer Tümörleri: Her organın urlarında olduğu gibi karaciğerde de tümörler ''selim'' (iyi huylu) ve ''habis'' (kötü huylu) olarak iki ayrılır. İyi huylu olanlar çok nadir olup, başlıca karaciğer urları, kanserlerdir.
Kanserler, karaciğerde iki türlü bulunurlar. Birincisi bizzat karaciğer hücrelerinden gelişenler, ikincisi diğer organ kanserlerinden atlayanlardır. Karaciğerin kendinden gelişen kanserler 50 yaş üzerindeki hastalarda, en çok da sirozlularda görülürler. Hasta çok hızlı kilo kaybeder ve şiddetli halsizlikten şikayet eder. Ateş ve karında su toplanması vardır. Muayenede karaciğer büyümüş olarak hissedilir. Hastalığın gidişi oldukça hızlıdır ve 6- 12 ay içinde mutad olarak hayat kaybedilir.
Karaciğer çok kan alan bir organ olduğundan, diğer vücut bölümlerinin kanserleri buraya çok kolay yerleşir. Bunlar, sirozdan sonra karaciğerin en çok öldüren hastalıklar grubudur. Yukarıda sayılan belirtilere ilaveten ayrıca tümörün yerleştiği organın bozukluk belirtileri de vardır. Tedavi genellikle başarılı olamamakta, hastalar kısa bir süre sonra hayatlarını kaybetmektedirler.
Karaciğer Apsesi: Ateş, terleme, titreme, karaciğer bölgesinde ağrı, zayıflama, bulantı, kusma, bazen hafif bir sarılıkla seyreden karaciğer apsesi genellikle bir mikrobik apsedir. Mikroplar karaciğere safra, kan yollarından, komşu organlarından gelebilir. Cerrahi olarak apse boşaltılır ve antibiyotik tedavisi yapılır.
Mikrobik apseden başka Entemoeba hystolytica adlı amibin yaptığı bir apse de vardır ki ''amip apsesi'' adını alır. Önceden geçirilen bir dizanteri sonucu meydana gelebilir. Mikrobik apseden daha hafif seyreder ve genellikle cerrahi müdahaleye gerek kalmadan ilaç tedavisiyle iyileşir.