Sual: Kutb-i irşad ve kutb-i medar kime denir?
CEVAP
İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Kutb-i ebdal [Kutb-i medar], âlemde, dünyada her şeyin var olmasına ve
varlıkta durabilmesi için feyz gelmesine, vasıta olan zattır. Her şeyin
yaratılması, rızıkların gönderilmesi, dertlerin, belaların giderilmesi,
hastaların iyi olması, bedenlerin afiyette olması, kutb-i ebdalin feyzleriyle
olur.
Kutb-i irşad ise, âlemin irşadı ve hidayeti için, feyzlerin gelmesine
vasıta olur. İman etmek, hidayete kavuşmak, ibadet yapabilmek, günahlara tevbe
etmek, kutb-i irşadın feyzleriyle olur. Kutb-i irşadla, bütün insanlara iman ve
hidayet gelmektedir. Kalbi bozuk olanlara gelen feyzler, dalalet, kötülük haline
döner. Şeker hastasına verilen tatlıların, onun kanında zehir haline dönmesine
benzer. Yahut safrası bozuk olana, tatlının acı gelmesine benzer.
Her zaman, kutb-i ebdal bulunur; çünkü âlem, onunla nizam bulur. Bunlardan biri
ölünce, bunun yerine başkası tayin edilir.
Kutb-i irşad ise, çok az bulunur. Asırlar sonra, böyle bir cevher gelir.
Kararmış olan âlem, onun gelmesiyle aydınlanır. Onun irşadının nurları, bütün
dünyaya yayılır. Yerden Arş’a kadar, herkese rüşd, hidayet, iman ve marifet,
Onun yoluyla gelir. Herkes, ondan feyz alır. Arada o olmadan, kimse bu nimete
kavuşamaz.
O büyük zatı tanıyan ve seven bir kimse, onu düşünürse yahut o, bir kimseyi
sever, onun yükselmesini isterse, o kimsenin kalbinde, sanki bir pencere açılır.
Sevgisi ve ihlâsına göre, o deryadan kalbi feyz alır.
Bunun gibi bir kimse, Allahü teâlâyı zikrederse ve bu zatı hiç düşünmezse,
mesela onu tanımazsa, yine ondan feyz alır; fakat birinci feyz daha fazla olur.
Bir kimse, o büyük zatı inkâr eder, beğenmezse yahut o büyük zat, bu kimseye
incinmişse, bu kimse, Allahü teâlâyı zikretse de, rüşd ve hidayete kavuşamaz.
Ona inanmaması veya onu incitmiş olması, feyz yolunu kapatır. O zat bu kimsenin
zararını istemese de, hidayete kavuşamaz. Rüşd ve hidayet, var görünürse de
yoktur. Faydası çok azdır. O zata inanan ve sevenler, onu düşünmeseler de ve
Allahü teâlâyı zikretmeseler de, yalnız sevdikleri için, rüşd ve hidayet nuruna
kavuşurlar. (Mektubat-ı Rabbani 1/260)
Kutb-i irşad denilen Ehl-i sünnet âlimi, her zaman ve her yerde bulunmaz.
Her köşedeki cahil tarikatçıları, şeyh sanmamalı, tuzaklarına düşerek sonsuz
saadetten mahrum kalmamalıdır.
Gavs ve kutub
Sual: Gavs ve kutub ne demektir?
CEVAP
Gavs, kelime olarak yardım eden demektir. Evliya arasında, kullara yardımla
görevli olan zattır. Allahü teâlânın izniyle insanların imdadına yetişmesi
sebebiyle gavs denmiştir.
İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Gavs, kutb-i medardan üstündür. Kutb-i medar, birçok işlerinde, ondan yardım
bekler. Ebdal denilen makamlara getirilecek Evliyayı seçmekte bunun rolü vardır.
(1/256)
Kutub, işlerin görülmesine veya insanların doğru yolu bulmasına vasıta
kılınan büyük zattır. Dünya işleri ve madde âlemindeki olaylarla alâkalı olana,
kutb-i medar veya kutb-i aktab [kutublar kutbu], din ve irşad
işiyle görevli olana kutb-i irşad denir. Yine İmam-ı Rabbani hazretleri
buyuruyor ki:
Kutb-i ebdal yani kutb-i medar, âlemde, dünyada her şeyin var olması ve varlıkta
durabilmesi için feyz gelmesine vasıta olur. Kutb-i irşad, âlemin irşadı ve
hidayeti için feyzlerin gelmesine vasıta olur. Her şeyin yaratılması, rızkların
gönderilmesi, dertlerin, belaların giderilmesi, hastaların iyi olması,
bedenlerin afiyette olması, kutb-i medarın feyzleriyle olur. İman sahibi olmak,
hidayete kavuşmak, ibadet yapabilmek, günahlara tevbe etmekse, kutb-i irşadın
feyzleriyle olur. Her zamanda, her asırda kutb-i ebdalin bulunması lazımdır.
Hiçbir zaman, bunsuz olamaz; çünkü âlem bununla nizam bulur. Bunlardan biri
ölünce, bunun yerine başkası tayin edilir; fakat kutb-i irşadın her zaman
bulunması lazım değildir. Öyle zamanlar olur ki, âlem imandan ve hidayetten
büsbütün mahrum kalır.
Resulullah efendimiz, o zamanın kutb-i irşadı idi. O zamanın kutb-i ebdali de,
Hazret-i Ömer ve Veysel-i Karni hazretleriydi. Kutb-i irşadla, bütün insanlara
iman ve hidayet gelir. Kalbi bozuk olanlara gelen feyzler, dalalet, kötülük
haline döner. Şeker hastasına verilen kıymetli gıdaların, onun kanında zehir
haline dönmesine benzer. Yahut safrası bozuk olana, tatlının acı gelmesine
benzer. (Mearif-i ledüniye)