Sual: Al-i İmran ve Enfal suresinde, (ve mekeru ve mekerallah,
vallahü hayrül makirin) = (Allah mekr [hile] yapanların
hayırlısıdır) buyuruluyor. Allah’ın hile yapması ne demektir?
CEVAP
Mekr, hile yapmak, tuzak kurmak suretiyle zarar vermek demektir.
Mekr-i ilahi, Allahü teâlânın mekr [hile] yapanların mekrini kendilerine
çevirmesi, kötülüklerini, kurdukları tuzaklarını bozması, mekrlerine karşılık
onları cezalandırması gibi anlamlara gelir. Cenab-ı hak, insanların yaptığı
mekrden [hileden] münezzehtir, her istediğini yapmaya kadirdir, hâşâ hileye
muhtaç değildir. Mekr-i ilahi, mekr yapanların mekrini bozmak suretiyle onlara
mekrin kötülüğünü bildirmek ve bazılarının tevbelerine sebep olmak yönünden
iyidir.
Mekr-i ilahi için birkaç örnek:
1- Allahü teâlâ, Müslümanları, müşriklerin gözlerine az gösterdi. Onları
Bedir’e getirdi Onlar da, Müslümanlara hücum ettiler. Ama hezimete
uğrayıp, öldürüldüler. Bu bir mekr-i ilahi idi.
2- Yahudiler, Hazret-i İsa’yı öldürmek için hile yaptılar. Allahü teâlâ da
Hazret-i İsa’yı kurtarıp Yahudileri de felaketlere maruz bıraktı. Kralları
Yahuda, Hazret-i İsa’yı öldürmek için evine bir münafık gönderdi. Hazret-i
Cebrail ise daha önce gelip Hazret-i İsa’yı semaya kaldırdı. Münafık, Hazret-i
İsa’yı bulamayınca dışarı çıktı. Cenab-ı hak o münafığı, Hazret-i İsa gibi
gösterdi. Onlar da Hazret-i İsa sanıp o münafığı çarmıha gerip öldürdüler.
Münafığı böylece cezalandırması da bir mekr-i ilahidir.
3- Müşrikler, fesat ocağı olan Dar-ün nedve’de toplanarak, her gün
yayılan İslamiyet’i durdurmak için çareler arıyorlardı. Kimi, Peygamber
efendimizi ölünceye kadar bir zindanda hapsetmek, kimi bir deveye bindirilip
Mekke’deki yurdundan çıkarıp sürgün için planlar düşünüyorlardı. Ebu Cehil
ise, her kabileden seçilecek gençler tarafından kılıçlarla bir anda
öldürülmesini teklif etmişti. Böylece kim öldürdüye gideceği, belli birine
düşmanlık beslenemeyeceği fikri beğenilmişti. O gece bu plan uygulanacaktı. Ama
Cebrail aleyhisselam, durumu Resulullaha haber vermişti. O da yatağına Allah’ın
aslanı Hazret-i Ali’yi yatırarak şerefli evinden ayrılıp, en güvendiği
arkadaşı Hazret-i Ebu Bekir ile birlikte hicret etmişti. Bunları
takip eden kişinin atının ayaklarının kumlara batması ve mağaranın kapısına
örümceğin ağ yapması gibi mucizeler görülmüştü. Bir âyet meali şöyledir:
(Habibim, hani kâfirler seni bağlayıp hapsetmek, öldürmek veya sürgün etmek
için sana mekr ederken [tuzak kurarken] Allah da onlara mekr etti.
[tuzaklarını boşa çıkardı.]) [Enfal30]
4- Mekrin, azap anlamı da vardır. Bir âyet meali şöyledir:
(Hüsrana uğrayanlardan başkası mekr-i ilahiden [azab-ı ilahiden] emin
olamaz.) [Araf 99]
5- Haram işlemeye sebep olan harika işlere de mekr veya istidraç denir.
Mesela Firavun’un ömründe hiç başı ağrımamıştır. Dişlerinin arasına et ve yemek
artıkları girip rahatsız olmaması için dişleri çok sık idi. Atı ile yokuştan
inerken atının ön ayakları uzardı. Kendinde böyle haller görünce, ben tanrıyım
demişti. 19 cu bir kâfir de buna benzer haller olduğu için, o da ben peygamberim
demişti.
6- Mekrin istidraç manası da vardır. Yani Allahü teâlâ, bir kimseye
bir müddete kadar hakkında hayırlı olmayan nimetler verir. Bunlar nimet gibi
görünen musibetlerdir. Bir âyet meali şöyledir::
(Kâfirler, kendilerine çok mal ve evlat vermekle, iyilik ettiğimizi mi
sanıyorlar? Hayır; işin farkında değiller. Bunların nimet değil, musibet
olduğunu anlayamıyorlar.) [Müminun 55-56]
Demek ki, kâfirlere verilen dünyalıklar, hep felakettir. Şeker hastasına verilen
tatlılar, helvalar gibidir. Onu bir an önce helake sürükler.
Kâfirin malına özenmek
Sual: Müslümanlıkla ilgisi olmayan birçok kimse ve gayri Müslimlerden çoğu,
mal mülk sahibi iken, birçok Müslüman yokluk ve sıkıntı içindedir. Allah
kâfirlere niye bu kadar mal veriyor?
CEVAP
Müslüman, dünyayı, yani malı mülkü de ahiret için ister. Eğer bu mal, sonsuz
olarak yaşayacağımız ahiret yurduna zarar verirse makbul olmaz. Bunun için
Peygamber efendimiz buyuruyor ki:
(Ya Rabbi, azdıran fakirlik ve azdıran zenginlikten, bunların vereceği
fitneden sana sığınırım.) [Buhari, Müslim]
Demek ki, fakirlik de, zenginlik de fitne olabilir. Hakkımızda hangisi hayırlı
ise onu istemelidir.
Âdet-i ilahi sebeplerle yaratmaktır, bu sebebe yapışan herkese istediği şeyi
verir. Çalışmasını bilen kazanır.
İslamiyet, insanın ne yapacağına dair bildirilen kuralların toplamıdır. Bunları
kâfir de uygularsa faydasını görür. Müslüman olarak uygulayan kimse de, ahirette
de faydasını görür.
Kâfirlere mal mülk vermek onlara iyilik değildir. Bir âyet meali:
(Kâfirler, kendilerine çok mal ve evlat vermekle, iyilik ettiğimizi mi
sanıyorlar? Hayır; işin farkında değiller. Bunların nimet değil, musibet
olduğunu anlayamıyorlar.) [Müminun 55-56]
Allah indinde dünya malının zerre kadar kıymeti yoktur. Bir hadis-i şerif meali:
(Allah’a yemin ederim ki, bu dünyanın, Allah indinde sivrisinek kanadı kadar
bir kıymeti olsa idi, kâfire bir yudum su vermezdi.) [Tirmizi, İbni Asakir]
Allahü teâlâ kâfirlere çok mal ve mülk verirdi. Ancak bütün insanlar, kâfirliğin
makbul bir şey olduğunu, bu yüzden mala mülke sahip olduklarını zannederek hepsi
kâfir olabilirdi. Bunun için her kâfiri zengin yapmadı. Yoksa hiçbir kâfiri
dünyada fakir yapmazdı, hepsini mala mülke boğardı. Nitekim Kur’an-ı kerimde
mealen buyuruluyor ki:
(Rabbinin rahmetini [Peygamber göndermesini] onlar mı paylaştırıyor?
Dünya hayatında onların maişetlerini [gelir giderlerini] aralarında biz
paylaştırdık. Birbirlerine iş gördürmeleri için [kimini âlim, kimini cahil,
kimini zengin, kimini fakir, kimini sağlam, kimini zayıf, kimini âmir, kimini
memur, kimini patron, kimini işçi yapmak suretiyle] birini diğerine üstün
kıldık. [İşte ancak bu suretle aralarında kaynaşma ve birleşme hâsıl olur,
âlem nizama kavuşur. Zenginin zenginlik yönünden bir üstünlüğü olmadığı gibi,
fakirin fakirlik yönünden bir eksikliği yoktur. İnsanlar arasında yalnız rızıkta
değil, ilimde, cehalette, iyilikte, kötülükte, kuvvette, zayıflıkta, vs.de
farklılık vardır. Eğer her hususta eşitlik olsaydı kimse kimseye hizmet etmez,
dünyanın nizamı bozulur, âlem harap olurdu. Bunlarda bile onların hiç bir rolü
yoktur. Nerde kaldı ki peygamber göndermekte yetkileri olsun.] Rabbinin
rahmeti onların biriktirdikleri şeylerden daha hayırlıdır. Eğer insanlar
[kâfirliğe imrenerek, hepsi kâfir] bir tek millet haline gelmeyecek
olsaydı, Rahman olan Allah’ı inkâr edenlerin evlerinin tavanlarını, üstünden
çıkacakları merdivenleri, odalarının kapılarını, üzerine yaslanacakları tahtları
hep gümüşten yapar, onları altın ziynetlere boğardık. Bunların hepsi dünya
hayatının geçici menfaatlerinden başka şey değildir. Ahiret saadeti ise,
Rabbinin katında Ona karşı gelmekten sakınanlaradır.) [Zuhruf 32-35]