Kan basıncı; kanın atardamar duvarlarına yaptığı basınç. Bu basınç sâyesinde, kan vücuttaki bütün organ ve dokulara kadar nakledilmekte ve böylece bu organ ve dokular hayatiyetlerini devam ettirebilmek için gerekli maddeleri kandan almaktadır.
Tansiyonun belirli normal değerleri vardır. Tansiyonun bu değerlerin altına düşmesi veya üstüne çıkması sağlık için zararlı olmaktadır. Tansiyonun iki şekli vardır: Büyük tansiyon (sistolik kan basıncı), kalbin kasılması yâni kalbin kanı damarlara atması esnâsındaki ölçülen tansiyondur ve yetişkin insanlar için normal değerleri 10 ilâ 14 cm (cıva basıncı) ise, kalbin gevşediği yâni kanın kalbe dolduğu sırada ölçülen kan basıncı olup, normalde 9 cm cıva basıncını geçmemelidir. Tansiyon bebeklerde oldukça düşük değerlerdedir. Yaş ilerledikçe bu değerler artmaya başlar ve yetişkinlerdeki değerlere yükselir.
Bir kimsede hipertansiyon (yüksek kan basıncı) var diyebilmek için büyük tansiyonun 14’ten, küçük tansiyonun 9 cm cıva basıncından yüksek olması gerekir. Hipertansiyonu değerlendirmede özellikle küçük tansiyon ehemmiyet arz eder. Bununla berâber bir kimsede tansiyon düşüklüğü var diyebilmek için, büyük tansiyonun 10 cm cıva basıncının altında olması gerekir. Yâni tansiyon düşüklüğü değerlendirilirken, büyük tansiyon dikkate alınır.
Tansiyon nasıl ölçülür: Tansiyon, sfigmomanometre adı da verilen tansiyon âletleriyle ölçülür. Cıvalı, metalik ve elektronik tansiyon âletleri vardır. Bunlar içinde en hassas ölçüm yapanı cıvalı âletlerdir. Fakat taşıma kolaylığı yönünden diğerleri tercih edilmektedir. Elektronik olanlar pahalı olmakla birlikte, herkes tarafından kullanılma kolaylığı vardır. Diğer âletlerle doğru ölçüm yapabilmek için belirli bir tecrübeye sâhip olmak lâzımdır. Son zamanlarda parmaktan ölçüm yapan tansiyon âletleri ve kolye şeklinde tansiyon âletleri geliştirilmiştir.
Tansiyon ya rahat bir koltukta oturulurken veya yatarken dinlendikten sonra ölçülmelidir. Hangi vaziyette ölçülürse ölçülsün kolun gevşek ve hafifçe bükük bulundurulmasına, elbisenin kolu sıkmamasına, mümkün oldukça kolun kalp seviyesinde bulundurulmasına dikkat etmelidir. Ölçüm sırasında manşetteki havanın, cıva sütunu veya ibre sâniyede 2-3 mm kadar inecek şekilde yavaş yavaş boşaltılmasına dikkat edilmelidir. Tansiyon âletinin manşonu, kolun 2/3 üst kısmını kaplayacak şekilde sarılır, dinleme cihazının tamburu da kol atardamarının üzerine konulur ve ölçüm yapılır. Dinleme sırasında sesin ilk duyulduğu sayı büyük tansiyonu, hafiflediği veya kaybolduğu sayı ise, küçük tansiyonu gösterir. Dinleme âleti olmaksızın ise el yardımıyla sâdece büyük tansiyon ölçülebilir. Bunun için de tansiyon âletinin menşonu şişirilmeden önce bilek atardamarı (radial arter) bulunarak sol elin dört parmağı üzerine konur. Manşon şişirilince nabız kaybolur. Manşon indirilmeye başlanınca, nabızın tekrar hissedildiği sayı büyük tansiyonu gösterir. Dinleme cihazıyla ve el yardımıyla ölçülen tansiyonlar arasında 1-1,5 cm cıva basıncı kadar fark bulunabilir. Hangisi daha yüksekse, o değer esas alınmalıdır.
İnsanların çoğunluğunda tansiyon, sağ kolda sol kola nazaran biraz daha yüksektir. Şâyet bu fark, 3 cm cıva basıncından daha fazlaysa düşük olan taraftaki atardamarlarda darlık olma ihtimâli vardır. Şişmanların tansiyonları, yaşına uygun olandan 1-1,5 cm cıva basıncı daha yüksek çıkabilir. Özellikle çocuklarda ve gençlerde kollardan ölçülen tansiyon yüksek bulunursa, bacaklardan da tansiyon ölçülmelidir (doğuştan olabilen bâzı damar darlıklarının teşhisi yönünden).
Tansiyon; yaş, heyecan, ruhî ve fizikî yorgunluklar, açlık ve tokluk hâlleri, cinsiyet, gıdâ tarzı gibi sebeplerle değişiklikler gösterir. Dolayısıyla günün her saatinde tansiyon değişiklik arz edebilir. Kadınlarda, yaş dönümüne kadar, erkeklere nazaran 1 cm kadar düşüktür. Bundan sonra birden yükselme görülür. İnce şahıslara göre tıknaz tiplerde biraz daha yüksektir.
Yüksek tansiyon (Hipertansiyon): Tansiyonun yüksekliği, küçük ve büyük tansiyonun veya her ikisinin birlikte yükselmesiyle ayrı ayrı tipler gösterir. Her ikisinin birlikte yükselmesine böbrek hastalıklarında ve sebebi bilinmeyen hipertansiyonda rastlanır. Küçük tansiyon normal olduğu halde, büyük tansiyonun yükselmesine umumiyetle yaşlılarda rastlanılan damar sertliğinde, yemeklerden, eforlardan ve psişik yorgunluklardan sonra, bâzı kalp hastalıklarında, zehirli guatr hallerinde rastlanır.
Hipertansiyonun ortaya çıkışında rol oynayan mekanizmalar şunlardır: Çevresel atardamarların direncinin artması, büyük atardamar duvarlarının elastikiyetinin azalması ve sertleşmesi; kalbin dakikada pompaladığı kan miktarının, vücuttaki kan hacminin ve kanın yoğunluğunun artması.
Herhangi bir sebeple böbreklerden birine veya her ikisine gelen kan miktarı azalınca, böbrekten renin adlı bir madde salgılanmakta ve bu da hipertansiyona yol açmaktadır. Bu mekanizma, çeşitli böbrek hastalıklarında (had ve müzmin nefritler, nefroskleraz, pyelonefrit vs.) ortaya çıkan hipertansiyonun sebebini açıklamaktadır. İdrar akımına engel olan mekanik hâdiselerin (taş, prostat hipertrofisi) tansiyonu yükselttiği ve engelin ortadan kaldırılmasıyla tansiyonun normale döndüğü bilinmektedir. Bu durumlarda da idrar yollarındaki gerilmenin yaptığı basınçla, böbrek damarlarının daralması neticesi böbreğe az kan gelmesi rol oynamaktadır.
Tansiyonun, beyindeki özel merkezlerden devamlı olarak gönderilen ve damarın gerginlik durumunu düzenleyen kesici ve gevşetici uyarılarla idâre edildiği ve organizmanın kan basıncını hassas bir şekilde vücûdun ihtiyaçlarına göre ayarladığı mâlumdur. Bu ayarlamada sinirsel ve hormonal uyarılar rol oynar. İşte bu mekanizmadaki bir aksama hipertansiyona yol açmaktadır.
Cushing hastalığında (böbrek üstü bezinin bir hastalığı), fazlaca mineralokortikoid denen hormonların ifrazı sonucu vücutta su ve tuz birikmekte ve bu durumda da tansiyon yükselmektedir. Böbreküstü bezinin diğer bir hastalığı olan feokromasitiomada ise fazlaca salgılanan adrenalin ve noradrenalin de yüksek tansiyona yol açmaktadır.
Hiçbir sebebi bulunamayan tansiyon yüksekliklerine, esansiyel hipertansiyon ismi verilir. Bütün hipertansiyonların yaklaşık % 90 kadarı esansiyel hipertansiyondur. Kadınlarda daha fazla görülür. En çok 50-60 yaşları arasında rastlanır. Hayat seviyesi arttıkça, teknik ilerledikçe, stresler çoğaldıkça esansiyel hipertansiyon da artmaktadır. Esansiyel hipertansiyonda irsiyetin büyük rolü olduğu kabul edilmektedir. Ebeveynin her ikisinde de yüksek tansiyon varsa, bunların çocukları da yüksek tansiyona adaydır. Esansiyel hipertansiyona daha çok şişmanlarda, tıknazlarda, hareketli, stresli, aceleci şahıslarda rastlanmaktadır.
Hipertansiyon vak’alarının bir kısmı belirti vermez, ancak bir muâyene esnâsında tesâdüfen farkına varılır. Tansiyonu oldukça yüksek olmasına rağmen, yıllarca şikâyetsiz yaşayan birçok hasta vardır.
Dikkatle soruşturulduğunda, birçok vak’ada başın arka kısmında yerleşen ağrılar bulunur. Bâzı hastalarda baş dönmesi, başta ağırlık hissi, kulak uğultusu; uykusuzluk, yorgunluk ve sinirlilik bulunur. Bâzan baş dönmeleri çok şiddetli olabilir. Hastaların birçoğu sinirlidir. Yorgunluğa da sık rastlanır ve istirahatle geçmez. Sabah kalkarken özellikle enseden başlayan başağrılarında tansiyon yüksekliği akla gelmelidir. Bâzı vak’alarda aşırı derecede bir zayıflama bulunabilir. Burun kanamalarına fazlaca rastlanır. Bâzan burun kanamaları hipertansiyonun ilk belirtisini teşkil eder.
Küçük tansiyonun 10 cm cıva basıncının üstünde olması, büyük tansiyonda belirgin bir yükselme olmasa bile hipertansiyon teşhisi için önem arz eder. Bir kimsede devamlı hipertansiyon var diyebilmek için müteaddit defâlar yapılan ölçümlerde tansiyonun hep yüksek çıkması lâzımdır.
Hipertansiyonlu bir hastada öncelikle buna yol açacak bir sebebin bulunup bulunmadığı araştırılmalıdır. Bu sebeple idrar tetkiki, böbrek fonksiyon testleri, ilâçlı böbrek filmi, göz dibi muâyenesi her hipertansiyonlu hastaya uygulanmalıdır. Hipertansiyonlu vak’alarda nabız dolgun olarak hissedilir. Fakat bu dolgunluğun derecesine bakılarak, tansiyon hakkında her zaman hüküm vermek doğru değildir.
Hipertansiyonun gidişâtı büyük değişiklikler gösterir. Başlangıçta tansiyon oldukça oynaktır. Yorgunluk, üzüntü vb. sebepler tansiyonu yükseltirler; istirahat etmek, uyumak ve müsekkinler kullanmak tansiyonu düşürür. Hastalığın bu oynak devresinden sonra, hipertansiyonun devamlı bir hal aldığı sâbit devre gelir. Bu sâbit devrenin gidişi esnâsında organ hasarları baş gösterir. Böylece hipertansiyon üçüncü devri olan komplikasyon devrine girer. Kalpte zamanla büyüme ve genişleme husûle gelir, kroner yetmezliği gelişebilir, ritm bozuklukları meydana gelebilir. Hipertansiyon devam ettiği takdirde, kalp yetmezliği ortaya çıkar. Hipertansiyonun seyri esnâsında retinada, yâni göz dibindeki damarların bulunduğu tabakada da körlüğe kadar varabilen değişiklikler görülür. Beyin kanamaları, beyin damarlarının tıkanması da hipertansiyonun tehlikeli komplikasyonlarıdır. Nörolojik ve psişik belirtiler arasında başağrısından başka, unutkanlık, kulak çınlaması, el ve ayaklarda uyuşma ve karıncalanma, gelip geçici körlük, konuşamama, vücudun bir tarafında güçsüzlük görülebilir.
Beyinle ilgili belirtiler arasında ayrı bir özellik arz eden hipertansif ansefalopati; şiddetli başağrısı, durgunluk, kusma, kısmî felçler ve bâzan zaman zaman görülen şuur kaybı ve havale nöbetleriyle karakterize bir tablodur.
Hipertansiyon, zamanla böbreği de bozar. Hipertansiyonla, şeker hastalığının bir arada bulunuşuna da oldukça sık rastlanmaktadır.
Esansiyel hipertansiyonun gidişi esnâsında küçük tansiyon 14 cm cıva veya bunun üstüne çıkar ve sâbitleşirse artık hastalığın malign (kötü) hipertansiyon safhasına girdiği kabul edilmektedir. Vak’aların az bir kısmında hastalık başlangıçtan îtibâren malign olarak başlar ki bu şekil, erkeklerde daha fazladır. Malign hipertansiyondaki belirtiler daha şiddetli ve ilerleyici vasıftadır. Hastalar süratle zayıflarlar, bitkindirler, renkleri soluktur. Böbrekte ileri derecede harâbiyet sözkonusudur. Bu hastalar, genellikle 1-2 sene içinde ölürler.
Hipertansiyon tedâvisi: Hipertansiyonların ancak % 10 kadarının sebebi bulunabilmektedir. Sebebi bulunan hipertansiyonların tedâvisi, bu sebebin ortadan kaldırılmasına yönelik olacaktır. Önemli olan sebebi bilinmeyen hipertansiyonlardır. Mükerrer ölçümlerde kan basıncı yüksek bulunan hastalar tedâvi ve tâkibe alınmalıdır. Tedâvinin başarısı, hastayla doktorunun işbirliğine bağlıdır. Bunun için tedâvinin ehemmiyeti, faydaları ve hayat boyu devam etmesinin gerekli olduğu, hastayı korkutmadan anlayabileceği bir şekilde izah edilmelidir. Hipertansiyonda orta derece tuz kısıtlanması, tansiyonun düşmesine yardımcı olur. Yemeklere tuz konulmamalı ve tuzlu gıdâlardan kaçınmalıdır.
Şişmanların zayıflaması da tansiyonun düşmesine yardım eder. Şişman hastaların fazla kilolarını tedrici olmak üzere ideal kilo civârına indirmek amacıyla diyetteki kalori ayarlanmalıdır. Kilo kaybı ve diyetteki tuzun azaltılması tansiyonu kontrol altına alıyorsa; hastaya tansiyon düşürücü ilâç verilmez. Yalnız, hastanın tâkibi de ihmâl edilmemeli, düzenli aralıklarla tansiyonu ölçülmelidir.
Hipertansiyonlunun uzun süre ve aşırı miktarda alkol kullanması, kalp kasına yaptığı kötü etkiyle kalp yetmezliğinin ortaya çıkışını hızlandırdığından, alkol yasaklanmalıdır. Aşırı kahve, aşırı çay ve sigaradan da kaçınılmalıdır.
Yorucu olmayan hafif ekzersizler de tansiyonun düşmesine yardımcı olur. Bu bakımdan namaz kılmak da oldukça faydalıdır. Hastayı üzen, streslere sokan durumlardan kaçınmak da fayda sağlamaktadır.
Ara sıra normal ölçülerde bulunmakla berâber, genellikle 150/90 ilâ 160/90 mm cıva basıncı arasında seyreden hipertansiyonlara oynak hipertansiyon denir. Hafif hipertansiyonda küçük tansiyon 90 ilâ 105 mm cıva arasında bulunur. Orta derecede hipertansiyonda küçük tansiyon 115 mm cıva arasındadır. Ağır hipertansiyonda ise küçük tansiyon 115-130 mm cıva veya daha yukarıdır. Oynak hipertansiyonlar ilâç tedâvisini gerektirmez, tansiyonu yükseltici sebeplerden kaçınmak ve tansiyonu belirli aralıklarla ölçtürmek yeterlidir.
Hafif hipertansiyonlarda yukardaki tavsiyelere ilâveten müsekkin verilir. Buna rağmen pek düşme olmuyorsa, ilâç olarak idrar söktürücü ilâç ilâve edilir. İdrar söktürücü ilâçlar genellikle tansiyonu kontrol altına alırlar, bâzı yan etkileri de olabileceğinden dikkatli olunmalıdır. İdrar söktürücü ilâçların, tesirsiz kaldığı orta ve ağır hipertansiyonlarda tâkip eden tabibin tavsiyesine göre diğer tansiyon düşürücü ilâçlar da (reserpine, aldomet, prazosin, minoksidin gibi) tedâviye eklenir.
Unutulmaması icab eden husus hipertansiyon, devamlı ilâç kullanımını ve belli aralıklarla doktor kontrolünü gerektiren bir hastalıktır.
Tansiyon düşüklüğü (Hipotansiyon): Büyük tansiyonun 10, küçük tansiyonun 6 cm cıva basıncı altına düşmesi hâlidir.
1. Semptomatik (belirli bir sebebi olan) hipotansiyonlar: Kalp krizi ve birçok kalp hastalıklarında kalp kuvveti azaldığı için tansiyon düşer. Kan veren şahıslarda da hafif ve geçici bir tansiyon düşüklüğü olur. Büyük kanamalarda ve her türlü şokta, doğumdan hemen sonra da tansiyon düşer. Bâzı aşırı hassas şahıslarda boyundan geçen şah damarının uyarılmasıyla da tansiyon düşer.
2. Pozisyona bağlı hipotansiyon (ortaostatik hipotansiyon): Hastalar yatar vaziyetten birden bire ayağa kalkarlar veya uzun süre ayakta dururlarsa tansiyon düşer. Bu tür hipotansiyonlar şahsın duruşuna göre tansiyonun ayarlanmasındaki bozukluktan ileri gelir. En çok orta ve ileri yaşlarda görülür, hayat boyu devam eder. Bu hastalar tansiyon düşüşü esnâsında hâlsizlik, baygınlık gösterirler. Bâzı sinir krizleri, bâzı ilâçlar, şiddetli sportif hareketler buna yol açabilir.
Hipotansiyon tedâvisinde buna yol açan muhtemel hadiseler araştırılmalı ve bulunursa bunların kaldırılmasına çalışılmalıdır. Belirli bir sebep bulunamayan vak’alarda tansiyon yükseltici ilâçlar, tuzlu ayran tavsiye edilebilir. Addison hastalığında, miksödemde, insülin şokunda, enfeksiyon hastalıklarında, had zehirlenmelerde, güneş çarpmasında, aşırı yorgunluklarda, beslenme bozukluklarında, kansızlıklarda tansiyon düşer.
3. Konstitüsyonel (bünyevî) hipotansiyon: 15-30 yaş arasındaki sağlam şahısların % 3’ünde bünyevî tansiyon düşüklüğü vardır. Bu şahısların çoğunda hiçbir belirti yoktur, dolayısıyla bir muayene esnâsında tesâdüfî olarak teşhis edilirler. Böyle bir kişiye, doktorun düşük tansiyon bulunduğunu söylemesi yanlış bir harekettir; bu yüzden hastalar ciddî bir hastalık olduğunu zannederek evhama kapılabilirler. Bu durum, bir hastalık olmaktan ziyâde bünyevî bir anormalliktir. Kadınlarda erkeklerden daha sık rastlanmaktadır. Bu vak’aların tedâvisine ihtiyaç yoktur. Bunun bir hastalık değil bir bünyevî durum olduğunu ve bu bünyedekilerin, normal insanlardan daha uzun ömürlü olduğunu hastaya anlatmak gerekir.
Portal hipertansiyon: Karaciğere gelen portal toplardamarın ana kısmı veya dallarında kan basıncının yükselmesi sonucu ortaya çıkan ve çok kere ölümle neticelenen bir hastalık tablosudur. Portal toplardamar; dalaktan ve barsaklardan kan getiren toplardamarların birleşmesinden husûle gelmiştir. Portal venin çapı ortalama 1 cm olup içindeki kanın normal basıncı 50 ilâ 180 mm su veya 3,5 ilâ 13,5 mm cıva basıncı arasında değişir. Portal basınç bir manometre vâsıtasıyla, ultrason rehberliğinde doğrudan portal venden veya dalaktan rahatlıkla ölçülebilir. Portal ven kanının normal seyrindeki her engel, portal vende basınç yükselmesine sebep olur. Portal dolaşımdaki engeller; doğuştan olabilir veya sonradan husûle gelebilir. Bu engeller karaciğer içinde veya dışında yer alırlar. Karaciğer içindeki sebeplerin başında alkolik siroz gelir. Ayrıca postnekrotik siroz, toksik siroz, biliyer siroz, sifilitik siroz, Wilson sirozu, pigmenter siroz, amiloidoz ve parazitlere bağlı siroz sayılabilir. Karaciğer dışı sebepler arasında; portal veya dalak toplardamarının çeşitli sebeplerden ileri gelen kan pıhtılaşmasıyla tıkanması, damarın sıkışması veya darlıkları, bâzı kalp hastalıkları sayılabilir.
Portal hipertansiyonun belirtileri, altta yatan sebebe göre değişiklikler arz eder. Portal hipertansiyon karaciğer içi sebeplerden meydana gelmişse umûmiyetle sirozda görülen belirtiler görülür (Bkz. Siroz). Zâten portal hipertansiyonun % 80’inin sebebi, karaciğer sirozudur. Karaciğer bozukluğu ve portal hipertansiyonun berâber tesiriyle dalak büyümesi, karında su toplanması ve yemek borusu varisleri meydana gelir.
Portal hipertansiyon tedâvi edilmezse veya tedâvi tesirsiz kalırsa hastalar ya kanamadan (özellikle yemek borusu varisi kanamaları) ya karında aşırı su toplanmasından veya karaciğer komasından ölürler.
Portal hipertansiyonun özellikle karaciğer içi sebeplerinin tedâvisi umûmiyetle mümkün değildir. Tedâvi daha ziyâde belirtiler için söz konusudur. Ayrıca bozulan karaciğer için karaciğeri koruyucu diyet, husûle gelen asit için tuzu az rejim tatbik edilir. Fakat netice yüz güldürücü değildir. Karaciğer dışı sebepler eğer ameliyatlarla düzeltilebilecekse başvurulur (Damara baskı, tıkanma gibi durumlarda).