Eshab-ı kiramın tamamı evliya idi, hatta diğer evliyanın her birinden de
yüksek idi. Hepsi de keramet sahibi idi. Peygamber efendimiz Hazret-i Ömer’e
ikram olmak için buyurdu ki:
(Geçmiş ümmetler içinde vukuundan önce bazı şeyleri haber veren keramet ehli
zatlar vardı. Ümmetimin içinde de Ömer onlardandır.) [Buhari, Müslim,
Tirmizi]
(Hiçbir Peygamber yoktur ki, ümmetinde evliya bulunmasın. Eğer benim ümmetimden
bir evliya varsa o da Ömer’dir.) [İ. Sa'd]
Hazret-i Ömer, Medine’de kalabalık bir cemaate hutbe okurken, İran’a gönderdiği
ordunun mağlup olmak üzere olduğunu görüp, kumandana Ya Sariye arkanı dağa
ver buyurdu. O da, dağa yanaştı ve zafere kavuştu. (Şevahid-ün nübüvve)
Hazret-i Ömer halife iken, Eshab-ı güzinden birisini komutan tayin edip, İslam
askeri ile gazaya göndermişti. Askerler gittikten sonra bir gün Hazret-i Ömer
oturduğu yerde, üç kere sesli olarak (Lebbeyk) dedi. Kimse bunun sırrına
vakıf olmayıp, sormaya da kimse cesaret edemedi. Bu hâlin olduğu günün tarihini
yazıp, bakalım bunun aslı nedir, dediler.
Bir zaman sonra o komutan ve askerleri, nice fetihler yapıp, salimen ve
ganimetler ile geri geldiler. Komutan, Hazret-i Ömer’e sefer durumunu bir bir
anlattı. Hazret-i Ömer hiç iltifat etmedi, buyurdu ki, ya o yiğidin hâli ne oldu?
O da, ya Ömer! Kasd ile olmadı, [Önümüze su çıktı. Askerin geçmesi için, suyun
derinliğini tam anlamak istedim. Ona suya gir, karşıya geç dedim. O da girdi,
beş on adım gitmeden boğuldu. Boğulmadan önce Ya Ömer diye üç kere
bağırdı. Yüzme bilmiyormuş. Orada hata ettim] dedi. Hazret-i Ömer kızıp, eğer
benden sonra âdet olmayacağını bilsem, şimdi cezanı verirdim senin. Git o
yiğidin evladına diyetini öde dedi. (M. Ç. Güzin)
Hazret-i Ömer, Amr ibni As’ı, Mısır üzerine gönderdi. Mısır feth olundu. Amr
ibni Ası Mısır’a vali tayin etti. Bir kaç aydan sonra, Mısır ahalisi Amr ibni As
hazretlerinin huzuruna varıp, (Bu Nil ırmağının bir âdeti vardır ki, onsuz
taşmaz ve suyu kesilir) dediler. Amr ibni As, o âdet nedir deyince, (Âdeti odur
ki, üzerimizde olan aydan on iki gün geçince, bir kız çocuğu buluruz. Anasını ve
babasını mal ile razı ederiz. O kızı nefis elbiseler ile süsleyip, Nil ırmağına
bırakırız) dediler.
Amr ibni As, bu yanlış bir iştir. İslam'da böyle bir iş yoktur. Muhakkak İslam,
bütün kötü âdetleri ortadan kaldırmıştır, dedi ve öyle yapmamalarını emretti. O
tarihten üç ay geçti. Nil nehrinin suyu artmadı. Ahalisi başka yerlere göç
etmeye başladılar. Hazret-i Amr, bu hâli Hazret-i Ömer’e mektup yazarak bildirdi.
Hazret-i Ömer cevabında yazdı ki, iyi etmişsin, sevap olmuştur. Mektubumun içine
bir parça kağıt koydum. Onu Nil ırmağına bırak.
Mektup Amr’a geldi. O kağıtta şu satırlar yazılı idi:
(Ömer’ibnül Hattab’dan Mısır’ın Nil nehrine. Önceden akıyor idin. Şimdi
akmıyorsun. Vahid ve Kahhar olan Allah seni akıtır. Senin akman için Vahid ve
Kahhar olan Allah’a dua ediyorum.)
Amr bin As o kağıt parçasını, Nil nehrine bıraktı. Ertesi gün, Nil nehri onaltı
arşın yukarı kalkıp, su seviyesi yükseldi. O vakitten sonra, o yaramaz âdetten
Mısır ahalisi kurtuldu.
İmam-ı Müstagfiri haber verdi ki, Hazret-i Musa, Firavunun üzerine beddua etti.
Hak teâlâ Nil ırmağının suyunu kesti. Halk etrafa dağılmaya başladı. Sonra
toplanıp, Musa aleyhisselama gelip, bizim için dua eyle, ki Nil geri aksın diye
yalvardılar. Musa aleyhisselam belki imana gelirler diye dua etti. Sabah oldu.
Gördüler ki Nil onaltı zra yukarı kalkıp, akar. Hak teâlâ o ihsanı, yani Musa
aleyhisselam gibi büyük bir Peygambere ihsan ettiği mucizeyi, ümmet-i
Muhammedden Ömer hazretlerine keramet olarak verdi. (Şevahid-ün nübüvve)