Hazret-i Ömer (radıyallahü teâlâ anh), Peygamber efendimizin kayınpederidir.
Hafsa validemiz onun kızıdır. Hayatta iken Cennet ile müjdelenmiş on kişiden
ikincisi olup, Hazret-i Ebu Bekir’den sonra eshab-ı kiramın en büyüğü, başka bir
ifade ile, Peygamberlerden sonra insanların üstünlükte ikincisidir. Resulullahın
da ikinci halifesidir. Hazret-i Ali, Hazret-i Ömer’i çok severdi. Ona kızı Ümmi
Gülsümü nikah etti, damadı yaptı.
Hicretten kırk sene önce doğdu. Kureyşin büyüklerinden idi. Çok güzel konuşurdu.
Önce Resulullaha düşman idi.
Resulullah efendimizin duası bereketi ile Müslüman olmakla şereflendi.
Resulullahı öldürmek için giderken okunan Kur’an-ı kerimin fesahatı, belagatı,
manalarının yüksekliği ve üstünlüğü karşısında hayran kalınca, Hazret-i Habbab,
“Müjde ya Ömer! Resulullah, Allahü teâlâya dua ederek, (Ya Rabbi! Bu dini,
Ebu Cehil ile yahut Ömer ile kuvvetlendir) buyurdu. İşte bu devlet, bu
saadet sana nasip oldu” dedi. O da hemen Resulullahın huzuruna giderek iman
etti. Müslüman olunca, Resulullah efendimize, (Allah ve müminler, yardımcı
olarak sana yetişir) mealindeki âyet-i kerime indi. (Enfal 64)
Hadis-i şeriflerde de buyuruldu ki:
(Cebrail geldi, "Ömer’in müslüman olmasından dolayı gökteki melekler
birbirine müjde verip, bayram ediyorlar" dedi.) [Hakim, Ebu Nuaym]
(Ömer’i müslüman olduktan sonra gören şeytan, yüzüstü yıkıldı.) [Taberani,
İ. Asakir, Dare Kutni]
İbni Mesud buyurdu ki: Ömer iman ettiğinde Peygamber efendimiz, mübarek elini
Ömer’in göğsüne koyup, (Ya Rabbi, bunun göğsündeki kötü sıfatı ve hastalığı
çıkar, onun yerine iman ve hikmeti ver) buyurdu.
Ömer’in müslüman olması, müminlere rahmet oldu. O Müslüman oluncaya kadar dini
İslam aşikâre değildi. Kâbe’de Müslümanlardan hiç kimse namaz kılmamış idi.
Müslüman olunca, (Ya Resulallah haydi Kâbe’ye gidip açıkça namaz kılalım) dedi,
teklifi kabul buyurulup hep birlikte Kâbe’ye gidildi. Hazret-i Ömer, orada,
Resulullahın ölü veya dirisini getirecek diye bekleyen müşriklere, (Beni
bilen bilir, bilmeyen bilsin ki, Hattab oğlu Ömer’im. Karısını dul, çocuklarını
yetim bırakmak isteyen, yerinden kıpırdasın) dedi. Hepsi geriye çekilip
dağıldı. Müslümanlar, Harem-i şerifte yüksek sesle tekbir getirip, ilk defa
meydanda namaz kıldılar. (M.Ç.Güzin - Eshab-ı kiram)
Ömer kalbden vuruldu
Bulanıktı duruldu
Havuzlar umman oldu
Ömer Müslüman oldu.
Sözü sözdü, gerçekti
Onu öldürecekti
Göklerden ferman oldu
Ömer müslüman oldu
Cesurdu, gözü pekti
Ömer kılıcı çekti
Olanlar yaman oldu
Ömer Müslüman oldu
Çarpılıverdi bir an
Yumuşatmıştı Kur’an
İçi süt liman oldu
Ömer Müslüman oldu
Küfrüne oldu pişman
Müşrikler oldu düşman
İnkârı iman oldu
Ömer Müslüman oldu
Hazret-i Ömer, İslam dini uğruna malını, canını, her şeyini ortaya koydu. Herkes
gizlice hicret ederken o, hiç çekinmeden kahramanca ortaya çıkıp, (Anasını
ağlatmak, karısını dul bırakmak isteyen varsa gelsin) diyerek düşmanlara
meydan okudu. (Mirat-ı kâinat)
Bütün gazalarda bulundu. Uhud’da Resulullahın yanından ayrılmadı. Resulullahın
vefatından sonra karışıklık çıkmasını önledi. Halifeye, her işinde yardım etti.
Hazret-i Ebu Bekir, vefat edeceği zaman eshab-ı kirama, Size halife olarak
Ömer’i seçtim. Yarın ahirette Allahü teâlâya, "İnsanların en hayırlısını onların
başına halife tayin ettim" derim dedikten sonra, Hazret-i Ömer’i halife
tayin etti. Onüçüncü yılda halife oldu. Emir-ül-müminin ismini aldı. Az zamanda
o kadar çok yer aldı ki, tarihçileri şaşırttı. Kudüs’e gidip, adaleti ile
Rumları hayran bıraktı. Kadsiye zaferini kazanarak, orduları Azak denizine kadar
ilerledi. Tunus’a kadar fetholundu.
Dörtbinden ziyade cami, mescid yapıldı. Hazret-i Muaviye’yi Şam valisi yaptı.
Kendi de Şam’a geldi. Her sene hac yaptı. On buçuk sene ve yedi gün, dünyada hiç
görülmemiş bir adalet ile halifelik yaptı. 23. yıl zilhiccesinde, bir sabah
namazına giderken, Mugire-tebni Şu’be hazretlerinin kölesi Ebu Lü’lü Firuz
tarafından bıçakla karnına vurularak yirmidört saat sonra, 63 yaşında şehid
oldu. Hücre-i saadete defnedildi.
Çok âdil, abid, çok merhametli, aşağı gönüllü, fakirlikle yaşar bir zat idi.
Kudüs’e giderken deveye, kölesi ile nöbetleşe biniyordu. Şehre girerken deveye
binme sırası kölesine geldiği için devenin önünde yürüyordu. Kuvveti, adli,
askerleri, üç kıtayı titreten İslam halifesini görmeye gelenleri hayrette
bırakmıştı. O derece âdil idi ki, kendi oğlu günah işleyince Allahü teâlânın
emri kadar sopa vurulmasını emretti. Eshab-ı kiram yalvardıkları halde, bir
değnek eksik vurulmasına razı olmadı ve oğlu bu yüzden öldü. Çok acıdı ve
üzüldüğünü bildirdi ise de, pişman olmadı ve (Allahü teâlânın hakkında hatır
olmaz. Ahirette çekmekten, dünyada cezasını bulmak iyidir) buyurdu.
Ölünceye kadar, bütün âlem-i İslam, Resulullah zamanındaki huzur, safa ve
rahatlık içinde yaşadı. Çeşitli hadis-i şeriflerle meth olundu. (Benden sonra
Peygamber gelseydi, Ömer Peygamber olurdu) hadis-i şerifi, yüksekliğini
anlatmaya yetişir. Faziletini, kıymetini bildirmek için, din âlimleri ve
dinsizler tarafından ciltlerle kitap yazıldı. Eshab-ı kirama derecelerine göre
saygı gösterirdi. Bedir gazasında bulunanlara daha çok kıymet verirdi.
Haşimileri, hepsinden üstün tutardı. Hazret-i Ali’yi hepsinden yüksek
bulundurur, işlerinde ona danışırdı. Hazret-i Ömer’i metheden hadis-i şeriflerin
çoğunu Hazret-i Ali bildirmiştir. (Eshab-ı kiram, Mesabih, M.Ç.Güzin)
Bir gün Resulullah efendimiz buyurdu ki:
(Rüyamda ümmetim bana arz olundu. Cümlesi önümden geçip, birbir seyreyledim.
Kiminin gömleği dizinde idi. Kiminin dizinden aşağı, kiminin dizinden yukarı
idi. Lakin Ömer’i bir gömlek ile gördüm ki, yerde sürünürdü.) Sahabe-i
güzin, ya Resulallah, nasıl tabir buyurdunuz diye sorunca, buyurdu ki: (Din-i
mübin ile [dine bağlılık, dinin kuvvetlenmesi ile] tabir ettim.)
Hilafet zamanı uzun oldu, İslamiyet dünyaya yayıldı. (Tirmizi)
Abdullah ibni Ömer dedi ki:
Resulullah buyurdu ki, (Rüyada kana kana süt içtim, fazlasını da Ömer bin
Hattaba verdim.)
Ya Resulallah! Ne ile tabir ettiniz diye sorulunca, buyurdu ki: (İlim ile
tabir ettim.) (Müslim)
Daima görüşü [ictihadı] isabet ederdi. Bir gün, bir münafık ile bir yahudi, bir
hususta anlaşamadı. Yahudi davayı halletmek için, Resulullaha gelmek istedi. O
kişi de yahudilerin reisine gitmek istedi. Sonunda, Resulullaha geldiler. Yahudi
o davada haklıydı, onun lehine hüküm verildi. Çıkınca, o kişi bu hükme razı
olmayıp, (bir de Ömer’e gidelim) dedi. Hazret-i Ömer Yahudilere düşman olduğu
için davayı kendisinin kazanacağını sanıyordu. Hazret-i Ömer’e davayı halletmesi
için geldiler. Yahudi, davayı anlattı. Hazret-i Ömer onun münafık olduğunu
anlayıp, (Olay bu yahudinin anlattığı gibi midir?) Diye sordu. O kişi, evet,
öyledir. Ama ben o hükme razı olmadım, sen hüküm veresin, dedi. Hazret-i Ömer;
(Siz az bekleyin) buyurdu. Hemen içeriden kılıcını getirip münafığın boynunu
vurdu, (Resulullahın hükmüne razı olmayanın hükmü budur) buyurdu.
Bunun üzerine, Resulullah efendimiz, (Hak ile bâtılı ayırt edici Ömer’dir)
buyurup, hak ile bâtılı ayıran anlamında Faruk lakabını verdi
ve Ömer-ül-Faruk denildi. (M. Ç. Güzin)
Makam-ı İbrahim için, kadınların örtünmesi için ve Bedir gazasında alınan
esirler için, içkinin haram edilmesi için Allahü teâlâ, Hazret-i Ömer’in sözüne
uygun âyet-i kerime gönderdi. Bedir’de alınan esirlere yapılacak muamele
hakkında, Sahabe-i kiramın reyleri [ictihadları] farklı olmuştu. Ömer-ül Faruk
ve Sad ibni Muaz esirleri öldürelim dedi. Diğer sahabiler ise, para karşılığı
bırakalım, demişlerdi. Server-i âlem de, bu reyi kabul buyurup salıverdiler.
Sonra, şu âyet-i kerime gelerek birinci reyin doğru olduğu bildirildi:
(Savaşta alınan esirleri mal karşılığı olarak salıvermek, hiçbir Peygambere
yakışmaz. Yer yüzünde onların çoğunu öldürmek, zayıflamalarına sebep olur. Siz
dünya malını istiyorsunuz. Allah ise, sevap kazanmanızı, Cennete ve nimetlere
kavuşmanızı istiyor. Allah tarafından önceden verilmiş bir hüküm olmasaydı,
aldığınız fidyeden dolayı size mutlaka büyük bir azap dokunurdu.) [Enfal
67,68]
Bu âyet-i kerimeler indikten sonra Peygamber efendimiz buyurdu ki:
(Eğer azap geri çevrilmeseydi, Ömer ile Sad bin Muaz’dan başka kimse
kurtulmazdı.) [Beydavi, Mealim-üt-tenzil]
Hazret-i Ömer buyurdu ki: (Vallahi Allahü teâlâ bana üç şeyde de muvafakat etti:
1– Ya Resulallah, ne olaydı makam-ı İbrahim’i namaz kılınacak yer
yapsaydınız dedim. Hemen Bekara suresinin, (Makam-ı İbrahim’i namazgah
edinin!) mealindeki 125. âyeti indi.
2– Dedim ki, ya Resulallah! Sizin yanınıza biz de geliyoruz, müşrikler de
geliyor. Ne olurdu müminlerin anneleri tesettüre girseydi. Hemen Allahü teâlâ
hicab âyetini gönderdi.
3– Resulullahın bazı hanımları birbirleri ile niza etmişler. Bu olayı
işitince gidip, [Resulullahın hanımı ve kendi kızı olan] Hafsa’ya: “Resulullahı
üzerseniz, Allahü teâlâ, Ona sizden daha iyi hatunlar verir” dedim. Hemen Allahü
teâlâ; Tahrim suresinin (Eğer o sizi boşarsa, Rabbi ona, sizden daha iyi
hanımlar verebilir) mealindeki 5. âyetini gönderdi. (Mealim-üt-tenzil)
Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Allahü teâlâ, hakkı Ömer’in diline ve kalbine yerleştirdi.) [Tirmizi,
Ebu Davud, İ. Ahmed, Hakim, Taberani, İbni Neccar, İ. Münavi]
Hazret-i Ömer’in tarihi konuşması
Hazret-i Ömer, halife olunca cihada teşvik için buyurdu ki:
(Ey Resulün Eshabı! Arabistan, ancak sizin atlarınıza arpa yetiştirebilir.
Halbuki Allahü teâlâ, Muhammed aleyhisselamın ümmetine, yeryüzünün her
tarafında, yer, ülke vereceğini, Habibine vaad etti. Hani, bu vaad edilen
ülkeleri zaptederek, dünyada ganimete, ahirette gazilik ve şehidlik rütbesine
nail olmak isteyen erler nerede? Din uğruna can ve baş feda ederek, vatanlarını
bırakıp, Allahü teâlânın kullarını zalimlerin pençelerinden kurtaracak gaziler
nerede?)
İşte İslam ülkelerinin, üç kıta boyunca, hızla genişlemesine, milyonlarca
insanın küfürden kurtulmalarına sebeplerden biri de Hazret-i Ömer’in bu ibretli
konuşmasıdır. Bundan sonra, Eshab-ı kiram ölünceye kadar cihad ve gaza etmeye
ahd ve ittifak etti. Halifenin gösterdiği şekilde ordular kurulup, Ehl-i İslam,
yerlerini yurtlarını terk ile Arabistan’dan çıkıp, her tarafa yayıldı.
Gidenlerin çoğu, geri dönmeyip, gittikleri yerlerde, ölünceye kadar cihad etti.
Böylece, az vakitte çok ülke alındı. O vakit iki büyük devlet vardı. Biri Rum
İmparatorluğu, diğeri İran Devleti idi. Ehl-i İslam, ikisine de galip geldi.
Acem devleti, büsbütün ortadan kalktı. Ülkelerinin hepsi, müslümanların eline
geçti. Ahalisi müslüman olmakla şereflendi.
“Ömer Cennet ehlinin ışığıdır”
Hazret-i Ömer, Medine'ye hicretle şereflenen, Allahü teâlânın övdüğü
muhacirlerden ve ilk iman edenlerdendir. Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki
(Muhacirlerin ve Ensarın önce imana gelenlerinden ve Onların yolunda
gidenlerden Allah razıdır. Onlar da Allah’tan razıdır. Allah, Onlar için
Cennetler hazırladı.) [Tevbe 100]
Hazret-i Ömer, Peygamber efendimizin kayınpederi olmakla, mübarek kızı Hafsa
validemiz de müminlerin annesi olmakla şereflendi. Bir âyet-i kerime meali:
(Resulullahın zevceleri müminlerin anneleridir) [Ahzab 6]
Resulullah ile akraba olmak şerefi çok büyüktür. İmanlı olan her akrabası
muhakkak Cennetliktir. Çünkü hadis-i şerifte buyuruluyor ki:
(Allahü teâlâ bana söz verdi ki, kızlarını aldığım ve kızlarımı verdiğim
aileler, Cennette benimle beraber olacaktır.) [Deylemi]
Ağaç altında söz verenlerden idi. Allahü teâlâ, ağaç altında sözleşme yapılan
Eshabdan da razı olduğunu bildirdi. Âyet-i kerimede mealen buyuruluyor ki:
(Ağaç altında, sana söz veren müminlerden, Allah razıdır.) [Fetih 18]
Bedir savaşına katılanlardandır. Bedir ehlinin şânı için hadis-i şerifte
buyuruldu ki:
(Bedir savaşına katılan Müslümanlar Cennetliktir.) [Dare Kutni]
Âl-i İmran suresinin (İşlerinde onlara danış) mealindeki 159. âyeti,
Hazret-i Ebu Bekir ve Hazret-i Ömer ile müşavere etmek için geldi.
Hazret-i Ömer’in faziletini bildiren hadis-i şeriflerden birkaçı şöyledir:
(Ömer Cennettedir.) [Tirmizi, İbni Mace, Taberani, İ. Asakir, Beyheki,
Dare Kutni, Hakim, Ebu Nuaym, İbni Said]
(Ömer Müslüman olduktan sonra, şeytan her görüşte mutlaka yüz üstü düşmüştür.)
[Taberani]
(Gökte hiç bir melek yoktur ki Ömer’i sevip hürmet etmesin. Yer yüzünde de hiç
bir şeytan yok ki ondan kaçmasın.) [İbni Asakir, İbni Adiy, İbni Cevzi]
(Şeytan senden korkuyor, ya Ömer.) [İ. Ahmed]
(Şeytan Ömer’in gölgesinden kaçar.) [Buhari, Müslim, Begavi, İbni Asakir,
İbni Adiy]
(Güneş, Ebu Bekir hariç, Ömer’den daha hayırlı bir kimsenin üstüne doğmadı.)
[Tirmizi]
(Benden sonra hak, her zaman Ömer iledir.) [Hakim, Taberani, ibni Asakir]
(Benden sonra Peygamber gelmeyecek. Eğer gelseydi, Ömer Peygamber olurdu.)
[Deylemi, Tirmizi, İ. Münavi]
(Allahü teâlâ Ömer’e rahmet etsin, acı da olsa hakkı söyler.) [Tirmizi]
(Allahü teâlâ kıyamet günü önce Ömer’e selam verecektir.) [Hakim]
(Cibril dedi ki: "Ömer’e selam söyle, rızası hikmet, gazabı izzettir.)
[İbni Adiy]
(Ömer Cennet ehlinin ışığıdır.) [E.Nuaym, İ.Asakir]
(Ömer’in Cennette derecesi, Ebu Bekir hariç, ümmetimin hepsinden yüksektir.)
[İbni Mace]
(Miracda, Ömer’e verilecek olan köşkü gördüm.) [Buhari, Müslim]
(Cennete girdim. Bir köşkte bir huri [Cennet kızı] gördüm. Sen kimin
içinsin dedim. Ömer ibni Hattab için yaratıldım dedi.) [Buhari ve Müslim]
(Cebrail aleyhisselama, Ömer’in üstünlüklerinden sordum. Onun kıymetini, Nuh
aleyhisselamın Peygamberlik zamanı kadar [ 950 yıl] anlatsam, bitiremem.
Bununla beraber, Ömer’in bütün kıymetleri, Ebu Bekrin kıymetlerinden birisidir,
buyurdu.) [Ebu Ya’la]
(Ya Eba Bekir, meleklerden Mikail gibisin, o rahmetle iner. Enbiyadan ise
İbrahim gibisin, o inkârcı kavmine, Bana uyan bendendir, isyan edene ise Allah
gafur rahimdir" dedi. Ya Ömer, sen de meleklerden Cibril gibisin, o, kâfirlere
şiddetle iner. Enbiyadan da Nuh gibisin, o "Ya Rabbi, yer yüzünde hiç kâfir
bırakma" dedi.) [Taberani, Ebu Nuaym, İ. Asakir]
Fetih suresinde, (Eshab-ı kiram kâfirlere karşı çok şiddetlidir)
buyuruluyor. Hazret-i Ömer bunların başında gelirdi. Peygamber efendimiz
cemaatle namaz kıldırırken Firavunun, “Ben sizin en büyük rabbiniz değil
miyim” dediğini bildiren âyeti okuyunca Hazret-i Ömer, namaz esnasında,
gazaba gelerek, “Ben o zaman olsa idim, boynunu vururdum” dedi. Namazdan sonra
Resulullah efendimiz, (Namazda iken konuşulmaz ya Ömer, namazını iade et)
buyurdu. Hazret-i Ömer namazı iade edeceği sırada Cebrail aleyhisselam gelip,
(Allahü teâlâ Ömer’in namazını kabul etti, yeniden kılması gerekmez) dedi.
(M. Ç. Güzin)
Eshab-ı kiramın tamamı evliya idi. Resulullah efendimiz, Hazret-i Ömer’e ikram
olmak için buyurdu ki:
(Geçmiş ümmetler içinde gelecekten keramet ehli zatlar vardı. Ümmetimin
içinde de Ömer onlardan biridir.) [Buhari, Müslim,Tirmizi]
Hazret-i Ömer, Medine’de kalabalık bir cemaate hutbe okurken, İran’a gönderdiği
ordunun mağlup olmak üzere olduğunu görüp, kumandana (Ya Sariye arkanı dağa ver)
buyurdu. O da, dağa yanaştı ve zafere kavuştu. (Şevahid-ün nübüvve)
Hazret-i Ömer: “Bu söz benim için dünyalara bedeldi” buyurarak şöyle anlattı:
(Peygamber efendimizden Umre'yi ifa etmek için izin istedim; bana izin verip,
şöyle buyurdu:
(Kardeşim Ömer, bizleri duandan unutma!) [Tirmizi, Ebu Davud]
Hadis âlimleri söz birliği ile bildiriyorlar ki:
Ebu Musa Eşari dedi ki, Resulullah ile bir bahçede oturuyorduk. Birisi kapıya
vurdu. Resulullah (Kapıyı aç ve gelene Cennetlik olduğunu müjdele)
buyurdu. Kapıyı açtım. Ebu Bekir içeri girdi. Resulullahın müjdesini kendisine
söyledim. Kapı yine vuruldu. (Kapıyı aç ve gelene Cennetlik olduğunu
müjdele!) buyurdu. Kapıyı açtım. Ömer içeri geldi. Ona da müjdeyi söyledim.
Kapı yine vuruldu. (Kapıyı aç! Gelene Cennetlik olduğunu müjdele ve başına
belalar geleceğini de söyle!) buyurdu. Kapıyı açtım. Osman içeri girdi.
Müjdeyi ve Allahü teâlânın kaderini kendisine söyledim. Allahü teâlâya hamd
olsun. Kazalarda, belalarda ancak Allahü teâlâya sığınılır dedi. (Buhari,
Müslim - Kurretül ayneyn)
Resul-i ekrem, Hazret-i Ömer’in şehid olacağını yani Cennetlik olduğunu haber
verdi. İlk üç halife ile dağa çıktıkları zaman dağ sallandı. Peygamber efendimiz
buyurdu ki:
(Ey dağ, sallanma! Senin üstünde bir nebi, bir sıddık, iki de şehid [Ömer
ve Osman] vardır.) [Buhari- Kurretül ayneyn]
İmam-ı a’zam hazretleri buyuruyor ki:
Peygamberlerden sonra insanların en faziletlisi, Hazret-i Ebu Bekir, sonra
Hazret-i Ömer, sonra Hazret-i Osman, daha sonra Hazret-i Ali’dir. Her müslümanın
eshab-ı kiramın hepsini hayırla anması gerekir. (Fıkhu’l-Ekber)