Başlık | Yazı |
---|---|
Bid'at Fırkası |
Peygamber efendimiz ve Eshâb-ı kirâmının yolundan ayrılanlar. Hadîs-i şerîfte Cehennem'e gidecekleri bildirilen yetmiş iki fırkadan her biri. |
Bid'at Ehli |
Peygamberimizin sallallahü aleyhi ve sellem ve Eshâb-ı kirâmının yolundan (Ehl-i sünnet îtikâdından) ayrılanlar. Bid'at sâhibi. Îtikâdda (îmânda) ve amelde (ibâdette) dinde olmayan yenilikler ortaya çıkaran kimseler, dinde reformcular. |
Bid'at |
Sonradan ortaya çıkan şey, ilk defâ benzersiz bir şey ortaya koymak. |
Bîbî Hacere Hanım |
Hindistan'da yetişen hanım velîlerden. İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin neslindendir. Büyük âlim Ebü'l-Hayr Fârûkî'nin hanımı olup, Şeyh Hüseyin Efendinin kızıdır. 1867 (H.1284) senesinde doğdu. Babası şal ticâreti yaptığı için bu y... |
Bîbî Cemâl Hâtun |
Evliyâ hâtunlardan. Horasan tarafındaki Sustan'da yaşamıştır. Doğum târihi bilinmemekte olup, 1639 (H.1049) senesinde altmış yaşını geçmiş olduğu halde vefât etti. Annesi, babası ve ağabeyi tasavvufta yetişmiş kimselerdi. Tasavvufta onların sohbetlerinde yetişip kemâle... |
Bî-çûn Vebî-çigûne |
Hiçbir şeye benzemeyen, nasıl olduğu anlaşılamayan. Allahü teâlânın nasıl olduğunun bilinemeyeceğini ve akıl ile anlaşılamayacağını, idrâk olunamayacağını ifâde eden bir terim. |
Bi'set |
Gönderme, gönderilme. Bir peygambere peygamber olduğunun bildirilmesi. |
Bî'at-ı Rıdvân |
Hudeybiye'de Semûre ismindeki ağacın altında 400 Eshâb-ı kirâmın Peygamber efendimize, emirlerini kayıtsız şartsız yerine getireceklerine dâir verdikleri söz. |
Bî'at (Bey'at) |
1. Sözleşme, söz verme, teslimiyet. |
Bî'a |
Hıristiyanların mâbedi, tapınak, kilise. |
Bezoar |
Aşırı miktarda alınan hayvan kılları ya da bitkisel liflerin mide ve bağırsaklarda kümeleşip sertleşmesiyle oluşan kütle. |
Beyzâde Mustafa Ahıskalı |
Osmanlılar zamânında İstanbul'da yetişen velîlerden. İsmi, Mustafa'dır. Künyesi Ebü'l-İşrâk olup, Peygamber efendimizin soyundandır. Babası, Artvin'in kazâlarından Şavşat'ta sancakbeyliği hizmetinde bulunduğu sırada, Mustafa Efendi Ahıska'da doğdu. Doğum târihi belli değildir. |
Beyzâde Hacı Mehmed Nûri Efendi |
Anadolu'da yaşayan evliyânın büyüklerinden. İsmi Mehmed Nûri olup, babasınınki Ali Rızâ Efendidir. 1853 (H.1270) senesinde doğdu. Tahsil çağına gelip, ilk öğrenimini tamamladıktan sonra, İbrâhim Paşa Medresesinde tahsîline devâm etti. Tahsil hayâ... |
Beyzâde Efendi |
Anadolu evliyâsından. Asıl adı Ali Rızâ olup, babasının adı ise Hacı Bekir'dir. 1810 (H.1225) senesinde Harput'ta doğdu. Babası aslen Türkistanlı olup, önce Mısır'a, sonra da bu bölgenin Napolyon tarafından işgâli üzerine Harput'a göç etti. Beyzâde... |
Beyza |
Çok beyaz, çok temiz, parlak. |
Beyyine Sûresi |
Kur'ân-ı kerîmin doksan sekizinci sûresi. |
Beyyine |
Açık delîl. 1. Kur'ân-ı kerîm. |
Beytülmâl |
İslâm devleti hazînesi, mâliye teşkîlâtı. |
Beytullah |
Beyt, ev; Beytullah, Allah’ın evi demektir. Kâbe’ye "Beytullah" dendiği gibi,
cami ve mescide de "Beytullah" denir. |
Beytullah |
1. Mekke-i mükerremede Mescid-i harâmın ortasında bulunan mukaddes binâ. Kâbe-i muazzama; müslümanların kıblesi; Fazîlet ve kıymetini bildirmek için Beytullah buyurulmuştur. |
Beytül-Mukaddes (Beyt-ül-Makdis) |
Kudüs'deki Mescid-i Aksâ. (Bkz. Mescid-i Aksâ) |
Beyt-i Ma'mûr |
Meleklerin kıblesi. Göklerde meleklerin devâmlı tavâf ettikleri yer, makam. |
Beylem |
Çiçek demedi, buket, sunuş. |
Beyincik | |
Beyin Yıkama |
İnsanı kendine has düşünce ve dünya görüşüne yabancılaştırmak, başka yönde düşünür ve davranır duruma sokmak için çeşitli yollarla tesir altına alma. |
Beyin Kanaması |
Beyin damarlarının yırtılması dolayısıyla beynin içinde veya dışına yakın bir yerde ani kan toplanması. Beyin damarlarının geçirgenliğinin artması beyin kanamasına sebeb olabilir. Bir darbe gelmesi sonucu orta büyüklükte beyin damarlarından birinin yırtılmasından da beyin... |
Beyin İltihabı |
|
Beyin |
|
Beyhatun |
Hakanın hanımı. |
Beybaba, biraz geç olmadı mı? |
Hasan-ı Basri hazretlerine 90 lık bir ihtiyar gelir, ben tevbe edip doğru yola girmek istiyorum der, O mübarek zat da latife yapmak ister, (Beybaba, biraz geç olmadı mı?) der. İhtiyar, (Neresi geç ki, ölmeden geldim ya) der. O zaman Hasan-ı Basri hazretleri, (Doğru söyledin efendim, ölmeden önce gelen, zamanında gelmiş... |
Beyân İlmi |
Düzgün ve yerinde söz söyleme yolunu öğreten belâgat ilminin teşbîh (benzetme), mecâz, kinâye gibi konularını anlatan ilim. (Bkz. İlm-i Beyân) |
Beyân |
Açık olmak, açıklamak, bildirmek. Konuşma, yazma, anlama, anlatma, ifâde etme. |
Bey-i Sahîh |
Aslı ve sıfatı İslâmiyet'e uygun olan satış; doğru ve sıhhatli alış-veriş. |
Bey-i Mevkûf |
Aslı ve sıfatı sahîh ise de başkasının hakkı karışan alış-veriş. |
Bey-i Mekrûh |
Aslı ve sıfatı İslâmiyet'e uygun ise de kendisine dînin yasak etmiş olduğu bir şey karışmış olan satış. |
Bey-i Fâsid |
Aslı İslâmiyet'e uygun, fakat sıfatı uygun olmayan satış. |