Asırlardan beri bütün İslam âlimleri, dört mezhepten birine uymuşlar ve müslümanların da uymalarının gerektiğini bildirmişlerdir. Bunlara uymakta İcma hasıl olmuştur. İcmadan [cemaatten, birlikten, topluluktan] ayrılan helak olur. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(İki kişi, bir kişiden, üç kişi, iki kişiden iyidir. O halde cemaatle birlikte olun! Allah’ın rızası, rahmeti, yardımı cemaattedir. Cemaatten ayrılan Cehenneme düşer.) [İbni Asakir]

(Ümmetimin âlimleri, hiçbir zaman dalalette birleşmezler. İhtilaf olunca sivad-ı a'zama
[âlimlerin ekseriyetinin bildirdiği yola] uyun!) [İbni Mace]

(O gün her fırkayı imamları ile çağırırız)
mealindeki İsra suresinin 71. âyet-i kerimesini Kadı Beydavi hazretleri, (Her ümmeti Peygamberleri ve dinde uydukları imamları ile çağırırız) şeklinde açıklamıştır. Ruh-ul beyan ve Tefsir-i Hüseynide ise, (Herkes mezhebinin imamı ile çağırılır. Mesela ya Şafii veya ya Hanefi denir) şeklinde açıklanmaktadır. Bu açıklamalar da, her müslümanın dört hak mezhepten birine uyması gerektiğini açıkça bildirmektedir.

Medarik tefsirinde (Müminlerin [itikad ve ameldeki] yolundan ayrılan Cehenneme gider) mealindeki Nisa suresinin 115. âyet-i kerimesini bildirdikten sonra, (Kitab ve sünnet gibi icmadan da ayrılmak caiz değildir) buyuruluyor. Beydavi tefsirinde ise aynı âyet-i kerimenin açıklamasında (Bu âyet, icmadan ayrılmanın haram olduğunu göstermektedir. Müminlerin yolundan ayrılmak haram olunca, bu yola uymak da şart olur) buyuruluyor.

Seyyid Ahmed Tahtavi hazretleri buyuruyor ki:
(Kur'an-ı kerimdeki (Allah’ın ipi)nden maksat, cemaattır. Cemaat da, fıkıh ve ilim sahipleridir. Fıkıh âlimlerinden bir karış ayrılan sapıtır. Sivad-ı a'zam, fıkıh âlimlerinin yoludur. Fıkıh âlimlerinin yolu da, Resulullahın ve Hulefa-i raşidinin yoludur. Bu yoldan ayrılanlar, Cehenneme gider. Fırka-i naciyye, bugün dört mezhepte toplanmıştır. Bu dört mezhep, Hanefi, Maliki, Şafii ve Hanbeli’dir. Bu zamanda bu dört hak mezhepten birine uymayan, bid'at sahibi olup Cehenneme gider.) [Tahtavi]

Bugün dört mezhepten birinde bulunmayan Ehl-i sünnetten ayrılır. Ehl-i sünnetten ayrılan da sapık veya kâfir olur. (Dürr-ül-muhtar haşiyesi zebayih kısmı)

Bugün dört mezhepten başkasına uymak caiz değildir. (Hadika)

İmam-ı Rabbani
hazretleri, (Mezhepten ayrılmak, ilhaddır) buyuruyor. (Mebde ve Mead)
[İlhad, doğru yoldan ayrılmak demektir.]

Muhammed Hadimi
hazretleri buyuruyor ki:
Dindeki dört delil, müctehid âlimler içindir. Bizim için delil, mezhebimizin bildirdiği hükümdür. Çünkü biz, âyetten ve hadisten hüküm çıkaramayız. Bunun için, mezhebimizin bir hükmü, âyet ve hadise uymuyor gibi görünse de, mezhebimizin hükmüne uyulur. Çünkü nas; ictihad isteyebilir, tevil edilmesi gerekebilir, nesh edilmiş olabilir. Bunları da ancak müctehid anlar. Bunun için tefsir ve hadis değil, âlimlerin kitaplarını okumamız gerekir. (Berika s.94)

İbni Teymiye’nin talebesi İbni Kayyım bile diyor ki:
İctihad şartı bulunmayanın, Kur'andan ve hadisten ahkam çıkarması caiz olmaz. Bir mezhebe uyması şarttır. Dört mezhepten başkasına uymak da caiz değildir. (İlamil Muvakkiin)

Gerçek bu iken, İbni Hazm, Şevkani, Abduh, Reşit Rıza, Sıddık Hasan gibi mezhep düşmanlarının bir kısmı, taklidi haram sayarak, bir kısmı da telfîk yaparak, birçok gafili sapıtmışlardır.

Mezhebe uymak
Sual:
Bir kimsenin, dört mezhebin birine uymayıp, Kitap ve Sünnete uygun olarak veya başka bir müctehidin yahut bir sahabinin ictihadına uyarak yaptıkları ibadetler, sahih olmaz mı?
CEVAP
Evet, sahih olmaz. İbni Âbidin hazretleri buyuruyor ki:
Bir ibadetin sahih olması için, dört mezhebden herhangi birine uygun olması lazımdır. Yani, o işin sahih olması için, bir mezhepte uyulması lazım olan şartların hepsine uygun olması gerekir. Bir ibadeti yaparken, şartlarından biri bir mezhebe, başka biri de, başka mezhebe uygun olursa, bu ibadet sahih olmaz. (Redd-ül-muhtar)

Mezhebine uyan kurtulur
Sual:
Bir müctehid ictihad ederken yanılsa veya bir hak mezhebin bir hükmü Allah katında yanlış ise, bizim o hükümle amel etmemiz günah olmaz mı?
CEVAP
Hayır. Müctehid, ictihad ederken yanılsa bile, günah olmaz, sevab olur. Allahü teâlâ, insanları kendi katındaki mutlak doğruya göre değil, müctehidin ictihadına uyup uymamakla imtihan edecektir. Bu genişliği, bu rahmeti Habibinin ümmetine ihsan etmiştir. Müctehide yani kendi mezhebine uyan kurtulur. Bir müctehidin ictihadında yanıldığını da hiç kimse bilemez. Başka âlimin farklı ictihadı bu ictihadın yanlış olduğunu gösteremez. Allahü teâlâ, ictihada sevab verdiği için hiç bir ictihada yanlış denemez. Bu ictihadla amel edenler de sevab kazanır.

İmamları ile çağırmak
Sual:
Kur’andaki, (O gün, her fırkayı imamları ile çağırırız!) ifadesinden kasıt nedir?
CEVAP
Tefsir kitaplarında şöyle bildiriliyor:
Her ümmet, Peygamberleri ve dinde uydukları imamların isimleriyle çağırılırlar. Mesela, yâ ümmet-i Musa, ya Şafii yahut ya Hanefi denilir. (Beydavi, Tefsir-i Hüseyni, Ruh-ul-beyan)

Kötü milletler de, zalim kralları ile çağırılır. Mesela Firavun ve taraftarları, Nemrut’un adamları diye çağırılır. Kötüler kötü, iyiler de iyi liderleriyle çağırılır. (Meâlim-üt-tenzîl)

Avamın mezhebi
Sual:
(Avam [müctehid olmayan kimse], rast geldiği müftüye sorar. Sorduğu müftünün mezhebini bilmek zorunda değildir) deniyor. Mesela Hanefi bir Müslüman, Şafii olan müftüye, (Üç defa emdiğim kadının kızı ile evlenebilir miyim?) dese, Şafii müftü de, (Evlenebilirsin) dese, Hanefi olan sütkardeşi ile evlenebilir mi? Yine Hanefi bir kimse, Şafii müftüye, (Benim elim kanadı, abdestim bozuldu mu) diye sorsa, müftü de, (Bozulmaz) diye cevap verse, Hanefi’nin abdesti bozulmamış mı olur?
CEVAP
Şafii müftü, Hanefi olan avama, (Üç kere emdiğin kadının kızıyla [sütkardeşinle] evlenebilirsin) demez; çünkü Hanefi'de evlenilmeyeceğini bilir. Şafii sanarak evlenebilirsiniz dese de, evlenilmez. Bunun gibi, (Kan abdesti bozmaz) dese de, Hanefi’nin abdesti bozulmuş olur.

Burada bildirilen müftü, müctehid olan âlim demektir. (Feth-ul-kadir)

Rast gele müftüye sormak, Eshab-ı kiram ve Tabiin zamanında idi; çünkü o zaman mezhepler tedvin edilmiş değildi. Her zaman aynı müctehide sorma imkânı da yoktu. Mezheplerden meydana çıktıktan sonra, rast gele bir müftüye soramaz.

Şimdi avam, kendi mezhebinde olan müftüye sorar, kendi mezhebinde olan müftü bulamazsa, ancak o zaman başka mezhepteki müftüye de sorabilir. O müftüye sorarken de, kendisinin Hanefi veya Şafii olduğunu söylemesi gerekir.

İmam-ı Kurafi hazretleri buyuruyor ki:
Eshab-ı kiram zamanında, herkes, herhangi bir sahabiye sorar ve öğrendiğiyle amel ederdi. Delil soran olmazdı. Şimdi ise, yeni iman edenlerin, aynı mezhepteki âlimlerden, delil aramadan sorup, öğrenerek amel etmeleri, aynı mezhepte olan âlimleri bulamazlarsa, her âlimden sormaları, sonra bir mezhebi öğrenip, bu mezhebi taklit etmeleri gerektiğini âlimler sözbirliğiyle bildirmişlerdir. Yani icma hâsıl olmuştur. (Mizan-ül-kübra)

İbadetlerde mezhep taklidi
Sual: (Gusül, abdest ve namaz gibi ibadetlerde aynı mezhebe uymak şart değil; guslü Şafii'ye, abdesti Maliki'ye, namazı Hanefi'ye göre kılabilir) deniyor. Doğru mu?
CEVAP
Hayır, doğru değildir; çünkü bu üçü, birbirine bağlı ibadettir. Oruç, zekât, hac gibi farklı ibadetler değildir. Bunu bir örnekle açıklayalım:

Bir kimse, Şafii mezhebine göre gusletse, yani ağzını burnunu yıkamak farz olmadığı için, buraları yıkamasa, namaz abdestini Hanefi'ye göre alsa, mesela niyet etmese yahut abdestten sonra bir kadına dokunsa, bu kimse namazını Hanefi'ye göre kılsa da caiz olmaz, Şafii'ye göre de kılsa caiz olmaz. Hanefi'ye göre guslü sahih olmadığı için caiz olmuyor, Şafii'ye göre de abdesti olmadığı için caiz olmuyor. Diş dolgusu olanın da, Şafii'ye veya Maliki'ye göre gusledince, abdest ve namazın da, bu mezhebe uygun olması gerekir. Uygun olmazsa, namazı sahih olmaz.

İbni Âbidin hazretleri buyuruyor ki: Bir Hanefi, niyet etmeden aldığı abdestle öğleyi kılsa, caiz olur. İkindi vakti Şafii olup ikindiyi kılsa, sahih olmaz. Niyet ederek tekrar abdest alması gerekir. Dini bir ihtiyaç olmadan dünya işleri için mezhebini değiştiren, dinini oyuncak yapmış olur; cezalandırılması lazım olur, imansız ölmesinden korkulur. (Faideli Bilgiler)

Bir kimse, oruç, zekât, hac gibi farklı ibadetleri de bir harac olamadan farklı mezheplere göre yapması doğru olmaz. Bir harac, yani meşakkat varsa caiz olur. Mesela, Şafiiler, zekât verecek üç sınıfı bulamayınca Hanefi'yi taklit ederek verebilir. Sadaka-i fıtır verirken buğday bulması zorsa, Hanefi'yi taklit ederek altınla verebilir.