Sual: Mezhep nedir, hak bir mezhebe tâbi olmayan ne olur?
CEVAP
Bir müctehidin ictihad ederek elde ettiği bilgilerin hepsine, o müctehidin
mezhebi denir. Eshab-ı kiramın hepsi derin âlim, birer müctehid idiler. Din
bilgilerinde, siyaset, idarecilik ve zamanlarının fen bilgilerinde ve tasavvuf
marifetlerinde birer derya idiler. Bu bilgilerinin hepsini, Resulullahın
kalblere işleyen, ruhları çeken sözlerini işitmekle, az zamanda edindiler. Her
birinin mezhebi vardı. Mezhepleri az veya çok farlı idi.
Tâbiinin ve Tebe-i tâbiinin arasında da müctehidler vardı. Bu müctehidlerin
mezheplerinden yalnız dördü kitaplara geçip, dünyanın her yerine yayıldı.
Diğerlerinin mezhepleri unutuldu. Bu dört mezhebin imanları Eshab-ı kiramın
ortak olan imanıdır. Bunun için dördüne de Ehl-i sünnet denir. İmanları arasında
esasta ayrılık yoktur. Birbirlerini din kardeşi bilirler. Birbirlerini severler.
Birbirlerine uymayan işlerinde, zaruret olunca, birbirlerini taklit ederek
yaparlar. Allahü teâlâ, mezheplerin böyle ayrı olmalarını istemiştir. Bu
ayrılığın, müslümanlara Allahü teâlânın rahmeti olduğunu, Peygamber efendimiz
haber vermiştir. Çünkü, dört mezhep arasındaki ufak tefek başkalıklar,
müslümanların işlerini kolaylaştırmaktadır. Her müslüman, vücut yapısına,
yaşadığı iklim şartlarına ve iş hayatına göre, kendisine daha kolay gelen
mezhebi seçer. İbadetlerini ve her işini, bu mezhebin bildirdiğine göre yapar.
Allahü teâlâ dileseydi, Kur’an-ı kerimde her şeyi açıkça bildirirdi. Böylece,
mezhepler hasıl olmazdı. Kıyamete kadar, dünyanın her yerinde, her iklim ve
şartta, her müslüman için tek bir nizam olurdu. Müslümanların halleri,
yaşamaları güç olurdu.
Resulullahın yolu
Peygamber efendimizin yolu, Kur’an-ı kerim ile hadis-i şerifler
ile ve müctehidlerin ictihadları ile gösterilen yoldur. Bu üç vesika ile
bir de, İcma-ı ümmet vardır ki, Eshab-ı kiramın ve Tâbiinin sözbirliği
olduğu, Redd-ül-Muhtar’da yazılıdır. Bir hüküm üzerinde, dört mezhebin
ictihadları arasında icma hasıl olursa, bu icmaya da inanmak gerekir, inanmayan
küfre girer. (Mektubat 2/36)
İslam âlimleri yanlış bir şey üzerinde ittifakta bulunmazlar. Hadis-i şerifte
buyuruldu ki:
(Ümmetim dalalet üzerinde birleşmez.) [İ.Ahmed]
Bu dört vesikaya Edille-i şeriyye denir. Bunların dışında kalan her şey
bid’attir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Ümmetim 73 fırkaya ayrılacak, bunlardan yalnız biri Cennete girecektir.
Bunlar, benim ve Eshabımın yolunda olanlardır.) [İbni Mace]
Bu ayrılık, usulde, imanda olan ayrılıktır. Eshab-ı kiramdan sonra, yeni
müslüman olanlardan bir kısmının imanları bozuldu. Eshab-ı kiramın doğru
imanından ayrıldılar. Dalalet fırkaları meydana geldi. Bu bozuk fırkalara,
bid’at fırkaları denir. Bunlar, bazı nassları tevil ederek yanıldıkları için
kâfir değildir. Fakat, İslamiyet’e zararları, kâfirlerin zararlarından çok oldu.
Birbirleri ile ve Ehl-i sünnet ile çekiştiler. Harp ettiler. Çok müslüman kanı
döküldü. Müslümanların yükselmelerini, ilerlemelerini baltaladılar.
Bid’at fırkalarını, Ehl-i sünnetin dört doğru mezhebi ile karıştırmamalıdır.
Mezhep ve rahmet
Allahü teâlâ ve Resulü, müminlere merhamet ettikleri için, bazı işlerin
nasıl yapılacağı, Kur’an-ı kerimde ve hadis-i şeriflerde açık bildirilmedi.
Açıkça bildirilse idi, öylece yapmak farz ve sünnet olurdu. Farzı yapmayanlar
günaha girer, kıymet vermeyenler de kâfir olurdu. Müminlerin hali güç olurdu.
Böyle işleri, açık bildirilmiş bulunanlara benzeterek işlemek gerekir. Din
âlimleri arasında, işlerin nasıl yapılabileceğini, böyle benzeterek
anlayabilenlere, Müctehid denir.
Dört mezhebin hali, bir şehir halkının haline benzer ki, önlerine çıkan bir işin
nasıl yapılacağı kanunda bulunmazsa, o şehrin eşrafı, ileri gelenleri toplanıp,
o işi kanunun uygun bir maddesine benzetip yaparlar. Bazen uyuşamayıp, bazısı
devletin maksadı, beldeleri tamir ve insanların rahatlığıdır der. O işi, rey ve
fikirleri ile, kanunun bir maddesine benzetir. Bunlar, Hanefi mezhebine
benzer.
Bazıları da, devlet merkezinden gelen memurların hareketlerine bakarak, o işi,
onların hareketine uydurur ve devletin maksadı, böyle yapmaktır, derler. Bunlar
da, Maliki mezhebine benzer.
Bazısı ise ifadeye, yazının gidişine bakıp, o işi yapma yolunu bulur. Bu da,
Şafii mezhebine benzer.
Bir kısmı ise, kanunun başka maddelerini de toplayıp, birbiri ile
karşılaştırarak, bu işi doğru yapabilmek yolunu arar. Bunlar da, Hanbeli
mezhebine benzer.
Dört doğru yol
İşte şehrin ileri gelenlerinden herbiri, bir yol bulur ve hepsi, yolunun
doğru ve kanuna uygun olduğunu söyler. Kanunun istediği ise, bu dört yoldan biri
olup, diğer üçü yanlıştır. Fakat, kanundan ayrılmaları, kanunu tanımadıkları
için, devlete karşı gelmek için olmayıp, hepsi kanuna uymak, devletin emrini
yerine getirmek için çalıştıklarından, hiçbiri suçlu görülmez. Belki, böyle
uğraştıkları için, beğenilir. Fakat, doğrusunu bulan daha çok beğenilip, mükafat
alır. Dört mezhebin hâli de buna benzer. Her mezhep imamı, doğru yolu bulmak
için uğraştığından, yanılanlar affolur. Hatta sevap kazanır. Onlara bu yetkiyi
Allahü teâlâ ve Resulü vermiştir.
Dört mezhepten başkasına uymak caiz değildir. Bu, Eshab-ı kiramın ve Tâbiinin
mezheplerini küçümsemek değildir. Çünkü, Eshab-ı kiramın ve başkalarının
mezheplerini tam olarak bilmiyoruz. O mezhepleri de bilseydik, onlara uymamız da
caiz olurdu. Çünkü, hepsinin mezhepleri doğru idi. Dört mezhep, tam bilindiği ve
kitapları her yere yayılmış olduğu için, her müslümanın yalnız bunlardan birine
uyması gerekir.
İmam-ı Rabbani hazretleri, Bir mezhebe tâbi olmayan mülhid olur
buyuruyor. (Mebde ve Mead)
Yusuf Nebhani hazretleri, Şimdi her müslümanın, dört mezhepten birine uyması
gerekir buyurduğu gibi, imam-ı Şarani, S.Ahmed Tahtavi hazretleri gibi
birçok âlim de, aynı şeyi bildirmişlerdir.
Kur’an-ı kerimdeki; (Allah’ın ipine sarılın!) emri, (Fıkıh
âlimlerinin, mezhep imamlarının bildirdiğine uyun!) demektir. [Tahtavi
(Dürr-ül-muhtar) haşiyesi, zebayih kısmı]
Mezhep değiştirmek
Dört mezhebin imamları ve onları taklit eden âlimler, her müslümanın dört
mezhepten dilediğini taklitte serbest olduğunu ve bir mezhepten başka mezhebe
geçmenin caiz olduğunu ve harac, sıkıntı olduğu zamanlarda, başka mezhebin
taklit edileceğini bildirdiler. Allahü teâlâ, müminlerin dört mezhebe
ayrılmalarını ve bunun, kulları için faydalı olacağını ezelde takdir ve irade
buyurdu. Amelde mezheplere ayrılmaktan razı olduğunu bildirdi. Razı olmasaydı
Resulü, bu ayrılığın rahmet olduğunu bildirmezdi. İtikadda ayrılmayı yasak
ettiği gibi, amelde ayrılmayı da yasak ederdi. (Mizan)
Resulullah efendimiz, Kur’an-ı kerimde icmalen bildirilenleri, yani kısa ve
kapalı olarak bildirilenleri açıklamasaydı, Kur’an-ı kerim kapalı kalırdı.
Resulullahın vârisleri olan mezhep imamlarımız, hadis-i şeriflerde mücmel olarak
bildirilenleri açıklamasalardı, sünneti nebeviyye kapalı kalırdı. Böylece, her
asırda gelen âlimler, Resulullaha tâbi olarak, mücmel olanı açıklamışlardır.
Bilinen 4 imam zamanında, başka mezhep imamları da vardı. Bunların da mezhepleri
vardı. Fakat, bunların mezheplerinde olanlar azala azala bugün hiç kalmadı.
(Hadika)
Ehl-i sünnetin dört mezhebinin imanları, inandıkları şeyler, birbirlerinin
aynıdır. Aralarında hiç fark yoktur. Ayrılıkları yalnız ameldedir. Bu da,
müslümanlara bir kolaylıktır. Her müslüman, dilediği mezhebi seçerek, bunu
taklit eder. Her işini, seçtiği mezhebe göre yapar. Müslümanların, dört mezhebe
ayrılmaları, Allahü teâlânın rahmetidir. Bir müslüman, kendi mezhebine göre
ibadet yaparken, bir zahmet, bir meşakkat hasıl olursa, başka bir mezhebi taklit
ederek, bu işi kolayca yapar.
Ölçümüz ne olmalı?
İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
(Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdiğine uymayan, her mana yanlıştır. Çünkü her
sapık, Kur'an-ı kerime ve hadis-i şeriflere uyduğunu sanır ve iddia eder. Kısa
görüşü ile, bu kaynaklardan yanlış manalar çıkarır, doğru yoldan kayar. Felakete
gider. Allahü teâlâ, Kur'an-ı kerimde mealen, (Kur'an-ı kerimde bildirilen
misaller, çoklarını küfre sürükler, çoklarını da hidayete, doğru yola ulaştırır)
buyurdu. (Bekara 26)
Ehl-i sünnet âlimlerinin anladıkları mana doğrudur. Çünkü, bu manaları, Selef-i
salihinin eserlerini inceleyerek elde etmişlerdir. Doğru bilgileri bizlere
ulaştıran bunlardır. Kurtuluş yolunu, yanlış yollardan ayıran onlardır. Onların
hidayet ışıkları olmasaydı, bizler doğru yolu bulamazdık. Doğruyu bozuk
olanlardan ayırmasalardı, dalalete yuvarlanırdık. İslamiyet’i bozulmaktan
koruyan onların çalışmasıdır. Onlara uyan kurtulur. Onlara uymayan sapıtır,
herkesi de sapıtmaya çalışır.) [1/286]
Mezheplere olan ihtiyaç
Bazıları, Hadislere değil, Kur'ana uymak gerekir diyor. Halbuki
hadisler, Kur’andan ayrı değildir. Kuran-ı kerimin açıklamasıdır. Allahü teâlâ
buyurdu ki:
(Resule itaat eden, Allah’a itaat etmiş olur.) [Nisa 80]
(Peygamberin emrine uyun, yasak ettiklerinden sakının!) [Haşr 7]
(İndirdiğimi insanlara açıkla!) [Nahl 44]
Âlimler de, âyetleri açıklayıp Kur'an-ı kerimden hüküm çıkarabilselerdi, Allahü
teâlâ Peygamberine, (Sadece sana vahiy olunanları tebliğ et) derdi.
Ayrıca açıklamasını emretmezdi. Resulullah, Kur'an-ı kerimde, kısa ve kapalı
olarak bildirilenleri açıklamasaydı, Kur'an-ı kerim kapalı kalırdı. Hadis-i
şerifler olmasaydı, namazların kaç rekat olduğu, nasıl kılınacağı, rüku ve
secdede okunacak tesbihler, cenaze ve bayram namazlarının kılınış şekli, zekat
nisabı, orucun, haccın farzları, hukuk bilgileri bilinmezdi. Yani hiçbir âlim,
bunları Kur'an-ı kerimden bulup çıkaramazdı. Bunları Peygamber efendimiz
açıklamıştır. Mezhep imamları, hadis-i şerifleri açıklamasaydı, sünnet kapalı
kalırdı. Sünneti, müctehid âlimler açıklamış, böylece mezhepler meydana
çıkmıştır.
Mezhep nedir? Bir müctehidin edille-i şeriyyeden elde ettiği bilgilere, o
müctehidin mezhebi denir. Sahabelerin tamamı müctehid idi. Hepsinin de mezhebi
vardı. Mezheplerden yalnız dördü kitaplara geçip, dünyanın her yerine yayıldı.
Dört mezhep arasında amelle ilgili farklı ictihadlar, işlerimizi
kolaylaştırmaktadır. Her Müslüman, durumuna göre, kendisine kolay gelen mezhebi
seçer.
Allahü teâlâ dileseydi, Kur'an-ı kerimde her şeyi açıkça bildirirdi. Böylece,
mezhepler ortaya çıkmazdı. Her yerde, tek bir nizam olur, Müslümanların halleri,
yaşamaları güçleşirdi.
Bugün dört mezhepten birine uymak gerekir. Çünkü, Eshab-ı kiramın ve diğer
müctehidlerin mezhepleri tam olarak bilinmiyor. Dört mezhep, tam bilindiği ve
kitapları her yere yayılmış olduğu için, dört mezhepten birine uymak şarttır.
Mezhepler rahmettir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Âlimlerin farklı ictihadları, [mezheplere ayrılmaları] rahmettir.)
[Beyheki]
(Âlimlere tabi olun!) [Deylemi]
(Ulema, enbiyanın vârisidir.) [Tirmizi]
Bir Müslüman, kendi mezhebine göre ibadet yaparken, bir meşakkat hasıl olursa,
başka bir mezhebe uyarak, bu işi kolayca yapar. Mesela Şafiiler, hacda kadına
dokununca abdestleri bozulur. Bunun için Hanefi’yi taklit ederek haclarını
yapıyorlar. Bu apaçık bir rahmettir.
Ana-babanın mezhebi
Sual: Herkesin mutlaka anne ve babasının mezhebinde mi olması gerekir?
CEVAP
Hayır. Herkese, anasından babasından işittiğini, gördüğünü öğrenmek kolay
geleceği için, Müslümanlar, genelde anasının, babasının mezhebinde olmaktadır.
Yoksa, mutlaka anne veya babasının mezhebinde olacak diye, bir şart yoktur.
Mezheplerin dördü de, haktır. Herkes, yaşadığı yerde hangi mezhebin kitapları
yaygın ise, hangi mezhepte sorup öğreneceği kimseler varsa, o mezhebi
seçmelidir. Kendi mezhebinde kaynak kitap veya soracak kimse bulamayan, dört
mezhepten herhangi birine geçmelidir.
Bir mezhebe uymak şarttır
Sual: (Herkesin, bir mezhebin tamamına uyma mecburiyeti yoktur. Her
mezhepten, uygun gördüğü hükümleri alabilir) deniyor. O zaman bu kimsenin
mezhebi ne olur?
CEVAP
Böyle söylemek ve böyle yapmak mezhepsizliktir. Din kitaplarımızda deniyor
ki:
Herkesin kendi mezhebine tâbi olması vacibdir [farzdır.] Zaruret olmadıkça,
başka mezhebe göre iş yapması caiz değildir. Bir kimsenin kendi mezhebinden
ayrılmasının caiz olmadığı, sözbirliğiyle bildirildi. (Bahr-ür-raık)
Büyük âlim İbni Emir Hac, Tahrir şerhinde, (Bir müctehidin sözüyle amel
edilir, ancak ihtiyaç olunca başka bir müctehidi taklit edilebilir) diyor.
(Redd-ül-muhtar)
Bir işi ve buna bağlı olan işleri bir mezhebe göre yaparken, bu mezhebi
bırakmak ittifakla yasaktır. (Tahrir-ül-üsul, Muhtasar-ül-üsul,
Dürr-ül-muhtar)
Her Müslümanın ibadet ederken ve haramdan sakınırken, kendi mezhebinin
hükümlerine uyması lazımdır. (S. Ebediyye)
Müctehid olmayan bir âlimin, dört mezhepten birini taklit etmesi vacibdir.
Taklit etmezse, doğru yoldan sapar. Başkalarını da saptırır. (Mizan-ı kübra)
Müctehid olmayanın, mezhep değiştirmesi caiz değildir. Bir mezhebi taklit etmesi
lazımdır. (Redd-ül-muhtar)
Bir kimsenin mezhebini bırakmasının caiz olmadığı ittifakla bildirildi.
(Tahrir)
Dört mezhepten birinde olan kimse, Allahü teâlânın emrine uymuş olur.
(Cevhere şerhi)
Mezhebine aykırı iş yapmayı, hiçbir âlim caiz görmedi. (Kimya-i saadet)
İslam’ın binası, bu dört direk üzerine kuruldu. Dilediği mezhebi seçtikten
sonra, bunu bırakıp, başka mezhebe geçmek, ilk mezhebe suizan olur. Sonra gelen
âlimler, bunu sözbirliğiyle bildirdiler. (Sıfr-üs-seadet şerhi)
Ehl-i sünnet âlimleri, avamın belli bir mezhebin belli bir imamına uyması
lazım olduğunu bildirdiler. Keşf kitabı, bunu uzun anlatır. Her mezhepte
mubah olanları, kolay olanları araştırıp, bunları yapmaya, mezhepleri telfik
denir. Böyle yapan, fasık olur. Tahavi şerhi bunu geniş şekilde
anlatır. (Muhtasar-ı Vikaye şerhi)