Tek başına hicret eden sahâbî.
Allahü teâlânın emriyle sevgili Peygamberimiz, Müslümanlara Medîne'ye hicret 
için izin verdiler. Bunun üzerine birçok sahâbî hicret hazırlıklarına başladılar.
Hazret-i Ebû Seleme de devesini getirip, hanımını bindirdi. Oğlunu, kucağına 
oturttu. Hayvanın yularını çekip, kaldırmaya çalışıyordu. O sırada ba'zı öfkeli 
adamlar gelerek, elindeki yuları aldılar. 
Hazret-i Ebû Seleme, ne olduğunu anlıyamadı. Adamlar, hanımına bağırıyorlardı:
- İn deveden aşağı! Çabuk ol! 
Kabîlemizin kızıdır 
Bunlar, Mugîreoğulları olup hanımının akrabaları idiler. Bir yandan zorla 
kadıncağızı çekiyorlar, öbür yandan da kocasına: 
- Sen kendin, bizi dinlemedin! Putlarımızı bırakıp, Müslüman oldun. Şimdi de 
kabîlemizin kızını, kaçırmaya çalışıyorsun! Onu daha nerelere götüreceksin? Buna 
aslâ müsaade edemeyiz, diye çıkışıyorlardı. 
Tabii oğlu da, annesiyle birlikte deveden indirildi. Zâten O'nun elini sıkı sıkı 
tutuyordu. Mugîreoğulları, kalabalık idiler. O zorbalarla başa çıkmak mümkün 
değildi. Buna rağmen münâkaşa çok uzadı. Olayı işiten, Esedoğulları da oraya 
koştular. Bunlar da, Hazret-i Ebû Seleme'nin kabîlesinden idiler. Ne olduğunu 
sordular. Onların da çoğu, Müslüman değildi. Fakat buna rağmen direttiler: 
- Mâdem ki sizler, bizim akrabamızın hanımını bırakmıyorsunuz; biz de onun 
oğlunu size bırakmayız! 
Anasının elinden kopmak istemiyen yavrucağızı, çekiştiriyorlardı. İtişme, 
kakışma arasında küçük çocuk ağlamaya başladı. Çünkü, kolu çıkmıştı. Bu kadar 
zorbalık sonunda; çocuğu Esedoğulları, Anasını da Mugîreoğulları alıp, 
uzaklaştılar. Hazret-i Ebû Seleme oracıkta, sâdece devesiyle kalakaldı. 
İlk Müslümanlar buna benzer eziyet, işkence ve felâketlere artık alışmışlardı. 
Olaylar karşısında, sabır ve metânet göstermeye çalışıyorlardı. Çünkü sevgili 
Peygamberimizin emirleri öyle idi. 
Ebû Seleme hazretleri de işte bu yüzden, Hicrete tek başına devam etmeye 
katlandı. Allah rızâsını kazanmak ümidiyle, yollara düştü. Gözyaşları arasında 
nihâyet Medîne'ye vardı. Mekke'de kalan hanımı ise her sabah, şehir dışındaki 
Ebtah mevkiine çıkıyordu. Orada, Medîne'den gelen yolcuları bekliyor ve 
kocasından haber almaya çalışıyordu. 
Hiç insanlık yok mu? 
Yanında kimse olmadığı zamanlar, uzun uzun ağlıyordu. Zorla ayırdıkları oğlu ve 
eşi için gözyaşı döküyordu. Amcaoğullarından birisi, O'nu o vaziyette gördü. 
Perişân hâline acıdı. Doğruca, kendi kabîlesinin zorbalarına giderek bağırmaya 
başladı: 
- Bu zavallıya, daha ne kadar zulmedeceksiniz? Onu hem kocasından, hem oğlundan 
kopardınız. Sizde hiç insanlık yok mudur? Üstelik kendi akrabanıza işkence 
ediyorsunuz. 
Bu sözler üzerine, Zorbalar insâfa geldiler. Sonra da kederli kadıncağıza: 
- İstersen, gidip kocana kavuşabilirsin, dediler. 
O'nun Medîne'ye yollanacağını öğrenen, Esedoğulları da dayanamadılar. Getirip, 
oğlunu teslim ettiler.
Allah ve Resûlullah yolunun yolcuları, ışıklı günlere doğru yürüyorlardı. Hazret-i 
Seleme'nin ana-babasının, duâları kabûl olmuştu. Uzun ayrılık ve hasretten sonra 
nihâyet, Kubâ'da hepsi birbirlerine kavuştular. 
Hicretten sonra mübârek Medîne'de, İslâmın ve Ebû Seleme ailesinin, güzel 
günleri başladı. Bütün Mü'minler İslâmiyeti yaymak için, canla-başla 
çalışıyorlardı. Bedir'de Mekkelilere karşı ilk zafer kazanıldı. Bu zaferi 
kazanan mücâhidlerden biri de, Hazret-i Ebû Seleme idi. 
Hazret-i Ebû Seleme sevgili Peygamberimizin yakın akrabası idi. Hazret-i Ebû 
Seleme'nin annesi, Peygamber efendimizin halaları idi. Ebû Seleme hazretleri, 
cihâd ve gazâ olmadığı zamanlar, daha çok ibâdet etmeye çalışıyordu. 
Sevindirici söz 
Bir gün Mescîd-i Nebevîden, sevinçle evine geldi. Kendisini karşılayan hanımına 
dedi ki: 
- Şimdi, Allahü teâlânın Resûlünden çok sevindirici bir söz duydum. 
Hanımı merakla sordu: 
- Hayırdır inşâallah! Ne duydunuz? 
- Peygamber efendimiz "Müslümanlar, herhangi bir belâya uğrar da;
İnnâ lillah ve 
innâ ileyhi râciûn dedikten sonra; yâ Râbbi! Bu uğradığım musîbetin ecrini 
ihsân eyle. Beni, ondan daha hayırlısına eriştir diye duâ ederse; cenâb-ı Hak, 
onun duâsını kabûl eder" buyurdular. 
Epeyce daha konuştular. Bir ara hanımı dedi ki: 
- Yâ Ebâ Seleme!.. Gel, seninle bir sözleşme yapalım. 
Kocası hayretle sordu: 
- Hayrola! Nasıl bir sözleşme istiyorsun? 
- İkimizden hangimiz önce ölürsek, geriye kalanımız; bir daha evlenmesin!. Buna, 
söz verebilir misin? 
Ebû Seleme biraz düşündü ve sordu: 
- Ey hanımcığım! Sen, beni dinler ve itâat eder misin? 
- Evet! Dinlerim ve itâat ederim. 
- Sen, sözümü dinle ve ben ölürsem, evlen! 
Hazret-i Ebû Seleme böyle söyledikten sonra ellerini kaldırıp, o büyük îmânlı 
hanımına ve bütün Müslümanlara duâlar etti. 
Bedir'deki yenilginin ateşiyle yanan Kureyş müşrikleri, bütün hınçlarıyla 
Uhud'da saldırdılar. Medîne civârındaki Yahûdileri de kışkırtıyorlardı. O 
gazânın gerçek kahramanlarından birisi, yine Hazret-i Ebû Seleme idi. Olanca 
îmânı ve olanca gücüyle savaşıyordu. Asıl gâyesi şehîd olmaktı. Fakat sâdece 
kolundan, pâzusundan yaralandı. Yarası küçük olmasına rağmen, kan kaybediyordu.
Müşrikleri dağıttılar 
Gazâdan sonra bile, uzun zaman evinde yattı. Hanımı onu, güzelce tedâvi ediyordu. 
Bir ay sonra iyileşti, ayağa kalktı. 
İslâmın hudutları genişledikçe, düşmanları da çoğalıyordu. Kutn bölgesindeki 
ba'zı kabîle reisleri, hâlâ kibir ve azamet peşindeydiler. Orada başlıyan 
kışkırtma olayları üzerine Peygamber Efendimiz, bir ihtar hareketini uygun 
gördüler. Hazret-i Ebû Seleme ile ba'zı arkadaşlarını, bu iş için 
vazîfelendirdiler. 
Onlar da kısa zamanda, Kutn civârındaki âsî ve müşrikleri dağıttılar. Pek çok 
ganîmet alarak, Medîne'ye döndüler. Dönüşte, Hazret-i Ebû Seleme fenâlaştı. 
Çünkü Uhud'da aldığı yara yeniden açılmıştı. Bütün gayretlere rağmen, fazla kan 
kaybından vefât etti. 
Ümmü Seleme hatun, kocası Ebû Seleme'nin şehîd olması üzerine, "İnnâ lillah 
ve innâ ileyhi râciun" dedikten sonra, duâ etti. 
Sonda doğruca sevgili Peygamberimizin huzûrlarına giderek dedi ki: 
- Yâ Resûlallah! Ebû Seleme vefât eyledi. 
Peygamber efendimiz kalktılar ve halalarının oğlunu görmeye gittiler. Mübârek 
elleriyle hâlâ açık bulunan gözlerini kapattılar ve buyurdular ki: 
- Hakikaten, rûh kabzolunurken göz; rûhun peşinden baka kalır! 
Melekler âmin demektedir 
Resûlullah efendimiz o sırada ağlaşıp, sızlanan kadınlara ve diğer ev halkına 
da: 
- Sizler şimdi kendinize, hayırdan başka duâda bulunmayınız. Çünkü Melekler 
şu anda, duâlarınıza âmin demektedirler, îkazında bulundular. 
Daha sonra da şöyle duâda bulundular: 
- Ey Allahım! Ebû Seleme'yi rahmetine kavuştur! Doğru yola ermiş kulların 
arasında, derecesini yücelt! Geride kalanlardan O'na, iyi bir halef ihsân eyle! 
Bize ve O'na mağfiret kıl. O'nu kabirinde, ferahlandır ve nûrlandır. 
Hazret-i Ebû Seleme Medîne'de Bâki' Kabristanına defnolundu. Muhterem hanımı, 
her zaman olduğu gibi sabretti, duâlar etti. Onun yetîm kalan yavrularıyla, 
geçim derdini halletmeye çalıştı. 
4-5 ay kadar sonra Peygamberimiz, bir arkadaşlarını ona yolladılar. Gelen zât 
dedi ki: 
- Müjdeler olsun, ey Ümmü Seleme! Resûlullah efendimiz, Allahın emriyle seni 
nikâhlamak istiyorlar. 
Bu büyük müjdeye rağmen Hazret-i Ümmü Seleme, düşünceli görünüyordu. Az sonra, 
cevap olarak dedi ki: 
- Ey Resûlullahın elçisi! Hoş geldin, sefâlar getirdin! Yalnız şu husûsları, 
Efendimize arz etmelisin ki: 
1) Ben yaşlı ve kıskanç bir kadınım. Olabilir ki, aksi bir davranışta bulunurum 
da; o yüzden, Allahın gazâbına uğramaktan korkarım. 
2) Yetîm çocuklarım mevcuttur. Bir de onların bakımı, kendilerine yük olmaz mı?
3) Nikâhımı yapacak velîlerim, yanımda değildirler. 
Elçi bunları, aynen sevgili Peygamberimize arz etti. 
Biz de yaşlıyız 
Birkaç gün sonra iki cihânın Sultânı bizzat, teşrîf buyurdular. Çok heyecanlanan 
Hazret-i Ümmü Seleme'ye, tekliflerini Kendileri tekrarladılar. Ve buyurdular ki:
- Biliyorsun ki, biz de yaşlıyız. Sonra senin, o kıskançlık hâlini gidermesi 
için, Allaha duâ ederiz. Çocuklarına gelince onlar, Bizim de çocuklarımızdır. 
Velîlerin arasında, bizim evlenmemizi istemiyen kimse çıkmaz. 
Ve Allahın emriyle, nikâhları kıyıldı. Böylece, Hazret-i Ebû Seleme'nin muhterem 
hanımına ettiği vasiyeti de, yerine getirilmiş oldu. 
Ebû Seleme'nin asıl adı, Abdullah; babası, Abdülesed; annesi, Abdülmuttalib'in 
kızı Berre idi. Gâyet iyi okuma-yazma bilir ve her isteyene öğretirdi...