Sual: Bu yıl [2004] hacda hacılara ücretsiz dağıtılan Ehl-i sünnet
vel-cemaat inancı isimli kitapta, şefaat ve kabir azabı hak deniyor. Ancak
Allah gökte oturuyor ve Azrail ölüm meleği değil deniyor. Hazret-i Nuh’tan
önceki Peygamberler inkâr ediliyor. Bir cevap verir misiniz?
CEVAP
Allah gökte veya Arş’ta demek insana benzetmek olur. Halbuki Kur’an-ı
kerimde mealen, (O hiçbir şeye benzemez) buyuruluyor. (Şura 11)
Arşa, oturmaya muhtaç sanmak da küfürdür. Allahü teâlâ her noksandan
münezzehtir. (Yunus 10)
İmam-ı Gazali hazretleri buyuruyor ki:
Ehl-i bâtıl, istiva, vech, yed gibi kelimeleri tevil
etmedikleri için sapıtmışlardır. Allahü teâlâ, mekandan münezzehtir. İstiva
demek, Arşa hükümran olması, Arşı hükmü altına alması demektir. “Hükümdar,
Irak’ı kansız olarak istiva etti” demek, “Irak’ı kansız olarak ele geçirdi”
demektir. Yedullahtaki yed [el] kelimesini bilinen el gibi
sanmamalı. Mesela "Falanca şehir, filanca valinin elinde" denilince, o şehrin
valinin elinin içinde değil, onun idaresi altında olduğu anlaşılır. İstiva,
vech gibi kelimeler de böyle tevil edilir.) [İlcam-ül-avam]
İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Allahü teâlâ noksan sıfatlardan beridir. Zamanlı, mekanlı ve cihetli değildir.
Zamanları, yerleri, cihetleri O yaratmıştır. Cahiller, Onu, Arşın üstünde sanır,
yukarıda bilir. Arş da, diğer eşya gibidir, Onun mahlukudur, sonradan
yaratmıştır. Sonradan yaratılan bir şey, her zaman var olana, yer olabilir mi?
Nasıl ki, Beytullah [Allah’ın evi] kelimesi, hâşâ Allah’ın barındığı ev
değilse, gölge, el, yüz, istiva gibi kelimeler de
böyledir. Arş yaratılmadan önce hâşâ Allah nerede idi? Oturmak, âcizlik değil
midir? Hâşâ Allah âciz denir mi? Allah’ın sıfatları tevil edilmez dedikleri
halde, (Allah, nerede olsanız, O sizinle beraberdir) mealindeki âyeti
tevil ederek tezada düşüyorlar. Beraberliği ilmen diye tevil ediyorlar
da, istivanın da ilmen olduğunu niye kabul etmiyorlar?
İstiva hâkim olmaktır
Ehl-i sünnet âlimleri, istivayı, Allah'ın Arşa hükümran olması, hâkim olması
diye açıklamışlardır. Peki Allah Arşın hâkimi de göklerin ve yerin hâkimi değil
midir? Niye sadece Arşa istiva etti denmiştir de, göklere de istiva etti
denmemiştir?
CEVAP
Bunu bir örnekle açıklarsak kolay anlaşılır. Türkiye Başbakandan sorulur
demek, İstanbul, İzmir sorulmaz demek değildir. Vali İstanbul’un elinde
denince, ayrıca Beşiktaş ve Fatih’i de söylemek gerekmez. Arş da, yer ve
göklerden büyük olduğu için sadece Arş denmiştir. Ancak yine cahiller yanlış
anlamasın diye hepsi de bildirilerek şöyle buyurulmuştur:
(Göklerin, yerin ve Arşın Rabbi olan Allah, onların vasfettiklerinden
münezzehtir.) [Zuhruf 82]
(O, göklerde ve yerde tek Allah’tır.) [Enam 3]
(O gökte ilahtır, yerde ilahtır.) [Zuhruf 84]
Bu âyetlerden, hâşâ Allah’ın hem yerde ve hem de gökte olduğu anlaşılabilir.
Böyle inanmak da küfürdür.
(O her şeyi kuşatmıştır.) [Fussilet 54] Bu âyetten de hâşâ, Allah’ın,
kâinatın dışında olup her şeyi çepeçevre kuşattığı anlaşılıyor. Böyle sanmak da
küfür olur.
(O, Arşa istivâ edendir. Nerede olsanız, O sizinle beraberdir.)
[Hadid 4]
Eğer bu âyet de tevil edilmezse, Allah hem Arşta, hem de her yerde olduğu
anlaşılır.
Ölüm meleği Azrail aleyhisselam
Sual: Vehhabiler, Azrail aleyhisselamın melek-ül mevt = ölüm meleği olduğuna
da inanmıyorlar. Hadislerde ve din kitaplarında ölüm meleğinin Azrail
aleyhisselam olduğuna dair bilgi yok mu?
CEVAP
Evet çok bilgi vardır. Üç hadis-i şerif meali şöyledir:
(Azrail aleyhisselamın kişinin canını alması bin kılıç darbesinden
şiddetlidir.) [Ebu Nuaym]
(Ey insanlar, ben de bir insanım. Pek yakında Allahü teâlânın elçisi olan Azrail
gelebilir ve ben de onun davetine icabet edebilirim.) [İ. Ahmed]
(Bütün hayvanların ecelleri tesbihlerine bağlıdır. Tesbihleri bitince Allahü
teâlâ onların ruhunu kabzeder. Azrail aleyhisselamın bu kabzla alakası yoktur.)
[Beyheki]
Hacılara dağıtılan Ehl-i sünnet vel-cemaat inancı isimli kitapta,
meleklere iman bildirilirken, Cebrail, İsrafil ve Mikail ve
Ölüm meleği deniyor, Azrail aleyhisselam bildirilmiyor. Dip notta ise, hiç
bir kitapta ölüm meleğinin Azrail olduğu bildirilmiyor denilerek inkâr ediliyor.
Halbuki bütün kitaplarda vardır.
Peygamber efendimiz, Secde suresinin, (De ki: Size vekil kılınan
[görevlendirilen] ölüm meleği canınızı alacak, sonra Rabbinize
döndürüleceksiniz) mealindeki 11. âyet-i kerimesini açıklayarak ölüm
meleğinin Azrail olduğunu bildirmiştir.
İmam-ı Kurtubi hazretleri de bu âyeti açıklarken “Ölüm meleği’nin adı
Azrail’dir, manası da Allah’ın kulu demektir” buyuruyor. Naziat suresinin,
(İşleri tedbir eden, yöneten melekler…) mealindeki beşinci âyetini
açıklarken şu hadis-i şerifi bildiriyor:
(Dünya işlerini dört melek idare eder: Cebrail, Mikail, İsrafil ve ölüm
meleği Azrail.) [Kurtubi]
Hazret-i Fatıma anlatır:
Babam Resulullahın başı ucunda beklerken, aniden kapıya bir kimse geldi.
(Esselamü aleyke ey ehli beyt! İçeri girmeme izin var mı? Resulullahın yanına
varayım) dedi. (Ey Allah’ın kulu, şu anda Resulullahı ziyarete kimseye izin yok)
dedim. (Ya Fatıma, beni men etme, benim içeri girmem lazım) dedi. Gelen Azrail
aleyhisselam idi. (Şevahid-ün nübüvve)
Cebrail aleyhisselam ve Azrail aleyhisselam birlikte kapıya geldi. Cebrail
aleyhisselam içeri girdi. Azrail aleyhisselamın kapıya geldiğini, içeri girmeye
izin beklediğini söyledi. Resulullah izin verdi. Azrail aleyhisselam içeri
girdi. Selam verdi. Allahü teâlânın emrini bildirdi. Resul-i ekrem Cebrail
aleyhisselamın yüzüne baktı. O da, ya Resulallah, Mele-i ala sizi bekliyor dedi.
Bunun üzerine, Fahri âlem, (Ya Azrail, gel, vazifeni yap) buyurdu. O da,
Muhammed aleyhisselamın mübarek ruhunu alıp, ala-yı ılliyyine ulaştırdı.
(Tezkiye-i ehl-i beyt)
Davud aleyhisselamın yanına iki kişi gelip, birbirinden şikayet etti.
Dinleyip karar verip giderken, Azrail aleyhisselam gelip, (Bu iki kişiden,
birincisinin eceline bir hafta kaldı. İkincisinin ömrü de, bir hafta önce
bitmişti, fakat ölmedi) dedi. Davud aleyhisselam şaşıp, sebebini sorunca,
(İkincisinin bir akrabası vardı. Buna dargın idi. Bu gidip, onun gönlünü aldı.
Bundan dolayı, Allahü teâlâ, buna yirmi yıl ömür takdir buyurdu) dedi.
(Levh-il-mahfuz ve Ümm-ül-kitap)
Azrail aleyhisselam, Süleyman aleyhisselamın yanına gelince, oturanlardan birine
dikkatle baktı. Bu kimse, böyle sert bakışından korktu. Azrail aleyhisselam
gidince, Süleyman aleyhisselama yalvarıp, rüzgara emretmesini, rüzgarın
kendisini Batı ülkelerinden birine götürüp, Azrail aleyhisselamdan kurtulmasını
istedi. Azrail aleyhisselam tekrar gelince, Süleyman aleyhisselam, o adamın
yüzüne niçin sert baktığını sordu. Azrail aleyhisselam, (Bir saat sonra,
Batıdaki şehirlerden birinde, o kimsenin canını almak için emir olunmuştum. Onu
senin yanında görünce, hayretimden dikkat ile baktım. Emre uyup Batıya gidince,
onu orada görüp canını aldım) dedi. [Mesnevi – Mevlana Celaleddin-i Rumi)
Azrail aleyhisselamla ilgili kitaplardaki bilgilerden bir kısmı da şöyledir:
Azrail aleyhisselam, Hazret-i İbrahim’in ruhunu almak için gelince, (Dost,
dostun canını alır mı?) dedi. Allahü teâlâ da, (Dost dosta kavuşmaktan
kaçınır mı?) buyurunca, (Ya Rabbi, Ruhumu hemen al) diye dua etti.
Mevlana Celaleddin-i Rumi, Azrail aleyhisselamı görünce, (Çabuk gel, canım
çabuk gel. Beni Rabbime çabuk kavuştur!) demiştir. (Sefer-i Ahiret
risalesi)
Ecel gelince, Azrail aleyhisselam, insanı nerde olursa olsun bulur. Kendini
tehlikeye atmak caiz değildir. (Berika)
Hak teâlâ, Azrail aleyhisselama (Dostlarımın canını, kolay al,
düşmanlarımınkini güç al!) buyurdu. (Miftahül cenne)
Dört büyük melekten biri Azrail aleyhisselamdır. İnsanların ruhunu alır.
(İtikadname)
Cenab-ı Hak ölüm meleği Azrail aleyhisselama herkesin ruhunu almak için kudret
bahşettiği gibi İblis’e de herkesle beraber bulunmak kudreti vermiştir.
(Redd-ül-muhtar)
İlk Peygamber Nuh diyorlar
Hacılara dağıtılan Ehl-i sünnet vel-cemaat inancı isimli kitapta,
Hazret-i Nuh’tan önceki Peygamberler inkâr ediliyor. Delil olarak şu âyet
gösteriliyor:
(Nuh'a ve ondan sonra gelen Peygamberlere, İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a,
Yakuba, evlatlarına, İsa'ya, Eyyübe, Yunus'a, Harun'a ve Süleyman'a
vahyettiğimiz gibi sana da vahyettik. Davud'a da Zebur’u verdik.) [Nisa 63]
Burada bütün Peygamberler bildirilmiyor. Mesela Âdem, İdris,
Hud, Sâlih, Lut, Şuayb, Musa, Zekeriya,
Yahya [aleyhimüsselam] gibi Peygamberlerin ismi geçmediği için bunlara
vahiy gelmedi, bunlar Peygamber değildir denebilir mi? Aşağıdaki âyet-i kerime,
Nuh aleyhisselamdan önce, o kavme Peygamberler geldiğini, fakat o Peygamberleri
yalanladıkları bildirilerek buyuruluyor ki:
(Nuh kavmi, Peygamberleri yalancılıkla itham etti.) [Şuara 105]
Eğer sadece Nuh aleyhisselam olsa idi, mürselîn denmezdi. (Kavmi Nuh’u
yalanladı) denirdi.
İdris, Şit ve Âdem [aleyhimüsselam]ın Peygamberliklerini inkâr
ediyorlar. İdris aleyhisselam, Şit aleyhisselamın torunlarındandır. Hazret-i
Şit, Hazret-i Âdem’in oğlu olup Peygamber olduğu hadis-i şerifle bildirilmiştir.
Diğer ikisinin Kur’an-ı kerimde isimleri geçmektedir. Bunları inkâr, Kur’an-ı
kerimi inkâr olur. Kur’an-ı kerim tevili imkansız bir şekilde şöyle bildiriyor:
(İdris de pek doğru bir insan, bir Peygamberdi.) [Meryem 56]
Her âyeti inkâr gibi, bu âyeti de inkâr küfürdür. İki hadis-i şerif meali de
şöyledir:
(Miraç’ta, ikinci göğe vardık. Cibril, bekçisine “Kapıyı aç” dedi. Melek Ona
dünya semasının bekçisininkine benzer sorular sordu. Hazret-i İdris’e
uğradığımda bana şöyle dedi: “Merhaba ey salih Peygamber ve salih kardeş.” Ben
“Bu kim?” diye sordum. Cebrail, “Bu İdris Peygamberdir” dedi.) [Buhari,
Müslim, İ. Ahmed]
(Resullerin ilki Âdem, sonuncusu ise Muhammed’dir. İsrail oğullarının
nebilerinin ilki Musa ve sonuncusu İsa’dır. Kalem ile yazan ilk Peygamber ise
İdris’tir.) [Hakim-i Tirmizi]
İlk Peygamber
Hazret-i Âdem, ilk Peygamberdir. Kur’an-ı kerimde de mealen buyuruluyor ki:
(Allah birbirinden gelme bir nesil olarak Âdem’i, Nuh’u, İbrahim ailesi ile
İmrân ailesini [Peygamber] seçip âlemlere üstün kıldı.) [Al-i imran
33]
(İşte bunlar, Allah’ın kendilerine nimetler verdiği nebilerden Âdem’in soyundan,
Nuh ile birlikte [gemide] taşıdıklarımızdan, İbrahim ve İsrail’in
soyundan, doğruya ulaştırdığımız ve seçkin kıldığımız kimselerdendir.)
[Meryem 58]
Âdem aleyhisselamın ilk Peygamber olduğunu bildiren bir hadis-i şerif de
şöyledir:
(Peygamberlerin ilki Âdem aleyhisselamdır.) [Taberani]
Ehl-i sünnetin reisi ve Hanefi mezhebinin kurucusu imam-ı a’zam hazretleri de
buyuruyor ki:
Resullerin ilki Âdem aleyhisselam, sonuncusu Muhammed aleyhisselamdır.
(Fıkh-ı ekber)
Peygamberlerin bir kısmını inkâr etmek küfür olur. İşte bir âyet-i kerime meali:
(Allah'ı ve Peygamberlerini inkâr edenler, Allah ile Peygamberlerinin arasını
ayırmaya çalışıp "Bir kısmına inanır bir kısmını inkâr ederiz" diyerek ikisi
arasında bir yol tutanlar, işte onlar kâfirlerin ta kendisidir.) [Nisa 150]
Nebi ve resul nedir
Nebi, kendinden önce gelen Resulün dinini tebliğ eden Peygamberdir. Her
resul nebidir; fakat her nebi resul değildir. Kitap gönderilen Peygambere Resul
denir. Yeni din getirmeyip, önceki dine davet eden Peygamberlere Nebi denir.
Peygamber Farsçadır, Resul veya Nebi anlamında kullanılır. Kur’an-ı kerimde bir
Resul için, Nebi de denmesi onun Resul olmadığını göstermez. Peygamber
efendimize Nebi de denmektedir. Kendilerine kitap verilen Resullerden bazıları
şunlardır:
Hazret-i Musa, Resul ve Nebi idi. (Meryem 51, Araf 104, Zuhruf
46)
Hazret-i İsa, Resul ve Nebi idi. (Nisa 157, Maide 75)
Hazret-i Hud, Hazret-i Salih, Hazret-i Lut, Hazret-i Şuayb Resul idi (Şuara
125, 143, 162, 178)
Hazret-i Harun Nebi idi. (Nisa 163, Meryem 53) [Hazret-i Musa
devrinde, Museviliğ tebliği etti.]
Hazret-i Yahya Nebi idi (A. İmran 39) [ Hazret-i İsa zamanında İseviliği
tebliğ etti.]
Allah’ı mahluka benzetmek
Hacılara dağıtılan kitaplarda, hem Allah hiçbir şeye benzemez deniyor, hem
de iki gözü var denilerek insana benzetmeye çalışılıyor. El ve kulak hususunda
da aynı hatalar tekrar ediliyor. Allah’ı mahluklara benzetmekle mücessime
fırkasına dahil olmuyorlar mı?
CEVAP
Hadid suresinin, (Nerede olsanız, O sizinle beraberdir) mealindeki
dördüncü âyetini tevil edip, ilmen beraberdir diyorlar ama, öteki
ifadelere gelince, ilmen demiyorlar, hâşâ Allah gökte oturuyor diyorlar.
El, yüz, göz gibi ifadeler kullanıyorlar. Böylece Allah’ı mahluklara benzeterek
müşebbihe [mücessime] fırkasına dahil oluyorlar. Her dilde teşbihler
[benzetmeler] vardır. Kur’an-ı kerimde de o zamanın Araplarının anlayacağı
teşbihler kullanılmıştır. Mesela buyuruluyor ki:
(Kâfirler, sağır, dilsiz, kör oldukları için doğru yola gelmezler.)
[Bekara 18]
Herkes bilir ki kâfirler, sağır, dilsiz ve kör değildir. Burada bir teşbih
vardır. Hakkı işitmedikleri için sağır, doğruyu söylemedikleri için dilsiz ve
gerçekleri göremedikleri için kör denmiştir.
Göz kelimesi ile ilgili yüzlerce deyim vardır. Birkaçı şöyledir:
Gözden düşmek: Sevgi ve itibar kaybetmek.
Göze girmek: Sevgi ve itibar kazanmak.
Göz dikmek: Bir şeyi ele geçirme isteği duymak.
Göz altına almak: Nezarete almak, gözetim altına almak.
Göz altında tutmak: Gözetim altında bulundurmak.
Göz kırpmak: Teşvik etmek, tasvip etmek.
Göz kırpmamak: Hiç uyumamak, geceyi uykusuz geçirmek, tehlikelere
aldırmamak.
Göz önünde tutmak: Dikkate almak, hesaba katmak, ehemmiyet vermek.
Gözünü boyamak: Yanıltmak, kandırmak.
Göz açmak: Doğmak, rahata kavuşmak.
Göz açamamak: Fırsat ve zaman bulamamak.
Görüldüğü gibi bu deyimlerin hakiki göz ile hiç bir alakası yoktur. Bir hadis-i
şerif meali şöyledir:
(Ümmetim birbirine sövdükleri zaman Allah’ın gözünden düşerler.) [Hakîm]
Hâşâ buradan Allahü teâlânın insan gibi iki gözü olduğu çıkarılamaz.
Hacılara dağıtılan kitapta, deyimler bilinmediği için veya üstadları öyle
söylediği için Allah’ın iki gözü vardır deniyor. Delil olarak da şu âyet
gösteriliyor:
(Ey Nuh, gemiyi gözlerimizin önünde yap.) [Hud 37]
Tefsir âlimleri, (Gemiyi nezaretimiz, gözetimimiz altında yap) diye
açıklamışlardır. Bu âyeti delil getirip Allah’ın iki göz var demek çok yanlış
olur. Allahü teâlâ hiçbir şeye benzemez. Hiçbir âyet ve hadiste Allah’ın iki
gözü olduğu bildirilmiyor. Elbette Allahü teâlâ görür, ancak iki gözü vardır,
onunla görür demek yanlıştır. Dünyanın her yerinde karanlıkta, binaların içinde
olanları da görür, bilir. İki gözü ile görür demek yanlıştır. Bu yanlışlıklara
deyimlerin bilinmemesi de sebep oluyor.
Mesela Türkçe’ye Ebu Turab [toprak babası], Hazret-i Ali’nin bir
lakabıdır, Ebu Hüreyre [kedi babası] diye tercüme ediliyor. Bir insana
toprağın veya kedinin babası denir mi? Türkçe’de para babası deniyor, baba ile
hiç alakası var mıdır? Parası çok anlamındadır. Ebu Hüreyre de kediyi sever, ona
şefkat duyar, acır, iyilik eder anlamındadır. Deyimleri söylenilen kelimelerle
anlamaya kalkılırsa yanlışlıklar olur. Hacılara dağıtılan kitaplar böyle
yanlışlıklarla doludur. Böyle kitaplar okunmamalıdır.