Sual: Bazı kimseler, (Peygamber, ne Hanefi, ne de Şafii idi, Sünni de
değil idi) diyor. Sünnet ne demektir?
CEVAP
Demek ki mezhep de, sünnet de, bilinmiyor. Askerlikte, kara, hava ve deniz
kuvvetleri vardır. Genel kurmay, karacı, havacı veya denizci değildir diyerek bu
kuvvetlerden ayrı sayılır mı? Kuvvetler genel kurmaya bağlı olduğu gibi,
mezhepler de Resulullaha bağlıdır.
Nasıl ki kuvvet komutanlıkları birbirinin yardımcısı ise, mezhepler de öyledir.
Kendi mezhebine göre yapılması güç olan bir iş başka mezhebe göre yapılır.
Mezhepler, bir elin parmakları gibi, aynı ele hizmet eder.
Sünnet kelimesi de yerine göre, farklı anlamlarda kullanılır:
1- Kitab ve sünnet ifadesindeki sünnet, hadis-i şerifler demektir.
Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Allah’ın kitabına, Peygamberin sünnetine sarılırsanız hiç sapıtmazsınız.)
[Hakim]
2- Farz ve sünnet ifadesindeki sünnet, Resulullahın emirleri
demektir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Ümmetim bozulunca, sünnetime uyana şehit sevabı verilir.) [Hakim]
3- Sünnet, yalnız olarak kullanılınca, genelde İslamiyet anlaşılır. Hadis-i
şerifte buyuruldu ki:
(Bir zaman gelecek ki, ortalık bozulduğu zaman sünnetime [İslamiyet’e]
tutunmak avuçta ateş tutmak gibi olacaktır.) [Hakim]
4- Sünnet, yol, çığır, gibi manalara da gelir. Mesela sünneti hasene iyi
çığır, sünneti seyyie kötü çığır demektir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Bir kimse, sünneti hasene çıkarırsa, [iyi bir çığır açarsa] onun
sevabı ve kıyamete kadar onunla amel edenlerin sevabı kadar sevap alır. Bir
kimse de sünneti seyyie çıkarırsa, [kötü bir çığır açarsa] onun günahı ve
kıyamete kadar onu işleyenlerin günahı kadar günah kazanır.) [Müslim]
Sünnet, yol demektir. Sünnetullah, Allah’ın yolu demektir. Sünneti
Resulullah, Resulullahın yolu demektir. Sahabilerin de sünneti olur.
Hazret-i Ömer’in sünneti, Hazret-i Ali’nin sünneti gibi. Nitekim hadis-i
şerifte buyuruldu ki:
(Sünnetime ve hulefa-i raşidinin sünnetine sımsıkı sarılın!) [Buhari]
Sünnet, âdet, kanun manalarına da gelir. Mesela, Allah’ın sünneti; Allah’ın
kanunu demektir. Bu Kur’an-ı kerimde sünnetullah olarak geçmektedir.
(Allah’ın sünnetinde [kanununda] asla bir değişiklik bulamazsın)
buyuruluyor. (Ahzab 62, Fetih 23, Fatır 43)
5- Ehl-i sünnet, kurtuluş fırkasının adıdır. İmam-ı Rabbani hazretleri
buyurdu ki:
Tirmizi’nin bildirdiği hadis-i şerifte, (Ümmetim 73 fırkaya ayrılır,
72si Cehenneme gider, yalnız bir fırka kurtulur. Bu fırka, benim ve Eshabımın
yolunda gidenlerdir) buyuruldu. Bu fırkaya (Ehl-i sünnet vel cemaat) denir.
Ehl-i sünnet ne demektir
Sual: Ehl-i sünnet ne demektir? Mezheplere ayrılmak parçalanmak mıdır?
CEVAP
Ehl-i sünnet vel-cemaat demek, Resulullahın ve eshab-ı kiramın gittikleri
doğru yolda bulunan âlimler demektir. Hak olan cemaat ve 73 fırka içinde
Cehennemden kurtulacağı bildirilmiş olan Fırka-ı naciyye bunlardır. Kur’an-ı
kerimde mealen, (Parçalanmayın) buyuruldu. Bu âyet-i kerime, itikadda,
inanılacak bilgilerde parçalanmayın demektir. Yani nefslerinize ve bozuk
düşüncelerinize uyarak, doğru imandan ayrılmayın demektir. İtikadda ayrılmak,
parçalanmak elbette hiç caiz değildir. Hadis-i şerifte de (Cemaat rahmet,
ayrılık azaptır) buyuruldu. (Parçalanmayın) âyet-i kerimesi fıkıh
bilgilerinde ayrılmayın demek değildir. Ahkamda, amellerde olan ictihad
bilgilerindeki ayrılık, hakları, farzları, amellerdeki, ince bilgileri ortaya
koymuştur. Eshab-ı kiram da, günlük işleri açıklayan bilgilerde, birbirlerinden
ayrılmışlardı. Fakat, itikad bilgilerinde hiç ayrılıkları yoktu. Hadis-i
şerifte, (Ümmetimin ayrılığı [mezheplere ayrılması] rahmettir)
buyuruldu. Dört mezhebin, amel bilgilerinde ayrılması böyledir. (Hadika)
Mezhep imamı ne demektir
Mezhep imamı demek, Kur’an-ı kerim ve hadis-i şeriflerde açıkça bildirilmiş
olan din bilgilerini, Eshab-ı kiramdan işiterek toplayan, kitaba geçiren büyük
âlim demektir. Açıkça bildirilmeyenleri, açıkça bildirilmiş olanlara benzeterek
meydana çıkaran derin âlimlerdir. Eshab-ı kiramın herbiri müctehid ve mezhep
imamı idi. Herbiri kendi mezhebinde idi. Hepsi de, mezhep imamlarımızdan daha
üstün idi. Mezhepleri daha kıymetli idi. Fakat, bunlar kitaplara yazılmadığı
için, mezhepleri unutuldu. Peygamberin, sahabenin mezhebi nedir demek,
Ordu kumandanı, hangi bölüğün eridir veya Fizik öğretmeni, hangi sınıfın
talebesidir demeye benzer. Çünkü sahabenin herbiri bir mezhep imamı, hatta
mezhep imamlarının hocaları idi. Resulullah efendimiz de kâinatın hocası idi.
(Mizan, Hadika)
Eshab-ı kiramın mezhebi
Sual: Herkes Kur’ana bağlanmalı, çünkü Peygamberin mezhebi ne idi? Eshabın
mezhebi mi vardı?
CEVAP
Bin küsur yıldan beri herkes bir mezhebe bağlı iken, bazı türediler, böyle
sorularla zihinleri bulandırıp herkesi başı boş, mezhepsiz yapmaya çalışıyorlar.
Dini delillerden anlamayanlara iki akli örnek verelim:
Milli eğitime bağlı okullar, sınıflar, müdürler, öğretmenler ve öğrenciler
vardır. Okul ile sınıf, müdürle öğretmen mukayese edilmez. Çünkü hepsinin
görevleri farklıdır. Öğretmenle öğrenci de mukayese edilmez. Öğrencileri müdür
veya öğretmen yerine, öğretmenleri de öğrenci yerine koymak yanlış olur.
Öğretmen veya müdür hangi sınıfın öğrencisi denemeyeceği gibi, şu öğrenci, hangi
okulun müdürü denmez. Öğretmen ve müdüre öğrenci denmez.
Atalarımız, Temsilde hata olmaz demişlerdir. Müctehid âlimler birer
öğretmen gibidir. Mutlak müctehidler ise müdür gibidir. İnsanlar da öğrenci
gibidir. Öğretmene, bu hangi okulun müdürü denmeyeceği gibi, öğrenciye de hangi
okulun öğretmeni denmez. Öğrenciler öğretmene tâbi olduğu gibi, insanlar da
müctehide tâbi olur.
Öğretmenler nasıl müdüre bağlı ise, tamamı müctehid olan Eshab-ı kiram da,
Resulullah efendimize bağlı idiler. Tabiinde ise müctehidler ve halk var idi.
Halk müctehidlere tâbi oluyordu. Halkın mezhebi tâbi olduğu müctehidin mezhebi
idi. Mezhepsiz kimse yok idi.
Eshab-ı kiram, Resulullaha değil, biz yalnız Allah’a tâbiyiz demediler ve
demeleri de mümkün değildir. Sıradan bir müslüman da, Müctehide tâbi olmam,
ben yalnız Resulullaha tâbi olurum diyemez. Müctehid, Allah’ın ve Resulünün
emirlerini bildiriyor. Müctehide uymak Allah ve Resulüne uymak demektir. Bugün
ise, bazı mezhepsizler, müctehide değil, Resulullaha bile tâbi olmayı uygun
görmüyorlar. Yalnız Kur’ana tâbiyiz diyorlar.
Nasıl ki öğretmen müdüre, müdür de Milli eğitim Bakanına, Milli eğitim bakanı da
Başbakana bağlı ise, insanlar bir müctehide, müctehidler mutlak müctehide,
mutlak müctehidler de Resulullah efendimize bağlıdır. Bağsız yani mezhepsiz
kimse yok idi.
Ordudaki misal daha cazip. Bütün subayların bir sınıfı olur. Topçu yüzbaşı,
piyade albay gibi. Ama general olunca artık sınıf kalmaz. Topçu general olmaz.
Artık o bütün sınıfların generalidir. Generaller de, sınıfsız ama, onlar da ya
havacı, ya karacı veya denizcidir. Bunlardan birinde olmayan general olmaz.
Bunlar da, ordu komutanlıklarına, ordu komutanları da hava, deniz veya kara
kuvvetlerine bağlıdır. Kuvvet komutanları genel kurmaya bağlıdır.
Dikkat edilirse, gerek eğitim sisteminde ve gerekse orduda bağımsız bir kurum
yoktur. Herkesin bağlı olduğu, sorumlu olduğu bir yer vardır.
İnsanlar birer er gibidir. Bağlı oldukları bölükler, taburlar alaylar vardır.
Ben genel kurmay başkanına bağlıyım bölük komutanını falan takmam diyemez.
Müctehidler generaller gibidir. Mutlak müctehidler kuvvet komutanları gibidir.
Resulullah efendimiz de genel kurmay başkanı gibidir. Genel kurmay başkanı,
hangi bölüğün eri veya hangi kuvvet komutanlığına bağlı denilemeyeceği gibi,
Eshab-ı kiramın veya Resulullahın mezhebi ne idi denemez.
Bu durum iyice anlaşılınca, herkes haddini bilmeli, er olan erim demeli,
subayla, generalle benim aramda ne fark var dememeli. Bir müslüman da müctehidle
boy ölçüşmemeli. Hatta Peygambere bile uymayıp ben Kur’ana göre hareket ederim
demesi ne kadar yanlıştır.
Sünnete uymanın önemi
(Mezhebe, hadise uymam) demek (Kur'ana uymam) demektir. Zira Hak teâlâ
buyurdu ki:
(Resule itaat eden, Allah’a itaat etmiş olur.) [Nisa 80]
(Peygamberin emrine uyun, nehyettiğinden sakının.) [Haşr 7]
(İndirdiğimi insanlara beyan edesin, açıklayasın.) [Nahl 44]
Beyan etmek, âyetleri, başka kelimelerle ve başka suretle anlatmak demektir.
Âlimler de, âyetleri beyan edebilselerdi ve kapalı olanları açıklayabilselerdi
ve Kur’an-ı kerimden hüküm çıkarabilselerdi, Allahü teâlâ Peygamberine,
(Sadece sana vahiy olunanları tebliğ et) derdi. Ayrıca beyan etmesini
emretmezdi. (Huccetullahi alelalemin)
Sünnet [hadis-i şerifler], Kur’an-ı kerimi, mezhep imamları da sünneti
açıklamışlardır. Âlimler de, mezhep imamlarının sözlerini açıklamışladır.
Hadis-i şerifler olmasaydı, namazların kaç rekat olduğu, nasıl kılınacağı, rüku
ve secdede okunacak tesbihler, cenaze ve bayram namazlarının kılınış şekli,
zekat nisabı, orucun, haccın farzları, hukuk bilgileri bilinmezdi. Yani hiçbir
âlim, bunları Kur’an-ı kerimden bulup çıkaramazdı. Bunları Peygamber efendimiz
açıklamıştır. Sünneti müctehid âlimler açıklamış, böylece mezhepler meydana
çıkmıştır. Allahü teâlâ, (Bilmediklerinizi âlimlere sorun) [Nahl 43]
buyurduğu gibi, Peygamber efendimiz de bu âlimlere uymamızı emrediyor:
(Âlimlere tâbi olun!) [Deylemi]
(Âlimler rehberdir.) [İ. Neccar]
(Ulema, enbiyanın vârisidir.) [Tirmizi]
(Bize yalnız Kur'andan söyle!) diyen birine, İmran bin Husayn hazretleri: (Ey
ahmak! Kur’an-ı kerimde, namazların kaç rekat olduğunu bulabilir misin?) dedi.
Hazret-i Ömer’e, farzların seferde kaç rekat kılınacağını Kur’an-ı kerimde
bulamadık dediklerinde, (Allahü teâlâ, bize Muhammed aleyhisselamı gönderdi.
Kur’an-ı kerimde bulamadığımızı, Resulullah efendimizden gördüğümüz gibi
yapıyoruz. O, seferde dört rekat farzları iki rekat kılardı. Biz de öyle
yaparız) buyurdu. (Mizan-ül-kübra)
İslam ayrı mezhep ayrı değildir
Mezhebe uymam Kur'anla amel ederim demek, Kanunlara uymam, yalnız
Anayasaya göre hareket ederim demek gibi yanlıştır. Çünkü Anayasada bütün
hükümler, bütün cezalar bildirilmemiştir. Anayasa, kanunlara havale etmiştir.
Kanunlardan başka tüzükler, yönetmelikler de çıkmıştır. (Anayasa varken, kanuna
lüzum yok) demek ne kadar yanlış ise, (Kur'an varken, mezhebe lüzum yok) demek,
bundan daha yanlıştır. Kur’an-ı kerimi hadis-i şerifler, hadis-i şerifleri de
mezhep imamları açıklamıştır. Kanunlar, Anayasanın gösterdiği istikamette
hazırlanmış, mezhepler de, Kur’an-ı kerimin ve hadis-i şeriflerin gösterdiği
istikamette teşekkül etmiştir.
Hiç kimse, Madem, mezhep, Kur’an-ı kerimin ve hadis-i şeriflerin
açıklamasıdır. Ben de açıklar bir mezhep kurarım diyemez. Çünkü bir kimsenin
Madem doktor olmak, tıp kitabı okumaya bağlıdır. Kimyager olmak için de kimya
kitabı okumak kâfidir diyerek eline aldığı bir tıp ve kimya kitabı ile
doktorluk yapmaya, ilaç imal etmeye kalkışması ne kadar gülünç ise, (Ben de
Kur'andan, hadisten hüküm çıkarırım) demek daha gülünçtür.
Ben İslam’a göre hareket ederim, mezhebe uymam demek, Ben devletin emrine
uyarım. Fakat, kanunu, polisi, hakimi dinlemem demeye benzer. Çünkü İslam’a
uymak demek, dört hak mezhepten birine uymak demektir. İslam ayrı, mezhep ayrı
değildir.