Sual: (TV, Batıdan geldiği için seyretmek günahtır. TV’de dinin
emirleri de bildirilse, hatta Cennet bile gösterilse bakmak haramdır) diyorlar.
TV izlemek günah mı?
CEVAP
Batıdan geldiği için TV’ye zararlı demek doğru olmaz. Bugün tıpta, sanayide
ve diğer alanlarda kullandığımız makinelerin çoğu Avrupa’dan gelmiştir. Hadis-i
şerifle de bildirildiğine göre, dinimizde fen, müminin kaybedilmiş malıdır,
nerede bulursa alması gerekir. TV, çok iyi bir haber ve eğitim vasıtasıdır.
Radyo, sinema ve TV; kitap, gazete, dergi gibi birer yayın vasıtasıdır. Bunlar,
tabanca gibi, bir alettir. Tabancayı, suçsuz bir kimseye karşı kullanmak
günahtır. Savaşta düşmana karşı kullanmaksa, günah olmaz. Şu halde, tabanca
kullanmak, hep günahtır demek veya her zaman sevabdır demek doğru değildir.
Gösterilen filmin, bir sahnesinde, din ile alay eden bir şey olsa, bunu seyreden
Müslüman da buna gülse, o Müslümanın imanı gider. Ayrıca dine aykırı hususlar,
müstehcenlik, iyi bir şey gibi gösterilmeye devam edilirse, ister istemez
seyircilerin beyni menfi yönde yıkanır.
Radyo, TV ve filmler; iyi insanlar tarafından hazırlanır, Allahü teâlânın razı
olduğu şeyleri bildirir, İslamiyet’in faydalarını, ahlak, ticaret, sanat,
fabrikaların çalışması, tarihi olayları, askerlik gibi din ve dünya bilgileri
verirse, bunları seyretmek ve dinlemek günah olmaz. Faydalı kitap ve dergi
okumak gibi, her Müslüman’a lazım olur.
Evdeki katil
Bir evde katil varsa, ya o ev terk edilir veya katil zararsız hale getirilir.
Bunlar yapılmazsa, katilin kurbanı olunur. Evde katil olan nedir?
Bilgisayarımız, radyomuz, TV’miz birer bıçak gibidir. Bıçak yanlış kullanılırsa
veya yerinde kullanılmazsa zararlı olur. Kızınca çoluk çocuğumuzu kesersek
yanlış işte kullanılmış olur. Soğan doğrarsak faydalı işte kullanmış oluruz.
Kimi, (Ben televizyon izlemekten hiç hoşlanmam zaten, sadece maçlara bakarım)
der. Bu, özrü kabahatinden büyük bir sözdür. Zamanımızın en önemli iki
uyuşturucusu olarak bilinen televizyon ve müzik, yabancılar tarafından, hile ile
kasten, birtakım amaçlar için bizlere empoze edilmiştir. Sadece maçları
izliyorum veya birkaç kere kullanmak bağımlılık yapmaz diyerek kendimizi
aldatmaya çalışmayalım. 90 dakika, uzatmalarla 120 dakikamızı bir topun peşinde
koşan 22 kişiyi izlemeye harcayana kadar, yeni, faydalı bilgiler öğrenmeye,
öğretmeye ayırmış olsak, hem dünya, hem de ahiret için çalışmış olmaz mıyız?
Biz maç izlemek, hanım günün dizisini izlemek isteyince, tartışma başlar. Çok
iyi bir çözüm bulduklarını zanneden aileler, kavga etmemek için, eve bir
televizyon daha alırlar. Eyvah! Biz birinden kurtulalım derken, iki tane oldu.
Tabii ki, gününü mutfakta geçiren anne, bu televizyonu mutfağa koymak ister. Hem
işimi yapar, hem televizyon izlerim diye düşünür, ama huzurunu kendi eli ile
bozar. Zaten televizyondan arta kalan zaman olursa, yemekte buluşan aile, sohbet
edecekleri yerde artık bağımlısı oldukları televizyonu izlemeyi
sürdüreceklerdir. Peki, bu aile çocukları ile ne zaman ilgilenecek, çocuklarını
ne zaman dinleyecek, okuldaki arkadaşlarını nasıl tanıyacak, çocuklarının
sorunlarını ne zaman çözecektir?
Televizyon, ev işlerini yetiştirmek, çocuğumuzu oyalamak veya yemek yedirirken
ağzına iki kaşık fazla yemek yedirmekte kullanacağımız bir araç değildir
elbette. Çocuğumuzu eğitecek, onunla ilgilenecek bir dadı da değildir. Eğer
televizyonu bu amaçla kullanıyorsak, acilen vazgeçmemiz gerekir. Çünkü
televizyonun çocuklar üzerindeki zararları saymakla bitmez. Biz burada
araştırmalara dayalı olarak bir kaçını aktaralım:
Çocuklar, özellikle bebekler, hareketli, sürekli değişen nesne ya da görüntüleri
çok sever. Televizyonda sürekli görüntüler değiştiği için zevkle izlerler; fakat
bir süre sonra büyüdükçe çocuğumuzun konuşmadığını, ona seslendiğimizde bizi
duymadığını ve çağırdığımızda yanımıza gelmediğini fark ederiz. Oysa çocuk
nerede olursa olsun televizyonun sesini duyduğunda koşarak gelip büyülenmiş gibi
televizyon izleyebilmektedir. Kulaklarında problem yok diye düşünürüz; ama asıl
problem çocuğun iç dünyasındadır. Çocuk etrafı ile iletişimini koparmış,
anne-babası ile göz kontağı bile kuramamakta, basit birkaç kelimelik cümleleri
söyleyememekte, getir gibi basit emirleri algılamakta güçlük çekmektedir. Bu
durum otizme, davranış bozukluklarına yol açmaktadır. [Otizm: Ömür boyu süren,
beyinsel bir rahatsızlıktır. Sosyal etkileşimde, sosyal iletişimde kullanılan
dilde veya sembolik yahut hayali oyunda gecikmelerle kendini gösteren sinir
sisteminde düzensizliktir. Otizm, hayatın ilk 3 yılında ortaya çıkan bir
hastalıktır.]
Televizyonun radyasyon yayması, beyin faaliyetlerini köreltmesi gibi zararlarını
bilmeyen yok gibidir.
Bizim dikkat çekmek istediğimiz en önemli zararı, kötü öğeler içeren her türlü
yayının çocuklara verdiğimiz ve vereceğimiz ahlaki değerlerimizle uyuşmayıp,
çocuğumuzu başka kültür ve değerlere yönlendirmesidir ki, asıl hedeflenen de
budur. Bu tür tuzaklara düşmemek için uyanık olmalı, hem kendimizi hem de
ailemizi korumaya çalışmalıyız.
Çocuklar, daha çok da gençler, hayatı televizyondan gördükleri dizilerden,
magazin programlarından tanıyorlar. Gençler, herkesin, eğlence merkezlerinde,
lüks evlerde yaşadıklarını düşünüyorlar. Gençlik bunalımları ile de, ailelerine
karşı gelerek, küçümseyerek, (bıktım bu hayattan, benim
televizyonlardakilerden neyim eksik) diyerek yoldan çıkmakta, kandırılarak,
kötü işlere alet edilmektedirler. Şu bir gerçektir ki, aile içi iletişimin
katili televizyondur.
Aileler, bilhassa yeni aile kuracaklar, evlat yetiştirme konusunda çok dikkatli
ve uyanık olmalıdır. Yemini, suyunu verdiğiniz bir bitki, bir kuş
yetiştirmiyoruz. Yaptıklarımızla, eğittiklerimizle, öğrettiklerimizle sevabıyla,
günahıyla, ebedi saadetin yahut, ebedi felaketin yolculuk biletini hazırlıyoruz.
Bu yüzden dikkatli olmalı, dini emir ve yasaklara uymalı, emrimiz altında
bulunanların da, emir ve yasaklara uymalarını sağlamalıyız.