* Bu göz çok iyidir; ama çok da yanıltıcıdır. Birçok insanın Müslüman
olamamasının sebebi bu gözdür. Gözüne inanan, mübarek bir zatın kıyafetine,
mesleğine bakarak yanılır, onu dinlemez ve istifade edemez. Baştaki göze değil,
kalbdeki göze tâbi olmak lazımdır. Kalbdeki göz, doğruyu-yanlışı ayırır, kimin
sevilip kimin sevilmeyeceğini bilir. Hakkı hak, bâtılı bâtıl bilir.
Hiç kimsenin mesleğine veya kıyafetine bakarak karar verilmez, işin kaynağına
bakılır, naklettiği bilgiyi nerden aldığına bakılır. Bedenin gıdasını iyi
seçtiğimiz gibi, ruhun gıdasını da iyi seçmeye mecburuz. Bedene bozuk gıda alan
dünyasını yıkar, fakat ruhuna bozuk gıda alan ahiretini mahveder. Pis borudan
şifa gelmez. Suyun kaynağı da, geçtiği yolu da temiz olmalıdır. Peygamber
efendimize, Hazret-i Ebu Bekrin gözüyle bakanlarla, Ebu cehlin gözüyle bakanlar
elbette farklıdır. Eğer insan bu zatlara, bu gözle bakarsa kör olur. Eğer
mübarek bir zat diye bakarsa kalb gözü açılır. Eğer Allahü teâlâ bir kuluna
hidayet nasip etmişse, ona ehl-i sünnet itikadını vermişse, ona sevgili bir
kulunu tanıtmışsa, o bu gözle olmaz. Bu kalb gözüyle olur. Böyleyse, kalb gözü
açılmıştır. Kalb gözü, hakkı bâtıldan ayırmak içindir, uçmak uçurmak için
değildir, bunu iyi anlamak lazım. Ümmetine öğretmek için, (Ya Rabbi bana
hakkı hak, bâtılı bâtıl göster) buyuruyor.
Bir gün bir mübarek zata sormuşlar, siz hocanızdan ne öğrendiniz ki hep ondan
bahsediyorsunuz? O zat da, ben hocamdan kim sevilir, kim sevilmez onu öğrendim,
bu da bana yetti buyurmuş. Bir kişi, hakka bâtıl, bâtıla da hak diye sarılırsa
mahvolur. Peygamber efendimiz, ümmetim yetmiş üç fırkaya ayrılacak, yetmiş ikisi
bozulacak ancak biri doğru yolda kalacak buyurmuşlardır. Bu yetmiş iki fırka,
Cehennem ateşine girecektir, itikat bozukluğu olduğu için Cehenneme gidecektir.
Ateş bu pisliğin temizlenmesi içindir; fakat Peygamber efendimiz ümmetim dediği
için, bunlar daha sonra Cennete girecektir. Kimsenin tek başına doğruyu bulması
mümkün değildir. İmam-ı Rabbani hazretleri gibi, Ehl-i sünnet âlimlerinin
kitaplarını okumalıdır.
* Büyüklerin yolunda olana feyz vardır. Dünyanın neresinde olursa olsun istifade
eder. Ancak iki kişi feyz alamaz. Biri inciten, diğeri inkâr eden... İncitmek
itiraz etmekle, inkâr da reddetmekle olur. İnkâr eden mahrum kalır.
İncitmedikten ve inkâr etmedikten sonra istifade eder.
* Dinimize uymak, emirleri yapıp yasaklardan sakınmak için ilim şarttır, ama
doğru kaynaktan.
* Kimler dünyada birbirini severse, birlikte olursa, ahirette de birlikte
olacaklardır.
* Allah demek ferahlık verir. Velev ki inanmayan da olsa!
* Kim kendini severse, başkaları onu sevemez.
* Allah’ın dilediği olur. Nasıl dilerse öyle olur. Mümine lazım ve layık olan,
hastalık ve sıkıntıda sabretmek, sağlık ve rahatlıkta şükretmek... O halde
müminin iki vasfı vardır, sabır ve şükür. Bir musibet gelince, neden benim
başıma geldi derse, zarar eder. Bu Rabbimin bana ihsanıdır, hediyesidir dedi mi
o zaman kurtarır. Sağlığa kavuştuğu zaman da azmamalı. Çünkü çok sağlam
insanlar, hastalardan daha çabuk gidebilir. Mümin her zaman ve her yerde Rabbi
ile beraber olacak ve başına bir musibet geldiği zaman, sabredecek. Nimetlere
kavuştuğu zaman da şükredecek. Çünkü Allahü teâlâ şükretmenin de ayrıca sevabını
verecek.
GÜNÜN MENKIBESİ