Sual: Amel imandan parça mıdır, yani bir farzı yapmayan veya bir haramı işleyen kâfir olur mu?
CEVAP
Hayır, kâfir olmaz. Amel imandan bir parça olsaydı, her günah işleyen kâfir olurdu. Hiç müslüman kalmazdı.

Vehhabiler diyor ki:
(Amel [ibadet], imanın parçasıdır, azalır çoğalır. Bir farzı yapmayan, mesela farz olduğuna inandığı halde, tembellikle namaz kılmayan kâfir olur. Bu öldürülür, malları vehhabilere taksim edilir.)
CEVAP
İbadetin vazife olduğuna inanmak imandandır. İnanmak başka, yapmak başkadır. Bunları birbirlerine karıştırmamalıdır. İnandığı halde, tembellikle yapmayan kâfir olmaz. Vehhabiler, “Müslümanlar şirk üzere yaşadılar, bu yüzden, ölenleri müşriktir yani kâfirdir” diyorlar. Bir müslümana kâfir diyenin kendisi kâfir olur. Aslında bu itikadları yüzünden, yani vehhabi olmayan müslümanlara kâfir demeleri yüzünden bunlara cevap vermeye lüzum yok ise de, müslümanların bunları yakından tanımaları için bu hususlara açıklık getiriyoruz.

İmam-ı a’zam Ebu Hanife
hazretleri, ameller imandan parça değildir buyurdu. İman, inanmak demektir. İnanmakta azlık çokluk olmaz. İbadetler, iman olsaydı, iman azalıp çoğalırdı.

Âyet-i kerimelerde, imanı olanlara, ibadet yapmaları, günahtan sakınmaları emrediliyor.
(Ey iman edenler, rüku edin; secde edin; Rabbinize ibadet edin.) [Hac 77]

(Ey iman edenler, Cuma günü namaz için ezan okununca, Allah’ı anmaya koşun.) [Cuma 9]

(Ey iman edenler, faiz yemeyin.)
[Al-i imran 130]

(İman edip salih ameller işleyen kimseler için mağfiret ve bol rızık vardır.) [Hac 50]

(İman edip salih amel işleyenlere kesintisiz mükafat vardır.) [İnşikak 25]

(İman edip salih ameller işleyenlere Cennetler vardır.) [Tin 11]
Bu âyetler, imanın ibadetten başka olduğunu göstermektedir.

Şu âyet-i kerime de, amellerin imandan ayrı olduklarını açıkça göstermektedir:
(Erkek veya kadın, mümin olarak, iyi amel işleyeni mutlaka güzel bir hayata kavuşturacağız.) [Nahl 97]

İman edip, hiç ibadet yapamadan, hemen ölenin, mümin olduğu söz birliği ile bildirilmiştir. Cibril hadisinde de imanın [Amentü’deki altı esasa] inanmak olduğu bildirilmiştir.

Meşhur (Emali kasidesi) 43. beytinde diyor ki:
(Farz olan ibadetler, imandan sayılmaz.)

Ehl-i sünnet âlimlerinden bazıları, şu âyet ile hadis-i şerifi delil getirerek, iman [yani imanın nuru] artar eksilir dediler:
(Müminler ancak, Allah’ın âyetleri okunduğunda imanlarını artıran kimselerdir.) [Enfal 2]

(İman artarak, sahibini Cennete götürür. Azalarak da, Cehenneme sürükler.) [M. Nasihat]

İmam-ı a’zam
hazretleri, bu âyet ve hadis-i şerifi şöyle açıkladı:
İmanın artması, devam etmesi, çok zaman sürmesi demektir. İmanın çok olması, inanılacak şeylerin çoğalması demektir. Mesela, Eshab-ı kiram, önce az şeylere inanırlardı. Yeni emirler gelince, imanları çoğalırdı. İmanın artması demek, kalbde nurunun artması demektir. Bu parlaklık, ibadet ile artar. Günah işlemekle azalır. (Şerh-ı Mevakıf , Cevheret-üt-tevhid)

Mutezile ile Vehhabiler ve diğer bazı bid’at fırkaları, (Amel, imandan parçadır) demişlerse de, amel, imanın parçası değildir. Küfrün zıddı iman, günahın zıddı ise ibadettir. İmanı bırakan kâfir olur, ibadeti terk eden günahkâr olur. Amelsiz iman makbuldür, imansız amel ise makbul değildir. Kadınların muayyen hallerinde olduğu gibi, namaz, oruç gibi ibadetleri bırakmak caiz ve gerekirken, imanı hiçbir zaman bırakmak caiz olmaz.

Yalnız iman ile Cennete girilirse de, yalnız amel ile Cennete girilmez. Amelsiz iman makbul, imansız amel ise makbul değildir. İmanı olmayanların yaptığı ibadetler, ahirette hiçbir işe yaramaz. İman başkasına hediye edilmez, fakat amelin sevabı, başkalarına hediye edilir. İman vasiyet edilmez, fakat kendi için amel yapılması vasiyet edilir. Ameli terk eden kâfir olmaz ise de, imanı terk eden hemen kâfir olur. Özrü olan kimseden amel affolur ise de, iman kimseden affolunmaz.

İmam-ı Gazali
hazretleri buyuruyor ki:
Sapık fırkalar, (Onlar, iman edip salih amel işlediler) mealindeki (Rad) suresinin 29.âyet-i kerimesini delil gösterip, (Amel imanın parçasıdır) dediler. Halbuki bu ve benzeri âyetler, amelin, imanın içinde değil, dışında olduğunu gösterir. Eğer aksi olsaydı, (ve amilussalihat) sözü lüzumsuz tekrar edilmiş olurdu. Mutezile fırkasının [ve vehhabilerin], günah işleyenlerin ebedi Cehennemde kalacağını söylemesi yanlıştır. Çünkü hadis-i şerifte, (İkrar ettiği şeyi, inkâr etmeyen, kâfir olmaz) buyuruldu. Günah işleyen, tasdik ettiği imanın esaslarını inkâr etmiş olmaz. Ahirette yalnız imansızlara şefaat edilmez. Bu da, şefaat edilen günahkârların kâfir olmadığını gösterir. Hadis-i şerifte, (Büyük günah işleyenlere şefaat edeceğim) buyuruldu. Ebüdderda hazretleri, (Ya Resulallah, zina ve hırsızlık eden de, şefaate kavuşacak mıdır?) diye sual etti. Cevabında, (Evet zina ve hırsızlık edene de şefaat edeceğim) buyurdu. İman ile ölen herkes, er geç Cennete girer.

Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Şirk üzere ölmeyen her mümine şefaat edeceğim.) [Bezzar, Hakim, Beyheki]

(Zina etmiş, hırsızlık yapmış, içki içmiş mümin de Cennete girer.) [Buhari]

(Kalbinde zerre kadar imanı olan Cehennemde kalmaz.)
[Buhari]

(Büyük günah işleyen her mümine şefaat edeceğim.) [Nesai, Tirmizi]

(İmanla ölen günahkârlara şefaat edeceğim.) [Buhari, Müslim]

Günahkâr mümin, cezasını çektikten sonra, Cennete girer. (Zina edenden, içki içenden iman çıkar) hadis-i şerifi, günahkârların kâmil mümin olmadığını bildirmektedir. (İman, kalb ile tasdik, dil ile ikrar ve azalarla ameldir) sözünün manası şudur: İnsanda iman, vücuttaki baş gibidir. El kol gibi uzuvlar da ameller gibidir. Elsiz, kolsuz insan olursa da, başsız insan olmaz. Normal bir insan tarif edilirken, bütün azaları ile tarif edilir. Yani bazı azaları eksik olsa bile insan yine insandır. Bunun gibi, kâmil mümin tarif edilirken, amel de dahil edilmiştir. Eli ayağı kesik kimseye (yaşayan ölü) dendiği gibi, büyük günah işleyene de, kâmil mümin değil manasına "mümin değildir" buyurulmuştur. (İhya)

İmam-ı Rabbani hazretleri de buyurdu ki:
İbadetler, imandan, parça değildir. Fakat ibadetler, imanın kemalini artırır. İmam-ı a’zam hazretleri, "İman artmaz ve azalmaz" buyurdu. Çünkü iman, kalbin tasdiki, kabul etmesi, inanması demektir. İnanmanın azı, çoğu olmaz. Azalan ve çoğalan inanışa, iman değil, zan ve vehim denir. Mümin büyük günah işlese de imanı gitmez, kâfir olmaz.

Günahı çok olan bir mümin, tevbe etmeden ölmüş ise, Allahü teâlâ dilerse, günahlarının hepsini affeder, dilerse günahları kadar azap eder; fakat sonunda yine Cennete koyar.
Ahirette kurtulmayacak olan yalnız kâfirlerdir. Zerre kadar imanı olan kurtuluşa kavuşur. (M. Rabbani 2/67)

Günah ile imansızlık ayrı şeylerdir
Sual: (Zani, zina ederken; içkici, içki içerken; hırsız, çalarken mümin değildir)
hadis-i şerifi, günah işleyenlerin kâfir olacaklarını göstermiyor mu?
CEVAP
Hayır, kâfir olacaklarını göstermiyor. Âlimler, bunların kâmil mümin olmadıklarını gösterdiğini bildirdiler. Bunların iman kuvveti zayıftır, küfre düşmeleri kolay olur. (Fuhuş söz söyleyen, komşusu zararından emin olmayan, komşusu aç iken tok olan mümin değildir) hadis-i şerifleri de böyledir. (Şu günahı işleyen Cennete giremez, Cehennemliktir, mümin değildir) demek, (O günahtan tevbe edilmezse, af veya şefaate uğramazsa, günahının cezasını çekmeden Cennete giremez) demektir. Çünkü günah ile, imansızlık ayrı şeylerdir. Günah ne kadar büyük olursa olsun, o günahı işleyen kâfir olmaz. Fakat hangi günah olursa olsun, günaha devam edenin kalbi kararır, küfre sürüklenir. Onun için her günahtan kaçmalıdır.

İbadet yapmayan ve günah işleyen müslümana kâfir dememelidir. Ehl-i sünnet âlimlerinin açıklamaları olmadan hadis-i şeriflerden, âyet-i kerimelerden hüküm çıkarmak çok yanlış olur. Mesela, (Bir mümini kasten öldüren Cehennemdedir) mealindeki âyet-i kerimeyi İslam âlimleri, (Bir mümini, mümin olduğu için öldüren Cehennemliktir) şeklinde açıklamışlardır.

Allahü teâlânın var ve bir olduğunu ve Peygamberi ile bildirdiği ahkamı tasdik eden bir mümin, bu ahkama uymakta kusur ederek günah işlerse elbette üzülür. Günah işlemekle kâfir olmaz.
Allah’ı ve Peygamberi tanımayan ve yaptığı iyi işleri, Allah’ın emri olduğu için değil de, başka sebeple yapan bir kimse, Allah’a kul olmayı bile kabul etmiyor. Bu ikisine karşı Allahü teâlânın muamelesi, elbette bir olmaz. Çünkü birisi suçlu ise de müslümandır. Diğeri iyi iş yapmış olsa da kâfirdir. (Hadika)

Vehhabi İbni Baz’ın bozuk kitabı
Sual:
Abdülaziz bin Baz’ın "Akidet-üs-sahiha" adlı kitabı "Doğru İnanç" ismi altında Türkçeye tercüme edilerek dağıtılıyor. Kitapta (İman, dil ile ikrar ve inanılanı yapmaktır. İman itaat ile artar, isyan ile azalır) diyor. Böyle söylemesi doğru mudur?
CEVAP
Yanlıştır. Dikkat edilirse kalb ile tasdik demiyor. Halbuki bir kâfir de dil ile ikrar edebilir. Kalb ile tasdik etmedikçe kıymeti olmaz. İnanılanı yapmak ameldir. Mesela orucun farz olduğuna inanan kimse bunu yapmazsa günaha girer, imanı gitmez. İbni Baz, inanılanı yapmak iman diyerek amel, imanın parçasıdır diyor. Halbuki amel imandan parça değildir. Mesela namaz kılmayana kâfir denmez.

(İman artar, eksilir) demekle de, gerçekte imanın artıp eksildiğini zannediyorlar. Halbuki iman, "Amentü..." de bildirilen altı esasa inanmaktır. Bunun birine inanmamak küfür olur. Bu bakımdan iman zamanla azalıp çoğalmaz. Tevilsiz (iman artar, eksilir) demeleri küfür olur. (İmanın parlaklığı artar, eksilir) demekte mahzur olmaz.

Ehl-i bid’at, (Amel, imandan parçadır) demişlerse de, amel, imanın parçası değildir. Küfrün zıddı iman, günahın zıddı ise ibadettir. İmanı bırakan kâfir olur, ibadeti terk eden günahkâr olur. Amelsiz iman makbuldür, imansız amel ise makbul değildir. Kadınların muayyen hallerinde olduğu gibi, namaz, oruç gibi ibadetleri bırakmak gerekirken imanı hiçbir zaman bırakmak caiz olmaz.

İmam-ı Gazali
hazretleri buyuruyor ki:
Bid’at ehli, (İman edip salih amel işleyenler) mealindeki âyetleri delil gösterip, (Amel imanın parçasıdır) dediler. Halbuki bu ve benzeri âyetler, amelin, imanın içinde değil, dışında olduğunu gösterir. Eğer aksi olsaydı, (ve amilussalihat) sözü lüzumsuz tekrar edilmiş olurdu.

İmam-ı a'zam
hazretleri de buyurdu ki:
İman, dil ile ikrar, kalb ile de tasdiktir. İmanda azalma, çoğalma olmaz. Ancak parlaklığında, kuvvetinde çoğalma olur. Amel, imandan parça değildir. Günah işleyene kâfir denmez. İman herkese gerekirken, her amel herkese gerekmez. Mesela nisaba ulaşmayan fakir zekat vermez. Hayz halinde namaz kılınmaz. Fakat fakire ve hayzlıya iman gerekmez denilemez.

Avrupa’dan bir okuyucumuz diyor ki:
İbni Hudayri diye birisinin Tevhid inancı diye Türkçe’ye çevirdiği kitap ektedir. Bu kitap Vehhabi kitabı mıdır?
CEVAP
Evet Vehhabi kitabıdır. İbni El Hudayri, İbni Baz’a göre daha yumuşak yazmıştır. Mesela ahirette Resulullahın şefaat edeceğine, kerametin hak olduğuna inanıyor. Ama yine bir mezhebi kabul etmemekte direniyor, delil sadece kitab ve sünnet diyor. İbni Teymiyye ve ibni Hazm gibi ehli bid’atten deliller veriyor. İbni Baz’a şeyh ve âlim diyor. Her Vehhabi gibi, evliya ve peygamberlerden istigaseye [yardım istemeye] şirk diyor. (Bilerek namazı terk eden kâfir olur) diyerek de şu âyeti delil gösteriyor:
(Tevbe eder, namaz kılar ve zekat verirlerse, din kardeşiniz olurlar.) [Tevbe11]

Burada namazı zekattan ayırmak yanlıştır. O zaman zekat vermeyen de kâfirdir. Zekat vermeyen, namaz kılmayan kâfir olunca, diğer farz olan ibadetleri yapmayan da kâfir olur. Yani amel imandan parça olur. Amel imandan bir parça olsaydı, her günah işleyen kâfir olurdu. Yeryüzünde hiçbir Müslüman kalmazdı. Sadece namaz kılmayan kâfir demekle sanki biraz yumuşadıklarını göstermek istiyorlar. Daha başka yanlışlıkları da vardır.

Günahkâr da şehid olur
Sual:
Büyük günah işleyen kâfir olur mu? Savaşırken ölen sarhoş şehid olur mu?
CEVAP
Ehl-i sünnete göre, amel, imandan bir parça değildir. Bir mümin, çok günah işlese de kâfir olmaz, kâfir olmadığı için şefaate kavuşabilir.
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Büyük günah işleyen müminlere şefaat edeceğim.) [Nesai, Tirmizi]

(Şirk üzere ölmeyen her mümine şefaat edeceğim.) [Buhari, Müslim]

Peygamber efendimiz, günahkâr müminlere şefaat edeceğini bildirince Ebüdderda hazretleri, (Hırsızlar ve zina eden müminler de şefaate kavuşacaklar mı?) diye sual etti. (Evet onlara da şefaat edeceğim) buyurdu. (Hatib)

Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Allah şirki [küfrü, bozuk imanı] asla affetmez. Diğer bütün günahları ise, istediği kimselerden affeder.) [Nisa 48]

(Ey günahı çok olan kullarım, Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin! Allah bütün günahları affeder. O, sonsuz mağfiret ve nihayetsiz merhamet sahibidir.)
[Zümer 53]

İmam-ı Gazali hazretleri buyuruyor ki: Günah işleyene kâfir denmez. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Cebrail aleyhisselam bana, “Ümmetine müjde ver ki, mümin olarak ölen herkes Cennete girer” dedi. Zina ve hırsızlık eden de Cennete girer mi dedim. “Evet” dedi. Aynı suali üç defa sordum. Üçüncüsünde ise “Evet zina ve hırsızlık eden mümin de [günahının cezasını çektikten sonra] Cennete girer” dedi.) [Buhari, Müslim, Bezzar]

Burada Ehl-i sünnet itikadını bildiriyoruz. Ancak, günah hafife alınmaz. Günahlar zehir gibidir. Her günah Cehenneme götürür. Ama zerre kadar imanı olan, sonunda Cehennemden çıkar. Fakat içki içen, zina eden kimse, kolay kolay imanını muhafaza edemez. Büyük günaha devam edenin kâfir olması kolaylaşır.

Günahkâr veya günah işlerken şehidliği icap ettiren bir sebeple ölen veya öldürülen mümin şehiddir. İbni Abidin hazretleri buyuruyor ki:
İşlediği günah sebebiyle ölen mümin, şehid olmaz. Günah işlerken, şehidliği gerektiren bir sebeple ölürse, Ahiret şehidi olur ve günahının cezasını da yüklenir. Mesela, günah işlerken üzerlerine ev yıkılıp ölen, şehid olur. Fakat şarap içip çatlayan şehid olmaz. Şarap içerken, zulmen öldürülen kimse şehid olur. Çünkü, şaraptan ölmemiş, başka sebeple ölmüştür. Fakat, şarap günahını da yüklenir. Bir kimse, yol keserken boğulursa şehiddir. İşlediği günahın cezasını da çeker. Gasp edilmiş bir at üzerinde savaşırken ölürse, şehid olur. İşledikleri günahın cezasını da yüklenirler. Hazret-i Remlinin bildirdiğine göre, zinadan çocuk doğururken ölen kadın da şehid olur. Fakat kadın, çocuğunu düşürmeye çalışırken ölürse şehid olmaz. (Redd-ül-muhtar, c.2, s.253) [İbni Abidin’in Türkçe tercümesine, şarap kısmını almamışlar. Aslında vardır.]

Hanefi mezhebinin büyük âlimlerinden Hayreddin-i Remli hazretlerinin fetvası şöyle:
Sual: Şarap içen kimse, sarhoş halde iken zulmen öldürülürse şehid olur mu?
Cevap: Evet şehid olur. Şarap içmek masiyet [günah] ise de, şehid olmaya mani değildir. Çünkü şehidlik için, sarhoş olmamak ve masiyet içinde olmamak gibi bir şart yoktur. (Fetava-i Hayriyye c.1, s.16)

İbadet etmeyenin imanı yok mudur?
Sual:
İman ile amel bir midir? İbadet etmeyenin imanı yok mudur?
CEVAP
(İman edenler ve salih, iyi amel işleyenler)
ve (Mümin olarak salih amel işleyenler) mealindeki âyet-i kerime, iman ile amelin başka başka olduklarını göstermektedir. Eğer amel, imanın parçası olsa idi, âyet-i kerimede ayrıca bildirilmezdi. Bir şey başka şeye atfedilince, ikisinin başka başka oldukları anlaşılır. Hucurat suresinde, (Müminlerden iki fırka birbiriyle döğüşürse, aralarını bulun) mealindeki âyet-i kerimede, savaşarak günah işleyenlere mümin denmektedir. Devamındaki, (Müminler, elbette kardeştir. Kardeşlerinizin arasını bulun) mealindeki âyet-i kerime, bunların mümin olduklarını bildirmektedir.

Nisa suresinde mealen, (Allah, şirki elbette affetmez. Dilediklerinin, şirkten [imansızlıktan] başka günahlarını affeder) buyuruldu. Bir hadis-i şerifte, (Cebrail aleyhisselam, şöyle müjdeledi ki, şirk üzere ölmeyen, zina ve hırsızlık etse de, sonunda Cennete girer) buyuruldu. (Buhari)
Bu âyet-i kerime ile hadis-i şerif, iman ile amelin başka başka olduğunu göstermektedir.

Günahkâra kâfir denmez
Allahü teâlânın var ve bir olduğunu ve Peygamberi ile bildirdiği ahkamı tasdik eden bir mümin, bu ahkama uymakta kusur ederek günah işlerse elbette üzülür. Günah işlemekle kâfir olmaz. Allah’ı ve Peygamberi tanımayan ve yaptığı iyi işleri, Allah’ın emri olduğu için değil de, başka sebeple yapan bir kimse, Allah’a kul olmayı bile kabul etmiyor. Bu ikisine karşı Allahü teâlânın muamelesi, elbette bir olmaz. Çünkü birisi suçlu ise de müslümandır. Diğeri iyi iş yapmış olsa da kâfirdir.

Amel imandan bir parça olsaydı, her günah işleyen kâfir olurdu. Hiç müslüman kalmazdı. Hadis-i şeriflerde bazı iyilikler imana, bazı kötülükler küfre bağlı olarak bildirilmiş ise de, böyle buyurulması, bu iyilik ve kötülüklerin önemini, şiddetini bildirmek içindir. (Haya imandan bir şubedir), (Temizlik imanın yarısıdır) ve (İman namazdır) hadis-i şerifleri böyledir. Başka âyet-i kerimelerin ve hadis-i şeriflerin yardımı ile, bunların, imandan veya küfürden parça olmadığı anlaşılmaktadır.

Büyük günah işleyenin imanı gitmez, kâfir olmaz. Günah işleyen müslümana (fasık) denir. İtikadı [imanı] düzgün olan fasıklar, ahirette Cehennem azabını görse de, sonunda mutlaka Cehennemden çıkar.

Müslümanlığın temeli, Allahü teâlânın birliğine ve Muhammed aleyhisselamın bildirdiği belli olan emirlerin ve yasakların hepsini Allah tarafından getirmiş olduğuna inanmaktır. Yani emirleri yapmak ve yasak edilenleri yapmamak imanın şartı değil ise de, yapmak ve yapmamak gerektiğine inanmak imanın şartıdır. Böyle imanı olmayan, yani müslüman olmayana (kâfir) denir. Kâfirler, ne kadar iyi iş ve faydalı buluşlar yapsa da, ahirette azaptan kurtulamaz.

Önce iman, sonra amel
İbadetler ve bütün iyi işler kıymetli ise de, bunları yapmak, imanın yanında ikinci derecede kalır. İman temel, iyi işleri yapmak ikinci derecededir, imandan sonra gelir. İmanın ve iman ile birlikte olan iyi işlerin dünyada da, ahirette de faydaları vardır. İnsanı saadete ulaştırırlar. İmansız olan iyi işler insanı dünyada saadete kavuşturabilir. Ahirette faydası olamaz.

Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Allah’a iman etmeyenlerin yaptıkları faydalı işler, fırtınalı bir günde rüzgarın savurduğu küller gibidir. Ahirette o işlerin hiçbir faydasını bulamazlar.) [İbrahim 18]

(Kıyamet günü onların iyi işlerini, bizim için yapmadıklarından, kimler için yaptılar ise, onlara doğru saçılan ince toz haline getiririz.)
[Furkan 23]

(Emekleri en ziyade boşa gidenler, dünyada güzel iş yaptıklarını sanır. Halbuki boşuna uğraşırlar, Rablerinin âyetlerine ve kıyamette Onun huzuruna çıkacaklarına inanmazlar. Biz de onların iyiliklerini yok ederiz. İyilikleri ile kötülüklerini ölçmeyiz.)
[Kehf 103-105]

(Kâfirlerin cami yapmaları caiz değildir. Yerinde ve yarar bir iş değildir. Onların cami yapmaları ve diğer bütün beğendikleri işleri, kıyamette boşa gidecek ve Cehennemde, sonsuz olarak cezalandırılacaktır.)
[Tevbe 17]

(İşte ahirette onlara ateşten başka bir şey yoktur. İşledikleri şeyler boşa gitmiştir. Zaten yapmakta oldukları da bâtıldır.)
[Hud 16]

(Kâfirlerin dünyada yaptıkları iyi işler, çölde görünen seraba benzer. Susuz kalan adam onu uzaktan su sanır. Fakat, yanına varınca, umduğunu bulamaz. Kâfirler de, kıyamette, dünyada yaptıkları iyilikleri serap gibi yapan, yani yok eden Allah’ı bulur ve hesabını Ona verir.)
[Nur 39]

Bu âyet-i kerimeler de, amelin, imanın bir parçası olmadığını, kâfirlerin hiçbir amelinin fayda vermeyeceğini göstermektedir.

İddia sahipleri de müslüman olamazdı
Sual:
Mısırlı bir yazarın (Biz Müslüman mıyız?) isimli bir kitabını okudum. Kitabın adı tuhafıma gitmişti. Kitapta büyük günah işleyenlerin Müslüman olmadıklarını bildiriyor. Dinimizde büyük günah işleyen kâfir mi olur?
CEVAP
30 sene önce, bir dergide, bu kitabın ismi için bir fiske yazılmıştı. (Biz Müslüman mıyız diyorsunuz, sizi bilmeyiz, ama Elhamdülillah biz Müslümanız) denmişti.

Müslüman, imanından, Müslümanlığından şüphe etmemelidir. Günah ayrı, kâfirlik ayrıdır.
Mısırlı yazarlar genelde, Selefiye itikadında mezhepsiz kimselerdir. Ameli imandan parça bilirler ve günah işleyen Müslümanlara kâfir derler. Özel olarak şu hadis-i şerifi delil olarak alırlar:
(Zâni, zina ederken, şârib, şarap içerken, hırsız, çalarken mümin değildir.) [Buhari]

Halbuki İslam âlimleri, bu hadis-i şerifi açıklarken, kâmil mümin değildir diye açıklamışlar. İmanı parlak değildir, kuvvetli değildir diye açıklamışlardır. Çünkü başka bir hadis-i şerifin meali şöyledir:
(Cibril aleyhisselam, “Allah’a şirk koşmadan ölen Cennete girecektir” dedi. Ben “hırsızlık yapsa, zina etse de mi?” dedim evet dedi. Üç kere sordum. Sonra evet şarap içse de dedi.) [Buhari, Tirmizi]

Demek ki, zina eden, içki içen ve hırsızlık eden de, sonunda Cennete gidecektir. Çünkü Ehl-i sünnet itikadında amel imandan parça değildir. Günah işleyen kâfir olsaydı, dünyada Müslüman kalmazdı. Bu iddia sahipleri de Müslüman olamazdı. Masum olmak, yani günah işlememek Peygamberlere mahsustur.

Mümine kâfir demek
Sual:
Bir arkadaş, günah işlediğini sandığı veya günah işleyen müslümanlara kâfir diyor, onlara lanet ediyor. Böyle yapması doğru mudur?
CEVAP
Yanlıştır. Günah işleyen müslümana kâfir denmez. Çünkü Ehl-i sünnete göre, bir insan günah işlemekle kâfir olmaz. Bazı bid'at fırkaları, günah işleyene, kendileri gibi düşünmeyen müslümanlara kâfir demek sapıklığında bulunmuşlardır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Mümine kâfir diyenin, kendisi kâfir olur.) [Buhari]
Müslümanım diyen, kelime-i şehadet söyleyen kimseye kâfir denmez.

Bir savaşta, kelime-i şehadet getiren birisini öldüren kimseye, Resulullah efendimiz, (Kelime-i şehadet söyleyen kimseyi niçin öldürdün?) buyurdu. O kimse de, (Dili ile söylüyordu ama kalbi ile inkâr ediyordu) dedi. (Kalbini yarıp da baktın mı?) diyerek onu tekdir buyurdu.

Onun için mümine kâfir demekten, ona lanet etmekten sakınmalıdır! Lanet, sahibine döner. Hadis-i şerifte, (Kul, lanet edince, lanet edilen buna müstahak değilse, kendine döner) buyuruldu. (Beyheki)

Bedenin işi, kalbin işi değildir
Sual:
Vehhabi kitabı, (Bir kimse, beni çocuklarından, ana babasından ve herkesten daha çok sevmedikçe, imanı tamam olmaz) hadis-i şerifini yazıyor. (Muhabbet, kalbde olur. Kalbin işidir. Bunun için, bu hadis, amellerin, ibadetlerin imandan parça olduğunu, imanın şartı olduğunu gösteriyor) diyor.
CEVAP
Muhabbet, kalbin işi değil, sıfatıdır. Kalbin işi olduğunu kabul etsek bile, bedenin, organların işi, kalbin işi değildir. Büyük günahları işleyen ceza görür. Bunları kalbinde bulunduran, yapmaya niyet eden ceza görmez. Kalbin iyi işi, inanmaktır. Kalbin kötü işi inanmamaktır, imansızlıktır. Bedenin kötü işi, imansızlık değildir. Mesela, yalan söylemek haramdır. Yalan söyleyen kötü iş yapmış olur. Fakat, kâfir olmaz. Ancak yalan söylemenin haram olduğunu kabul etmeyen veya beğenen kâfir olur.

Vehhabi [Feth-ül-mecid] kitabının 339. sayfasında, (Allah sevgisi olunca, Ona itaat edenleri, Onun Peygamberlerini, salih kullarını, Allah’ın sevdiklerini de sevmek lazım olur) diyor. O halde, Evliyayı sevmek, Allah sevgisinin alametidir. Bu sevgisini açıklayanlara dil uzatılamaz. Vehhabi kitabının da yazdığı gibi, Allahü teâlânın sevmediklerini sevmek yasaktır, küfürdür. Allahü teâlânın sevdiklerini sevmek lazımdır ve imanın alametidir. İbadetlerin en üstünü olduğu bildirilen hubb-i fillah ve buğd-ı fillah da bu demektir. Kâfirler, müşrikler, Allahü teâlâyı sevmiyor. Başka şeyleri seviyor. Müslümanlar, Allahü teâlâyı sevdikleri için, Onun sevdiği Peygamberi ve Evliyayı seviyorlar. Vehhabi kitabı, bu iki sevgiyi birbirine karıştırıyor. Birincisinin kötü olduğunu bildiren âyet-i kerimeleri, ikinci sevgiye de yaymaya kalkışıyor.

[Aslında burada da maksatlarını gizlemektedirler. Yani demek istiyorlar ki:
“Ey müslüman olduğunu iddia edenler! Vehhabilikten önce atalarınızın asırlarca küfür üzere yaşayıp, müşrik olarak öldükleri gibi siz de küfür üzere yaşıyorsunuz. Böyle devam ederseniz siz de müşrik olarak öleceksiniz. Vehhabilik gelince İslam dini tamam oldu, kemal buldu. Vehhabiliğin dışındaki itikadınız yanlıştır. Şirk üzeresiniz. Gerçek Allah sevgisi bizde vardır. Gerçekte Ona itaat biz ediyoruz. Onun salih kulları biziz. Bu yüzden Allah bizi sevmektedir. Bize inanmak, bizi sevmek herkese lazım olur.”]
Evet, aslında böyle demek istiyorlar.

Biz de aynı mantıkla diyoruz ki, ingilizlerin kurduğu bu yolunuzdan dönün, tevbe edin, müslüman olun, yani ehl-i sünnet olun. Küfrü gerektiren diğer inanışlarınız bir yana, müslümanlara kâfir dediğiniz için, sadece bu yüzden kâfir olmaktasınız. Bu yüzden sizi sevmiyoruz. Sevmemiz de mümkün değildir.

Çünkü hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(İmanın temeli müslümanları sevmek ve kâfirleri sevmemektir.) [İ. Ahmed]

(İmanın efdali Allah için sevmek, Allah için buğzetmek, diliyle de Allah’ı anmak, kendisine hoş geleni, başkasına da hoş görmek, istemediği bir şeyi başkası için de istememek, hayır konuşmak veya susmaktır.)
[Taberani]

Cenab-ı Hak, Hazret-i İsa’ya buyurdu ki:
(Yer ve göklerdeki bütün mahlukatın ibadetlerini yapsan, dostlarımı sevmedikçe ve düşmanlarıma düşmanlık etmedikçe, hiç faydası olmaz.) [K. Saadet]