Sual: Cebriye fırkasının inancı nasıldır?
CEVAP
Cebriye [Mürciye] denilen dalalet fırkası (Bize imanı veren de ibadet
ettiren de Allah’tır. Allah her işi zorla yaptırır. İnsan kaderine mahkûmdur.
Hiç kimse, işlediği günahtan mesul değildir) diyerek şu âyetleri delil olarak
gösteriyor:
(Allah, dilediğini hidayete kavuşturur, dilediğini dalalette bırakır.)
[İbrahim 4]
(Eğer Rabbin dileseydi, yeryüzündeki insanların hepsi iman ederdi. O
halde inanmaları için insanları zorlayacak mısın? Allah’ın izni olmadıkça, hiç
kimse, iman edemez.) [Yunus-99,100]
(Sizi de, yaptığınız işleri de yaratan Allah’tır.) [Saffat 96]
Muhammed Masum hazretleri buyuruyor ki:
Hayır ve şerrin yaratılmasında, insanın irade ve ihtiyarının da tesiri vardır.
İnsanın iradesine, dilemesine kesb denir. İnsanın yapmak istediği işi,
Allahü teâlâ da dilerse, o şeyi yaratır.
Demek ki, insanların yaptığı her hareket, her iş, insanın kesbi ve Allahü
teâlânın yaratması iledir. İnsan istiyor Allahü teâlâ da yaratıyor.
Cebriye [Mürciye] fırkası, insanın kesbini, iradesini inkâr ederek, (İnsan
istese de, istemese de her hareketini, her işini Allah yaratır. İnsanın her işi,
ağaç yapraklarının rüzgardan sallanması gibidir. Her şeyi Allah zorla
yaptırıyor) dediler. Böyle söylemek küfürdür. Elin titremesi başkadır. İsteyerek
oynatması başkadır. Kur'an-ı kerimde mealen buyuruldu ki:
(İsteyen iman etsin, dileyen inkâr etsin. İnkârcılara Cehennem ateşini
hazırladık.) [Kehf 29]
Allahü teâlâ zorla inandırırsa niye isteyen iman etsin, dileyen inkâr etsin
diyecek ki? Demek ki Allahü teâlâ, insana bir irade verdi. İnanmak da inkâr
etmek de insanın elindedir. Eğer Allahü teâlâ zorla küfre soksa veya zorla günah
işletse, hâşâ zulmetmiş olmaz mı? Kâfir, yarın ahirette, Allahü teâlâya,
“Hidayete kavuşturan sendin, dalalette, küfürde bırakan da sendin. Bana iman
ettirmedin, beni dalalette bıraktın ben de küfür işledim, şimdi beni kendi
yaptığın işten dolayı sorguya mı çekiyorsun?” demez mi? Allahü teâlâ hiç
adaletsiz iş yapar mı? İnsanlara zulmeder mi? Kur'an-ı kerimde mealen buyuruldu
ki:
(Allahü teâlâ, onlara zulmetmez. Onlar, kendilerine zulmediyorlar.) [Nahl
33]
Bir cebriyeci kendisine haksız saldırana kızar, ensesine bir tokat vursan, “ne
yapıyorsun” der, ona “Kader böyle, bunları yapan Allah’tır desen, sana hak verir
mi? Cebriyeciler, (Kâfirler mazurdur. Çünkü, işleri yapan Allah’tır. Bunlar,
mecburdur) diyorlar. Bu sözleri küfürdür. Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor
ki:
(Onları hesap mahallinde durdurun! Hesap olunacaklardır.) [Saffat
24]
(Rabbin hakkı için, onların hepsini yaptıklarından dolayı sorguya çekeceğiz.)
[Hicr 92, 93]
(Zerre kadar hayır ve şer işleyen, karşılığını görür.) [Zilzal 7,8]
(Kişi önceden ne hazırladığını, ne getirdiğini görecektir.) [Tekvir 14]
Peygamber efendimiz buyuruyor ki:
(Mürciye ve Kaderiyenin [Mutezilenin] İslamiyet’ten nasibi yoktur.)
[Buhari]
(Allahü teâlâ, Kaderiye ve Mürciyeye 70 Peygamber lisanı ile lanet etmiştir.)
[Taberani]
(Kaderiye ve Mürciye, Kevser havuzunun başına varamaz ve Cennete giremez.)
[Ebu Davud]
Mutezile fırkası
Sual: Mutezile fırkası nasıl meydana çıkmıştır, fikirleri nelerdir?
CEVAP
Bozuk fırkalardan biri olan Mutezile, Hasan-ı Basri hazretlerinin
derslerinde bulunan Vasıl bin Ata tarafından ortaya çıkarılmıştır. Büyük Ehl-i
sünnet âlimi ve veli bir zat olan Hasan-ı Basri, (Büyük günah işleyen ne
mümindir ne de kâfirdir) diyerek Ehl-i sünnetten ayrılan Vasıl bin Ata için,
(İ'tezele anna Vasıl) yani (Vasıl bizden ayrıldı) buyurmuştu.
Buradaki i’tezele [ayrıldı] kelimesinden dolayı Vasıl'a ve onun yolunu
tutanlara Mutezile ismi verilmiştir.
Sonraki yıllarda bilhassa felsefe eğitimi yapmış ve felsefeye meraklı kişiler,
Vasıl bin Ata'nın yolundan yürüyerek, Allahü teâlânın zâtı ve sıfatları ile,
kader, amellerle (ibadetlerle, muamelatla..) iman arasındaki münasebet ve diğer
konularda İslam dininin sınırlarını zorlayacak kadar ileri derecelere varan
ayrılıklara düşmüşlerdir.
Kuru akılcı ve bid’at fırkalardan Mutezilenin görüşlerinden bazıları şunlardır:
Sahabenin hepsinin adil ve Cennetlik olduğunu inkâr ederler. Halbuki Kur’an-ı
kerimde mealen, (Onların hepsine hüsnayı [Cenneti] vaad ettik)
buyuruluyor. (Hadid 10)
Miracı, diğer mucizeleri ve kerameti inkâr ederler.
Kur’an-ı kerimde, kerametin hak olduğunu bildiren âyetlerden bazıları şunlardır:
Ledün ilmine sahip bir zat, Belkıs’ın tahtını bir anda getirdi. (Neml 40)
Hazret-i Meryem’e her zaman taze meyve ve yiyecek verilirdi. (Al-i imran
37)
Eshab-ı kehf asırlarca, ölmeden uyudu. (Kehf 17,18)
(Cennette olanlara Allah görülmez) derler. Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor
ki:
(Ahirette, yüzleri nurlu olarak, Rablerine bakarlar.) [Kıyamet 22, 23]
(Günah işleyen kâfir olur, amel imandan parçadır) derler. Ehl-i sünnet
itikadında, amel ile iman ayrıdır, günah işleyene kâfir denmez. Günah işleyen
kâfir olsaydı, yeryüzünde müslüman kalmazdı. Masum olmak meleklere mahsustur.
Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Allah şirki [küfrü] affetmez. Diğer bütün günahları ise, istediğini
affeder.) [Nisa 48]
(Kabir ziyaretinde, enbiya ve evliyadan yardım istemek caiz değil) derler.
Hadis-i erbain’de (Bir işinizde, sıkışıp şaşırınca, kabirdekilerden yardım
isteyin!) buyuruluyor.
Kabir sualini, kabir azabını inkâr ederler. Hadis-i şerifte, (Kabir azabı
haktır) buyuruldu. (Buhari)
(Ölüye, dua fayda etmez) derler. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Dirilerin duaları ile, ölülere çok rahmet verilir. Dirilerin, ölülere
hediyesi, onlar için dua ve istiğfar etmektir.) [Deylemi]
(Sırat, mizan, şefaat diye bir şey yok) derler. Hadis-i şeriflerde buyuruldu
ki:
(Kıyamette mizan, sırat, şehidi rahatsız etmez.) [Beyheki]
(Cehennem üzerine Sırat köprüsü kurulur.) [Buhari]
(Büyük günah işleyenlere şefaat edeceğim.) [Nesai]
(Akıl, herkeste eşittir. Akıl şaşmaz bir hüccettir. Aklın beğendiği, güzel
gördüğü şeyler farz, çirkin gördüğü şey ise haramdır. Din bildirmese de, akılla
haramı ve farzları bilmek mümkündür) derler.
Her ne kadar akıl, iyiyi kötüden ayıran bir kuvvet ise de, her işte ölçü olmaz.
Allahü teâlâya ait bilgilerde akıl senet olmaz. Akıl, kendi başına dinin emir ve
yasaklarını bilseydi, Peygamberlere, âlimlere lüzum kalmazdı. Dinin hükümlerini
duymayan, cezalandırılmaz. Bir âyet-i kerime meali:
(Biz Peygamber göndermedikçe kimseye azap etmeyiz.) [İsra 15]
Eski milletlere mubah olan bazı şeyler, bizlere haram edilmiş, eskilere haram
olan bazı şeyler de bizlere mubah kılınmıştır. Demek ki, bir şeyin farz veya
haram oluşu, ancak dinin emri ile belli olur, akıl ile belli olmaz. Mesela
eskiden sığır ve davar iç yağı haram idi, bizlere ise helaldir. (Enam 146)
Ehl-i sünnet âlimleri buyuruyor ki:
Nakil yolu ile anlaşılan, yani Peygamberlerin söyledikleri şeyleri, akıl ile
araştırmaya uğraşmak, düz yolda, güç giden, yüklü bir arabayı, yokuşa çıkarmak
için zorlamaya benzer. Yokuşa doğru at, kamçılanırsa, çabalaya çabalaya, ya
yıkılıp canı çıkar, yahut, alışmış olduğu düz yola kavuşmak için sağa sola ve
geriye kıvrılarak arabayı yıkar ve eşyalar harap olur. Akıl da, yürüyemediği,
anlayamadığı ahiret bilgilerini çözmeye zorlanırsa, ya yıkılıp insan aklını
kaçırır veya bunları alışmış olduğu, dünya işlerine benzetmeye kalkışarak,
yanılır, aldanır ve herkesi aldatır.
Akıl, his kuvveti ile anlaşılabilen veya hissedilenlere benzeyen ve onlara
bağlılıkları bulunan şeyleri birbirleri ile ölçerek, iyilerini kötülerinden
ayırmaya yarayan bir ölçüdür. Böyle şeylere bağlılıkları olmayan varlıklara
eremeyeceğinden, şaşırıp kalır. O halde, Peygamberlerin bildirdikleri şeylere,
inanmaktan başka çare yoktur.
Ehl-i sünnet âlimleri, mutezilenin dalalette olduğunu âyet ve hadislerle ispat
etmişlerdir.
Cebriye ve mutezileye cevap
Sual: Bir beyitte şöyle deniyor:
İnsana bela gelmez, Rabbimiz yazmadıkça,
Rabbimiz bela yazmaz, insanlar azmadıkça.
Bu ifadeler, Ehl-i sünnete aykırı değil midir? Bu, cebriye fırkasının
itikadı değil mi?
CEVAP
Hayır, bu iki mısra, hem cebriye, hem de mutezile fırkasına cevaptır.
Mutezile, (Kaderini herkes kendi belirler) diyor. Birinci mısra, buna
cevap olarak, (Takdirde olmazsa insan bir şey yapamaz) deniyor.
Cebriye ise, (Her şeyi bize zorla yaptıran Allah'tır) diyor. İkinci
mısrada da, (Allah'ın takdiri insanların amellerine göredir) deniyor. İki
satırla, iki fırkaya da cevap verilmiştir.
İmam-ı Rabbani hazretleri de buyuruyor ki:
Kaza ve kader bilgisini, çok kimseler anlayamadığından, doğru yoldan
ayrılmıştır. Bunlardan bir kısmı, insanların isteyerek yaptığı işlerinin zorla
olduğunu sanmış, çokları da, insanların her işi yaratarak yaptığını, isteyerek
yapılan işlere, Allahü teâlânın karışmadığını söylemiştir. Üçüncüsü de, doğru
yoldakilerin, İslamiyet’i iyi anlayanların sözüdür ki, bunlar, (Fırka-i
naciyye) ismiyle müjdelenmiş olan (Ehl-i sünnet vel-cemaat)
âlimleridir. Bunlar, birinci ve ikinci kısımda olanlar gibi taşkınlık yapmamış,
orta yolu seçmişlerdir.
Eşari ve cebriye
Sual: İmam-ı Eşari’nin insanın iradesiyle ilgili bildirdikleri, cebriyeye
yakın mıdır?
CEVAP
Yakın olanları vardır. Yakın olmak, cebriye olmak demek değildir. İmam-ı
Eşari, Ehl-i sünnetin iki itikad imamından biridir. İmam-ı Maturidi’nin
bildirdiğiyle, arasında söyleyiş farkı vardır. İmam-ı Rabbani hazretleri
buyuruyor ki:
Bir işin yapılması başkadır, iyi veya kötülüğünün yapılması başkadır. O halde,
işin iyi veya kötü olması için de, kuvvetin ayrıca tesiri lazımdır. İnsanların
kudretini Allahü teâlâ yarattığı gibi, bu kudretin tesir etmesini de Allahü
teâlâ yaratmaktadır. Bunun için, kulun kudreti de tesir eder. İmam-ı Eşari’nin
bildirdiklerini, cebriyeden ayıran şey, cebriye mezhebinde, (Bir insan bir işi
yaptı demek mecazdır. Yani, o istekli işi, yalnız Allahü teâlâ yapmıştır. O
insanın eliyle yapmıştır. İnsanda kudret yoktur) derler. İmam-ı Eşari ise, (İşi
yapan, hakikatte insandır. Ancak, insanın isteğiyle değil, Allahü teâlânın
istemesiyle yapmıştır) diyor. Ehl-i sünnetten, İmam-ı Eşari’den başkaları, kulun
kudreti, yaptığı istekli işte tesir eder diyor. İmam-ı Eşari ise, kudreti ancak,
işin yaratılmasına sebep olup, yaratılmasında tesiri olmaz diyor ki, her ikisine
göre de, işi insan yaptı demek doğru olur. Ehl-i sünnet, cebriyeden, böylece
ayrılmış olur. Cebriye mezhebinin, insanın, istekli işlerini yaptığını kabul
etmemesi, işi insan yaptı demek mecazdır demesi küfürdür. (1/289)