Sual: Kadere iman ne demektir? Kader inkâr edilebilir mi?
CEVAP
İmanın altıncı şartı, kadere, hayır ve şerrin Allahü teâlâdan olduğuna
imandır. Amentü’deki, (Ve bil kaderi hayrihi ve şerrihi minallahi teâlâ)
ifadesi, kaderin, hayır ve şerlerin hepsinin Allahü teâlâdan olduğuna iman
etmeyi bildirmektedir.
İnsanlara gelen hayır ve şer, fayda ve zarar, kazanç ve ziyanların hepsi, Allahü
teâlânın takdir etmesi iledir. Kader, lügatte, bir çokluğu ölçmek,
hüküm ve emir demektir. Çokluk ve büyüklük manasına da gelir. Allahü teâlânın,
bir şeyin varlığını ezelde dilemesine kader denilmiştir. Kaderin, yani varlığı
dilenilen şeyin var olmasına Kaza denir. Kaza ve kader kelimeleri,
birbirinin yerine de kullanılır. Buna göre kaza demek, ezelden ebede kadar
yaratılacak şeyleri, Allahü teâlânın ezelde dilemesidir. Bütün bu eşyanın,
kazaya uygun olarak, daha az ve daha çok olmayarak yaratılmasına kader denir.
Allahü teâlâ, olacak her şeyi ezelde, sonsuz öncelerde, biliyordu. İşte bu
bilgisine kaza ve kader denir.
Bütün hayvanların, nebatların, cansız varlıkların [katıların, sıvıların,
gazların, yıldızların, moleküllerin, atomların, elektronların, elektro-magnetik
dalgaların, kısaca her varlığın hareketi, fizik olayları, kimya tepkimeleri,
çekirdek reaksiyonları, enerji alışverişleri, canlılardaki fizyolojik
faaliyetler], her şeyin olup olmaması, kulların iyi ve kötü işleri, dünyada ve
ahirette, bunların cezasını görmeleri ve her şey, ezelde, Allahü teâlânın
ilminde var idi. Bunların hepsini ezelde biliyordu. Ezelden ebede kadar olacak,
eşyayı, özellikleri, hareketleri, olayları, ezelde bildiğine uygun olarak
yaratmaktadır. İnsanların iyi ve kötü bütün işlerini, Müslüman olmalarını,
küfürlerini, istekli ve isteksiz bütün işlerini, Allahü teâlâ yaratmaktadır.
Yaratan, yapan yalnız Odur. Sebeplerin meydana getirdiği her şeyi yaratan Odur.
Her şeyi bir sebep ile yaratmaktadır.
Mesela, ateş yakıcıdır. Hâlbuki yakan Allahü teâlâdır. Ateşin, yakmakta hiçbir
ilgisi yoktur. Fakat, âdeti şöyledir ki, bir şeye ateş dokunmadıkça, yakmayı
yaratmaz. [Ateş, tutuşma sıcaklığına kadar ısıtmaktan başka bir şey yapmaz.
Organik cisimlerin yapısında bulunan karbona, hidrojene, oksijenle birleşmek
ilgisi veren, elektron alış-verişlerini sağlayan, ateş değildir. Doğruyu
göremeyenler, bunları ateş yapıyor sanır. Yakan, yanma tepkisini yapan, ateş
değildir. Oksijen de değildir. Isı da değildir. Elektron alış-verişi de
değildir. Yakan, yalnız Allahü teâlâdır. Bunların hepsini, yanmak için sebep
olarak yaratmıştır. Bilgisi olmayan kimse, ateş yakıyor sanır. İlkokulu bitiren
bir kimse, (ateş yakıyor) sözünü beğenmez. Hava yakıyor der. Ortaokulu bitiren
de, bunu kabul etmez. Havadaki oksijen yakıyor der. Liseyi bitiren, yakıcılık
oksijene mahsus değildir. Her elektron çeken element yakıcıdır der. Üniversiteli
ise, madde ile birlikte enerjiyi de hesaba katar. Görülüyor ki, ilim
ilerledikçe, işin içyüzüne yaklaşılmakta, sebep sanılan şeylerin arkasında, daha
nice sebeplerin bulunduğu anlaşılmaktadır.
İlmin, fennin en yüksek derecesinde bulunan, hakikatleri tam gören Peygamberler
ve O büyüklerin izinde giderek, ilim deryalarından damlalara kavuşan İslam
âlimleri, bugün yakıcı, yapıcı sanılan şeylerin, aciz, zavallı birer vasıta ve
mahlûk olduklarını, hakiki yapıcının, yaratıcının sebepler değil, Allahü teâlâ
olduğunu bildiriyor.] Yakıcı, Allahü teâlâdır. Ateşsiz de yakar. Fakat, ateş ile
yakmak âdetidir. Yakmak istemezse, ateş içinde yakmaz. İbrahim aleyhisselamı
ateşte yakmadı. Onu çok sevdiği için, âdetini bozdu. [Nitekim ateşin yakmasını
önleyen maddeler de yaratmıştır. Bu maddeleri, kimyagerler bulmaktadır.]
Allahü teâlâ dileseydi, her şeyi sebepsiz yaratırdı. Ateşsiz yakardı. Yemeden
doyururdu. Tayyaresiz uçururdu. Radyosuz, uzaktan duyururdu. Fakat lütuf ederek,
kullarına iyilik ederek, her şeyi yaratmasını bir sebebe bağladı. Belirli
şeyleri, belli sebeplerle yaratmayı diledi. İşlerini, sebeplerin altına gizledi.
Kudretini sebepler altında sakladı. Onun bir şeyi yaratmasını isteyen, o şeyin
sebebine yapışır, o şeye kavuşur. [Lambayı yakmak isteyen, kibrit kullanır.
Zeytinyağı çıkarmak isteyen, baskı aleti kullanır. Başı ağrıyan, aspirin
kullanır. Cennete gidip, sonsuz nimetlere kavuşmak isteyen, İslamiyet'e uyar.
Kendini tabanca ile vuran ölür. Zehir içen ölür. Terli iken su içen, hasta olur.
Günah işleyen, imanını gideren de, Cehenneme gider. Herkes, hangi sebebe
başvurursa, o sebebin vasıta kılındığı şeye kavuşur. Müslüman kitaplarını
okuyan, Müslümanlığı öğrenir, sever, Müslüman olur. Dinsizlerin arasında
yaşayan, onların sözlerini dinleyen, din cahili olur. Din cahillerinin çoğu
kâfir olur. İnsan hangi yerin vasıtasına binerse, oraya gider.]
Kadere iman farzdır. Bu husus Kur'an-ı kerim ve hadis-i şerifler ile
bildirilmiştir. Allahü teâlâ, ezeli ilmiyle, insanların ve diğer mahlûkatın, ne
zaman doğacağını, ne zaman öleceğini ve ne yapacaklarını bilir. İlahın her şeyi
bilmesi, her şeye gücü yetmesi gerekir. Bilmeyen, gücü yetmeyen, muhtaç olan,
ölebilen ilah olamaz. Allahü teâlâ, herkesin ne yapacağını bilir. Kur'an-ı
kerimde mealen, (Allah, onların işlediklerini ve işleyeceklerini bilir)
buyuruluyor. (Bekara 255)
İnsanların başına gelecek olaylar, doğacakları, ölecekleri ve ne iş yapacakları
gibi bütün bilgiler, levh-i mahfuz denilen bir kitaptadır. Bu kitaptaki
bilgilere kader deniyor. Kader hakkında birçok âyet-i kerime vardır. Birkaçının
meali şöyledir:
(Yeryüzünde vuku bulan ve başınıza gelen bir musibet yoktur ki, biz onu
yaratmadan önce, bir kitapta [levh-i mahfuzda yazılmış] olmasın. Elbette
bu, Allah’a kolaydır.) [Hadid 22]
(Ölümü Allah’ın iznine bağlı olmayan hiç kimse yoktur.) [Al-i İmran145]
(Ölüm zamanını takdir eden ancak Allah’tır.) [Enam 2]
(Yaptıkları küçük büyük her şey, satır satır kitaplarda yazılmıştır.) [Kamer
52, 53]
(Her ümmetin bir eceli vardır, gelince ne bir an geri kalır, ne de bir an ileri
gider.) [Araf 34]
(Biz, her şeyi kader ile [bir ölçüye göre] yarattık.) [Kamer 49]
(Allah her canlının durduğu yeri ve sonunda bırakılacağı mekânı bilir. Hepsi
açık bir kitapta [levh-i mahfuzda] dır.) [Hud 6]
(Göklerde ve yerde zerre miktarı bir şey, Ondan gizli kalmaz. Bundan daha küçük
ve daha büyüğü de, apaçık kitaptadır.) [Sebe 3]
(Bir canlıya verilen ömür ve ömrünün azaltılması da mutlaka bir kitaptadır.)
[Fatır 11]
Peygamber efendimiz, bu âyet-i kerimeleri açıklamıştır. Kadere inanmak, imanın
altı şartından biridir. Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:
(İman; Allah’a, meleklere, kitaplara, peygamberlere, ahiret gününe, [yani
Cennete, Cehenneme, hesaba, mizana], kadere, hayrın ve şerrin Allah’tan
olduğuna, ölüme, öldükten sonra dirilmeye, inanmaktır. Allah’tan başka ilah
olmadığına ve benim Onun kulu ve resulü olduğuma şehadet etmektir.) [Buhari,
Müslim, Nesai]
(Kadere inanmak, iman esaslarındandır.) [Ebu Davud, Tirmizi]
(Kadere inanmayan imanın gerçeğine erişmez.) [Nesai]
(Kaderi inkâr edenin İslam’dan nasibi yoktur.) [Buhari]
(Kadere iman etmek, tevhidin nizamıdır.) [Deylemi]
(Ahir zamanda şerli kimseler kader hakkında konuşur.) [Hâkim]
(Ahir zamanda kaderi inkâr edenler çıkacaktır) [Tirmizi]
(Ahir zamanda, şu üç şeyden korkuyorum: Müneccimlere [falcılara]
inanmak, kaderi inkâr ve idarecilerin zulmü.) [Taberani, İbni Asakir, Hatib,
İbni Ebi Âsım]
(Kaderi inkâr etmeyin. Hıristiyanlar kaderi inkâr eder.) [Cami-us-sagir]
(Ümmetim kaderi inkâr etmedikçe, dinde sabittir. Kaderi yalanlayınca helak
olurlar.) [Taberani]
(Ahirette kaderi tekzib edene rahmet nazarı ile bakılmaz.) [İ. Adiy]
(Şu üç şeyden korkuyorum:
1- Âlimin sürçmesi,
2- Münafıkların (Kur'an böyle diyor) diyerek tartışmaya girişmesi,
3- Kaderin inkâr edilmesi.) [Taberani]
(Kaderden bahsedilince dilinizi tutunuz!) [Taberani]
(Kaderi inkâr edene, bütün peygamberler lanet eder.) [Taberani]
(Kadere, hayra ve şerre iman etmedikçe, başa gelenin asla şaşmayacağına, başa
gelmemesi mukadder olanın da asla gelmeyeceğine inanmadıkça, hiç kimse iman
etmiş sayılmaz.) [Tirmizi]
(Bütün Peygamberler şunlara lanet etmiştir:
1) Allah’ın kitabında olmayan şeyi ona ekleyen [Kur’anda böyle yazıyor diye
yalan söyleyen, Kur’anı kendi görüşüne göre tevil eden],
2) Allah’ın kaderini inkâr eden,
3) Allah’ın zelil ettiğini aziz, aziz ettiğini de zelil eden zalim idareci.)
[Taberani] (Mesela fasık bir kimseye değer vermek, onu itibarlı bir yere
getirmek, salih bir kimseye değer vermemek, onu itibarsız, aşağı bir yere
getirmek.)
Kaderi yaratan Allahü teâlâdır. Her şeyi yaratan Allahü teâlâdır. Birkaç hadis-i
şerif meali şöyledir:
(Allahü teâlâ buyurur: “Ben âlemlerin rabbiyim, hayrı da, şerri de ancak ben
tayin ederim. Hakkında şer yazdığıma yazıklar olsun, hakkında hayır yazdığıma
ise ne mutlu.) [İ.Neccar] (Allahü teâlâ, kullarının iyilik mi kötülük
işleyeceklerini, Cehennemlik mi, Cennetlik mi olduklarını elbette bilir,
bildiğini yazıyor. Yoksa yazdığı için kul öyle yapmak zorunda kalmıyor. Cebriye
zorla Allah yaptırır der, Mutezile ise Allah’ın kaderini inkâr eder.)
(Bütün işler Allahü teâlâdandır; hayır olanı da şer olanı da.) [Taberani]
(Kaderiyenin İslam’dan nasibi yoktur. Bunlar, Şer takdir edilmedi
derler.) [Beyheki] (Kaderiye, Mutezile demektir.)
(Denge, Rahman olan Allahü teâlânın elindedir. Kimini yükseltir, kimini
alçaltır.) [Bezzar]
(Allahü teâlâ, hayır murat ettiğinin maişetini kolaylıkla verir. Şer murat
ettiğinin ise, maişetini zorlukla karşılaştırır.) [Beyheki]
(Allahü teâlâ buyurdu ki: Bana iman edip de kadere, hayır ve şerrin benim
takdirimle olduğuna iman etmeyen, benden başka Rab arasın.) [Şirazi]
(Ümmetimin helaki üç şeydedir: Irkçılık, kaderi inkâr ve nakle itibar etmemek
[Kendi görüşünü din gibi anlatmak].) [Taberani]
(Allahü teâlâ, ilk önce Kalemi yaratıp, “Kaderi, olanı ve sonsuza kadar
olacak olanı yaz” buyurdu.) [Tirmizi, Ebu Davud]
(Her şey ezelde yazıldı. Kalem kurudu.) [Tirmizi] (Yani kader,
takdir son buldu ve kaleme yazacak bir şey kalmadı.)
(Bütün insanlar toplanıp sana fayda vermek için çalışsalar, ancak Allahü
teâlânın senin için takdir ettiğinden fazlasını yapamazlar. Eğer bütün insanlar,
sana zarar vermeye kalksalar, ancak Allahü teâlânın senin hakkında takdir ettiği
zarardan fazlasını veremezler. Çünkü artık kaderi yazan kalem[in mürekkebi]
kurudu, yazıları değişmeyecek şekilde kesinleşti.) [Tirmizi]
(Ya Resulallah, yaptığımız ve yapacağımız işler önceden takdir edilip
yazıldığına göre, iş yapmanın ne önemi var) diye soranlara, (Herkes, kendi
işine hazırlanır) ve (Herkes önceden takdir edilmiş olan işlere
hazırlanır) buyurdu. (Müslim, Tirmizi)
Aynı suali soran, başka birine de, Şems suresini okudu. İlgili kısmın meali
şöyle:
(Cenab-ı Hak, hayrı ve şerri [taat ve günahı] ve bu ikisinin hallerini
öğretip bunlardan birini tutmak için, ihtiyar [tercih hakkı, irade-i
cüziyye] verdi. Nefsini tezkiye eden [kötülüklerden temizleyip
faziletlerle dolduran] kurtuldu. Nefsini günahta, cehalette, dalalette
bırakan, ziyan etti.) [Şems 7-10]