Sual: Mahmasani isimli yabancı bir yazar, Türkçe’ye çevrilen bir
kitabında, Buhari’deki Acve hurması ile ilgili bir hadis için, (Buhari’deki
bu hadis, ilme ve realiteye aykırıdır. İhmal, uydurma ve iftira yolu ile sünnete
katılan binlerce benzerinden bu bir örnektir) diyor. Mezhepler üstü hareket
eden zatlar, (Hadis uydurmak veya uydurma bir hadisi kitabına almak, ihmallik,
gafillik, cahillik veya hainlikten ileri gelir) diyorlar. Şevkani, Sehavi,
Aliyyülkari, Acluni, Kardavi, Elbani, Ebu Gudde gibi zatlar, kütüb-i sittedeki
veya diğer hadis, tefsir ve fıkıh kitaplarında, bir çok uydurma hadis tespit
etmişlerdir. Bu hadisleri kitaplarına alan kimseler, muhaddis, müfessir yani
İslam âlimi olduğuna göre ve (Hadis uyduran Cehennemdeki yerine hazırlansın)
hadisini kitaplarına geçirdikleri halde, nasıl olur da, ihmallik, gaflet,
cehalet veya ihanet sergileyebilirler?
CEVAP
Evet, hadis uydurmak veya uydurma bir hadisi kitabına almak, ihmallik,
gafillik, cahillik veya hainlikten ileri gelir. Bu çok doğru bir tespittir.
Fakat, uydurma bir söze, hadis demek ne kadar yanlış ve tehlikeli ise, hadis
kitaplarındaki veya İslam âlimlerinin kitaplarındaki hadis-i şerifleri de inkâr
etmek, o kadar yanlış ve tehlikelidir. Kıyamet alametlerini bildiren, her biri
bir mucize olan hadis-i şeriflerden üçü şöyledir:
(Kur’andan başka, delil kabul etmem diyenler çıkacak.) [Ebu Davud]
(Hadisi bırak, Kur’ana bak diyerek beni yalanlayanlar çıkacak.) [Ebu
Ya’la]
(Sonra gelenler, önceki âlimleri cahillikle suçlayacak.) [İ.Asakir]
Bazı kimseler, (Şevkani, Sehavi, Aliyyülkari, Acluni, Kardavi, Elbani gibi
kimseler, gafil, cahil veya hain olmadıkları için, kitaplarına uydurma hadis
almamışlardır. Bu hadis tenkitçilerinin kitabında bir tek uydurma hadis
bulamazsınız) diyorlar. Peki hadis tenkitçileri dediğiniz kimseler, bu hadis-i
şerifleri nerden aldılar? Hangi ravi ile konuşup yazdılar? Elbette Buhari,
Müslim gibi hadis imamlarının kitaplarından aldılar.
Buhari’de, Kütüb-i sittede, diğer hadis, tefsir ve fıkıh kitaplarında uydurma
hadis var denirse, bu büyük zatlar, ihmallik, gafillik, cahillik veya hainlikle
suçlanmış olur. O mübarek zatlara bunlar nasıl yakıştırılabilir? Şevkani,
Sehavi, Aliyyülkari, Acluni, Kardavi, Elbani gibi kimseler, uydurma hadisi
kitaplarına almazsa, bunlardan çok daha büyük âlimler, nasıl kitaplarına uydurma
hadis alabilirler? (Hadis uyduran, Cehennemdeki yerine hazırlansın)
hadis-i şerifini kitaplarına geçirdikleri halde, nasıl olur da, bu cinayeti
işleyebilirler?
Muhaddislerin, müfessirlerin ve diğer İslam âlimlerinin, Şevkani, Kardavi,
Elbani ve benzerleri kadar Allah korkuları yok muydu? Cahil, gâfil veya hain mi
idiler? İslam âlimi cahil olursa, kim âlim olur ki? Gafillik de öyledir. Onlar
gafil ise, biz nasıl müteyakkız [uyanık] oluruz? Bu büyük zatlar, nasıl töhmet
altında bulundurulabilir? Sıradan bir Müslüman bile, Allah’tan korkar, uydurma
bir söze hadis diyemez. Peki Resulullahın vekilleri olan, (Ümmetimin
âlimleri, beni İsrail peygamberleri gibidir) diye övülen kimseler, nasıl
olur da, böyle bir cinayet işleyebilirler? Nasıl olur da, böyle âlimler için,
Allahü teâlâ, (Bilmiyorsanız âlimlere sorun) buyurur? Âlim, sadece
mezhepsiz Şevkani, Kardavi ve Elbani gibi kimseler midir? Kütüb-i sitte
sahipleri, âlim değil midir? Diğer muhaddisler, müfessirler ve fukaha âlim değil
midir? Onlara bu büyük suç, nasıl isnat edilebilir?
Hadis kitaplarında uydurma hadis olmadığı gibi, İslam âlimlerinin tefsir, fıkıh
ve tasavvuf kitaplarında da uydurma hadis yoktur. Müfessir, fakih, mutasavvuf
demek, hâşâ hadis ilminde cahil demek değildir! Sadece aralarında iş bölümü
yapmışlardır.
Mezhepsizler, mevdu hadisleri tanımak için bazı yollar belirlemişler, kendi
akıllarına uymayan ve o kriterlere uyduramadıkları hadis-i şeriflere uydurma
diyorlar. Bunlara verdikleri örnekler de, bid’at ehlinin uydurduğu, Ehl-i
sünnet kaynaklarında bulunmayan, hadis âlimlerinin kitaplarına almadıkları
sözler veya manasını anlayamadıkları sahih hadis-i şeriflerdir. Şimdi biri
çıkıyor, (Bu hadisin ravilerinden biri fasık veya yalancıdır, onun için hadis
uydurmadır) diyor. İslam âlimleri, bunu bilmiyorlar mıydı? O ravinin fâsık
olduğunu bilmiyorlar denirse, onların bilmediğini, kendileri nereden
öğrenmişler? Kendilerinden birkaç asır önce yaşamış bu âlimler, ravileri
tanımıyorsa, ondan sonra gelenler, o ravileri nasıl tanıyor? Hadisler yeni mi
çıktı? Raviler yeni mi çıktı? Naklettiği hadislerin ravileri arasında fâsıklar
ve yalancılar olduğunu bilemiyordu diyerek cahillikle suçluyorlar. Hadis-i
şerifte, mucize olarak bildirildiği gibi, sonra gelenler yani kendisini âlim
zanneden cahiller, önceki âlimleri suçluyorlar.
Bir kimse, bir söz uydurup hadis dese veya sonradan uydurduğunu itiraf etse,
yani bu söz hadis olma şartlarını taşımıyorsa, İslam âlimleri, zaten bunu
kitaplarına almazlar. Lafzında, manasında, bozukluk olup olmadığını, Kur’an ve
sünnete, akla aykırı olup olmadığını anlamak da, bizim değil, muhaddislerin,
hadis ilminde müctehid olanların işidir.
Biz, İmam-ı Gazali hazretlerinin kitabından bir hadis-i şerif alıyoruz.
Mezhepsizler, (Bunun Kur'ana uygun olup olmadığına bak) diyorlar. İmam-ı Gazali
hazretleri, bir hadisin Kur'an-ı kerime aykırı olduğunu bilemiyorsa, hâşâ o
kadar cahil ise, biz nasıl bilelim? Yahut O, (Bu hadis Kur'an-ı kerime
uygundur) diyorsa, biz nasıl o hadisin zıt olabileceğini düşünelim? Bir
hadis-i şerif meali şöyledir:
(Hadisimi Kur’anla karşılaştırın. Kur’ana uyarsa o söz benimdir, uymazsa
benim değildir.) [Taberani]
Sapık veya cahil birisi bir söz uydurur, buna hadis der. Ehli olan hadis âlimi
de, hadis ilminin şartlarının yanı sıra onu Kur’ana arz eder. Bu işi cahiller
yapamaz elbette. Bu, hadis âlimlerinin, müctehitlerin, ehl-i sünnet âlimlerinin
işidir.
Şimdi bir hadisin uydurma olup olmadığını anlamak için, Şevkani, Kardavi, Elbani
gibi mezhepsizlerin kitaplarına değil, ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarında
bulunup bulunmamasına bakılır. Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarında varsa o
hadis sahihtir. Şevkani, Sehavi, Acluni gibi kimselerin, fıkıh, tefsir ve hadis
kitaplarındaki hadislere mevdu [uydurma] demesiyle, o hadisler uydurma olmaz.
Hafız Iraki de, İhya’daki hadisleri incelemiş, bazılarına kaynak
bulamamış, (Kaynağını bulamadım) demiş, mezhepsizler de, hemen yaygara kopararak
(Bak kaynağı yok, bu uydurma hadis) diyorlar. İmam-ı Gazali hazretleri uydurma
olsa, kitabına alır mı hiç?
Muhaddisler, bir sözün hadis olması için, birçok şartlar koymuşlardır. Bu
şartlara uymayanları kitaplarına almazlar. Ayrıca, her muhaddisin koyduğu
şartlar, farklı olabilir. Bu bir ictihad meselesidir. Seyyid Abdülhakim
Arvasi hazretleri buyuruyor ki:
(Usûl-i hadis ilminde müctehid olan bir âlim, bir hadisin mevdu olduğunu ispat
edince, bu ilmin bütün âlimlerinin de, mevdu demesi lazım gelmez. Çünkü, mevdu
diyen müctehid, bir hadisin sahih olması için, lüzum gördüğü şartları taşımayan
bir hadis için, benim mezhebimin usulünün kaidelerine göre mevdudur der. Yoksa,
“Peygamber efendimizin sözü değildir” demek istemez. Yani, hadis-i şerif
denilen bu sözün hadis olması, bence anlaşılmamıştır demektir. Bu âlime göre,
hadis olmaması, hakikatte hadis olmadığını göstermez. Hadis usulü ilminin başka
bir müctehidi de, hadisin doğru olması için aradığı şartları bu sözde bulunca,
hadistir, mevdu değildir diyebilir. O halde, Şevkani’nin, “bazı tefsirlerin
hadisleri mevdudur” demesi ile mevdu olmaz. Mesela Şevkani’yi, hadis usulü
ilminde müctehid tanısak bile, onun kaidelerince, hadis olduğu meydana çıkmamış
olur ise de, mevdu hadis olduğunu hangi cesaretle söyleyebilir. Din büyüklerine
karşı, böyle sözlerde bulunmanın çirkinliği meydandadır. Dört mezhep arasında
ayrılık bulunması, sözlerinin yanlış olacağını göstermediği gibi, hadisler için
de, böyledir. Böyle şeyler, ictihad işi olduğundan, bir müctehidin mevdu demesi
ile, hakikatte mevdu olması lazım gelmez.)
Demek ki, ictihad ictihadla nakzedilemediği gibi, hadis-i şerif de başka hadis-i
şerif ile nakzedilemez. Bir müctehid, imam-ı Şafii’nin veya imam-ı a’zamın
ictihadı yanlıştır, zayıftır gibi bir şey söylemez. Söylese de, geçerli olmaz.
Hadisler için de, durum aynıdır. Mesela imam-ı Nesai, Taberani’deki
bir hadise uydurma diyemediği gibi, imam-ı Taberani de, Nesai’deki
bir hadise mevdu demez. Mevdu dese de, ona göre mevdu olur. Mevdu halk arasında
uydurma anlamında kullanılıyorsa da, hadis ilminde müctehid olan bir âlimin, bir
hadise mevdu demesi, onun ictihadına göre, hadis olma şartlarını taşımıyor
demektir. Diğer bir muhaddise göre de, mevdu olması gerekmez.
Bir örnek verelim:
(İlim Çin’de ise de alınız) hadis-i şerifi, istisnasız bütün mezhepsizlere
göre uydurmadır. Halbuki hadis âlimlerinden imam-ı Deylemi, imam-ı
Taberani, imam-ı Beyheki, imam-ı ibni Adiy, imam-ı ibni
Abdilber gibi muhaddisler ve Hüccet-ül islam ünvanı ile meşhur olan
imam-ı Gazali hazretleri sahih olduğunu bildirmektedir. Bu büyük
imamların, naklettiği bu hadis-i şerife, nasıl uydurma denebilir ki? Diyelim ki
bu hadis-i şerife, imam-ı Buhari mevdu dese, bu hadis uydurma olur mu?
Ancak bu hadis, imam-ı Buhari’ye göre mevdu olur; fakat öteki âlimlere göre yine
sahihtir.
Mezhepsizler, bir hadise uydurma deyince, onların sözleri delil oluyor da,
mezhep imamlarının, İmam-ı Gazali hazretlerinin, İmam-ı Rabbani hazretlerinin,
Abdülkadir-i Geylani hazretlerinin sözü, neden delil olmuyor? Mezhepsizlerin
anladığı din oluyor da, bu büyüklerin anladığı neden din olmuyor? Mezhep
imamlarımızdan, hadis âlimlerinden ve diğer İslam âlimlerinden öğrendiğimiz
bilgilerle, onları sorgu suale nasıl çekeriz?
Din cahilleri, (Bir hadise, bir âlim uydurma demişse, o hadise bin
âlim sahih dese de, o hadis artık, damgayı yemiştir, onunla amel etmeyi
içime sindiremem) diyorlar. Bunlara soruyoruz: Siz namaz kılıyorsanız, imam
arkasında Fatiha okuyor musunuz? Şafiilerin okuması farzdır, Hanefilerin de,
okumaması vacibdir, okurlarsa tahrimen mekruh işlemiş olurlar. Mezhepsizler
okuyoruz derlerse, Hanefi âlimlerine muhalefet etmiş olurlar, okumuyoruz
diyorlarsa, o zaman Şafii âlimlerine muhalefet olur. Böyle namazı içlerine nasıl
sindirebiliyorlar ki? Yahut bir kâfir, bir casus Müslüman görünüp, (Kur’anı
değiştirdiler, çok âyeti çıkardılar veya eklediler) dese, şimdi bunlar, bu haine
inanıp, Kur’an-ı kerimi de, içlerine sindiremeyecekler mi? Ona da mı, damgayı
yemiş diyecekler? Acaba bunlar, casuslarının, yabancıların, misyonerlerin
kurduğu sapık fırkaları içlerine nasıl sindiriyorlar?
İslamiyet’i yıkmak isteyen yabancıların maksatları, İslam âlimlerine olan
itimadı, güveni temelinden sarsmaktır. Yerli gafiller de, bu hainlere alet
oluyorlar. Bir âlimin kitabında, bir tek uydurma hadis olsa, diğer bildirdiği
hadislere nasıl itimat edilebilir, onlara da, şüphe gözü ile bakılamaz mı?
Burada gaflet veya cehalet gösteren, öteki hadislerde niye göstermesin ki? İşte
böylece, bütün din kitapları töhmet altına girmiş olur. Hadisler, dinde senet
olmaktan çıkınca, geriye sadece Kur’an-ı kerim kalır. Onu da, istedikleri gibi
tevil ederek maksatlarına rahatça ulaşabilirler. Bu sebeplerden dolaylı,
yabancıların ve onlara alet olan mezhepsizlerin oyununa gelmemelidir.
Allahü teâlâ, bu mübarek zatlar vasıtasıyla, dinini korumuş ve yaymıştır. Bu
zatlara saldırmak, onların kitaplarında uydurma hadis var demek, dinimizi
yıkmaya çalışmak olur.