Sual: Hayvanların yaratılışı hakkında bilgi verir misiniz?
CEVAP
Allahü teâlâ, sayısız hayvan yarattı. Bir kısmının zararından emin olmak,
bir kısmının da insanlara itaat etmesi için, onlara akıl vermedi. Mesela bir
çocuk, bir koyun sürüsünü güdebilir.
Et yiyen hayvanların kolay avlanabilmeleri için, onlara sıçrama kabiliyeti,
parçalayıcı dişler ve pençe ihsan etti. Av veya polis köpeğini insanların
menfaatine uygun kabiliyette yarattı. Bazı hayvanları binmeye ve yük taşımaya
elverişli, bazılarının etinden, sütünden, derisinden, yününden, yumurtasından,
kemiğinden, dişlerinden istifade edilecek özellikte yarattı. Nesillerini devam
ettirebilmeleri için her hayvanın cinsine göre en uygun şekilde üreme
organlarını da yarattı.
Fil, hortumu sayesinde yerden bir şey alıp ağzına götürür. Filin hortumu su
içmeye mahsus bir kap, yiyeceklerini toplayıcı bir el, nefes alacak bir burun,
sırtına yük yükleyecek bir kol, ağırlık kaldırıcı bir vinçtir. Allahü teâlâ,
fili binicilerinin faydalanacağı bir vasıta olarak yaratmış, ayrıca özel anlayış
kabiliyeti de vermiştir. Bu sayede ehlileştirilip yük taşır ve harpte
kullanılır.
Zürefa, yüksek yaylalarda, kayalık, ağaçlık yerlerde yaşar. Cenab-ı Hakkın
kendisine ihsan ettiği uzun boynu sayesinde diğer hayvanların yetişemediği,
çıkamadığı yüksek yerlerdeki otlardan, ağaçların tepesinden rızkını temin eder.
Balık suda yaşar. Allahü teâlâ, balıkların suda kolayca gidebilmeleri için
yüzgeçler yaratmıştır. Suda boğulup ölmemeleri için akciğer yaratmamıştır. Su
içindeki oksijeni alabilecek solungaçlar yarattı. Balığın ayağı olmadığı halde
suda çok süratli hareket edebiliyor. Deniz üzerinde uçan kanatlı balıklar da
vardır. Mürekkep balığı tehlikeyi sezdiği zaman, derhal bir boya ifraz ederek
görünmez olur, nereye gittiği anlaşılamaz.
Bukalemun, hareket kabiliyeti az olduğu için düşmanlarından kaçamaz. Fakat
Allahü teâlâ buna renk değiştirme hususiyeti vermiştir. Çevreye kolaylıkla uyar.
Kırmızı, yeşil veya sarı renge bürünebilir. Bulunduğu yerin rengine uyarak,
kamufle olur, düşmanlarından korunabilir. Gözleri her tarafa dönebilecek şekilde
yaratılmıştır. Bir gözüyle karşısına bakarken, öteki gözüyle de arkasını
görebilir. Öyle ki, avını veya düşmanını başını çevirmeden görebilir. Vücudunun
uzunluğu kadar dili vardır. Arkasındaki avına kolayca ulaşabilir, dilini bir ok
gibi fırlatır. Dilinin ucu yapışkan olduğundan avını hemen yakalar. Dilin
ucundaki yapışkan kısma isabet eden avın kurtulma ihtimali yoktur. Her hayvana
rızkını ve düşmanı için silahını yaratan Allahü teâlânın kudreti sonsuzdur.
Karınca, topladığı tanelerin yerdeki nem sebebiyle yeşerip bitmemesi için
taneleri parçalar. Islanan tanelerin çürüyüp bozulmaması için de dışarı çıkarıp
kurutur. Sellerin zarar vermemesi için yuvasını yüksek yere yapar. Allahü teâlâ,
cemiyet halinde yaşamayı, yardımlaşmayı, kış için azık toplamayı karıncaya ilham
etmiştir. Bu ilhamı veren cenab-ı Hakkın şanı çok yücedir.
Arı da cemiyet halinde yaşar. Her grup kendisine bir başkan seçer. Eğer ikinci
bir başkan çıkarsa onu öldürürler. Arı dışkılarını balın içine koymaz. Dışarıya
bırakır. Uzak yerlere gidip dolaştıktan sonra şaşırmadan kovanını bulur. Balın
imalini, yapısını, faydalarını, bal mumunu, peteklerin altıgen şeklinde
yapılışını anlatmak için kitap yazmak gerekir. Akılları durdurucu duyguları
arıya ilham eden Allahü teâlânın hikmetlerini anlamak ve anlatmak mümkün müdür?
Karasinek, altı ayaklı olarak yaratılmıştır. Dördü ile yürür, ikisi yedektir.
Yürüdüğü ayakları çamurlanırsa yedek ayakları ile bunları silip kurular.
Örümcek, yuvasını yapmak ve avına tuzak kurmak için ağ deposu ile yaratılmıştır.
Kurduğu ağ, sineklerin ve bazı böceklerin ayaklarına takılır. Örümcek, tuzağa
yakalanan haşereyi, sıvı bir madde ile etrafını sararak, her an taze yiyebilmek
için onu konserve haline getirir. Acıkınca biraz yer, sonra yediği yeri
mumyalar. Bütün bu işleri örümceğe ilham eden Allahü teâlânın kudreti sonsuzdur.
İpekböceği gibi hangi modern fabrika, ağaç yaprağından sağlam kumaş imal
edebilir? İpekböceğine dut yaprağı yemesini, ondan ipek imal etmesini ilham eden
Allahü teâlâ, insanların istifadeleri için neler yaratıyor. İpekböceği, zamanla
kelebek olur. Eğer kurt [larva] halinde kalsalardı, üremeleri mümkün olmazdı.
Bunlar tesadüf mü?
Ayaksız yürüyen yılan, su içer, inek de su içer. Aynı su, birinde zehir, birinde
süt olur. Kaplumbağa tehlike görünce büzülüp taş haline gelir, kirpi de keven
dikeni gibi büzülür. Ateş böceği ışık saçar.
Tahtakurusu, kan emmek için duyargasının ısı ve koku alma yolu ile kan emeceği
insanı tanır. Çünkü böceğin duyargası hassas bir antendir. Bununla, hafif bir
ısının yol açtığı hava dalgasını fark eder. Kanını sevdiği bir insanın etrafına
birkaç sıra kanını sevmediği kişilerden barikat kurulsa, tahtakurusu hepsini
geçip kanını sevdiği insana gelir. Kiminden kaçar kimine koşar. Küçücük böceği
böyle bir hisle yaratan Allahü teâlânın kudreti sonsuzdur.
Çölün şartlarına en uygun hayvan
Her hayvan ve her vasıta çöldeki kuma batmadan kolaylıkla gidemez. Çölde her
zaman su bulmak güçtür. Kavurucu sıcaklar su kaybına, terlemeye sebep olur.
Allahü teâlâ, çölün şartlarına uygun bir hayvan yaratmıştır. Bu acaip hayvan
devedir. Ayaklarının tabanı yastık gibi yumuşak olduğundan, diğer hayvanların
aksine kuma batmaz.
Deve, uzun müddet yiyip içmeden yaşayabilen bir hayvandır. Çölde aç kalan deve,
vücudundaki yağları yakarak lüzumlu gıdasını temin eder. Hörgücü yağ deposudur.
Uzun çöl yolculuğunda yedek gıda deposu olan hörgücünün yavaş yavaş azaldığı
görülür. Böylece kendi kendini besleyebildiği için açlık deve için bir mesele
sayılmaz.
Devenin, ikinci mühim hususiyeti de susuz yaşayabilmesidir. Kızgın kumlar
üzerinde ağır yükün altında bir hafta su içmeden yol alabilir. Bu şaşılacak bir
özelliktir.
Devenin yağ deposu olan hörgücü aynı zamanda bir su kaynağıdır. Bilim
adamlarının aklının alamadığı kimyevi hadiseler neticesinde, hörgüçteki yağ suya
da dönmektedir. Yağ, hem gıda, hem de su ihtiyacını karşılamaktadır.
Nemli bir yere çöken deve, ihtiyacı olan suyu, yerin neminden alır. Tüyleri,
güneşin sıcaklığını yansıtabildiğinden, sıcağın yakıcı tesirinden korunarak su
ihtiyacı hissetmez. Devenin başka bir özelliği de, vücuttaki suyun kaybolmaması
için hemen hemen hiç terlemeyecek şekilde, kum fırtınasında kumların burnuna
kaçmaması için burnu hemen kapanacak şekilde yaratılmıştır.
Otlarken dilini çıkarmadığı için su kaybı daha az olur. Az idrar çıkarır.
İdrardaki ürenin çoğu yeniden protein yapılarak hem gıda, hem de su kazanmak
için karaciğerinden geçer. Bütün bunları yaratan Allahü teâlânın kudreti
sonsuzdur.
Kendilerine mahsus silahları var
Her hayvan neslini devam ettirecek şekilde yaratılmıştır. Düşmandan
korunacak, avını yakalayacak silahı vardır. Mesela bir cins çekirge düşmanı
saldırınca, çok kötü kokulu ve zehirli köpük fışkırtır. Düşmanı saldırmaktan
vazgeçmek zorunda kalır. Bir cins hamamböceği de, düşmanına karşı çok sıcak bir
sıvı fışkırtır.
Memeli hayvanlar içinde uçabilen tek hayvan yarasadır. Ses dalgalarına karşı
muazzam hassastır. 200 bin frekanslı sesleri rahatlıkla duyar. Halbuki insan,
azami 20 bin titreşimi ses olarak duyar. Karanlık gecede rahatlıkla bir yere
çarpmadan uçar. Uçarken, kanat çırparken insanların duyamayacağı yüksek
frekanslı sesler çıkarır. Bu sesler bir cisme çarpınca hemen yarasaya geri
akseder. Yarasa bu cisimlerin hareketli veya sabit olduğunu anlar. Ona göre
vaziyet alır. Bu sayede avını yakalar, düşmanından kaçar.
Yarasa, dinlenirken baş aşağı durur. Kanatları ile vücudunu öyle örter ki, yağan
yağmurlar kanatları üzerinden aşağı akarak vücudu ıslatmaktan korur. Kapalı
yerlerde de tavana yapışıp baş aşağı durur.
Yarasa, bazı hayvanlar gibi, kışlık yiyeceği koyacak yer bulamaz. Kışın aç
kalmamak için Allahü teâlâ bu çeşit hayvanlara kış uykusu ihsan etmiştir.
Yarasa, kış uykusu esnasında vücudundaki yağı azar azar tüketir. Yağ tabakası
aynı zamanda hayvanın üşümemesini sağlar.
Yarasanın bir kısmı sivri sinek ve mahsule zarar veren böcekleri yer. Bir
kısmının gübresinden istifade edilir. Gübresi ziraat dışında, barut yapmak için
güherçile imalinde kullanılır. Her hayvanın yaşaması için çeşitli imkanlar
yaratan ve hayvanlardan çeşitli şekilde istifade sağlayan hikmet sahibi
Rabbimize hamd olsun!
Kuşlardaki ilginç özellikler
Allahü teâlâ, her kuşun kolayca uçabilmesi, gıdasını toplayabilmesi,
soğuktan, sıcaktan korunması, kendini savunması ve üremesi için muhtaç olduğu
her şeyi en uygun şekilde yaratmıştır. Mesela, yerde yürüyebilmesi, uçuş için
yerden yukarıya yükselmesine ve yere konmasına yardımcı olması için kuşları iki
ayaklı yaratmıştır.
Fazla soğuk ve sıcaktan etkilenmemesi için kuşun vücudunu tüylerle kaplı olarak,
ayak derilerini de kalın ve dayanıklı olarak yaratmıştır. Kuşların ayak derileri
de tüylü olarak yaratılsaydı, çamura girince çamur tüylere yapışıp uçuşa mani
olurlardı. Uçuş esnasında tüylerin kolay kopup kuşların çıplak kalmamaları için
deriye çok sağlam raptetmiştir. Bunun gibi, yağmurdan etkilenmeyecek biçimde
tüyleri kaygan bir özellikte yaratmıştır.
Kuşlardaki kanatların hikmetini düşünmeye çalışmalıdır! Kalın tüyleri tutan
kemiğimsi çubuk olmasaydı, tüyleri bütün vücutta kıl gibi bitseydi, rüzgara
karşı mukabele edemezdi. Tüyleri tutan çubuk kalın olduğu halde içi boş
olduğundan uçuşa mani değildir. İçi boş olduğu için de kolay kolay kırılmaz.
Leylek gibi uzun ayaklı kuşların suda kolayca gıdalarını almalarını sağlamak
için boyun ve gagalarını da uzun yaratmıştır. Ayaklar uzun olduğu halde boynu
kısa olsaydı veya ayakları kısa olduğu halde boynu uzun olsaydı gıdalanmaları
mümkün olmayacak kadar zor olurdu. Mesela gagası kısa olsaydı, su içinde
boğulabilirdi.
Allahü teâlâ, her cins kuşa, beslenmelerine uygun şekilde gaga yaratmıştır.
Gaga, keskin olduğu için bıçak vazifesini görür. Gaga ile parçalanıp yenen
şeyler, karındaki yüksek ısı sayesinde gayet ufak olarak öğütülür, böylece
dişlere lüzum kalmaz.
Cenab-ı Hak, kuşların üremesini yumurta ile yarattı. Eğer yavrusunu karnında
yaratmış olsaydı, bu hâl, kuşun uçmasına mani olurdu. Kuluçka müddeti boyunca
yumurtaların üzerinde yatması kuşa ilham olunmuştur. Güvercinler, kuluçkadaki
yumurtalar soğuyup bozulmasın diye biri çıktığı zaman diğeri ona vekalet ederek
kuluçka müddetince nöbetleşe yumurtalar üzerinde yatıyorlar. Sanki bu tedbir
kalkınca yumurtaların bozulacağı kendilerine öğretilmiştir. Kuşlara bunları kim
öğretmiştir? Bütün bunlar tesadüfi şeyler değildir. Cenab-ı Hakkın kudretinin
tezahürüdür.
Leylekler, Anadolu’dan kalkıp Afrika’ya göç ediyorlar. Göç sadece leylekler
arasında değil, başka kuşlar arasında da meydana gelmektedir. Turna ve kırlangıç
gibi Amerika’da ötleğen denilen kuşları, Kanada’daki yazlık yuvasını terk
ederek, dağ, orman ve nehirler aşarak 4-5 bin km.lik bir seyahatten sonra Güney
Amerika’daki kışlıklarına ulaşırlar. Üç gün, geceli gündüzlü hiç durmadan kafile
halinde uçarlar.
Göçmen kuşlar, uygun rüzgarlar bulabilmek için yerden 6 km yukarılara kadar
çıkarlar. Yiyecek bulmak ve soğuktan korunmak için göç ederler. Seyahate
çıkmadan önce vücutlarına yağ depo ederler. Yağın, aynı miktardaki protein ve
karbonhidrata göre iki misli enerjiye sahip olması, kuşlar için en iyi bir yakıt
olmasına sebeptir. Kuşlar, eski yuvalarını bulmak için Güneşi pusula olarak
kullanırlar. Sisli ve bulutlu havalarda ise, yerin manyetik sahasını, geceleri
ise yıldızları pusula olarak kullanırlar. İnsanlar frekansı 16000den az olan
sesleri işitemediği halde, kuşlar rahatça işitebildikleri için yollarını kolayca
bulabiliyorlar.
İnsanlar, mevcut olan yerçekimi kanununu 17. asırda öğrenmişken, kuşların,
asırlardan beri yerin manyetik alanıyla çekim gücü arasındaki açıyı ölçerek
yönlerini tayin etmeleri bir tesadüf olamaz. Kâinatta tesadüflere yer yoktur.
Her şey kudret sahibi Yüce Rabbimizin yaratmasıyla meydana gelmektedir.
Hayvanlarda akıl yoktur
Sual: Bir arkadaş, hayvanlarda akıl olmasa, arı bal, ipek böceği ipek
yapamaz dedi. Başka bir arkadaş da at akıllı, tilki zekidir dedi. Hayvanlarda
akıl var mıdır?
CEVAP
Akıl, anlayıcı bir kuvvettir. Hakkı batıldan, iyiyi kötüden, faydalıyı
zararlıdan ayırır. Akıl sadece insanda, cinde ve melekte vardır. Bunlara akıl
verildiği için yaptıkları işlerden sorumlu olur. İnsanı hayvanlardan ayıran en
önemli özelliği, aklı ve konuşmasıdır. Hayvanlarda akıl yok, zeka vardır.
Zekaları sayesinde birbirleriyle anlaşırlar. Allahü teâlâ, hayvanlara akıl
vermediği için, onlara hiç bir şeyi yasak etmemiş, dilediklerini yiyip içmekte,
diledikleri gibi yatıp kalkmakta serbest bırakmıştır. Hayvanları yaptıkları
işlerden sorumlu tutmamıştır. Hayvanların şehvetlerine uymaları suç olmaz.
İnsanlara akıl verildiğinden nefislerine uymaları, doğru yoldan sapmaları suç
olur.
İpek böceğinin ipek, arının bal yapması gibi hayvanlardaki harika işler, içgüdü
denilen ilham sayesinde olur. Hayvanı aşırı soğuk veya sıcaktan uzaklaştıran
basit reaksiyon veya temas neticesi olan daha hızlı refleks hareketleri hep bu
ilham iledir. Sevgi veya nefret, yavru bakımı ve yılın bazı mevsimlerinde göç
etmek mecburiyeti gibi daha girift hisler de ilhamdır.
İlham, bir kuşa yuvasını ne zaman ve nerede kuracağını haber verir. Fakat
aslında kuşun, yuvasını nerede kurduğundan haberi yoktur. Yuva içindeki ötücü
kuş yavruları bir yabancı gördüğünde korkup, kaçmaya kalkmazlar. Fakat tüylenmiş
ve yuvayı terk etmeye hazır olan aynı yavrular, korkma kabiliyetini ve
tehlikeden kaçma hissini de elde etmiş olurlar.
Yeni doğmuş memeli hayvan yavrusuna annesinin göğsünden süt emzirten, yeni
yumurtadan çıkmış ördek yavrusunu suya çeken de bu ilhamdır. İlham, hayvanı
bulunduğu şartlara gerektiği gibi karşı koyacak şekilde hazırlıklı tutar.
Mesela, aniden düşmanıyla karşılaşan hayvan, kaçmak gibi rasgele bir teşebbüs
yerine, bütün avantajlarını en iyi şekilde kullanacağı bir metot tatbik eder.
Bütün bunları yaparken hayvan, niçin böyle hareket ettiğini bilmediği gibi,
hareketinin neticesini de kestirebilmekten acizdir. Çünkü aklı yoktur.
Hayvanların anlaşması
Sual: Hayvanlar nasıl anlaşır, papağandan başka konuşan hayvan var mıdır?
CEVAP
Papağan konuşmaz, teyp gibi, konuşulan bazı kelimeleri tekrar eder. İnsanı
hayvanlardan ayıran en mühim hususiyeti, aklı ve konuşmasıdır. Hayvanlarda akıl
yoktur. Zeka vardır. Zekaları sayesinde birbirleriyle anlaştıkları
bilinmektedir.
Ayrı bölgelerde yaşayan iki aynı kuş, aralarında lehçe farkı bulunduğundan
birbirleriyle anlaşamadıkları tespit edilmiştir. Aynı ve ayrı bölgelerin erkek
kuşlarının sesleri teybe alınmış, ayrı bölgede yaşayan kuşun sesine hiç alâka
duymadığı, fakat kendi bölgesindeki kuşun ötüşüne alâka duyduğu tespit
edilmiştir.
Sincaplar, düşmanlarından korunmak için iki yol takip ederler. Yırtıcı kuşların
geldiğini bildirmek için, yuvanın giriş deliğinden içeri girerler. Kirpi gibi
hayvanların geldiğini bildirmek için yuvanın çıkış deliğinden kaçarlar.
Maymunların da düşmanın cinsine göre farklı hareketlerde bulundukları tespit
edilmiştir. Aslan, kaplan gibi bir hayvan görünce hemen yüksek ağaçlara
tırmanırlar. Kartal gibi yırtıcı kuşları görünce, tam tersine ağaçların
diplerine inerler. Yılan tehlikesine karşı, arka ayakları üzerinde durup otlar
içinde gelecek yılanı gözetlerler.
Maymunun birisi bir suç işliyor. Diğer maymunlar bunu dövmeye başlayınca, dayak
yiyen maymun, tehlike sesi çıkarıyor. Bütün maymunlar, hemen ağaçlara
tırmanıyorlar. Buradaki tehlike işareti, harp hilesi olarak kullanılıyor.
Her hayvanın kendine göre bir anlaşma şekli bulunmaktadır. Mesela horozun biri
yem bulduğu zaman, tavukları çağırdığına çoğumuz şahit olmuşuzdur. Tavuğun
civcivleri çağırdığını görmüşüzdür.
Her hayvanın yaşaması için kâfi derecede zeka ve uygun bir silah yaratan Allahü
teâlâ, insanların menfaati için onlara akıl vermemiştir. Aslan, kaplan, kurt,
ayı gibi hayvanlar akıllı olsaydı, insan için çok tehlikeli olurdu.
Leylek, solucan gibi hayvanlarla beslendiği gibi, su içinden, toprak aralarından
avını kolay avlayabilmesi için, Allahü teâlâ gagasını uzun yaratmıştır.
Kayaların arasındaki otları kolayca alabilmesi için, Allahü teâlâ zürafanın
boynunu uzun yaratmıştır. Kaplumbağa yavaş hareket eden bir hayvan olduğu için
diğer hayvanların yememesi için kemikten bir muhafaza içinde yaratmıştır. Her
hayvanın yaşadığı yerin hususiyetine göre, düşmanlarından korunacak bir silahı
vardır. Zekası sayesinde bu silahını kullanarak hayatını devam ettirmektedir.
Akılsız hayvana bunları veren Allahü teâlânın şanı çok yücedir.
Hayvanların yavru sevgisi
Yırtıcı kuşlar ve bazı hayvanlar yavrularına hiçbir zarar vermeden uzak
yerlere götürürler. Yarasalar emin yer bulana kadar 2-3 gün yavrularını
sırtlarında taşırlar. Aksilokop hayvanı yumurtladıktan hemen sonra ölür,
yavrusunu hiç görmez buna rağmen yumurtadan çıkacak yavrusuna gösterdiği ihtimam
dikkate şayandır. Yavrusu bir sene gıdasını temin etmeye muktedir değildir.
Bundan dolayı anne, bir ağaç parçasında uzunca bir oyuk meydana getirir. Çiçek
yapraklarını ve bazı yumuşak dalları buraya doldurmaya başlar ve oraya bir
yumurta bırakır. Sonra ağaçtan çıkardığı tozları hamur haline getirip tavan
yapar. Bundan sonra başka bir yuva yapmaya koyulur. Buraya bıraktığı yiyecekler,
bu yavruya tam bir sene yeter.
Eşek arısı toprakta kazdığı çukura yumurtasını bırakmadan önce avladığı
hayvanları da yumurtanın yanına bırakır. Sonra üstünü örter.
Yapılan araştırmalarda, bir serçenin yeni çıkmış bir yavrusu için günde 1217
kere gıda aramak için sefer yaptığı tespit edilmiştir.
Yavrularının kaybolması üzerine hayvanlardaki üzüntünün, araştırmalara göre
insanlardan daha çok olduğu tahmin edilmektedir.
At, yavrusu öldüğünde acı acı kişner, gözlerinden yaşlar akar, ölüsünün başına
kimseyi yaklaştırmaz. Gömdükten sonra başında bekler. Yemeden içmeden kesilir.
Bazılarında bu üzüntü, ölümle neticelenir.
Tavuk, kaz, köpek gibi hayvanların yavrularını vermemek için insanlara
saldırdığını, kedilerin, yavrularını ağızlarına alarak, onları incitmeden
götürdüklerini görenler çoktur.
Yaban domuzu avında, domuzların, yavrularını bırakıp kaçmadığı, bilakis,
yavrularını burunları ile iterek kaçmalarını sağladığı defalarca görülmüştür.
Kangurunun, tehlike görünce yavrularını karnındaki torbaya doldurup kaçtığı
bilinmektedir.
Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Allahü teâlâ, yarattığı yüz rahmetten birini mahlukat arasında taksim etti.
Bu sebeple anne evladına şefkat eder, hayvanlar yavrularını sever ve bütün
mahlukat birbirine merhamet eder.) [Ebu Ya’la]
Nesillerini devam ettirebilmeleri için hayvanlara da bu sevgiyi veren Allahü
teâlânın kudreti sonsuzdur.
Arıların hayatı
Arılarda cemiyet hayatı çok düzenlidir. İşçi arı 6 hafta, erkek arı 6 ay,
ana arı 5 yıl yaşar.
Petekler altıgen prizma şeklinde olup, en az balmumuyla en çok balı depo
edebilecek şekilde imal edilir. Yapılan petekler kuvvet ve hafiflik bakımından
birer harikadır. Altıgen prizma aynı zamanda dışarıdan zorlamaya karşı en
dayanıklı şekildir. Petek hücreleri o kadar muntazamdır ki, 18. asırda yaşamış
Fransız bilim adamı Remaur, bu hücrelerin çaplarının
milletlerarası bir ölçü olarak kullanılmasını teklif etmiştir. Amerika’daki bir
arı ile Türkiye’deki bir arı, aynı ölçülerde, aynı altıgen şeklinde petek
yapmaktadır.
İşçi arılar, düşmanlara iğneleriyle karşı koyarlar. Her arı
cemiyetinin kendilerine has kokusu vardır. Kovan nöbetçileri bu kokuyu taşımayan
arıları içeri sokmazlar.
Erkek arıların görevleri ana arıyla çiftleşmektir. Sonbaharda ana arı ile
yaptıkları zifaf uçuşundan sonra artık kovana yük olmaya başladıkları için, işçi
arılar tarafından kovandan atılır.
Ana arı, kovanda tektir. Ortalama olarak dakikada 2, günde 2500 ve
ömrü boyunca iki milyon yumurta yapabilir. Kendisinin, yumurta ve yavrularının
bakımı, dadı işçi arılar tarafından sağlanır. Arı sütü ile beslenir. Kozadan
çıktıktan 7 gün sonra kovanın bütün erkek arılarını peşine takarak “zifaf uçuşu”
için havanın çok yükseklerine çıkar. Zayıf, yaşlı, iyi beslenememiş erkek arılar
yorulup ölürler. Yorulmayan, sağlıklı bir grup erkek arı takip eder. Zifaf uçuşu
bittikten sonra eski ana arının yerini almak üzere kovana döner. Eski ana arı,
yeni ana arının çıkmasından bir hafta önce işçilerin yarısını alarak yeni bir
yuva kurmak için kovandan ayrılır. Bu toplu halde kovandan ayrılmaya oğul verme
denir. Ana arı, istediği zaman döllenmemiş yumurta da bırakabilir. Döllenmemiş
yumurtalardan erkek arı, döllenmiş yumurtalardan ise dişi arı olur. Döllenmiş
yumurtadan çıkan larva, arı sütü ile beslenirse, ana arı olur.
Gözle pek renkli görünmeyen çiçekler bile arılara mor ötesi ışınlarla rengârenk
görünür. Arılar bu kabiliyetleri sayesinde bulut arkasındaki güneşi bile görür,
kovanların ve çiçeklerin yerini hesap ederler. Yeşil ve kırmızıyı göremezler.
Çünkü yeşil ve kırmızıyı görmede onlar için bir fayda yoktur. Görmemeleri
iyidir. Arılar için esas mesele bal özü ile dolu çiçekleri görebilmektir.
Öbürleri ile uğraşması boşa çalışmak olur. Bal özü olan çiçekler ortası sarı
olarak netleşir ve arıyı doğruca nektar kaynağına çeker.
Arılar yapacakları bütün şeyleri nasıl öğrenirler? İşçiler çiçeklerin yerini
keşfetmeyi, nektar emmeyi, polen toplamayı, bal petekleri yapmayı, larvalara
bakmayı ve düşmanları iğnelemeyi nasıl öğrenirler? Bal arısı mühendis gibi petek
yapar. Silindir yapsaydı aralarında boşluk kalırdı. Altıgen prizmalar arasında
yer ziyan olmuyor. Dörtgen olsaydı hacimleri daha az olurdu. Bunu insanlar
okumakla, öğrenmekle anlıyor. Öğrenmeyen kişi anlayamıyor. Arıya bunu bildiren
kim?
Bütün bunları, onu yaratan ilham etmektedir. Kur’an-ı kerimde mealen
buyuruldu ki:
(Rabbin bal arısına, “Dağlarda, ağaçlarda ve çardaklarda kendine ev
[kovan] edin. Sonra meyveler [ve çiçekler]den ye ve Rabbinin sana
kolaylaştırdığı [bal imalini öğrettiği] yollara gir” diye ilham etti. Arılar,
insanlar için şifalı olan çeşitli renkte bal yapar. Bunda düşünenler için
elbette büyük ibret vardır.) [Nahl 68, 69]
Köpek ve diğer hayvanlar
Sual: Köpek niçin daha çok kötüleniyor?
CEVAP
Din kitaplarında hayvanlardan bahsedilmesi genellikle sıfatları yüzündendir.
İnsanların bu sıfatlardan kaçması içindir. Yalnız köpek değil, birçok hayvan
hakkında âyet, hadis ve atasözü vardır. Bunlardan köpek hakkında söylenenlerden
bazıları:
Kötü bir âlim, (Dilini sarkıtıp soluyan köpeğe) benzetilmiştir (Araf 176)
Hadis-i şeriflerde de buyuruluyor ki:
(Kendini başkalarından üstün tutanı, Allahü teâlâ alçaltır. Herkesin gözünde
küçük olur. Hatta köpekten, domuzdan daha aşağı görünür.) [Beyheki]
(Canlı resmi, köpek ve cünüp bulunan eve rahmet melekleri girmez.) [Nesai]
İslam âlimleri buyuruyor ki:
* Şeytan, köpek gibidir; köpek kovalayınca kaçar, ama başka taraftan yine gelir.
Nefs, kaplan gibidir; saldırması, ancak öldürmekle biter.
* Hocasını incitene darılmayan köpekten aşağıdır.
* Kendini, uyuz köpekten üstün bilen, büyüklerin feyzinden mahrum kalır, hatta
kendini Frenk kâfirlerinden üstün bilenin Allahü teâlâyı tanıması haramdır.
* Nefs kâfirdir, köpekten aşağıdır, çünkü köpek Cehenneme girmeyecek. Hatta
Kıtmir isimli köpek Cennete girecek. [Burada nefsin kötülüğü anlatılıyor.]
* Dağda yalnız yaşayan birisine, “Burada ne yapıyorsun” diye sorulunca,
(Köpek çobanlığı yapıyorum) diye cevap verir. “Peki köpekler nerede”
dedikleri zaman, (Benim nefsim köpek gibi ısırıcıdır. Kimseye zararı
dokunmasın diye onu insanların arasından çıkardım) der.
Köpeğin övüldüğü yerler de vardır:
Köpek ekmek veren eli tanır.
Köpek sahibini ısırmaz.
Köpek bile yal yediği çanağa pislemez
Komşu iti komşuya ürümez.
Kadın düşmanlığını güler bildirmez
Köpek dostluğunu ulur bildirmez.
Kur'an-ı kerimde, koyun keçi gibi eti yenen, temiz hayvanlar da aşağılanıyor. Bu
aşağılamak, onlar Cehennemliktir anlamında değildir. Onlar akılsız, gayesiz
anlamındadır. Bir âyet meali:
(Kâfirler hayvan [davar] gibidir, hatta daha aşağıdır.) [Furkan
44]
Eşek de kötüleniyor:
(En çirkin ses eşek sesidir.) [Lokman 19]
(Onlar kitap yüklü eşeğe benzer.) [Cuma 5]
(Aslandan ürkerek kaçan yabani eşeklere benzerler.) [Müddesir 50,51]
Maymun da kötüleniyor: (Onlara, aşağılık maymun olun dedik.) [Araf 166]
Domuz da kötüleniyor: (Domuz eti haramdır.) [Maide 3]
Yılanlar ve zararlı hayvanlar kötülenmiştir:
(Namaz kılarken bile yılan ve akrebi öldürün.) [Tirmizi]
(Yılan veya akrep öldürmek kâfir öldürmek gibidir.) [Hatib]
(Yılan, akrep ve kuduz köpeği öldürmekte mesuliyet yoktur.) [Buhari]
Övülen hayvanlar da var, yerilen de var. Akrep yılan, sokuculuğu ile, tilki
kurnazlığı ile, koyun, kuzu uysallığı ile, kurt zalimliği ile, domuz pis olması
ile, keçi ve katır inadı ile, deve kini ile meşhurdur.
Sonuç olarak, insan hayvana benzememeli, yılan, akrep gibi sokucu olmamalı, eşek
gibi yüksek sesle konuşmamalı, köpek gibi ısırıcı, aslan, kaplan gibi
parçalayıcı, kedi gibi nankör olmamalı deniyor. Köpek örneğinin çok olması
aramızda çok bulunduğu içindir.