Sual: Peygamberin doğumunu yani Mevlid kandilini kutlamak, mübarek
geceler ihdas etmek bid’attir. Hatta bazı İslam ülkelerinde de böyle bilinir.
Çoğunluğa uymak lazım.
CEVAP
İfade tarzınız bir mezhepsizden ziyade bir misyonerin ifade tarzına çok
benziyor. Yoksa mezhepsizler bilmeden misyonerlerin kuklaları mı oldu? Bir
müslüman böyle soramaz. Peygamber efendimizin... der. Böyle diyorlar, doğrusu
nasıldır, gibi sorular sorar. Siz ise Peygamber, Peygamberin... diyorsunuz.
İfadelerinizden o yüce Peygambere inanmadığınız şüphesi hasıl oluyor. Biz yine
sizin müslüman olduğunuza inanarak, buna göre cevap verelim.
Vehhabiler ve onlara uyan diğer mezhepsiz ülkeler elbette Peygamber efendimize
olan düşmanlıklarından dolayı mevlide hücum ederler. Allahü teâlânın o mübarek
günlere kıymet verdiği hadis-i şeriflerle sabit. İnsanlar hiç kıymet vermese ne
önemi var? Dünyada müslümanlar çok azınlıktadır. Müslümanların içinde tesettürlü
olanlar da azınlıktadır. Az olduğu için, insanlar değer vermediği için kapanmaya
Allah da değer vermiyor mu demektir? Çoğunluğa uymak lazım sözü cahillerin
uydurmasıdır. Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(İnsanların çoğuna uyarsan, seni Allah’ın yolundan saptırırlar.) [Enam
116]
Sual: Mübarek gecelerde özel ibadetler yapmak Kur’anın emrine aykırıdır,
bid’attir. Hatta küfür ve şirktir.
CEVAP
Mevlid geceleri Kur’anın emrine aykırı olarak ne yapılıyor ki? Kur’an
okunuyor, Resulullah övülüyor, salevat-ı şerife getiriliyor. Bunlar Kur’anın
hangi âyetine aykırıdır?
Her gece mevlid okunsa yine mahzuru olmaz. Çünkü ibadet etmek, mevlid okumak,
salevat getirmek yasak edilmiş değil ki. Bid’at, dinin emretmediği şeyi ibadet
olarak yapmaktır. Dinimiz, Kur’an okumayı, mevlid gibi ilahileri okumayı bid’at
mı kabul ediyor da bid’at damgasını basabiliyorsunuz?
Mevlide bid’at diyen sadece vehhabiler ve onların izinden giden mezhepsizlerdir.
Hiçbir ehl-i sünnet âlimi mübarek gecelerde ibadet etmeye bid’at dememiştir. Bir
tane bile gösterilemez. Peygamber efendimiz de zaten bu gecelerde ibadet etmeyi
övmüştür. Peygamberimize uymayı da Allahü teâlâ bildirmiştir. Resulüme uyun
buyurmuştur. Resulünün emrine uymaya küfür ve şirk demek vehhabilikten başka bir
şey değildir.
Sual: Peygamber Din’e eklenen her şey merduddur demiyor mu?
CEVAP
Siz hadis-i şeriflere de mi inanıyordunuz? Yoksa işinize gelen hadislere
evet, işinize gelmeyene hayır mı diyorsunuz?
Elbette dine eklenen her şey bid’attir. Bid’at aleyhine yazdığımız yazılar
birkaç cilt olacak kadar çoktur. Çünkü hadis-i şerifte (Her bid’at
dalalettir, sapıklıktır) buyuruluyor. Biz de sapıkların, mezhepsizlerin
vehhabilerin işledikleri bid’atleri açıklıyoruz. Dine aykırı olmayan şeye bid’at
denmez. Dinin haram kılmadığı şeye haram denmez. Din bir şeye haram dememişse o
mubahtır. Mübarek gecelerde ibadet etmeyi hangi âyet, hangi hadis yasaklamıştır?
O geceler çok ibadet edilse ne olur ki?
Sual: Allah, kullarına çok acıdığı için, bazı gecelere kıymet vermiş
diyorsunuz. Allah acımaz (acı, elem duymaktır yani bir nevi zaaftır. Allah ise
zaaftan münezzehtir. Niye böyle söylüyorsunuz?
CEVAP
Demek siz dinden tamamen habersizsiniz. Bismillahirrahmanirrahim bir
âyettir. Bu âyetteki Rahman ve Rahim kelimeleri esma-i
hüsnadandır.
Rahman, dünyadaki her mahluka acıyan,
Rahim, ahirette yalnız müminlere acıyan demektir. Hadis-i şerifte de
buyuruldu ki:
(Merhamet etmeyene Allahü teâlâ merhamet etmez, acımayana acımaz.)
[Buhari]
Kur’anda mealen buyuruluyor ki:
(Acıyıp tevbeleri kabul eden ancak Odur. (Allah’tır) [Bekara 54]
Yine esma-i hüsnadan olan, Rauf ismi, çok merhamet eden, çok acıyan
demektir. Hâşâ siz Allahü teâlâyı merhametsiz acımasız mı sanıyorsunuz, o ne
biçim inanış ki öyle?
Sual: Allah neyi kabul edip etmeyeceğini bize Kur’anda bildirmiş. Kadir
gecesi hariç hangi gece Kur’anda var? Biz müslümanlar için her gece dua, ibadet,
tevbe, istiğfar var. Öyle değil mi?
CEVAP
Allahü teâlâ neyi kabul edip etmeyeceğini elbette Kur’anda bildiriyor.
İşte âyet-i kerime mealleri:
(Resulümün verdiğini alın, yasakladığından da sakının!) [Haşr 7]
(O, [Resulüm] vahiyden başkasını söylemez.) [Necm 3,4]
(Resulüme uyun ki, doğru yolu bulun!) [Araf 158, Nur 54]
(Resule itaat eden, Allah’a itaat etmiş olur.) [Nisa 80]
(Allah’a ve Resulüne karşı gelen, apaçık bir sapıklıktadır.) [Ahzab 36]
(Allah ve Resulüne itaat eden Cennete, isyan eden Cehenneme gider.) [Nisa
13,14]
(İhtilaflı bir işin hükmünü Allah’tan [Kur’andan] ve Resulünden
[Sünnetten] anlayın!) [Nisa 59]
(O Peygamber, güzel şeyleri helal, çirkin şeyleri haram kılar.) [Araf
157]
(Aralarında hüküm verilmek üzere Allah’a ve Peygambere çağırıldıkları vakit:
“İşittik, itaat ettik” demek, ancak müminlerin sözüdür, işte kurtuluşa erenler
onlardır.) [Nur 51]
(Allah’a ve Resulüne karşı gelen, bilsin ki, Allah’ın azabı çok şiddetlidir.)
[Enfal 13]
(Allah’a ve Resulüne itaat edin! [uymayıp] yüz çeviren [kâfirdir]
Allah da kâfirleri sevmez.) [Al-i İmran 32]
(Allah ile resullerinin emirlerini birbirinden ayırıp ikisi arasında bir yol
tutmak isteyen kâfirdir.) [Nisa 150,151]
Kur’anda, (yalnız Kur’ana uyun) denmiyor, (Allah’a ve Resulüne uyun) deniyor.
Resulünü devreden çıkaran, Kur’anın açıklaması olan hadisleri delil saymayan,
Kur’anın ifadesi ile kâfir olur.
(Her gece dua, ibadet, tevbe, istiğfar var, öyle değil mi?) diyorsunuz. Öyle ise
hâşâ Allahü teâlâ, Kadir gecesini niye faziletli kılmıştır, niye bin aydan daha
faziletli demiştir? Demek ki müminlere ikram olsun diye bunu yapmıştır. Onu
yapan Allahü teâlâ, Ramazan gecelerine de Cuma gecelerine de değer vermiştir,
Berat gecesine de bayram gecelerine de değer vermiştir. Resulün
getirdiklerini alın, yasak ettiklerinden sakının buyurmuştur. Ona itaat
bana itaattir buyurmuştur. Peygamber efendimiz de mübarek gecelerin
faziletlerini hadis-i şerifleriyle açıklamıştır. Kur’anı al, Peygamberi devre
dışı bırak. Bu nasıl Müslümanlık?
Sual: Şu anki güya müslümanlar bütün yıl İslam’dan bihaber olup böyle
gecelerde camileri doldurur. Hocalar da efsaneler üfürüp onları hoooop Cennete
bilet satar değil mi?
CEVAP
Bütün yıl dua etsin kim karışıyor ki? Allahü teâlâ hangi gece daha çok
ibadet etmeyi yasaklıyor ki? Cuma, bayram geceleri çok ibadet etmeyin mi diyor
da mübarek gecelerde fazla ibadet etmek bid’at olsun?
Hocalara niye hücum ediyorsunuz? Hangi hoca efsane üfürüyor? Bu hocalara iftira
değil mi? Hocalar dini bilmiyorsa siz nereden biliyorsunuz? Cennete bilet satmak
ateist tabiridir, hiçbir hoca Cennete bilet satmaz.
Sual: Allah’ın o mübarek günlere kıymet verdiği hadis-i şeriflerle sabit
diyorsunuz. Kur’anın ruhuna aykırı hadis de olsa kabul etmem.
CEVAP
Bu nasıl Müslümanlık? Buna Kur’anın ifadesiyle kâfirlik denir. Dinimizde kudsi
hadis diye bir şey var. Söz Allah’ın, kelimeler Resulünün. Siz hadis-i kudsileri
de mi inkâr ediyorsunuz? Resulullah namazı Allah’ın vahyettiği şekilde mi kıldı,
yoksa kendi mi uydurdu? Namaz nasıl kılınır, rekat sayıları nedir, vacipleri
nedir, sünnetleri nedir, mekruhları nedir, namazı bozanlar nedir? Bunlar açıkça
Kur’anda bildirilmedi. Allahü teâlâ bunların hepsini Resulüne bildirdi. O da
bize açıkladı. Eğer Kur’anı herkes anlasa idi, Peygambere lüzum kalmazdı, Allah
bir kitap gönderir alın bununla amel edin derdi.
İmam-ı Şarani hazretleri buyuruyor ki:
Nahl suresinin 44. âyetinde, (İnsanlara indirdiğimi onlara beyan eyle)
buyuruldu. Beyan etmek, açıklamak demektir. Âlimler açıklayabilselerdi ve
Kur'an-ı kerimden ahkam çıkarabilselerdi, Allahü teâlâ Resulüne, sana vahiy
olunanları tebliğ et der, beyan etmesini emretmezdi. (Mizan-ül kübra)
Kur’anda yemin kefareti bildirilmiş, fakat oruç kefareti bildirilmemiştir, onu
Resulullah bildirmiştir. Resulünün bildirdiği her şeyi inkâr mı edeceğiz?
Mübarek gecelerden Kadir gecesinin fazileti Kur’anda bildirilmiş, diğer geceleri
ise Resulü bildirmiştir. Resulünün bildirdiklerini böyle inkâr ederseniz ortada
din mi kalır?
Namazı nasıl kılacağız, orucu nasıl tutacağız, zekatı kaçta kaç vereceğiz?
Bunları Resulü, Nahl suresinin 44. âyetindeki emir gereği açıklamıştır. Siz
Allah’ın bu âyetine inanmazsanız ve Resulünün açıklamasını kabul etmezseniz,
Kadir gecesinden başka mübarek gece yok derseniz, Resulullahı ve Onun vârisleri
olan İslam âlimlerinin hepsini yalanlarsanız o zaman sizinle nasıl konuşabiliriz
ki?
Siz Allah Resulünü ölçü almıyor musunuz? Sizin âlimlere itimadınız yok mu? Sizin
inandığınız bir mezhep veya bir âlim var mı? Açıkça konuşun. Biz istisnasız
ehl-i sünnet âlimlerinin hepsini kabul ediyoruz. Dört mezhebi de hak biliyoruz.
Siz neye inanıyorsunuz? Ölçünüz ne?
Kur’andan sizin anladığınız ölçü oluyorsa, niye İmam-ı a’zam hazretlerinin
anladığı ölçü olmasın?
Sizin anladığınız din oluyor da, dört mezhep imamının anladığı niye din olmuyor?
Siz kimsiniz?
Reşat Halife denilen ve peygamber olduğunu açıklayan bir zındık, bir 19 hurafesi
buluyor ve 19 un katına uydurabilmek için Tevbe suresinin son iki âyetini inkâr
etme cüretini gösteriyor.
Bir ateist ve bir misyoner, Kur’an Allah kelamı değildir ve Kur’anı Allah
korumamıştır, Kur’an değişmiştir dedi. Sonradan (Biz Kur’anı indirdik onu
koruyacak olan da biziz) diye bir âyet uydurmuşlardır dedi. Sahabeler
Kur’anı değiştirdi dedi.
Aslında siz de bunlar gibi demek istiyorsunuz. Çünkü eshab-ı kiramın ittifakla
bildirdikleri hadisleri inkâr edince, onlara itimat etmeyince, onların ittifakla
topladığı Kur’ana nasıl inanırsınız ki? Misyonerin bana sorduğu soruyu
soruyorum: Sahabenin Kur’anı tam olarak topladığını bana nasıl ispat edersiniz?
Eshaba itimat etmezseniz hadisleri de inkâr etmeniz doğaldır. Hadis-i kudsi diye
bir şey yok diyebilirsiniz. O zaman Kur’ana da otomatikman şüphe ile bakmanız
gerekir. Aynı insanların topladığı Kur’ana inanıyorsunuz da hadislere niye
inanmıyorsunuz? Onlar Kur’anı bildirdikleri gibi, hadisleri de bildirdiler.
Kur’anı inkâr, tevatürü inkâr olacağı için küfürdür, hadislerin de tevatür
olanlarını inkâr küfür olur.
Benim size sorum:
Siz niye Resulullaha ve Onun sahabesinin bildirdiklerine inanmıyorsunuz da
yalnız Kur’an diyorsunuz? Resulullah, (Allah böyle buyurdu) diye birçok hadis
bildiriyor, (bu âyet) diyor (bu da kudsi hadis) diyor. Biz onun kudsi hadis
dediklerine inanmazsak, âyet dediklerine niye inanacağız ki? Hâşâ kudsi hadis
konusunda yalan söylerse, âyette de söyler.
Siz bu zihniyet ile 1400 seneden beri gelen âlimleri bir kalemde
sıfırlıyorsunuz. Milyonlarca hadisten inandığınız tek hadis var mı? Resulullah
size göre 23 sene hiç konuşmadı mı? Hep sustu mu? Allah’ın emri olan Kur’anı
açıkla âyetine rağmen emrini dinlemedi mi? Açıkladı ise nerede bu açıklamalar?
Siz niye bu açıklamalara inanmıyorsunuz? Ve O açıklıyor ki mübarek geceler
şunlardır diyor. Bunu inkâr etmekle elinize ne geçecek? Resulullaha düşmanlık
yapmakla ne kazanacaksınız, siz bir misyoner misiniz, ateist misiniz? Yoksa
Kur’ana inanan insan böyle şeyler konuşamaz. Çünkü Kur’anın birçok âyetinde
Resulüme uyun, O kendiliğinden konuşmaz, Onun her sözü vahye dayanır
buyuruluyor. Sizin Kur’ana inanmadığınız pek açık, inansanız Resulünkilere de
inanmanız gerekir.
Sual: Allah, kullarına bildirdiğini sadece Kur’an ile bildirir. Kur’an
dışılıklarla uğraşmamak gerekir. Öyle değil mi?
CEVAP
Gördünüz işte, bakın, Allah (açıkla) diye emrediyor, Peygamberi
açıklıyor, siz buna Kur’an dışı diyorsunuz, açıkça Allah’ın açıkla
âyetini inkâr ediyorsunuz. (Resulüme uyun) âyetini inkâr ediyorsunuz.
Sizin gibi münkirlere cevap vermek yersizdir. Ancak bu mailler sitelere konacağı
için yazıyoruz. Yoksa Ebu Cehilin mucizeleri inkâr ettiği gibi siz de, Kütüb-i
sitteyi bir kalemde Kur’an dışılıkla suçluyorsunuz. Bizim size sözümüz yoktur,
bizim sözümüz Kur’ana ve ona inanan insanlaradır.
Sual: Peygamberi inkâr veya aşağılama tehlikeli olduğu gibi aşırı
derecede yüceltme, olduğundan öte ulaşılamayacak bir varlık gibi göstermek de o
kadar tehlikeli değil mi?
CEVAP
Hangi müslüman Onu olduğundan daha daha fazla göstermiştir ki? Onda görülen
mucizeleri anlatmak küfür müdür? Elbette mucizeye hiç kimse erişemez, o
erişilemez insan idi, Peygamber idi. Peygambere erişilir mi? Siz Onu sıradan bir
insan gibi görüyorsunuz. Allah’ın izni ile bir anda yedi kat semaya gidip geldi,
buna kim ulaşabilir? Allahü teâlâ Ona öyle ulaşılamayacak vasıflar vermiş ki
bütün Peygamberler bile gıpta ediyor ve sizin gibiler de Onu o kadar yüceltmeyin
kâfir olursunuz diyor.
Sual: Ben hadisi inkâr edebilirim ama bu benim dinden çıkmamı gerektirmez.
Çünkü Peygamberin gerçekten dediğini nerden biliyoruz?
CEVAP
O zaman hiçbir hadis-i şerife inanmayın. Peki Kur'ana ilave veya çıkarma
yapılmadığını nereden biliyorsunuz? Allah’ın dediğini gerçekten bilmiyorsunuz.
Sahabeler ittifak etti diye kabul ediyorsunuz. Ama kimi de sizin hadis mantığını
ölçü alarak biz Kur'anın tamamının yazıldığını nereden bilelim, keçi yemiştir,
yanmıştır, yırtılmıştır diyorlar. Tevbe suresinde de eksiklik var diyorlar.
Peygamberin söylediğini bilmiyorsunuz da Allah’ın söylediğini nereden
biliyorsunuz? Sahabeler derseniz hadisi de sahabeler bildirdi. Birine inanıp
ötekine inanmamak akıl işi değildir.
Sual: Kur’an varken mezhebe de lüzum yok. Hadislere değil, Kur'ana uymak
gerekir. Böyle değilse aksini ispat edin bakalım?
CEVAP
Hadisler, Kur’andan ayrı değildir. Kuran-ı kerimin açıklamasıdır. Allahü
teâlâ buyurdu ki:
(Resule itaat eden, Allah’a itaat etmiş olur.) [Nisa 80]
(Peygamberin emrine uyun, yasak ettiklerinden sakının!) [Haşr 7]
(İndirdiğimi insanlara açıkla!) [Nahl 44]
Âlimler de, âyetleri açıklayıp Kur'an-ı kerimden hüküm çıkarabilselerdi, Allahü
teâlâ Peygamberine, (Sadece sana vahiy olunanları tebliğ et) derdi. Ayrıca
açıklamasını emretmezdi. Resulullah, Kur'an-ı kerimde, kısa ve kapalı olarak
bildirilenleri açıklamasaydı, Kur'an-ı kerim kapalı kalırdı. Hadis-i şerifler
olmasaydı, namazların kaç rekat olduğu, nasıl kılınacağı, rüku ve secdede
okunacak tesbihler, cenaze ve bayram namazlarının kılınış şekli, zekat nisabı,
orucun, haccın farzları, hukuk bilgileri bilinmezdi. Yani hiçbir âlim, bunları
Kur'an-ı kerimden bulup çıkaramazdı. Bunları Peygamber efendimiz açıklamıştır.
Mezhep imamları, hadis-i şerifleri açıklamasaydı, sünnet kapalı kalırdı.
Sünneti, müctehid âlimler açıklamış, böylece mezhepler meydana çıkmıştır.
Mezhep nedir? Bir müctehidin edille-i şeriyyeden elde ettiği bilgilere, o
müctehidin mezhebi denir. Sahabelerin tamamı müctehid idi. Hepsinin de mezhebi
vardı. Bu mezheplerden yalnız dördü kitaplara geçip, dünyanın her yerine
yayıldı. Dört mezhep arasında amelle ilgili farklı ictihadlar, işlerimizi
kolaylaştırmaktadır. Her Müslüman, durumuna göre, kendisine kolay gelen mezhebi
seçer.
Allahü teâlâ dileseydi, Kur’an-ı kerimde ve hadis-i şeriflerde, her şey açıkça
bildirilirdi. Böylece, mezhepler hasıl olmazdı. Kıyamete kadar, dünyanın her
yerinde, her iklim ve şartta, her müslüman için tek bir nizam olurdu.
Müslümanların halleri, yaşamaları güç olurdu.
Allahü teâlâ ve Resulü, müminlere merhamet ettikleri için, bazı işlerin nasıl
yapılacağı, Kur’an-ı kerimde ve hadis-i şeriflerde açık bildirilmedi. Açıkça
bildirilse idi, öylece yapmak farz ve sünnet olurdu. Farzı yapmayanlar günaha
girer, kıymet vermeyenler de kâfir olurdu.
Bugün dört mezhepten birine uymak gerekir. Çünkü, Eshab-ı kiramın ve diğer
müctehidlerin mezhepleri tam olarak bilinmiyor. Dört mezhep, tam bilindiği ve
kitapları her yere yayılmış olduğu için, dört mezhepten birine uymak şarttır.
Mezhepler rahmettir.
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Âlimlerin farklı ictihadları, [mezheplere ayrılmaları] rahmettir.)
[Beyheki]
(Âlimlere tabi olun!) [Deylemi]
(Âlimler, Peygamberlerin vârisidir.) [Tirmizi]
Bir Müslüman, kendi mezhebine göre ibadet yaparken, bir meşakkat hasıl olursa,
başka bir mezhebe uyarak, bu işi kolayca yapar. Mesela Şafiiler, hacda kadına
dokununca abdestleri bozulur. Bunun için Hanefi’yi taklit ederek haclarını
yapıyorlar. Bu apaçık bir rahmettir.
Bazıları da, (Mezhep gereksizdir, Peygamber ve Sahabenin mezhebi mi vardı?)
diyor. Bu söz, (Kuvvet komutanı, hangi bölüğün eridir?) veya (Fizik öğretmeni,
hangi sınıfın talebesidir?) demeye benzer. Çünkü Sahabenin her biri, mezhep
imamı idi. Resulullah efendimiz ise, kâinatın hocası idi.
Mezhepsizler kendisini Resulullah gibi zannedip, o sünni veya şii değildi biz de
öyleyiz diyorlar. Temsilde hata olmasın, Resulullah genel kurmay başkanıdır,
ondan başka ordunun başı yoktur. O hangi ordunun subayıdır denmez. Kuvvet
komutanı da denmez. O onlardan da üstündür. Mezhep imamları kuvvet komutanları
gibidir. Mezhebe tâbi olanlar da diğer askerler gibidir. Bir askerin kendisini
kuvvet komutanı gibi görmesi yani İmam-ı a’zam gibi görmesi çok anormal bir
şeydir. Yahut daha ileri giderek genel kurmay başkanı gibi görmesi deliliktir.
Mezhepsizler de Peygamber sünni veya şii değildi biz de öyleyiz demeleri Onunla
boy ölçüşmeye kalkmak olur. Bu dünya işlerinde bile böyle iken, yani bir er,
genel kurmay başkanı ile mukayese bile edilmezken, nasıl olur da özel
peygamberlik verilen bir kişi ile mezhepsiz insan mukayese kabul eder?
Bir de bir subay general oluncaya kadar hangi sınıfta ise onun adı ile söylenir.
Mesela Topçu albay, piyade yüzbaşı gibi. General olunca artık sınıfı olmaz.
Sınıflar üstüdür. Bir er veya astsubay veya subay çıkıp da, generalin sınıfı yok
o da insan benim niye sınıfım var diyemez. Bunun gibi bir kimse de eshab-ı
kiramın mezhebi yoktu, imam-ı Evzainin mezhebi ne idi diyemez. Onlar
müctehiddir, müctehidin mezhebi kendi mezhebidir. Nasıl generallerin sınıfı
yoksa mutlak müctehidlerin de mezhebi kendi mezhepleridir. Sen kalkıyor İmam-ı
a’zam ile falan değil bizzat Resulullah ile kendini mukayese etmeye kalkıyorsun
o sünni şii değil de ben de öyle olacağım diyorsun, o bize örnek diyorsun. Örnek
alınacak kısmı var, örnek alınamayacak kısmı var. Sen hâlâ genel kurmay başkanı
olmaya Resulullah ile kendini mukayese devam ediyor musun? Yoksa bir mezhebi
kabul ediyor musun?
(Mezhebe, hadislere uymam, sadece Kur'ana uyarım) demek, (Kanunlara, tüzüklere
uymam, Anayasaya uyarım) demek gibi yanlıştır. Çünkü Anayasada her hüküm, her
ceza bildirilmemiştir. Anayasa, kanunlara havale eder. Kanunlardan da tüzükler,
yönetmelikler çıkmıştır. (Anayasa varken, kanuna lüzum yok) demek yanlış ise,
(Kur'an varken, mezhebe lüzum yok) demek, daha çok yanlıştır.
Kanunlar, Anayasaya uygunsa, mezhepler de, Kur'an-ı kerime ve hadis-i şeriflere
uygundur. Hiç kimse, (Madem, mezhep, Kur'an ve sünnetin açıklamasıdır. Ben de
açıklar bir mezhep kurarım) diyemez. Çünkü bir kimsenin, (Doktor olmak, tıp
kitabı, kimyager olmak için de kimya kitabı okumak yeter) diyerek eline aldığı
bir tıp ve kimya kitabı ile doktorluk yapmaya, ilaç imal etmeye kalkışması ne
kadar yanlış ise, (Ben de Kur'andan, hadisten hüküm çıkarırım) demek daha
yanlıştır.
Evet, mezhepsizseniz açıkça söyleyin. Siz generalliğe değil genel kurmay
başkanlığına hatta ondan da ileri gitmeye çalışıyorsunuz. Peygamberin sünnetini
bilemeyiz diyerek ona bile uymayı kabul etmiyorsunuz. 1400 senedir gelen icmaya
karşısınız. Âlimler dört mezhepte icma etmedi mi? Ben icmaya inanırım diyorsunuz
arkasından ben onun icma olduğunu nereden bileyim diyorsunuz. Hadise inanırım
fakat Buhari’deki hadislerin sahih olduğunu nereden bileyim diyorsunuz. Kur’anın
da Allah’ın kelamı olduğunu nereden bileyim diyeceksiniz bu gidişle. Çünkü
âlimler mezhepsizlik dinsizliğe köprüdür buyuruyor.
Sual: Bayramlarda, Kandillerde, Cuma günlerinde, grup üyelerine, toplu
olarak tebrik gönderiyorsunuz. Bizim de, herkesin mail adresini yazıp,
arkadaşlarımıza, büyüklerimize, toplu olarak tebrik göndermemiz uygun olmaz mı?
CEVAP
Genelde bunu, mailleri gizlemeyi bilmeyenler böyle toplu mail gönderiyorlar.
İkincisi mail adresleri gizli yerden yazılsa da, mail adresleri görülmese de,
topluca gönderildiği belli oluyor.
Bir öğretmen talebeleri toplayıp, (Hepinizin bayramını kutluyorum) dese,
orada diğer öğretmenler ve müdür de olsa, onlarınkini de böylece kutlamış olsa,
uygun olmaz. Müdüre, odasına gidip kutlamak gerekir. Diğer birkaç öğretmenle de
özel olarak tebrikleşmek gerekir.
Büyük küçük, âmir memur, ast üst farkı gözetmeden, herkese topluca tebrik
göndermek uygun değildir. Bilhassa, büyüklerimize, özel olarak tebrik göndermek
gerekir. Bazen görüyoruz, üç kişiye tebrik gönderiliyor, üçü bir arada
yapılıyor. Mail yazmak, o kadar zor değildir. Üçüne de ayrı gönderilebilir. Özel
mail gönderilince, muhatabımız, kendisine özel bir değer verildiğini anlar.
Biz, gruptaki üyelere toplu olarak tebrik gönderiyoruz; ama bunda bir zaruret
vardır. Binlerce üyenin hepsine teker teker yazmak elbette imkânsız denecek
kadar zordur. Ama bize özel tebrik yazanlara, biz de aynı şekilde, özel cevap
vermekteyiz.
Sual: Bayramlar, kandil geceleri, Cuma günleri zaten mübarek değil mi, niye
(Mübarek olsun) deniyor?
CEVAP
Evet mübarektir. Bayramın, kandilin veya Cuman mübarek olsun demek, bu
günler, senin için hayırlara vesile olsun, yaptığın ibadetler makbul olsun,
günahların affolsun anlamında çok güzel bir duadır.