Dini Konular
Ara

Salih 12 yaşına girmiş, ilkokulun beşinci sınıfına gitmektedir. Dersleri oldukça iyidir; ama öğretmeni, her derste dini hafife alıcı konuşmalar yapmaktadır. Yine bir gün dedi ki:
— Çocuklar, görülmeyen şeye inanmak ilme, fenne aykırıdır. Görülmeyen şey için, vardır denilemez. Onun için, görülmeyen şeyin var olduğunu söyleyenlere inanmayın!

Salih, öğretmenin bu sözlerle Allahü teâlâyı inkâr ettiğini anladı; ama annesinin nasihatini düşündü. Annesi, (Oğlum, her söylediğin doğru olmalı; ama her doğruyu her yerde söylemek doğru değildir. Arkadaşının veya öğretmeninin hatası olabilir. Sakın münakaşa etme! Fitneye sebep olma! Köprüyü geçene kadar sabredenler, başarmıştır) demişti. Ne yapması gerekirdi?

Düşündü, bir karara varamadı. (Öğretmenim, senin aklını göremiyorum. O halde sende akıl yok) dese, hiç olmazdı. Ne demesi gerekirdi? Birden aklına bir şey geldi:
— Öğretmenim dedi.

— Söyle Salih!

— Öğretmenim, görülmeyen şey gerçekten yok mudur?

— Elbette yoktur. Şüphen mi var yoksa?

— Ama nasıl olur öğretmenim? Ben bir insanın ruhunu ve aklını göremiyorum. Ben bunları göremediğim için o kimsenin ruhsuz ve akılsız mı olması gerekir?

Salih, daha çok şeyler söyleyecekti; ama öğretmeni, (Tamam) diyerek konuşmayı kesip şöyle bir soru sordu:
— Salih, acaba bu yıl sınıfını geçebilecek misin?

— Derslerim iyi olduğuna göre...

— Onu sınavlar bilir.

Bir süre sonra öğretmen hastalandı. Yıl sonuna kadar derslere gelemedi. Sınavı diğer öğretmenler yaptığı için, Salih ilkokuldan mezun oldu. Öğretmeni hasta olmasaydı, belki biraz zor mezun olurdu.

Salih, yaz tatilinde Türkiye gazetesi satmaya başladı. Vapurdan çıkanlara, gazete diye bağırıyordu. Bu arada, Türkiye gazetesi hakkında yazılan bir şiiri de okuyordu:

Eşi dostu hemen uyar
Gel Türkiye Okuyalım
Kıymetini bilmez ağyar
Gel Türkiye Okuyalım

Zaman akıp gider iken
Evde sohbet eder iken
Dağda davar güder iken
Gel Türkiye Okuyalım

Gerçekleri görmek için,
İlme değer vermek için,
Sapıklığı yermek için
Gel Türkiye Okuyalım

Son verelim cehalete
Dur diyelim rezalete
Koşmalıyız fazilete
Gel Türkiye Okuyalım

Dinde verir nakle değer
Soylu fikir, doğru haber,
Çoluk çocuk hep beraber,
Gel Türkiye Okuyalım

Gösterelim biraz gayret
Etmeliyiz hakka davet
Demeliyiz hemen evet
Gel Türkiye Okuyalım

Köyden köye, ilden ile
Duyuralım dilden dile
Dolaşmalı elden ele
Gel Türkiye Okuyalım

Nurlanmalı bütün yüzler
Yayılmalı güzel sözler
Kapanmadan gören gözler
Gel Türkiye Okuyalım

İbret ile bakmak için
Selamete çıkmak için
Bir meşale yakmak için
Gel Türkiye Okuyalım

Köyden köye, ilden ile
Duyuralım dilden dile
Dolaştırıp elden ele
Gel Türkiye Okuyalım

Büyük nimet bu devirde
Şifa olur birçok derde
İnmemişken göze perde
Gel Türkiye Okuyalım

Gazetelerin hepsini satmadan dönmek istemediği için, eve hep geç geliyordu. Annesi ise, her gün merakla pencere önünde bekler, uykuları kaçardı.

Salih, geç kaldığı günler, (Ana gibi yâr olmaz) ilâhîsini okuyarak gelirdi:

Bebeğini avutur,
Ninni ile uyutur,
Kahır çeker unutur,
Beşik sallar uyumaz,
Ana gibi yâr olmaz.

Bakmaz öyle her lafa,
Evlâttan görse cefa,
Eksilmez onda vefa.
Kırılan kalp sarılmaz,
Ana gibi yâr olmaz.

Sitem etmez, gücenmez,
Hakkı çoktur, ödenmez,
Ona öf bile denmez.
Et tırnaktan ayrılmaz,
Ana gibi yâr olmaz.

Anneye çok hürmet var,
Rızasında Cennet var,
Ayağını öp yalvar!
İyiliği sayılmaz,
Ana gibi yâr olmaz.

Salih, gazete satmağa devam ederken TÜM-YIKIM isimli illegal bir örgütün militanlarıyla karşılaştı. Örgüt lideri, Salih’in gözü açık bir çocuk olduğunu anladı. Örgüte hizmet etmesi için cazip tekliflerde bulundu. Maksatlarının fakirlere yardım olduğunu söyledi. İtimadını kazanmak için Salih’in cebine yüz lira koydu. Yarın yine aynı yerde buluşmak üzere evlerine gönderdi.

Salih, bu militanları, az bir hizmete karşılık dolgun bir ücret verdikleri için, iyi, kalbili ve yardımsever insanlar olduklarını zannetti. Daha faydalı olabilmek için geceleri örgüt evinde yattı.

Salih, annesinin meraklanacağını bildiği için, ona bir mektup yazdı. Bir iki hafta gelemeyeceğini, emin bir yerde bulunduğunu ve merak etmemesini bildirdi.

Örgüt lideri, Salih’e bin lira verdi. Devrim gazetesini satmaya gönderdi. Arkasından da iki küçük militan göndererek, bin lirayı çalmalarını, bu mümkün olmazsa zorlamalarını söyledi. İki küçük militan, gazete almak bahanesiyle Salih’in yanına yaklaştılar. Paralarının bozuk olmadığını, parayı bozarak birer gazete vermesini söylediler. Salih cüzdanını çıkarınca küçük boylusu, para dolu cüzdanı alıp kaçtı. Diğeri de Salih’i tutarak arkadaşının kaçmasını sağladı.

Salih, olayı anlatmak için karakola giderken örgüt lideriyle karşılaştı. Durumu anlattı. Örgüt lideri polise gitmesine mani oldu. Bin lira daha vererek gazete satmasına devam etmesini söyledi.

Ertesi günü, gazetelerde şöyle bir acıklı haber çıktı:
“Sahildeki trafik kazasında 12–13 yaşlarında bir çocuk feci şekilde ezilerek tanınmaz hale gelmiştir. Üzerinde çıkan kimlikten Salih oğlu Salih Öksüz olduğu anlaşılmıştır.”

Bu haberi bütün gazeteler yazdığı gibi, radyo da söylemişti. Birkaç gündür meraktan gözlerine uyku girmeyen, hastalığı artan annesi haberi duyunca düşüp bayıldı. Komşu kadınlar su dökerek ayıltmaya çalıştılarsa da ayıltamadılar. Haseki Hastanesine kaldırdılar. Gerekli müdahalelerden sonra bir ara gözleri açılır gibi olduysa da hastalığı sebebiyle kendine gelemedi, (Salih, evlâdım) diye sayıklamaya başladı.

Doktorlar, kadının zayıf ve hasta olduğunu, oğlunun ölüm haberini duymasıyla büyük bir şok geçirdiğini, Allah’tan ümit kesilmez ama durumunun ağır olduğunu söylediler.

Öte taraftan gazetelerdeki trafik kazasını Salih de okudu, önce hayret etti. Sonra olayı anladı. Ölenin kendisinin cüzdanını çarpıp kaçan çocuk olduğunu, parayı alıp kaçarken arabanın altında kaldığını anladı. Cüzdanında kendi kimliği bulunduğu için haberdeki yanlışlığı fark etti.

Salih, örgüt liderine gazetedeki haberi gösterdi. Annesinin de okumuş olma ihtimaline karşı, evlerine gitmek için izin istedi. Örgüt lideri bu akşam da yatıp yarın gitmesini söyledi. Gece Salih’in cebindeki bütün paraları aldı. Sabah olunca Salih parasını bulamadı. Örgüt liderine durumu bildirdi. O da başka bir yerde düşürmüş olabileceğini söyledi. Salih, parayı gece yatarken yastığının altına koyduğunu söylemesi üzerine, (Bizi hırsızlıkla mı suçluyorsun?) diyerek feci bir dayak attı.

Salih ağlaya ağlaya eve gitti. Annesinin hastanede olduğunu öğrendi. Hastaneye gitti. Annesinin yanına girdi. Kadıncağız gözlerine inanamadı. Sevinçten tekrar bayıldı.

Annesi ayıldıktan sonra Salih’i kucakladı. Salih de bu acı tecrübelerden sonra, annesinin sözünden çıkmayacağına söz verdi.