Sual: Kıyamet ve Ahiret kitabında şöyle bir hadis-i şerif var:
“İnsanlar, kıyamette Âdem aleyhisselama gidip, derler ki:
(Sen aziz ve şerif bir Peygambersin ki, Allahü teâlâ seni yarattı. Melekleri sana secde ettirdi. Sana kendi ruhundan üfledi. Kaza ve hesaba başlaması için bize şefaat eyle ki, Allahü teâlâ ne murat ederse, onunla mahkûm olalım. Ve nereye emrederse, herkes oraya gitsin. Her şeyin hâkimi ve Maliki olan Allahü teâlâ, mahlûklarına dilediğini yapsın) diye yalvarırlar.
Âdem aleyhisselam buyurur ki:
(Ben Allahü teâlânın yasak ettiği ağacın meyvesinden yedim. Bu zamanda Allahü teâlâdan utanırım. Siz, Nuh aleyhisselama gidin.)
Bunun üzerine bin sene aralarında meşveret ederek dururlar. Sonra Nuh aleyhisselama gidip yalvararak derler ki:
(Biz hiç dayanılmayacak bir haldeyiz. Hesabımızın tez görülmesi için bize şefaat eyle! Şu mahşer cezasından kurtulalım.)
Nuh aleyhisselam onlara der ki:
(Ben Allahü teâlâya dua eyledim. Yeryüzünde ne kadar insan varsa, o dua sebebiyle boğuldu. Bunun için, Allahü teâlâdan utanırım. Siz, İbrahim aleyhisselama gidin ki, o Halilullahtır. Belki o size şefaat eder.)
Yine aralarında bin sene daha konuşurlar. Sonra, İbrahim aleyhisselama gelip derler ki:
(Ey Müslümanların babası! Sen o zatsın ki, Allahü teâlâ, seni kendine halil, dost eyledi. Bize şefaat eyle! Allahü teâlâ, mahlukat arasında, hükmünü versin.)
İbrahim aleyhisselam onlara der ki:
(Ben dünyada üç kere kinaye söyledim. Bunları söyleyerek din yolunda mücadele ettim. Şimdi Allahü teâlâdan bu makamda şefaat izni istemekten utanırım. Siz Musa aleyhisselama gidin. Zira Allahü teâlâ onunla konuştu ve kendisine manevi yakınlık gösterdi. O, sizin için şefaat eder.)
Yine bin sene birbirleriyle istişare ederler. Fakat bu zamanda halleri gayet güçleşir. Mahşer yeri ise, çok daralır. Sonra Musa aleyhisselama gelip, derler ki:
(Sen o zatsın ki, Allahü teâlâ seninle konuştu. Sana Tevrat’ı indirdi. Hesabın başlaması için bize şefaat eyle! Zira burada durmamız çok uzadı. İzdiham pek ziyadeleşti. Ayaklar birbirleri üzerine birikti).
Musa aleyhisselam onlara der ki:
(Ben, Allahü teâlâya, Firavun ailesinin senelerce hoşlanmayacakları şeylerle cezalandırılması için dua ettim. Sonra gelenlere ibret olmalarını rica eyledim. Şimdi şefaat etmeye utanırım. Siz İsa aleyhisselama gidin. Size O şefaat eder.)
Yine aralarında bin sene müşavere ederler. Gittikçe sıkıntıları daha çoğalır. Sonra İsa aleyhisselama gelip derler ki:
(Sen Allahü teâlânın ruhu ve kelimesisin, Allahü teâlâ, dünyada ve ahirette kıymetli bir zat olduğunu bildirdi. Bize Rabbinden şefaat eyle!)
İsa aleyhisselam buyurur ki:
(Benim kavmim, beni ve annemi Allah’tan başka ilah ittihaz eylediler. Nasıl şefaat ederim ki, bana da ibadet ettiler. Ve bana oğul ve Allahü teâlâya baba ismini verdiler. Fakat, siz gördünüz mü ki, birinizin kesesi olsun da, içinde nafakası olmasın. Ve ağzı da mühürlü olsun. O mührü bozmadan o nafakaya vasıl olsun. Peygamberlerin en üstünü ve sonuncusu Muhammed aleyhisselama gidin. Zira O, davetini ve şefaatini ümmeti için hazırladı.)
İsa aleyhisselam, Peygamberimizin daha birçok faziletini anlatır, hepsi Muhammed aleyhisselama bir an önce kavuşmak ister. Hemen Muhammed aleyhisselama gelip, derler ki:
(Sen Habibullahsın! Habib ise, vasıtaların en faydalısıdır. Bize Rabbinden şefaat eyle! Zira Peygamberlerin birincisi olan Âdem aleyhisselama gittik. Bizi Nuh aleyhisselama gönderdi. Nuh aleyhisselama gittik. İbrahim aleyhisselama gönderdi. İbrahim aleyhisselama gittik. Musa aleyhisselama gönderdi. Musa aleyhisselama gittik. İsa aleyhisselama gönderdi. İsa aleyhisselam ise, size gönderdi. Ya Resulallah, senden sonra gidecek bir yerimiz kalmadı.)
Resulullah efendimiz, (Allahü teâlâ izin verir ve razı olursa, şefaat ederim) buyurup, Allahü teâlânın izni ile şefaat eder.”
Bu duruma göre, Peygamberimiz hariç, diğer Peygamberler şefaat edemeyecek mi?
CEVAP
Peygamberlerin hepsi şefaat edecektir. Yukarıda bildirilen ilk şefaat etme durumuyla ilgilidir. Peygamber efendimizden önce hiçbir Peygamber şefaat etmeyecektir, bu bildiriliyor. Peygamber efendimizin şefaatinden sonra bütün Peygamberler şefaat edecektir. Peygamberlerden başka, melekler, Kur’an-ı kerim, mezhep imamları, âlimler, salihler, evliya, şehitler, akrabalar, din kardeşlerimiz, hacılar ve daha başkaları şefaat edecektir.

Peygamber efendimizin şefaati şöyle olacak:
1- Mahşerde beklemek azabından kurtaracaktır.
2- Çok kimseyi, sorgusuz, sualsiz Cennete sokacaktır.
3- Azap çekmesi gereken müminleri azaptan kurtaracaktır.
4- Günahı çok olan müminleri Cehennemden çıkaracaktır.
5- Sevapla günahı eşit olup, Araf’ta bekleyenlerin Cennete gitmelerine şefaat edecektir.
6- Cennete girmiş olanların derecelerinin yükselmesine şefaat edecektir.

Şefaat ile hesaptan kurtardığı yetmiş bin kimsenin her birinin şefaatleri ile de, yetmişer bin kişi sorgusuz, sualsiz Cennete girecektir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:

(Kıyamette ilk şefaat eden ben olacağım.) [Müslim]

(Bütün Peygamberler şefaat edecektir.) [Buhari]

(Kıyamette Peygamberler, sona âlimler ve şehidler şefaat eder.)
[İbni Mace, Deylemi]

(Kıyamette Âdem aleyhisselamı bir milyar insana şefaat eder.)
[Taberani]

(Akraba, emanete riayet eden, Peygamberiniz ve din kardeşleriniz şefaat eder.) [Deylemi]

(Yemin ederim ki,
[Hazret-i] Osman, 70 bin kişiye şefaat edip, Cehenneme gitmekten kurtarır.) [İ. Asakir]

(Kıyamette abid Cennete girer, âlim ise halka şefaat için bekler.)
[İ Maverdi]

(İmamlarınız şefaatçilerinizdir.) [Dare kutni]

(Hacı, yakınlarından 400 kişiye şefaat eder.) [Ramuz]

(Allah indinde Kur’andan daha üstün şefaatçi yoktur. Ne Peygamber, ne melek, ne de başkası.)
[Taberani]

(Kur'an okuyun! Çünkü kıyamette şefaat eder.)
[Müslim]

(Kur’an-ı kerim, okuyanlarına, ya şefaat edecek veya düşman olacaktır.) [Müslim]

(Kıyamette Allahü teâlâ, “Melekler, Peygamberler ve salihler şefaatlerini yaptılar. Bundan sonra benim büyük rahmetim kaldı” buyurur.)
[Buhari]

Görüldüğü gibi Peygamberler de şefaat edecektir. Ancak şefaatler farklıdır. Akrabamızın veya bir hacının şefaati Peygamberlerinki gibi şümullü olmaz. Peygamberlerin şefaati de Peygamber efendimizin şefaati gibi olmaz. Hepsi derece derecedir. Bu bakımdan bahsettiğiniz hadis-i şerif, yukarıdakilere zıt değildir.