Sual: Azer, Hazret-i İbrahim’in babası mı idi?
CEVAP
Peygamber efendimizin bütün dedelerinin temiz bir mümin olduğu, âyet-i kerime ve hadis-i şeriflerle sabittir. Bunun aksini söylemek, bu husustaki nassları inkâr olur.

Tevbe suresinin 28. âyet-i kerimesinde müşriklerin necis, yani pis olduğu bildiriliyor. Peygamber efendimiz de bütün dedelerinin temiz olduğunu bildiriyor. Şuara suresinde (Vetekallübeke fissacidin) buyuruluyor. Yani mealen, (Sen, yani senin nurun, hep secde edenlerden dolaştırılıp, sana inkılab etmiş, ulaşmıştır) demektir. Ehl-i sünnet âlimleri bu âyet-i kerimeyi tefsir ederken, bütün ana-babalarının mümin olduğunu bildirmişlerdir. Mevahib-i ledünniyye kitabının başında, bütün dedelerinin temiz birer mümin olduğunu bildiren hadis-i şerifler nakledildikten sonra buyuruluyor ki:

(İbni Abbas hazretleri buyuruyor ki: "Seni bir Peygamberin neslinden diğer bir Peygamberin nesline naklettim. Yani senin soyun Peygamberler silsilesidir. Bir babanın iki oğlu olsa, Peygamberlik hangisinde ise, Resulullah ondan gelmiş demektir.")

Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Her asırdaki insanların en iyilerinden dünyaya getirildim.) [Buhari]

(Allahü teâlâ, İsmail evladından, Kinaneyi ve onun sülalesinden Kureyşi beğendi, seçti. Kureyş evladından da, Haşimoğullarını sevdi. Onlardan da, beni süzüp seçti.)
[Müslim]

(En iyi insanlardan vücuda geldim. Silsilem, en iyi insanlardır.)
[Tirmizi]

(Allahü teâlâ, Arabistan’daki seçilmişlerden beni seçti. Beni her zamandaki insanların en iyilerinde bulundurdu.)
[Taberani]

(Dedelerimin hiçbiri zina etmedi. En iyi babalardan, temiz analardan geldim. Dedelerimden birinin iki oğlu olsaydı, ben bunların, en iyisinde bulunurdum.)
[Mevahib]

(Hazret-i Âdem’den babama kadar hep nikahlı ana-babadan geldim. Ben ecdat olarak sizin en hayırlınızım.)
[Deylemi]

(Soy bakımından da insanların en şereflisiyim. Öğünmek için söylemiyorum.)
[Deylemi]
[Yani (Hakikati bildiriyorum, hakikati bildirmek vazifemdir, bunları söylemezsem vazifemi yapmamış olurum) demektir.]

Bu hadis-i şerifler ve Şuara suresindeki âyet-i kerime, Peygamber efendimizin bütün dedelerinin temiz bir mümin olduğunu göstermektedir. Kâfirler pis olduğuna göre, Hazret-i İbrahim’in babasının kâfir olması mümkün değildir.

Molla Cami hazretleri buyuruyor ki:
(Muhammed aleyhisselamın zerresini taşıdığı için, Hazret-i Âdem’in alnında nur parlıyordu. Bu zerre, Hazret-i Havva’ya ve ondan Hazret-i Şit’e ve böylece temiz erkeklerden temiz kadınlara ve temiz kadınlardan temiz erkeklere geçti. O nur da, zerre ile birlikte, alınlardan alınlara geçti.) [Şevahid]

Bu nur, kâfire geçmediği gibi, zina gibi bir günah işleyen mümine bile geçmiyordu. Bu bakımdan da Azer, Hazret-i İbrahim’in babası değildi. [Hazret-i İbrahim’in babasının ismi Taruh idi.]

Amcası ve üvey babası idi
Enam suresinin 74. âyetinde, (İbrahim, babası Azer’e dediği zaman...) buyuruluyor. Burada Azer kelimesi, baba kelimesinin atf-ı beyanı olduğu Beydavi tefsirinde yazılıdır. Bir kimsenin iki ismi olup, birlikte söylenince, birinin meşhur olmadığı, ikincinin meşhur olduğu anlaşılır. Meşhur olmayan birincisindeki kapalılığı açıklamak için ikincisi söylenir. Bu ikincisine atf-ı beyan denir.

Hazret-i İbrahim iki kimseye baba demektedir. Birisi kendi babası, diğeri de üvey babası ve amcası olan kimsedir. İcaz, belagat ve fesahat kaidelerine göre, âyet-i kerimenin manası, (İbrahim, ismi Azer olan babasına dediği zaman) demektir. Böyle olmasaydı, sadece (Azer’e dediği zaman) veya (Babasına dediği zaman) demek yetişirdi. Eğer Azer kendi öz babası olsaydı Babası kelimesi fazla olurdu. Türkçe’de bile (Babam Ali geliyor) denmez, (Babam geliyor) denir.

Kur’an-ı kerimde amcaya baba denilmektedir. Hazret-i İsmail, Hazret-i Yakub’un amcasıdır. Fakat Kur’an-ı kerimde (Amcan İsmail) denmiyor, (Baban İsmail) deniyor. Çocukları, Hazret-i Yakub’a (Babaların İbrahim ve İsmail ve İshak...) diyor. (Bekara 133) Yani, (Baban İbrahim, baban İsmail ve baban İshak) deniyor. Halbuki Hazret-i İsmail, Hazret-i Yakub’un babası değil, amcasıdır. Tefsirlerde, Kur’an-ı kerimde amcaya baba denildiği bildirilmektedir. Peygamber efendimizin yaşlı köylüye, amcaları olan Ebu Talib’e ve Hazret-i Abbas’a baba dediği, çeşitli muteber kitaplarda yazılıdır.

Yalnız Araplar değil, çeşitli milletlerde, amcaya, üvey babaya, kayınpedere ve yardımsever zatlara baba demek âdettir.

Türkiye’de de, insanlara iyilik eden, onları himayesine alan kimselere mecaz olarak, "Baba adam", "Fakir babası" dendiğini hepimiz biliriz. Yaşlı kimselere de hürmeten "Baba" denir.

Yaşlı kadınlara da "Ayşe ana", "Fatma ana" veya "Hacı anne" dendiği meşhurdur. Böyle söylemekle, yani baba demekle, o kimse bizim babamız olmadığı gibi anne dediğimiz kadın da annemiz olmaz. Bunlar hürmet için söylenir.

Yine yaşlı kimselere, bir akrabalığımız olmadığı halde, "Amca, dede", yaşlı kadınlara da, "Teyze, nine" deriz. Bunlar bir saygı ifadesidir.

Bu bakımdan Hazret-i Yakub’un öz babası Hazret-i İshak iken, Kur’an-ı kerimde, Hazret-i Yakub’a hitaben (Baban İsmail) buyurulmuştur.
[İmam-ı Süyuti hazretleri, Kitabüd-derc-il-münife kitabında Azer’in Hazret-i İbrahim’in amcası olduğunu vesikalarla ispat etmektedir.]

Bütün Peygamberler Müslüman idi
Allahü teâlânın var ve bir olduğunu bildiren ilahi dinlerin hepsi, insanlar bozmadan önce, amele ait hükümler hariç, inanılacak şeylerde hepsi aynı idi. Bütün Peygamberler Müslüman idi. Mesela Yahudi ve Hıristiyanların bizim Peygamberimiz dedikleri nebiler için Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(İbrahim ne Yahudi, ne de Hıristiyandı. O Allah’ı tanıyan doğru bir Müslümandı.) [Al-i İmran 67]

(İbrahim, İsmail, İshak, Yakub ve torunları
[Müslümandır], onların Yahudi veya Hıristiyan olduğunu söyleyenlere de ki, siz mi iyi bilirsiniz, yoksa Allah mı? Allah’ın bildirdiğini gizleyenden daha zalim kim olabilir.) [Bekara 140]

Hazret-i Âdem’den başlayarak, gelen bütün hak dinler, Hazret-i Musa’dan Peygamberimiz Muhammed aleyhisselama kadar gelen 3 din, [Musevilik, İsevilik ve İslamiyet] Allah’ın bir ve Peygamberlerinin de birer insan olduğunu bildirmiştir. Ancak Yahudiler, Hazret-i İsa’ya inanmadılar. Hıristiyanlar da putlara tapınmaktan kurtulamadı. Hazret-i İsa, (Ben de sizin gibi bir insanım. Allah’ın oğlu değilim, Onun oğlu kızı yok) dediyse de, Baba, Oğul ve kutsal ruh ismi ile 3 ayrı ilaha tapındılar.

Hazret-i Hud, Ad; Hazret-i Salih, Semud kavmine; Hazret-i Musa, Beni İsrail’e gönderilmişti. Harun, Davud, Süleyman, Zekeriya ve Yahya "aleyhimüsselam" da, yine Beni İsrail’e gönderilmiştir. Fakat, bunların ayrı dini olmayıp, Beni İsrail’i, Hazret-i Musa’nın dinine davet etmişlerdi. Hazret-i Davud’a inen Zebur’da emir ve yasakları bildiren hükümler yoktu. Vaaz ve nasihat dolu idi. Tevrat’ı nesh etmedi, yani, yürürlükten kaldırmadı, onu kuvvetlendirdi. Bunun için Hazret-i Musa’nın dini devam etti. Fakat zamanla Yahudiler Tevrat’ta değişiklik yaptılar, Musevilik bozuldu. Hazret-i İsa gelince, bunun dini, Hazret-i Musa’nın dinini nesh etti. Yani Tevrat’ın hükmü kalmadı ve bundan sonra, Hazret-i Musa’nın dinindeki bozulmayan hükümlerine de uymak caiz olmadı. Hazret-i İsa’nın dinine uymak lazım oldu. Fakat, Yahudilerin çoğu, "Biz Tevrat’a uyarız" diyerek Hazret-i İsa’ya iman etmedi. Bozulan Yahudilikte kaldılar.

Hazret-i İsa, Beyt-ül-lahmde doğdu. Sonra Mısıra gidip, daha sonra da. Nasıra’ya yerleşti. Burada 30 yaşında nebi oldu. Bunun için, Hazret-i İsa’ya iman edene Nasrani ve hepsine Nasara denir.

Yahudiler, Hazret-i Musa’nın dinine uyuyoruz, Tevrat ve Zebur okuyoruz diyor. Nasara da Hazret-i İsa’nın dinine uyuyoruz, İncil okuyoruz diyor. Halbuki, bütün cihana gönderilen Muhammed aleyhisselamın dini yani İslamiyet, daha önce gelmiş bütün dinleri nesh etmiştir. Sadece bozulan kısımları değil, bozulmayan kısımları da yürürlükten kaldırmıştır. İslam dininin hükmü kıyamete kadar süreceğinden, başka bir dinde bulunmak caiz olmaz. Çünkü Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:

(Allah indinde hak din ancak İslam’dır.) [Al-i İmran19]

(Sizin için din olarak İslam’ı beğendim.)
[Maide 3]

(İslam’dan başka din arayanın bulacağı din asla kabul edilmez.)
[Al-i İmran85]

Peygamber efendimizden sonra, hiç Peygamber gelmeyecektir. Kur'an-ı kerimde buyuruluyor ki:
(Muhammed aleyhisselam, Allah’ın Resulü ve Peygamberlerin sonuncusudur.) [Ahzab 40]