Hazret-i İsa'dan sonra
Sual: Hazret-i İsa ile Peygamber efendimiz arasında Peygamber gelmiş midir?
CEVAP
Hazret-i Âdem’den beri birçok Peygamber geldiği kitaplarda yazılıdır.
Bunlardan bin senede bir gelene Resul denir. Her asırda en az bir
Peygamber gelerek, Resullerin bildirdiği dinleri kuvvetlendirmişlerdir.
Resullere tâbi olan bu Peygamberlere Nebi denir. Hazret-i İsa’dan sonra
da nebiler gelmiştir. Mesela Hazret-i Yahya, İsa aleyhisselamla aynı senede
doğmuştur. Hazret-i İsa’ya İncil inince, Hazret-i Yahya da Ona tâbi olup İncilin
hükümlerini bildirmiştir. Hazret-i İsa’dan sonra da nebiler [Peygamberler]
gelmiştir. Bunlardan üçünün hayatı, Türkiye Gazetesi’nin yayınlarından
Peygamberler Tarihi Ansiklopedisinin 5. cildinde bildirilmiştir. Bunlar,
Şemun, Circis ve Halid bin Sinandır. (Aleyhimüsselam)
Sual: Yeni Rehber Ansiklopedisi’nin c.10, s. 130 ‘da, (Benimle İsa
arasında başka bir Peygamber yoktur) hadis-i şerifi yer alıyor. Yine c.8, s.
250’de, Halid bin Sinan’ın Peygamber olduğu, Hazret-i İsa ile Muhammed
aleyhisselam arasında geldiği ifade ediliyor. Bu ifadelerde bir tenakuz yok mu?
CEVAP
Tenakuz yoktur. Çünkü hadis-i şerifte, Hazret-i İsa'dan sonra kitap getiren
resul yoktur buyuruluyor. Yoksa son resul ve son nebi olan Muhammed
aleyhisselama kadar çok nebi gelmiştir. Hazret-i Âdem'den beri 124 bin kadar
nebi geldiği bildirilmiştir. Yahya aleyhisselam da, her ne kadar Hazret-i İsa
ile aynı devirde Peygamberlik yapmış ise de, Hazret-i İsa ile Muhammed
aleyhisselam arasında yaşamış bir nebidir. Çünkü İsa aleyhisselam göğe
kaldırıldıktan sonra da Peygamberlik yaptı. Hazret-i İsa'nın göğe
kaldırıldığından bir buçuk sene sonra şehid edildi. Demek ki Halid bin Sinan
bir nebidir.
Mürsel Peygamberler
Sual: Hazret-i İsa resul olarak gelince, Hazret-i Musa’nın dini ile amel
etmek caiz mi idi?
CEVAP
Hazret-i Âdem’den beri, her bin senede bir Resul gelirdi. Her yüz senede bir
veya birkaç Nebi denilen Peygamber gelirdi. Resul ve Nebi olan bütün
Peygamberler, hep aynı esaslara iman edilmesini istemişlerdir. Yani Hazret-i
Âdemin bildirdiği iman ile, Peygamber efendimizin bildirdiği iman aynı idi.
İmanda değişiklik olmaz. Amele ait hükümlerde zamanla değişiklikler oldu.
Önceleri haram olan bir şey, sonra helal, önce helal olan bir şey sonra haram
olmuştur.
Bir Resul gelince, bunun geldiğini duyanların, artık önceki Resulün
bildirdikleri ile amel etmeleri caiz olmaz. Mesela Hazret-i İsa gelince, bunu
işitenlerin artık Hazret-i Musa’nın getirdiği hükümlerle amel etmeleri caiz
değildi. Ancak başka bir beldede bulunup da Hazret-i İsa’nın geldiğini işitmemiş
olanlar, bundan müstesnadır. Onların yine Hazret-i Musa’nın dini ile amel
etmeleri gerekirdi.
Eğer bir mürsel Peygamberin getirdiği din zamanla tahrif olmuş, değişmişse, ona
da uyulmaz. Ondan önce gelmiş, tahrif olmamış din ile amel edilir.
Hazret-i İsa gelmeden önce, Hazret-i Musa’nın dini tahrif olmuştu. Hazret-i
Üzeyre Allah’ın oğlu deniyordu. Hazret-i İsa’nın gelişinden kısa bir müddet
sonra da, Isevilik tahrif olmuş, hak olarak hiçbir yerde kalmamıştı. Hazret-i
İsa’ya "tanrı" veya "tanrının oğlu" deniyordu.
Akl-ı selim sahipleri, tahrif olmuş bu dinlere uymadılar. Daha önce gelen ve
bozulmamış olan Hazret-i İbrahim’in dinine tâbi oldular. Peygamber efendimizin
mübarek ana babası ve Mekke’deki birçok kimse, bu sebeple Hazret-i İbrahim’in
dini ile amel etmişlerdir.
Hazret-i Davud resul ve nebi idi
Sual: Yeni bir resul gelince, önceki resulün dinini nesh ediyor. Hazret-i
Davud, gelince, önceki din olan Hazret-i Musa’nın dinini niye nesh etmedi? Yoksa
Hazret-i Davud resul değil miydi?
CEVAP
Bütün mucizeler mahluktur ama, istisna olarak Kur'an-ı kerim, mahluk olmayan
mucizedir. Herkes bir ana babadan dünyaya gelir, ama Hazret-i Âdem babamız ile
Hazret-i Havva validemiz ana babasız dünya gelmiştir. Hazret-i İsa da babasız
yaratılmıştır. Bunlar istisna oluyor. Davud aleyhisselamda da bir istisna olduğu
görülüyor.
Hazret-i Davud, kendisine kitap verilen bir resul olmasına rağmen, kendinden
önce gelen dini nesh etmedi. Ama Davud aleyhisselam, 40 yıl hükümdarlık etti.
Allahü teâlâ, ona büyük ihsanlarda bulundu. Üç âyet meali şöyledir:
(Davud’a da Zebur’u verdik.) [Nisa 163, İsra 55]
(Ey Davud, biz seni yeryüzünde halife yaptık.) [Sad 26]
(Biz Davud’a tarafımızdan [diğer insanlar ve nebiler üzerine] fazilet,
[Peygamberlik, kitap, saltanat, güzel ses ve demire elinde şekil verme gibi]
üstünlük verdik. Ey dağlar ve kuşlar, siz de Onunla beraber tesbih edin dedik.
Ona demiri [mum gibi] yumuşak kıldık.) [Sebe 10]
Hazret-i Davud, aynı zamanda nebi idi. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Hiç kimse, eli ile [alnının teri ile] kazandığından daha hayırlı bir
şey yemez. Allah’ın nebisi Davud da eli ile [alnının teri ile]
kazandığını yerdi.) [Buhari] {Demirden güzel zırhlar yapıp satardı.}
Peygamberlerin, birbirleri üzerinde, şerefleri, üstünlükleri vardır. Ülülazm
olan resuller, diğerlerinden, Resuller ise, resul olmayan nebilerden daha
üstündür. Yukarıdaki âyetler, hem resul hem nebi, hem de sultan olan Davud
aleyhisselamın üstünlüğünü göstermektedir.
Musa aleyhisselam, Beni İsrail’e gönderilmiştir. Yuşa, Harun,
Davud, Süleyman, Zekeriya ve Yahya [aleyhimüsselam] da,
Beni İsrail’e gönderildi. Ama, bunların ayrı dinleri olmayıp, Beni İsrail’i,
Hazret-i Musa’nın dinine davet ettiler. Davud aleyhisselama Zebur kitabı
indi. Zebur’da şeriat [yani ahkam, emir, ibadet] yoktu. Vaaz ve nasihatlerle
dolu idi. Bunun için, Tevrat’ı nesh etmedi, yani, yürürlükten kaldırmadı, onu
kuvvetlendirdi. Bunun için, Hazret-i Musa’nın dini, İsa aleyhisselam zamanına
kadar devam etti. Hazret-i İsa gelince, bunun dini, Hazret-i Musa’nın dinini
nesh etti. Yani Tevrat’ın hükmü kalmadı ve bundan sonra, Hazret-i
Musa’nın dinine uymak caiz olmayıp, Muhammed aleyhisselamın dini gelinceye
kadar, Hazret-i İsa’nın dinine uymak lazım oldu.
İsevilik ve Musevilik
Sual: Âl-i İmran suresinin 67. âyetinde, (İbrahim, ne Yahudi, ne de
Hıristiyan idi; o, Allah’ı bir tanıyan doğru bir Müslüman idi; müşriklerden de
değildi) deniyor. Bütün peygamberler Müslüman olduğuna göre, Hazret-i Musa
ve Hazret-i İsa’nın dini de, İslam mıydı?
CEVAP
Bütün Peygamberler, hep aynı imanı söylemiş, hepsi ümmetlerinden aynı
şeylere iman etmelerini istemişlerdir. Fakat dinleri, yani kalb ile, beden ile
yapılması ve sakınılması lazım olan şeyleri başka başka olduğundan,
İslamlıkları, Müslümanlıkları da ayrıdır. (S. Ebediyye)
Hazret-i Adem’den beri gelen dinlerde, dinin adı, gönderilen peygamberin adı ile
söylenirdi. Mesela, Hazret-i Musa’nın dinine Musevilik, Hazret-i İsa’nın dini
İsevilik denirdi. Her peygamber, bir bölgeye, bir kavme gelirdi. O bölgenin, o
kavmin peygamberi olurdu. İslamiyet ise, cihanşümul [evrensel, üniversal] olarak
geldi. Bir bölgeye, bir ırka değil, bütün insanlığa, bütün dünyaya geldi.
İslam kelimesinin anlamı Allah’a teslim olmak, boyun eğmek demektir. Müslüman
da, kelime anlamı itibariyle, Allahü teâlâya kayıtsız şartsız teslim olan kimse
demektir. Bundan dolayı bütün hak dinler, asılları itibarıyla İslam’dır ve
Hazret-i Âdem’den kıyamete kadar gelip geçmiş bütün müminler de Müslüman’dır.
Kul hakkı
Sual: Kul hakkının hesabından Peygamberler bile korkmuştur deniyor.
Peygamberler masum, günahsız değil mi, niye korkuyorlar ki?
CEVAP
Evet, onlar kul hakkı dâhil, hiç günah işlemezler; fakat bu, korkmalarına
mani değildir. Kul hakkının hesabı çok çetin olacaktır. Bunu da en iyi bilen
peygamberlerdir. Kişinin, bilmediği şeyden korkması zaten mümkün olmaz. Nitekim
Allah’ı çok seven ve Onu iyi tanıyan da, Allah’tan çok korkar ve çok ibadet
eder. Allahü teâlâyı en iyi tanıyan da Peygamber efendimiz olduğuna göre, en çok
korkan ve en çok ibadet eden de elbette Odur. Bir hadis-i şerif meali:
(İçinizde, Allah’tan en çok korkan benim.) [Buhari]
Âişe validemiz, Peygamber efendimizin günahtan masum olduğunu bildiği için,
Berat gecesinde çok ibadet etmesinin sebebini sormuştu. Resulullah efendimiz de,
(Şükredici kul olmak için) diye cevap vermişti. (Gunye)
Hazret-i Yakubun oğulları
Sual: Hazret-i Yakubun 12 oğlunun hepsi de mi peygamber idi?
CEVAP
Hayır, kitaplarda sadece Yusuf aleyhisselamın peygamber olduğu bildiriliyor.
Beşikte konuşanlar
Sual: Beşikte iken konuşan insanların sayısı belli midir?
CEVAP
Kesin belli değildir. Beşikte iken konuşanlardan bazıları şunlardır:
1- Muhammed aleyhisselam doğunca, secdeye kapanıp, (La ilahe illallah,
inni resulullah) = (Allah’tan başka İlah yoktur, elbette ben Allah’ın
Resulüyüm) demiştir. (Şevahid-ün-nübüvve)
2- Yahya aleyhisselam, beşikte iken, yeni doğan Hazret-i İsa’ya, (Sen,
Allah’ın kulu ve Resulüsün) diyerek onun Peygamberliğini tasdik etmiştir. (İ.
Süyuti)
3- İsa aleyhisselamın konuştuğu Kur'an-ı kerimde mealen şöyle bildiriliyor:
(Meryem, İsa’yı doğurup kucağında getirince, ona, “Çok garip bir iş
yapmışsın, baban kötü, annen iffetsiz değildi” dediler. Meryem,
[sormaları için] çocuğu gösterince, ona, “Biz çocukla nasıl konuşuruz”
dediler. Çocuk dedi ki, “Ben Allah’ın kuluyum, O bana kitap verdi ve beni
Peygamber yaptı. Bana namazı ve zekatı emretti.”) [Meryem 27-31]
4- Hazret-i İbrahim, doğunca, (La ilahe illallah...) dedi.
(Ruh-ül-beyan)
5- Hazret-i Meryem de, beşikte iken konuştu. Hiçbir kadından süt emmedi.
Allahü teâlânın gönderdiği rızıklarla beslendi. (Beydavi)
6- Kötü bir kadın, doğurduğu çocuğun babasının, Cüreyc olduğunu
söyler. Halk ayaklanır ve Cüreycin ibadetgahını yıkarlar. Kendisini ararken,
Cüreyc namaz kılıp Allah’tan kurtulması için dua eder. Sonra çocuğun yanına
gelir. Çocuk, babasının bir çoban olduğunu söyleyince, oradakiler, yaptıkları
zulümden dolayı Cüreycden özür dilediler. (Buhari)
7- Yusuf aleyhisselama iftira edilince, Zeliha’nın akrabasından bir bebek,
(Yusuf’un gömleği önünden yırtılmışsa kadın doğru söylüyor, Yusuf yalancıdır.
Gömleği arkadan yırtılmışsa, Yusuf doğru söylüyor, kadın yalancıdır) dedi. [Bu
hususta Yusuf suresinin 26 ve 27. âyet-i kerimelerinde bilgi vardır. Hazret-i
Yusuf’un mucizesi ile bebek konuşunca, kadının yalanı meydana çıktı.]
8- Zalim ve kâfir bir hükümdar, ilahlık davası güdüyordu. Kendini ilah kabul
etmeyenleri ve Allah’a iman edenleri ateşe atıyordu. Ateşe atma sırası,
kucağında çocuğu bulunan bir kadına geldi. Kadın, ateşe girmek istemeyince,
bebeği, (Anne sabret, sen hak din üzeresin) dedi. (Müslim)
9- İsrail oğullarından bir kadın, oğlunu emzirirken, yakışıklı ve heybetli
bir genç adam, atı ile oradan geçiyordu. Kadın, (Ya Rabbi, şu bebeğimi de, böyle
yakışıklı ve heybetli kıl) diye dua ederken, bebek, emmeyi bırakıp, Ya Rabbi,
beni onun gibi yapma dedi. Daha sonra oradan zavallı bir cariye geçiyordu.
İnsanlar, ona kötü laf söyleyerek hakaret ediyorlardı. Kadın, (Ya Rabbi, şu
bebeğimi, bu cariye gibi yapma) diye dua etti. Bebek, yine emmeyi bırakıp, Ya
Rabbi, beni onun gibi yap dedi. Bebeğin bu konuşmalarına şaşıran anne,
bebeğine, niye böyle söylediğini sordu. Bebek, O atlı, zalim biridir. Bu
cariye ise, iftiraya uğrayan suçsuz bir mazlumdur dedi. (Buhari)
10- Allah’a iman etmiş bir kadın, Firavun’un kızının başını tararken, tarak
yere düştü. Alırken, Bismillah dedi. Firavunun kızı, (Yoksa senin,
babamdan başka Rabbin mi var) dedi. Kadın, (Herkesin Rabbi Allah’tır) dedi.
Firavunun kızı, durumu babasına haber verdi. Firavun, kadının inancından
dönmesini istedi. Kadın, kabul etmedi. Kadını ateşte kızdırılmış bir heykelin
içine koyarak öldürecekleri zaman, kadın, girmemek için diretti. Kucağındaki
bebeği, (Anne, korkma, sen hak din üzeresin) dedi. (Hakim)
11- Yemameli bir zat, çocuğu ile birlikte Resul-i ekremin huzuruna gelmişti.
Peygamber efendimiz, çocuğa, (Ben kimim) dedi. Çocuk da, (Sen
Resulullahsın) dedi. Peygamber efendimiz çocuğu severek ona, Mübarekül-Yemame
adını verdi. (Mevahib-i Ledünniyye)
12- Nuh aleyhisselam, mağarada doğmuştur. Annesi mağaradan onu çıkarırken,
(Yavrumun hali ne olacak) diye söylendi. Hazret-i Nuh, (Anne korkma, hiçbir
kimse bana zarar veremez. Allah beni yarattığı gibi korur) dedi.
(Ruh-ül-beyan)
13- Bir kahin, Firavun’a, (İsrail oğullarından bir çocuk doğacak ve senin
devletin yok olacak) dedi. Firavun, bunun üzerine, Beni İsrail’den doğan erkek
çocukları öldürtmeye başlamıştı. Cellatlar her evi basıyor, yeni doğmuş çocuk
görünce, hemen öldürüyorlardı. Bu sırada Hazret-i Musa doğdu. Çok geçmeden
Firavun’un cellatları evi bastılar. Hazret-i Musa’nın annesi, çocuğu fırının
içine sakladı. Hazret-i Musa’nın ablası, durumu bilmediği için fırını yakmıştı.
Annesi, cellatlar gidince, çocuğu almak için geldiğinde, fırın yanmakta idi.
(Eyvah, evladım yandı) diye feryat ederken, fırın içinden Hazret-i Musa, (Anne
üzülme, Allah beni korudu) dedi. Annesi elini fırına sokup oğlunu çıkardı.
(Ruh-ül beyan) Allahü teâlâ her şeye kadirdir. (Şura 9)
14- Hazret-i Yusuf da, annesinin karnında iken, (Uzun bir müddet,
babamdan ayrı kalacağım) dedi. (Ruh-ül-beyan c.4, s.241)
“Ardına bakmasın”
Sual: Melekler Lut aleyhisselamın kavmini yere batırmak için gelince, Lut
aleyhisselama, Kur’an-ı kerimde, (Hiç biriniz dönüp ardına bakmasın)
dendiği bildiriliyor. (Hicr 65) Arkaya bakılmamasının sebebi ne idi?
CEVAP
Tefsirlerde yazıyor ki:
Meydana gelecek korkunç felaketi görmemeleri için.
Veya kendilerine de o felaketin isabet etmemesi için.
Yahut hiç biri yolundan geri dönmemek için.
Hicrete kendilerini alıştırmak için diye de tefsir edenler olmuştur.
(Beydavi)