Sual: İbni Arabi hazretlerine dil uzatılıyor. Evliyaya dil uzatmak
caiz midir?
CEVAP
İmam-ı Rabbani hazretleri, Mektubat’da buyuruyor ki:
(Büyüklerimizin beğendiği, büyük bildiği Muhyiddin-i Arabinin, birçok sözlerinin
ehl-i sünnete uymaması, şaşılacak şeydir. Hataları keşfinde, kalbde doğan
bilgilerde olduğu için, ictihaddaki hatalar gibi bir şey söylenemez. Onu büyük
bilir ve severim. Ehl-i sünnete uymayan yazılarını yanlış ve zararlı bilirim.
Onun hakkında konuşanlardan bir kısmı haddi aşıyor, bir kısmı büsbütün mahrum
kalıyor. Evliyanın büyüklerinden olan M.Arabi hazretleri, keşflerindeki
hatalardan dolayı büsbütün reddedilemez. Onun vahdet-i vücud bilgisi, görünüşte,
ehl-i sünnet itikadına uymuyor ise de, uydurulması kolaydır. Aradaki farkın,
yalnız sözde ve kelimelerde olduğunu gösterdim.) [m.266]
(Kıyas ve ictihad, dinin 4 temelinden birisidir. Evliyanın ilhamları böyle
değildir. Bunlara uymaya emrolunmadık. İlham, yalnız sahibi için delildir,
başkaları için senet değildir. Tasavvufçuların, ehl-i sünnete uygun olmayan
sözlerine uyulmaz. Fakat, onlara iyi gözle bakarak dil uzatmamalı, şuursuz
sözlerinden saymalıdır!) [m.272]
(Şeyh-i ekberi [yani İbni Arabiyi] caiz olmayan bazı bilgileri ile, yine
makbuller arasında görüyorum. Evliya arasında bulunuyor. Onu reddeden,
beğenmeyen tehlikededir.) [c.3, m.77]
İmam-ı Süyuti hazretleri Tenbih-ul-gabi kitabında İbni Arabi
hazretlerinin büyüklüğünü vesikalarla ispat etmektedir.
Ebüssüud efendi hazretleri de ona dil uzatılamıyacağına dair fetva
vermiştir.
Abdülgani Nablüsi hazretleri, İbni Arabi gibi büyük bir evliyaya dil
uzatanın cahil ve gafil olduğunu, bunların başında İbni Teymiye’nin geldiğini
bildirmektedir. (Hadika)
Evliya ile eşkıya kıyas edilmez
Sual: İbni Teymiyeciler, “Felsefecilerin nasslarla çatışan akli delilleri
onları tekfirden kurtarmadığı halde, tasavvuf ehlinin nasslarla çatışan
keşifleri onları nasıl küfürden kurtarabiliyor” diyerek İbni Arabi hazretleri
gibi bazı evliyayı tekfire yelteniyorlar.
Bu mukayese doğru olur mu?
CEVAP
Doğru olmaz. Mukayesenin doğru olması için müşterek benzerliklerin olması
lazımdır. Dost ile düşman, mukayese edilmez. Mesela, Allahü teâlâ kâfirler için
ölü buyuruyor. Kâfir ile mümin yani ölü ile diri mukayese edilir mi?
Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Kâfirler, sağır, dilsiz, kör oldukları için doğru yola gelmezler.)
[Bekara 18]
(Körle gören [kâfir ile mümin] karanlıkla aydınlık [Bâtıl ile hak],
gölge ile sıcak [Cennetle Cehennem] bir olmaz. Dirilerle ölüler de bir
olmaz.) [Fatır 19]
Yunan felsefecileri kâfirdir, tasavvuf ehli ise Allahü teâlânın dostu,
evliyasıdır. Evliya ile kâfir hiç mukayese edilir mi? Firavun da, "Ben tanrıyım"
dedi, Hallac-ı Mansur hazretleri de. Biri kâfirdi biri müslüman. Müslümanınkini
tevil etmek gerekir. Namaz kılan ve dinin her emrini yerine getiren bir müslüman
bir şey söylemişse, bunun tevilini aramak gerekir.
Yunan felsefecileri, (Kâinat, Allah gibi, ezeli ve ebedidir, Allah cüzi olan
şeyleri bilmez, cismani, bedeni bir haşr yoktur) gibi birçok düşünceleri
yüzünden kâfir oluyorlar. İslam filozofu denilen kimseler de, böyle düşünüyorsa,
onlar da aynı hükme girer. İmam-ı Gazali hazretleri, böyle düşünen din
adamlarının da aynı hükme girdiğini (El münkız), (Tehafüt) ve (İlcam)da
bildiriyor. Kâinatı ezeli ve ebedi bilen felsefecilerin küfre düştüklerini
bildirdikleri için imam-ı Gazali ve imam-ı Rabbani hazretleri gibi Resulullahın
vârisleri olan büyük âlimlere felsefeciler tarafından dil uzatılıyor. İbni
Rüşd, felsefecileri savunmak için imam-ı Gazali hazretlerini tenkit eden bir
kitap bile yazmıştır. Felsefeci ve İbni Teymiyeci bir genç, (El-Gazzalinin
uydurma hadisler üzerine bina ettiği bütün hükümler sapıklıktır, bu bakımdan
onun eserlerini okuyan sapıtır) demişti.
İmam-ı Gazali hazretlerini sevmeyenlerin daha çok felsefeciler ile İbni
Teymiyeciler olduğu görülmektedir. Ne maksatla olursa olsun, o büyük zatı
kötülemek asla caiz değildir. Çünkü büyük âlim İbni Hacer-i Mekki
hazretleri, (İmam-ı Gazalinin yazılarında kusur bulan, ya hasetçidir veya
zındıktır) buyuruyor. (El- i’lam bi-kavâti’il-islam)
İbni Abidin hazretleri buyuruyor ki:
İmam-ı Gazali, zamanının hüccet-ül-İslamı ve âlimlerin en üstünü idi. Ona dil
uzatan kimse, cahillerin en cahili, fasıkların en kötüsüdür.
(El-Ukud-üd-dürriyye)
Kâtip Çelebi de diyor ki:
Bütün din kitapları yok olsa, İmam-ı Gazalinin kitapları, bu boşluğu
doldurabilir, hatta onun İhya kitabı bile kâfi gelir
Seyyid Abdülhakim efendi hazretleri de, (İmam-ı Gazali’nin İhya kitabı,
bütün âlimlerce doğru ve yüksektir. Bir gayrı müslim, severek yapraklarını
çevirirse, Müslüman olmakla şereflenir) buyuruyor.
Tefsir, hadis, fıkıh, tarih, ahlak ve tıb hakkında üç yüzden fazla eseri olan
İmam-ı Süyuti hazretleri Tenbih-ul-gabi kitabında İbni Arabi’nin
büyüklüğünü vesikalarla ispat etmektedir. Cinlere de fetva veren Ebüssüud
efendi İbni Arabiye dil uzatılamaz diye fetva vermiştir. Fıkıh, tefsir,
hadis ve tasavvufta çok derin âlim olan Abdülgani Nablüsi hazretleri,
İbni Arabi gibi büyük bir evliyaya dil uzatanın cahil ve gafil olduğunu,
bunların başında İbni Teymiye’nin geldiğini bildirmektedir. (Hadika)
Tefsir, fıkıh, tasavvuf, tarih, nahv ve tıb üzerinde çok kitap yazan,
ârifibillah ve kutb-i zaman olan imam-ı Şarani hazretleri buyurur ki:
İbni Teymiye, tasavvufu inkâr eder, evliyaya dil uzatır. Böyle kitapları
okumaktan, yırtıcı hayvandan kaçar gibi kaçmalıdır. İbni Teymiye ve onun yolunda
giden sapıklar, İbni Arabi hazretlerine kâfir demişlerse de, âlimler, arifler
onun büyük bir veli olduğunu bildirmiştir. (Kibrit-i Ahmer, El-yevakit,
Tabakat)
Evliya düşmanlığı
Sual: Ekteki makalede, tasavvufa, tarihteki hak tarikatlara saldırılıyor,
şefaat inkâr ediliyor. Osmanlıların İslamiyet’i iyi anlayamadığı, bu yüzden
Osmanlıyı müslümanların yıktığı bildiriliyor. Bir cevap verir misiniz?
CEVAP
Her makaleye cevap vermeye kalkarsak, esas konuları yazmaya sıra gelmez.
1- Osmanlıyı yıkan ittihatçılardır. Bir savaşta müslümanlar yenilse,
kâfirler camileri yıksa, müslümanlar camileri yıktı denir mi? Osmanlılar,
yıkılışa mani olamamışlardır. Onların ihmalleri varsa da, yıkan onlar değildir.
Kusurlu olanı bizzat fail gibi göstermek doğru değildir. (Osmanlılar İslamiyet’i
bilmiyordu) demesi de çok çirkindir. Osmanlı İslamiyet’i bilmiyorsa, o yazar
nereden biliyor? Ceddini inkâr eden haramzadedir.
2- Şevahid-ün-nübüvve kitabında, (Evliyanın kerameti, Peygamberlerin
mucizelerinin devamıdır. Bunun için evliyadan hasıl olan kerametler de Peygamber
efendimizin mucizesidir) buyuruluyor.
Abdülgani Nablüsi hazretleri, Hadika’da (Evliyayı inkâr etmek, dinin herhangi
bir hükmünü inkâr etmek gibi küfürdür. Allahü teâlâ, Peygamberlerini ve
evliyasını başkalarından üstün tutmuş, başkalarına vermediği keramet ve mucize
gibi harikaları bu zatlara ihsan etmiştir. Maruf-i Kerhi hazretleri,
talebelerine, "Dua ederken beni vasıta edin! Çünkü evliya, Resulullahın
vârisidir. Vâris olan, vârisi olduğu zatın bütün üstünlüklerine kavuşur)
buyuruyor. Fakat nasipsiz yazarın, (Evliya, havada uçsa, denizde yürüse ne
yazar? Sanat ve kültürü yoksa ne kıymeti vardır?) demesi çok tuhaftır. Evliya
havada uçabiliyorsa, elbette Allah onu çok seviyor demektir. Elbette onun
kültürü var demektir. İlimsiz, cahil kimseden evliya olur mu? Evliya, Allah
dostu demektir. Allah dostunu ancak kendini beğenmiş ahmaklar, basite
indirebilir.
3- Yazar, (Evliya emrettiği için ben yaptım demek çok yanlıştır. Yapılan
şey Kur'ana, sünnete uygun olmalıdır) diyor. Yani, (Evliya, Kur'ana, sünnete
aykırı emir verir) diyor. Evliyanın sözünü, Kur'ana aykırı değilse yapacakmışız.
Evliya o sözün Kur'ana aykırı olduğunu bilmiyorsa, sen nereden bileceksin ey
ahmak? Evliya, gerçekten evliya ise, elbette Kur'an-ı kerime, sünnet-i seniyyeye
aykırı konuşmaz. Ahmak, evliya ile evliya taslaklarını aynı zannediyor.
4- Nasipsiz yazar, (Allah izin vermeden hiç kimse, hiç kimseye şefaat
edemez) âyet-i kerimesini delil göstererek, Peygamberlerin, âlimlerin,
evliyanın, şehidlerin şefaatlerini inkâr ediyor. Elbette ancak Allah’ın izni ile
şefaat edileceğini bütün İslam âlimleri bildiriyor. Elbette Onun izni olmadan
sinek kanadını oynatamaz. Şefaat de Onun izniyle olacaktır. Şefaati inkâr eden
ehl-i sünnet olamaz.
5- Allahü teâlâ, (Bana yaklaşmak için, vesile arayınız!)
buyuruyor. (Maide 35)
Fakat nasipsiz yazar, (Mürid, vesileyi, aracıyı bırakıp doğrudan doğruya Allah’a
bağlanmalı) diyor. Allahü teâlânın emrine mi, yoksa nasipsiz yazarın sözüne mi
uyalım?
Yazar, (Hazret-i İsa’yı, Hazret-i Ali’yi çok sevip küfre düşüldüğü gibi,
Peygamberi, mürşidi çok sevip aynı akıbete maruz kalmamalı) diyor. Halbuki
imanın temeli, Allah’ı, Peygamberi ve Allah dostlarını çok sevmek ve Allah
düşmanlarını sevmemektir. Müslümanın, Resulullahı çok sevmesi gerekir. Çünkü
Buhari’deki hadis-i şerifte, (Beni ana-babasından, evladından ve herkesten
daha çok sevmeyen, mümin olamaz) buyuruldu. Hıristiyanlar gibi, bir insana
ilah demek onu sevmek midir? Bir kimse, hâşâ Peygamber efendimize ilah dese
sevmiş mi olur?
(Bir evliya yerine, doğruca Resulullaha rabıta etmek gerekmez mi?) diyen
ahmaklara da rastlanmaktadır. Resulullahın mübarek ruhuna bağlanmak elbette
büyük nimettir. Fakat bir veliyi veya kitaplarını bulup, buna rabıta yapmak,
Resulullahın mübarek ruhuna bağlanmak içindir. Bir insan, hiç görmediği kimsenin
şeklini yalnız işitmekle, onu tanımış olmaz. Bunun için, Resulullaha rabıta
yapılmaz. Çünkü, başkasının Resulullah olduğuna inanmak küfür olur. Evliyayı
düşünmekte, bu tehlike yoktur. Bir veliyi düşünen, onun mübarek kalbinde
Resulullahın mübarek kalbini görür. Böylece, Resulullahı yâd etmiş olur. (Evliya
bir gözlük gibidir, Resulullaha bu gözlük ile bakılır) buyurulmaktadır.
İmam-ı Gazali hazretleri buyuruyor ki:
(Her müslüman, terbiye edici bir üstada muhtaçtır. Üstad onu terbiye ederek,
kötü huylardan kurtarır. Allahü teâlâ, insanlara doğru yolu göstermek için,
Peygamber gönderdi. Peygamberden sonra ona vekil olarak evliyayı yarattı.)
[Eyyühel-veled]
Veli, Resulullahı iyi tanıdığı için, Onun mübarek kalbinden feyz alır ve bu
feyzler, bunun kalbinden, kendisine bağlananların kalblerine akar. Feyz gelen
kalb temizlenir. Ahlakı güzel olur.
İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
(Velinin kalbindeki feyzler, nurlar, güneşin ziyası gibi yayılır. Onu seven
müslümanların kalblerine akar. Onların bu feyzleri aldıklarından haberleri
olmaz. Kalblerinin temizlendiğini anlarlar. Karpuzun güneş karşısında
olgunlaştığı gibi, kemale gelirler. Eshab-ı kiram, Resulullahın sohbetinde,
böyle kemale geldi.) [M.260]