Sual: Tasavvuf nedir?
CEVAP
Tasavvuf, kalbi saf yapmak, kötü huylardan temizlemek ve iyi huylarla
doldurmak demektir. Tasavvuf hâl işi olduğu için, yaşayan bilir, tarif ile
anlaşılmaz.
Tasavvuf ilmi, kalb ile yapılması ve sakınılması gereken şeyleri ve kalbin,
ruhun temizlenmesi yollarını öğretir. Buna (Ahlak ilmi) de denir.
Tasavvuf ehli, kendi derecesine göre, tasavvufu tarif etmiştir. Birkaçı şöyle:
Tasavvuf, dinin emirlerine uyup, yasaklarından kaçarak kalbi kötü huylardan
temizleyip, iyi huylarla doldurmak demektir.
Tasavvuf, sünnet-i seniyyeye yapışmak ve bid'atlerden kaçmaktır.
Tasavvuf, nefsin iman ve itaat etmesi, bütün ibadetlerin ve bütün hayırlı
işlerin hakiki ve kusursuz olmasıdır. Allahü teâlânın lütuf ve ihsanı ile daha
yükseklere çıkanlar da olur.
Tasavvuf, fâni olan her şeyden yüz çevirip, baki olana bağlanmaktır.
Tasavvuf, İslam ahlakı ile süslenmektir.
Tasavvuf, ölmeden önce ölmektir.
Tasavvuf, baştan başa edeptir, tamamen edepten ibarettir.
Tasavvuf, kadere rızadır.
Tasavvuf, Hak teâlâya inkıyaddır, kayıtsız şartsız teslimiyettir.
Tasavvuf, emeli bırakıp amele devam etmektir.
Tasavvuf, kalbi kötü huylardan temizlemek ve iyi huylarla doldurmaktır.
Tasavvuf, namaz, oruç ve geceleri ibadet etmek demek değildir. Bunları yapmak
her insanın kulluk vazifesidir. Tasavvuf, insanları incitmemektir. Bunu yapan,
vasıl olmuş, yani maksada kavuşmuştur.
Tasavvuf, insanı, ibadetlerde gereken ihlasa ve insanlara karşı gereken güzel
ahlaka kavuşturan yoldur. İnsana bu yolu mürşid-i kâmil öğretir.
Tasavvuf, her sözünde, her işinde, dine yapışmaktır.
Tasavvuf, ızdırap çekmektir. Sükun ve rahatlıkta, tasavvuf olmaz. Yani, aşıkın
maşuku aramaya çalışması, maşuktan başkası ile rahat etmemesi gerekir.
Tasavvuf, Resulullahın mübarek kalbinden çıkıp, evliyanın kalblerine gelen
bilgilerdir.
Tasavvuf, kendi nefsinin ayıplarını, kusurlarını anlamaktır ve dine uymakta
kolaylık ve lezzet hasıl olmaktır ve gizli olan şirkten, küfürden kurtulmaktır.
Tasavvuf, herkese merhametli olmak ve ruhsat olan ameli terk etmektir.
Tasavvuf, Allahü teâlâyı, görür gibi ibadet etmektir. Hadis-i şeriflerde
buyuruldu ki:
(Allahü teâlâyı görür gibi ibadet et! Sen Onu görmüyorsan da, O seni görüyor.)
[Buhari]
(Bir kimse, iki salih komşusundan nasıl utanıyorsa, gece gündüz, kendisi ile
beraber olan iki melekten de öyle utanmalıdır!) [Beyheki]
Allahü teâlânın gördüğüne inanan, Onun beğenmediği bir şeyi yapabilir mi?
Yanındaki iki meleğin, günah ve sevapları tespit etmekle görevli olduğunu
yakînen bilen kimse, kötü işler yapabilir mi?
Tasavvufun yediyüzden fazla tarifi yapılmıştır. Hepsinin özü ehemmi, mühimme
tercihtir. Yani çok önemli işi, önemli işten önce yapmaktır.
Ağlayan bir kimse görsek, hangi üzücü şeyin bu kimseyi ağlattığını bilemeyiz.
Eğer ayağına diken battığı için ağlıyorsa, diken bize batmadığı için, ona
verdiği ızdırabı anlayamayız. Bir delinin, ne için güldüğünü bilemeyiz. (Şunun
için gülüyorum) dese bile, o hadise deliye tesir ettiği gibi bize tesir etmez.
Aşığın hâli bir başkadır. Tasavvuf da böyle bir hâl işi olduğu için biz
bilemeyiz.
Tasavvufta makamlar
Tasavvuf erbabından Mevlana Abdurrahman Cami hazretleri buyuruyor ki:
Tasavvufta, makamların sonuna varan mutasavvıflar iki çeşittir:
Birincisi, Peygamber efendimiz aleyhisselamın izinden giderek, kemale
erdikten sonra, insanları irşad için halk derecesine indirilmiş irşad ehli
olanlardır.
İkincisi, yükseldikleri derecelerde bırakılıp insanların yetişmesi
ile vazifeli olmayanlardır. Bunlara evliya denir.
Tasavvuf yolunda yürüyenler de iki kısımdır:
Birincisi, Allahü teâlâdan başka her şeyi unutup, yalnız Onu ister.
[Yunus Emre’nin, "Bana seni gerek seni" demesi böyledir.]
İkincisi de Cenneti isteyen taliblerdir.
İmam-ı Rabbani hazretleri buyurdu ki:
(Tasavvuf ehlindeki haller ve marifetler, muhabbetin fazla olmasından hasıl
oluyor. Allahü teâlânın sevgisi, bu büyükleri o kadar kaplıyor ki, başka
şeylerin ismi ve cismi hatırlarına gelmiyor. Başka bir şey görmüyorlar. İster
istemez, sevgi sarhoşluğu ile, üzerlerini bu halin kaplaması ile, başka şeyleri
yok biliyorlar. Allahü teâlâdan başka bir şey görmüyorlar. [Hallac-ı Mansur’un
"Enel-hak" demesi gibi.] Bu hallerin ve marifetlerin ötesinde başka kemaller ve
üstünlükler vardır ki, o, kemalatın yanında bu haller ve marifetler, okyanus
yanında bir damla gibidir.)
Tasavvuf, Yahudi veya Yunan filozoflarının uydurması değildir.
Tasavvuf bilgilerinin hepsi Resulullah efendimizden gelmektedir. Bunların
isimleri sonradan konulmuştur. Resulullahın, Peygamber olduğu bildirilmeden
önce, kalble zikrettiği muteber eserlerde yazılıdır.
Zikir ve nefs muhasebesi, Resulullah ve Eshab-ı kiram zamanında da vardı. Hicri
2. asır sonlarında, Ehl-i sünnetten, kalblerini gafletten koruyanların ve
nefslerini Allah’a itaate kavuşturanların bu hallerine Tasavvuf ve
kendilerine Sofi ismi verildi. Kendine ilk defa sofi denilen zat, Ebu
Haşim Sofidir.
Tasavvuf, İslam ahlakı ile ahlaklanmak için gereken bilgileri öğreten
bir ilimdir. Tıp ilmi, beden sağlığına ait bilgileri öğrettiği gibi, tasavvuf da
kalbin, ruhun, kötü huylardan kurtulmasını öğretir, kalb hastalıklarının
alametleri olan kötü işlerden uzaklaştırır, Allah rızası için güzel iş ve ibadet
yapmayı sağlar. Zaten dinimiz, önce ilim öğrenmeyi, sonra buna uygun iş ve
ibadetin Allah rızası için yapılmasını emreder. Kısaca din, ilim, amel ve
ihlastan ibarettir.
İmam-ı Malik hazretleri buyurdu ki:
Fıkhı öğrenmeden tasavvuf ile uğraşan dinden çıkar, zındık olur. Fıkhı öğrenip
tasavvuftan haberi olmayan bid'at ehli, sapık olur. Her ikisini edinen hakikate
kavuşur. (Merec-ül bahreyn)
Kalbin, kötü huylardan temizlenmesi için, Allah için olmayan her şeyin sevgisini
kalbden çıkarmak gerekir. Bu yolda ilerlemek Peygamberlerin ahlakındandır.
Kötü sıfatlar, cahillik, öfke, riya, kin, haset, kibir, ucup
cimrilik, mal ve makam sevgisi, övülmeyi sevmek, ayıplamaktan korkmak, suizan,
övünmek gibi şeylerdir.
Güzel huylar, ilim, tefekkür, rıza, hayâ, tevazu, merhamet, mürüvvet,
cömertlik gibi güzel işlerdir.
Kötü sıfatlardan kurtulmak ve güzel huylarla süslenmekle kalb temizlenmiş olur.
Huzura kavuşmak için
Dünya ve ahiret iyiliklerine, rahat ve huzura kavuşmak için birinci
olarak doğru bir iman sahibi olmak gerekir. Doğru bir imana kavuşmak için, Ehl-i
sünnet itikadını öğrenmek ve inanmak gerekir.
İkincisi, insanların saadeti için gereken şey, dinin emir ve yasaklarını
öğrenmektir. Dinimizde bildirilen helalı, haramı ve diğer hususları öğrenmek ve
buna uygun hareket etmektir.
Üçüncüsü, kalbin kötülüklerden temizlenmesi ve nefsin terbiye
edilmesidir. Nefs hep kötülük yapmak ister. Onun bu isteklerinden kurtulmak ve
Allah sevgisini kalbe yerleştirmek için, tasavvuf âlimlerinin eserlerini okuyup
amel etmek gerekir.
Bir kimse doğru imana kavuşur, dinin emirlerini seve seve yerine getirirse
enbiyaya, evliyaya ve melaikeye benzer ve onlara yaklaşır. Aynı cinsten olan
şeyler, birbirini çektiği gibi onlar tarafından yanlarına çekilir. Çok büyük bir
mıknatısın bir iğneyi çekmesi gibi onu yüksekliklere çekip Cennete kavuşmasına
sebep olurlar.
Manen yükselmek dünya ve ahiret saadetine kavuşmak bir uçağın uçmasına
benzetilirse, iman ile ibadet, bunun gövdesi ve motorları gibidir. Tasavvuf
yolunda ilerlemek de, bunun enerji maddesi, yani benzinidir. Tasavvufun iki
gayesi vardır: Birincisi, imanın yerleşmesi ve şüphe getiren tesirlerle
sarsılmaması içindir. Akıl ile, delil ve ispat ile kuvvetlendirilen iman böyle
sağlam olmaz. Allahü teâlâ buyurdu ki:
(Kalblere imanın yerleşmesi ancak ve yalnız zikir ile olur.) [Rad 28]
Zikir, her işte, her harekette Allahü teâlâyı hatırlamak, Onun rızasına uygun iş
yapmak demektir.
İkinci gayesi, ibadetlerde kolaylık, lezzet hasıl olması için, nefsten doğan
sıkıntıların giderilmesidir. İbadetleri kolaylıkla, seve seve yapmak ve günah
olan işlerden de nefret edip uzaklaşmak, ancak tasavvuf ilmini öğrenip, bu yolda
ilerlemek ile mümkündür.
Evliyalığa kavuşturan yol tasavvuftur
İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
İslam dininin bir sureti, bir de hakikati, özü vardır. Sureti, önce iman etmek,
sonra, Allahü teâlânın emirlerine ve yasaklarına uymaktır. İslam dininin
suretine kavuşanların nefsi emmareleri inkârda ve isyan etmektedir. Bunların
imanı, imanın suretidir. Kıldıkları namaz, namazın suretidir. Oruç ve başka
ibadetleri de böyledir. Çünkü, nefs-i emmare, insan varlığının temelidir. Herkes
(Ben) deyince, nefsini göstermektedir. İşte, bunların nefsleri iman etmemiş,
inanmamıştır. Böyle kimselerin imanları ve ibadetleri hakiki, doğru olabilir mi?
Allahü teâlâ, çok merhametli olduğu için, yalnız surete kavuşmayı kabul
buyurmuştur. Bunları, razı olduğu Cennetine sokacağını müjdelemiştir. Yalnız
kalbin inanmasını kabul buyurması, nefsin inanmasını da şart koşmaması, Onun
büyük ihsanıdır.
Evet, Cennet nimetlerinin de, hem suretleri, hem hakikatleri vardır. İslam
dininin suretine kavuşanlar, Cennetin suretinden pay alacaklardır. Dünyada,
İslam dininin hakikatine kavuşanlar, Cennetin hakikatine kavuşacaklardır. Surete
kavuşmuş olanlarla hakikate kavuşmuş olanlar, Cennetin aynı bir meyvesini
yiyecek. Fakat, herbiri başka tat alacaktır. Resulullah efendimizin mübarek
zevceleri Cennette, Resulullahın yanında olacak, fakat duydukları lezzet başka
olacaktır. Eğer, başka olmasaydı, bu mübarek zevcelerin, bütün insanlardan
[peygamberlerden] daha üstün olmaları lazım gelirdi. Her üstün olan kimsenin
zevcesinin de, bunun gibi üstün olması gerekirdi. Çünkü zevceler, Cennette
zevclerinin yanında olacaktır. İslam dininin suretine kavuşanlar, buna uydukları
zaman, ahirette kurtulabileceklerdir. Buna uyanlar, umumi evliyalığa, yani
Allahü teâlânın rızasına, sevgisine ermiş demektir. Bununla şereflenen, tasavvuf
yoluna girebilecek, (Vilayet-i hassa) denilen özel evliyalığa kavuşabilecek
kimse demektir. Bunlar, nefs-i emmarelerini itminana ulaştırabilirler. Şunu iyi
bilmelidir ki, bu vilayette, yani İslam dininin hakikatinde ilerleyebilmek için,
İslam dininin suretini elden bırakmamak lazımdır.
Tasavvuf yolunda ilerlemek, Allahü teâlânın ismini çok zikretmekle olur. Bu
zikir de, İslam dininin emrettiği bir ibadettir. Zikretmek, âyet-i kerimelerde
ve hadis-i şeriflerde övülmüş ve emredilmiştir. Tasavvuf yolunda ilerleyebilmek
için, İslam dininin yasakladığı şeylerden sakınmak şarttır. Farzları yapmak,
insanı bu yolda ilerletir. Tasavvuf yolunu bilen ve yolculara önderlik edebilen
bir Rehber [Mürşid] aramak da, İslam dininin emrettiği bir şeydir. Maide
suresinin 35. âyetinde, (Ona kavuşmak için vesile arayınız) buyuruldu.
(Vesile, insan-ı kâmil demektir). Allahü teâlânın rızasına kavuşmak için, İslam
dininin sureti de, hakikati de lazımdır. Çünkü, evliyalık üstünlüklerinin hepsi,
İslam dininin suretine uymakla ele geçer. Peygamberlik üstünlükleri de, İslam
dininin hakikatinin meyveleridir. Her üstünlükte Allahü teâlânın emirlerine ve
yasaklarına uymak lazımdır.
Evliyalığa kavuşturan yol tasavvuftur. Tasavvuf yolunda ilerleyebilmek için,
Allah’tan başka her şeyin sevgisini kalbden çıkarmak lazımdır. Allahü teâlânın
ihsanı ile, kalb hiçbir şeyi görmez olursa, (Fena) denilen şey hasıl olur.
(Seyr-i ilallah) tamam olur. Bundan sonra, (Seyr-i fillah) denilen yolculuk
başlar. Böylece, (Beka) denilen şey hasıl olur ki, aranılan da budur. İslam
dininin hakikati buradadır. Buna kavuşan zata (Veli) denir ki, Allahü teâlânın
razı olduğu, sevdiği kimse demektir. Burada (Nefs-i emmare) mutmainne olur.
Nefs, küfürden kurtulup, Allahü teâlânın kaza ve kaderinden razı olur. Allahü
teâlâ da, ondan razı olur. Kendini anlar. Büyüklük, kendini beğenmek
hastalığından kurtulur.
(2/50)