Sual: Hoparlörle ezan okumanın ve namaz kılmanın mahzuru nedir?
CEVAP
Önce teknik açıdan bakalım:
Hoparlör, telefon, teyp, radyo ve televizyon yayınlarından çıkan sesler, insanın
kendi sesi değildir, benzeridir. Ses transdüserleri ve ses tekniği hakkında
piyasada çok kitap vardır. Bu kitaplarda deniyor ki:
Ses dalgalarını elektrik sinyallerine çeviren mikrofonlar, kulakta olduğu gibi,
herhangi bir basınç sonucu çarpan havanın etkisiyle, içlerindeki diyaframın
titreşmesi sonucunda, çıkışlarında küçük gerilimler [elektrik sinyalleri] elde
edilen cihazlardır.
Elektrikli titreşimleri sese çeviren transdüserler, hoparlörler ve
kulaklıklardır.
Hoparlör; elektriksel enerjiyi ses enerjisine dönüştüren bir transdüserdir.
Transdüser; bir fiziksel büyüklüğü, başka bir fiziksel büyüklüğe çeviren elemana
denir. (Ses frekans tekniği, İ. Eren Başaran, Devlet kitapları yayınları
s. 599)
Her televizyon vericisi, görüntü bilgisi ve ses bilgisi için, tamamıyla
farklı iki sinyal yayınlar. Ses iletiminde frekans modülasyonu [değişmesi],
görüntü iletiminde ise genlik modülasyonu kullanılır. (Elektronik iletişim
teknikleri, Wayne Tomas, Devlet kitapları yayınları s. 2, 482)
Ana Britannica, Büyük Ansiklopedi, Meydan Larousse, MEB Fizik ve Elektrik
dersi kitaplarında da deniyor ki:
(Ses dalgalarını elektrik sinyallerine çeviren sistemlere mikrofon denir.
Elektrik dalgalarını [sinyallerini] ses dalgalarına çeviren sistemlere
hoparlör denir.
Mikrofonla hoparlör arasında ses nakli olmuyor, yani konuşan insanın kendi sesi
nakledilmiyor, sesi yükseltilmiyor, bir enerji dönüşümü oluyor. Mikrofona karşı
konuşan insanın sesi, önce elektrik enerjisine dönüşüyor. Buradan hoparlöre
giden elektrik sinyalleri tekrar sese dönüşüyor.
Mikrofona giren ses dalgalarının etkisiyle, diyafram, kristal elemanı hareket
ettirerek manyetik bobinin uçlarında elektriksel gerilim meydana gelmektedir.
Meydana gelen bu elektrik sinyalleri yükseltici vasıtasıyla hoparlöre
girmektedir. Ses bilgilerini taşıyan elektriksel akımların, ses bobininde
oluşturduğu manyetik alan ve mıknatısın kendi sabit manyetik alanı etkilenerek
hoparlör diyaframını titretmektedir. Diyafram titreşerek ses dalgalarını
yaymaktadır. Bu orijinal sesin nakli değildir, farklı frekanslarda enerji
dönüşümüyle, başka özellikte yeni bir ses meydana gelmektedir. Bu ses, çok
benzese de farklı bir sestir. Meydana gelen yeni ses, konuşanın kendi sesi
değildir. Elektrik tesiriyle hâsıl olan, mıknatıs kuvvetlerinin titrettiği,
demir levhanın oluşturduğu başka bir sestir.
Elektrik sinyallerinin değerleri bilindiğinden, ses kaynağı olmaksızın,
hoparlöre benzer elektrik sinyali göndererek benzer ses elde edilmektedir.
Mikrofonlarda, diyafram adı verilen esnek ve hassas bir zar bulunur. Titreşen
hava molekülleri bu zara çarpınca titreştirir. Bu titreşimlere uygun elektrik
sinyalleri elde edilerek ses dalgaları, elektrik sinyallerine çevrilmiş olur.
İnsan sesi, mikrofon içinde yok olur. Bunun yerine, indüksiyon akımı ve
bundan manyetik dalgalar ve bundan ses dalgaları hâsıl olur.)
Ansiklopedi ve teknik kitaplardan alınan yukarıdaki bilgilerin doğru alınmış
olduğunu, bilgisine sunduğumuz uzmanlar da doğruladı. Bunlardan birkaçının
isimleri şöyledir:
Prof. Dr. Osman Işıkan
İsmail Salkım: Elektronik mühendisi
İsmail Derdemet: Elektrik mühendisi
Ahmet Kırılmaz: Elektrik mühendisi
Habib Can: Elektrik-elektronik mühendisi
Musa Aras: Elektrik-elektronik mühendisi
S. Süleyman Yılmaz: Elektrik-elektronik mühendisi
Ali Kılıç: Fizik mühendisi
Ahmet Kanter: Fizik ve makine mühendisi
Ahmet Çamırcı: Fizikçi
Hüseyin Gökmen: Fizik mühendisi
Mehmet Poyraz: Elektrik mühendisi
Mahmut Sağırlı: Elektrik mühendisi
Sabahattin Aktuğ: Fizik öğretmeni
Ömer Mehmet Sur: Elektronik öğretmeni
Hoparlöre bir de dini açıdan bakalım:
Fizik ve elektrik bilimiyle ilgili kaynak kitaplarda da açıklandığı gibi,
imamın sesi hoparlöre verilince, elektrik ve mıknatısın hâsıl ettiği bir ses
haline dönüşüyor. Bizim duyduğumuz ses, imamın kendi normal sesi değil, elektrik
ve mıknatısın hâsıl ettiği sestir. Yani hoparlörden çıkan ses, elektrik
tesiriyle hâsıl olan mıknatıs kuvvetlerinin demir levhayı titreştirmesiyle
oluşan bir sestir.
Namazda imamdan başkasının sesine uyulamayacağı ve yalnız salih erkeğin sesine
ezan dendiği, bütün muteber fıkıh kitaplarında bildirilmiştir. Hatta kendi sesi
olsa da, fasığın, çocuğun veya kadının okuduğuna bile ezan denmez. Bunun için,
hoparlörle namaz kıldırmak ve ezan okumak kesinlikle caiz değildir. Dünyanın her
yerinde okunmuş olması, doğru olduğunu göstermez. Kur’an-ı kerimde mealen
buyuruluyor ki:
(Yeryüzündeki insanların çoğuna uyarsan, seni Allah yolundan saptırırlar.)
[Enam 116]
Hanefi mezhebinde kıymetli kitapları bulunan, fıkıh uzmanı İbni Abidin
hazretleri buyuruyor ki:
Dağa çarpıp yankılanan ses, insan sesi olarak kabul edilmez. Vasıtasız
[aracısız], bizzat insanın söylemesi gerekir. Yankı ile gelen ses, hakiki ses
hükmünde olmadığı için, böyle duyulan bir secde âyeti için secde-i tilavet
gerekmez. İmamdan başkasının sesine âmin diyenin namazı bozulur.
(Redd-ül-muhtar)
Elmalılı Hamdi Yazır, Araf suresinin 204. âyetinin tefsirinde diyor ki:
Kıraat (okumak) bir ihtiyari iştir ki, akıllı ve konuşan bir insanın ağzından
çıkanı anlamaya ve anlatmaya yönelik bir maksat taşıyan, sesli olarak okumak
demektir. Nitekim vahiy meleği olan Hazret-i Cebrail’in işi bile aslında bir
kıraat (Kur’an okuma) değil, bir ikra, yani okutmaktır. Allah’ın yaptığı iş ise
vahyi indirmek ve kıraati yaratmaktır. Cansız varlıklardan çıkan seslere kıraat
denilemeyeceği gibi, aks-i seda’dan, yani sesin yankılanmasından meydana
gelen işe de kıraat denilemez. Bunun içindir ki, fakihler bir kıraatin
yankılanmasından hâsıl olan yankının kıraat ve tilavet hükmünde olmadığını,
mesela tilavet secdesi gerekmeyeceğini beyan etmişlerdir. Bir kitabı sessiz
olarak okumaya kıraat denilemeyeceği gibi, çalan veya çınlayan, yankı yapan bir
sesi dinlemek de kıraat dinlemek demek değildir, bir çınlamayı
dinlemektir. Şu halde Kur’an okuyan bir okuyucunun sesini aksettiren gramofon
veya radyodan gelen sese de kıraat denilemez. Bu gibi sesler bir kıraat değil,
bir kıraatin yankısı ve yansımasıdır, bunlara dinleme ve susma emrinin hükmü
terettüp etmez. (s. 2361)
Gramofondan [teyp, radyo, TV’de] okunan secde âyetini işitenin, tilavet
secdesi yapması gerekmez. (Mezahib-i erbea)
TV veya hoparlörle namaz
Sual: Bazı ülkelerde, bir camiden diğer camilere TV ile irtibat kuruluyor,
diğer camidekiler, büyük camideki imama uydukları gibi, camiye gitmeyen de
evinden, TV’deki imama uyup namaz kılıyormuş. Bunun mahzuru var mıdır?
CEVAP
Öğrenmek niyetiyle TV’den Kur'an-ı kerim dinlemek caizdir. Teypten dinlemek
de caizdir. Okunan Kur'an-ı kerimi kasete alıp, mezara gidince, teybi açarak
kaseti dinlemekle bizzat Kur'an-ı kerim okunmuş olmaz. Bunun gibi, bir kimse,
namaz kılarken kendi filmini çekse, sonra her namaz vakti gelince, video ile bu
filmi oynatsa, namaz kılmış olmaz. Namaz kılmak, ezan okumak vakitli
ibadetlerdir. Bunları teyple, video ile yapmak, bid'at olup, büyük günahtır.
TV ve video iyi bir eğitim vasıtasıdır. Mesela namazın nasıl kılınacağını
tatbiki olarak göstermek çok iyi olur. Fakat namaz kılan imamın filmini alıp,
imam yerine ekrandaki bu görüntüye uymak caiz olmaz. Bunun gibi, ezan okuyan
müezzinin filmini videoya alıp, vakit gelince videodan ezan okutturmak da caiz
olmaz. Çünkü TV ekranındaki resim, müezzinin kendisi değil, görüntüsüdür.
TV’deki ses de, müezzinin bizzat kendi sesi değil, benzeridir.
İki ayrı şey, birbirine çok benzese de, aynı değildir. Mesela Ali ile ikiz
kardeşi Veli, birbirine ayırt edilmeyecek derecede benzese de, ayrıdır. Biri
Ali, öteki Veli’dir.
Bir insanın resmi, kendisinin tam benzeridir, aynısı değildir. Resmin gözü
yırtılsa, sahibinin gözüne bir zarar gelmez. Bir kimse aynaya baksa, aynadaki
görüntü, bakan kimsenin resmidir. Bu resim sahibinin bizzat kendisi değil,
benzeridir, görüntüsüdür. Aynayı kırsak, görüntü kaybolursa da sahibine bir şey
olmaz.
TV, teyp ve radyodaki sesler de, sahibinin benzer sesidir, aynısı değildir.
Aynen bunlar gibi imamın sesi, hoparlöre verilince, elektrik ve mıknatısın hasıl
ettiği bir ses haline dönüşüyor. Bizim duyduğumuz ses, imamın sesi değil,
elektrik ve mıknatısın hasıl ettiği sestir. Yani hoparlörden çıkan ses, elektrik
tesiriyle hasıl olan mıknatıs kuvvetlerinin titreyerek demir levhanın husule
getirdiği bir sestir. Bu ses, imamın sesine, ne kadar benzerse benzesin,
benzeridir, aynısı değildir.
TV’deki görüntüye imam diye uymakla, hoparlörden çıkan sese imamın sesi diye
uymak aynıdır. Görüntü bizzat imam olmadığı gibi, ses de bizzat imamın sesi
değildir. Onun için görüntüye ve cihazdan çıkan sese uymakla imama uyulmuş
olmaz.
TV’deki sesler yankı da değildir. Yankıya da uymak caiz olmaz.
Namaz kılarken görüntüsü videoya alınmış imama uymak caiz olmadığı gibi, TV’nin
naklen yayınında, imamı da görsek, böyle bir imama da uymak caiz olmaz. Yahut
hoparlör veya radyo vasıtasıyla gelen ses de imamın sesi olmadığı için, bu ses
ile hareket ederek ibadet etmek de caiz olmaz.
Dinde nakil esastır
Sual: Mısır radyosu, sabah namazını canlı olarak yayınlıyor. Net olarak
dinliyoruz. Evimizden radyodaki imama uyup sabah namazını kılmamız caiz midir?
Hocamız, vakit girerse, uyulabileceğini söyledi.
CEVAP
Fıkıh kitaplarında, imamla cemaat arasında kayık geçecek kadar bir nehir
veya araba geçecek kadar bir yol varsa, imama uymanın caiz olmadığı
bildiriliyor. TV’de canlı olarak yayınlansa yine uyulmaz. Burada en önemli husus
şudur: Radyodan gelen ses, bizzat imamın sesi değil, tam benzeridir. Bir insanın
fotoğrafı veya TV’deki görüntüsü gibidir. Her ne kadar fotoğraf veya TV’deki
görüntü, o insana ait ise de, bizzat kendi değildir. Bu bakımdan radyodan,
TV’den okunan secde âyetleri için secde-i tilavet gerekmediğini de din kitapları
bildirmektedir. Dinde nakil esastır. Herkes aklına göre bir şey çıkarırsa,
ortada din diye bir şey kalmaz. (M.Erbea, Hadika)
Ezanı hoparlörle okumak
Sual: Yüzyıl önce şehirlerimizde hoparlör sistemi yoktu, zaten gerek de
yoktu; ama şimdi metropoller var, milyonluk şehirler var. Ezan bir çağrı ise ve
insanların duyması isteniyorsa bunun hoparlörden okunmasında ki yanlışlık ne
olabilir?
CEVAP
Dinimiz öyle demiyor. Ezanın mutlaka duyulması lazım demiyor. Hatta imamın
sesini bütün cemaatın duyması gerekir demiyor. Sultanahmet gibi camiler hoparlör
çıkmadan önce de vardı. Peygamber efendimiz yüz bin sahabiye hutbe okudu. Herkes
duymadı, duyması da lazım değil. Yani duyulması hutbenin şartlarından değildir.
Duymayanlar çok olsa da hutbe yine sahih olur.