Sual: İslamiyet, cumhuriyete mi, diktaya mı benzemektedir?
CEVAP
Bir şeyin benzeri, onun aynısı değildir. Mesela altın, bakıra benzer. Fakat
tamamen farklıdır. Ali ikiz kardeşi Veli’ye çok benzese de, ikisi tamamen
farklıdır. Her sistemin birbirine benzer tarafları bulunabilir. Bu hususta
İskilipli Muhammed Atıf Hocanın Medeniyet-i şeriyye kitabında kâfi
bilgi vardır. Kısaca şöyle deniyor:
(İdareler dörttür: Mutlakıyet, Meşrutiyet, Cumhuriyet ve Hilafet.
Hilafette, halkın reyleri ile [yahut Hazret-i Ebu Bekir’in yaptığı gibi tayin
ile] muayyen vasıfları bulunan bir kimse, devlet başkanı olarak seçilir. Kendisi
vazgeçmedikçe veya ölmedikçe veya azlini gerektirecek bir sebep bulunmadıkça
halifenin başkanlığı devam eder. Her hareketi dinin emri ile kayıtlıdır. Dinin
emir ve yasaklarına aykırı icraatlarda bulunamaz.
[Oğlunu halife bırakmasını istediklerinde Hazret-i Ömer, (Halifelik ağır bir
yüktür. Bir aileden bir kurban yeter. Oğlumun da kurban gitmesine razı olamam)
buyurmuştur.] Oy ile seçilmesi Cumhuriyet’e benzer. Tayini ve azli, belli
kimselerin reyleri ile olduğu için Meşrutiyet’e, idaresi, kanunların tatbikinde
gayet geniş yetkilere haiz olduğu için Mutlakıyet’e [diktaya] benzer. Fakat
Allah’ın emirleri dışına çıkılmadığı için Mutlakıyet sayılmaz. Başkan, belli bir
müddet için seçilmediğinden, Cumhuriyetten bu bakımdan da farklıdır. Kısacası
İslamiyet, her üç sistemden de farklıdır.)
Atıf Hoca’nın dediği gibi, bir ilahi sistem olan İslam, beşeri sistemlerden
farklıdır.
Sosyal adalet
Sual: Sosyal adalet ne demektir?
CEVAP
Sosyal adalet; asırlardan beri bütün rejimler ve bütün sosyal doktrinler
tarafından düşünülen ve gerçekleştirilmesi arzu edilen bir husustur. Bir
topluluğun düzenli, ahenkli olması ve fertler, zümreler arasında nefret ve
düşmanlık bulunmaması için sosyal adaletin bulunması gerekir.
Sosyal adalet, herkesin çalışması; bilgi ve kabiliyeti ve gördüğü iş nispetinde
hakkını alması; hiç kimsenin ezilip sömürülmemesi; en küçük bir iş görene de
hayat hakkı tanımak demektir. Çalışan herkesin asgari bir geçim şartına
erişmesi, sosyal adaletin ilk şartıdır.
Sosyal adalet, sosyal eşitlik demek değildir. Herkesin aynı gelire sahip olması
adalet değil, adaletsizlik olur. Bir sınıfta, çalışan çalışmayan, bilen bilmeyen
bütün öğrencilerin sınıf geçmesi de böyledir. Mutlak eşitlik, ne tabiatta, ne
toplulukta, hiçbir yerde yoktur. Olması da düşünülemez. Bir fabrikadan çıkan
eşya gibi, bütün vasıfları aynı olan robot gibi insan olmaz. Herkes farklı
yaratılışta olduğu için işleri de farklı olur.
Hukuktaki eşitlik, aynı durum ve şartlar içinde bulunan herkesin aynı muameleye
tâbi tutulması demektir. Sosyal bakımdan, hele ekonomik yönden tam bir eşitlik
aramak ve istemek, hem gereksiz, hem imkansızdır. Çünkü, adalet kavramı ile
bağdaştırılamaz. Mesele, mevcudu kelle hesabı, eşit şekilde paylaştırmak değil;
herkesin çalışmasının karşılığını görmesi, hakkını elde edebilmesidir.
Sosyal adalet, milli gelirin en uygun şekilde taksimini sağlar; istismarı,
sömürücülüğü ortadan kaldırır. Sermayenin belirli bir zümre elinde toplanmasını
önler. Herkese kendi ölçüsünde hayat hakkı verir. Sınıf ve zümreleri arasında
düşmanlık bulunmayan bir topluluk meydana getirir. Böyle bir toplulukta
vatandaşlar, kendilerini emniyette hissederler. Sosyal adaleti en iyi, en
verimli olarak sağlayan kuvvet, elbette İslam ahlakıdır. Müslümanlar
birbirlerinin kardeş olduklarına inanır ve kardeş gibi birbirini severler;
Müslüman olmayanların mallarına, canlarına, ırzlarına saldırmazlar.
İslam dini, insanların yardımlaşmalarını sağlar; her çeşit bölücülüğü önler.
Çalışmayı, helal para kazanmayı emreder. Çalışan her insana hakkını verir.
Herkesin mülkünü korur. Kimse kimsenin malına, mülküne dokunmaz. Sosyal adaleti
anlayanların, İslam ahlakına saygı göstermeleri gerekir. Bugün Avrupalı, İslam
ahlakına uyduğu ölçüde temiz ve sağlam işler yapıyor. Doğruluk, temizlik ve
çalışmak İslam ahlakının esaslarındandır. Dinsiz bir toplum bile, İslam ahlakına
uygun yaşarsa, dünyada rahat eder.
Liberalizm
Sual: İslam liberalizmi olur mu?
CEVAP
Kâfire de, Müslümana da insan dendiği gibi, İslam’ın ekonomi sistemine de
arz ve talep esasına göre yürüdüğü için, liberal ekonomi deniyor. Fakat devletin
iktisadi hayata dokunmamasını isteyen Adam Smith’in liberalizminden ve diğer
sistemlerden çok farklıdır.
Uşur, harac, cizye, narh koymak, beytülmalin diğer gelirlerini toplamak ve sarf
etmek, devletin elinde olduğu için, İslam iktisadı, başıboş bir liberalizm
değildir. İstihsalde özel teşebbüse imkan verir, milli gelirin fertlere
taksiminde sosyal adaleti gözetir. İslamiyet, kapital hakimiyetini önlemiş, işçi
ile patron arasındaki uçurumu kaldırmak için, işçinin sermayeye ve kâra ortak
olmasını sağlamıştır. Herkes parasını, bir işletmeye yatırabilir. Fazla kâr
alır. Bundan başka, zenginlerin, fakirlere zekat vermesini emir buyurmuştur.
İşte sosyal adaletin temelini bu teşkil eder.
Zekat ile toplanan servet, Beytülmal müessesesini kurmuş, fakirliğin,
açlığın önü alınmıştır. Ayrıca patron ile işçi yerine, ortaklık, şirket üyeliği
meydana gelmiştir. Herkes seve seve çalışmakta, her emek sahibi, emeğinin
karşılığını bulmaktadır. Hadis-i şerifte, (İşçiye, alnının teri kurumadan
hakkını veriniz!) buyurulmaktadır. (İbni Mace)
Zekat, malının kırkta birini, müstahak olana vermek demektir. İslam dininde,
eli, ayağı tutup da çalışabilenlerin dilenmesi haramdır. Zekat, çalışamayacak
derecede hasta ve sakat olanlara ve çalışıp da, güç geçinenlere verilir. Allahü
teâlâ, böyle fakirleri, milletin içinden kırkta bir olarak yaratmıştır. Bunlara
zekat veren zengin bir Müslüman, hem dini ibadetini yaparak, Allahü teâlânın
rızasını kazanır, hem de sosyal yardım yaparak, malını, servetini fakirlerin hak
ve tecavüzlerinden korumuş olur. İslam dini, ticaret ahlakını da koyarak, sınıf
mücadelesini kaldırmıştır.
Dinimizde zaruretsiz narh konmaz. İbni Abidin hazretleri buyuruyor ki:
Medine’de pahalılık olunca, (Ya Resulallah, fiyatlar yükseliyor. Bize kâr haddi
koyunuz!) denildi. Peygamber efendimiz, (Kâr haddi koymayın, fiyat koyan
Allahü teâlâdır!) buyurdu.
Aynı kitapta, fiyatlar fahiş olarak arttığı, millete zulüm hâline geldiği zaman
narh [kâr haddi] koymanın caiz olduğu bildirilmektedir.
Liberal ekonomi sistemi
Sual: Tam İlmihalde, (İslamiyet'te, ilim, ahlak, doğruluk, adalet üzerine
dayanan ve tam liberal olan demokratik devletler kurulmuştur) deniyor.
Liberal ekonomi, beşeri bir sistem değil midir?
CEVAP
Batılılar, çeşitli ekonomik sistemleri incelemişler, özel ve hür teşebbüs
bulunduğu, serbest rekabete imkan verdiği için İslam'ın serbest ekonomi
sistemini beğenmişler ve bunu kendilerine mal etmişlerdir. Bir de buna isim
bulmuşlar, adına Liberal ekonomi demişlerdir. [Liberal, eli açık, kerim,
cömert, hürriyet taraftarı, hürriyete uygun gibi manalara gelir.]
Liberal kelimesinin ifade ettiği manalar, dinimize aykırı değildir. Ama batının
elinde, Adam Smithe ve faizci zihniyete göre değişik şekiller almıştır.
Dinimizde ihtikâr, karaborsa, faiz gibi şeyler yoktur. Şu halde, İslam
ekonomisi, ilme, ahlaka, doğruluğa, adalete, hürriyete dayanan bir sistemdir.
Bunu günümüzde en iyi şekilde Liberal kelimesi anlatmaktadır. Bu güzel
sistemi başka bir kelime ile anlatmak yerleşmediği için bu kelime
kullanılmaktadır. Sırf kelimeden dolayı yanlış aramak çok yanlış olur.
Batı, İslami sistemlerin hepsini kullansa, hepsine de kendine göre birer isim
bulsa, biz de o isimleri alsak ne çıkar? Dinimizde bu manada kelime değil,
mahiyet mühimdir. Mesela efendi kelimesi Yunancadır. Bugün Türkçe’ye o
kadar yerleşmiş ki, en çok saygı duyduğumuz zatlar için kullanıyoruz. Mesela
Peygamber efendimiz diyoruz. Batıdan gelmiş diye efendi kelimesini
kullanmamak yanlış olur. Batılı, Müslümanların bulduğu bir çok keşifleri,
matematikteki, cebirdeki, tıptaki ve daha başka ilimlerdeki buluşları
kendilerine mal etmiştir. Bunları batı bile bulsaydı, Müslümanların onlardan
almalarında bir mahzur yoktu.
(Fen ve sanat müminin kaybettiği malıdır, nerede bulursa alsın!) ve (İlim
Çin'de de olsa alın) hadis-i şerifleri, dünyanın en uzak yerinde, hatta
kâfirlerde bile olsa ilim öğrenmeyi emretmekte, batıdan gelme diyerek fenni
reddetmemek gerektiğini bildirmektedir.
Liberal ekonomi gibi, Cumhuriyet sistemleri de farklı uygulanmaktadır.
Mesela Rusya'da komünizm, İngiltere'de krallık, Libya'da sosyalizm, Mısır ve
Suriye gibi yerlerde ise gayrı İslami bir idare şekli olarak uygulanmaktadır.
Nasıl ki, beşeri sistemlerin başına İslam kelimesini koymakla mesela "İslam
Cumhuriyeti" demekle, o sistemin İslami olması mümkün değilse, liberal
kelimesini de, Müslümanlar kullanmakla, dine aykırı bir şey yapmış olmazlar.
Şahsi mülkiyet hakkı
Sual: Tam İlmihal’de (Hükümet, millete hizmet için yapacağı bütün
masrafları, beyt-ül-mâldan karşılar. Beyt-ül-mâlın gelirleri yok ise veya az
olup ihtiyacı karşılayamıyor ise, hükümet yapacağı hizmetlerin karşılığını
milletten vergi olarak ister. Milletin bu vergi borçlarını devlete tam vaktinde
ödemesi gerekir) deniyor. Mısırlı zat da, (Devlet şahsi mülkiyete el koyabilir.
Fazlasını alıp fakirlere taksim edebilir) diyor. İkisi aynı şey değil midir?
CEVAP
İkisi farklı şeylerdir. Devletin, yapacağı hizmetler için, milletten vergi
alması ayrı, zenginlerin malına el koyup fakirlere dağıtması ayrı şeylerdir.
Mısırlı sosyalist, şahsi mülkiyet hakkını kabul etmiyor, herkes eşit olsun, hiç
zengin kalmasın diyor, yani sosyalizmi savunuyor.
Sınıf ve zümre
Sual: Hak Sözün Vesikaları kitabında, (Sosyal adalet, sınıf ve zümreleri
arasında düşmanlık bulunmayan bir topluluk meydana getirir) deniyor.
İslamiyet’te sınıf ve zümre mi var?
CEVAP
Sınıfsız, zümresiz toplum olmaz. Her toplumda fakirler ve zenginler, işçiler
ve patronlar, memurlar ve âmirler olur. İslamiyet’e uyulunca, bunlar arasında
düşmanlık olmaz.
İslam dini, ticaret ahlakını getirerek, sınıf mücadelesini ortadan kaldırmıştır.
Adalet karşısında, devlet başkanı da, çoban da, eşit haklara sahiptir ve eşit
mesuliyetleri taşır. Haksızlık yok, kardeşlik vardır. (S. Ebediyye)