Sual: Maide suresinin, (Allah’a yaklaşmak için vesile arayın) 
mealindeki 35. âyet-i kerimesinde, Allahü teâlânın yaratması için, vesileye [sebeplere] 
yapışmak emredilmektedir. Sebeplere yapışmak nasıl olur?
CEVAP
Etkisi kesin olan sebeplere yapışmak farzdır. Mesela, Allahü teâlânın 
rızasına, sevgisine kavuşmak için, dine uymak ve dua etmek emrolundu. Diğer 
sebepler ve tesirleri açıkça bildirilmediği için, bunlara uymak sünnet oldu.
Peygamberlerin ve Evliyanın ruhlarından ve ilaçlardan şifa beklemek ve 
dertlerden, belalardan kurtulmak için bunları vesile yapmak sünnet oldu. 
Mezhepsizler, bu sünnete şirk, küfür diyerek, âyet-i kerimeye zıt konuşuyorlar. 
Evliya, enbiya yaratıcı değildir. Allahü teâlâ, istenilen şeyi onların hürmetine 
yaratır. Yani onlar vesiledir, sebeptir. 
Cenab-ı Hak, her şeyi yoktan yarattığı halde, yaratmasına bazı şeyleri sebep 
kılmıştır. Mesela Hazret-i Âdem’i ana-babasız yaratmış; fakat çamuru vesile 
kılmıştır. Bütün çocukları yaratan da Allahü teâlâdır. Fakat çocukların 
yaratılması için, ana-babayı vesile kılmıştır. Hazret-i Âdem’i yarattığı gibi, 
bütün insanları da ana-babasız yaratabilirdi. Fakat ana-babayı vesile kılmıştır. 
Onun âdeti böyledir. 
Mevlana Abdülhakim-i Siyalkuti hazretleri buyuruyor ki:
(Dua eden, Allahü teâlâdan istemektedir. Duasının kabul olması için, Allahü 
teâlânın sevdiği bir kulunu vasıta yapmaktadır. (Ya Rabbi, bu sevgili kulunun 
hatırı ve hürmeti için bana da ver) demektedir. Yahut evliyadan bir zata, (Ey 
Allah’ın velisi, bana şefaat et, bana vasıta ol, benim için dua et) demektedir. 
Dilekleri yerine getiren, yalnız Allahü teâlâdır. Veli, yalnız vesiledir, 
sebeptir. O da fanidir, tasarrufu, gücü yoktur. Böyle inanmak, Allah’tan 
başkasına güvenmek olsaydı, diriden de dua istemek, bir şey istemek yasak 
olurdu. Diriden de dua istemek, bir şey istemek, yasak edilmedi. Bir cahil, 
dileğini Allah’ın kudretinden beklemeyip (Veli yaratır) der, bu düşünce ile 
ondan isterse, bu elbette yanlıştır. Bunu ileri sürerek, İslam âlimlerine dil 
uzatmak çok yanlıştır.) [Zâd-üllebib]
Abdülhak-ı Dehlevi hazretleri buyuruyor ki:
(İnsan ölürken ruhunun ölmediğini âyet-i kerimeler ve hadis-i şerifler açıkça 
bildiriyor. Ruhun şuur sahibi olduğu, ziyaret edenleri ve onların yaptıklarını 
anladıkları da bildiriliyor. Kâmillerin, velilerin ruhları, diri iken olduğu 
gibi, öldükten sonra da, yüksek mertebededirler. Allahü teâlâya manevi olarak 
yakındırlar. Evliyada, dünyada da, öldükten sonra da keramet vardır. Keramet 
sahibi olan, ruhlardır. Ruh ise, insanın ölmesi ile ölmez. Kerameti yapan, 
yaratan, yalnız Allahü teâlâdır. Her şey Onun kudreti ile olmaktadır. Her insan, 
Allahü teâlânın kudreti karşısında, diri iken de, ölü iken de hiçtir. Bunun 
için, Allahü teâlânın, dostlarından biri vasıtası ile, bir kuluna ihsanda 
bulunması şaşılacak bir şey değildir. Diriler vasıtası ile çok şey yaratıp 
verdiğini, herkes, her zaman görmektedir. İnsan diri iken de, ölü iken de bir 
şey yaratamaz. Ancak Allahü teâlânın yaratmasına vasıta, sebep olmaktadır.) 
[Mişkat]
Sağ veya ölü bir velinin yardım etmesi Allah’ın izni ile olur. Şu meşhur 
menkıbeyi bilen çoktur.
Ebu Hasan-ı Harkani hazretleri, sefere çıkan talebelerine, “Sıkışınca benden 
yardım isteyin” buyurur. Yolda talebelerini, eşkıya yakalar. Onlar, kurtulmaları 
için Allahü teâlâya dua ederler; fakat kurtulamazlar. Bir talebe Ya Ebel Hasan, 
imdat! der. O talebeyi eşkıya göremez. Diğerlerinin nesi varsa alırlar. Seferden 
dönünce hocalarına, “Biz Allah’tan yardım istediğimiz halde soyulduk. Fakat şu 
arkadaşımız, sizden yardım isteyince kurtuldu. Bunun hikmeti nedir?” derler. O 
da, “Allahü teâlâ günahkâr kimselerin duasını kabul etmez. Arkadaşınız, benden 
yardım isteyince, onun duasını Allahü teâlâ bana duyurdu. Ben de, (Ya Rabbi bu 
talebemi kurtar!) dedim. Allahü teâlâ da kurtardı. Ben sadece vasıta oldum, dua 
ettim. Kurtaran Rabbimizdi” diye cevap verdi. (Tezkiret-ül-evliya)
Ali Ramiteni hazretleri buyurdu ki:
(Günah işlememiş bir dil ile dua ediniz ki, kabul olsun!) Yani, Huda dostlarının 
huzurunda tevazu eyleyiniz, yalvarınız da, sizin için dua etsinler. İstigase, 
yani bir Veliye tevessül de, bu demektir.
[İsa aleyhisselama gelip derler ki, dua ediyorsunuz, devasız hastalıklar iyi 
oluyor. Hangi duayı okuyorsunuz, bize de söyler misiniz? İsa aleyhisselam da 
onlara okuduğu duayı söyler. Adamlar bir süre sonra tekrar gelirler, efendim 
okuyoruz okuyoruz bir şey olmuyor, acaba bize yanlış dua mı öğrettiniz derler. 
İsa aleyhisselam, (Dua doğru ama ağız yanlış) buyurur, yani doğru dua 
öğrettim, dua aynı dua ama, ağız aynı ağız değil!]
İmam-ı Nesefi hazretleri buyuruyor ki:
(Her mümin uykuda da mümin olduğu gibi, öldükten sonra da mümindir. Bunun gibi 
Peygamberler, öldükten sonra da Peygamberdir. Çünkü, Peygamber olan ve iman 
sahibi olan ruhtur. İnsan ölünce, ruhunda bir değişiklik olmaz. 
(Umdet-ül-itikad) 
İnsan ruh demektir. Beden, ruhun konak yeridir. Kıymetli olan, ev değil, evde 
oturanlardır. Cebrail aleyhisselam, Peygamber efendimize insan şeklinde 
görünürdü. Ekseriye, Dıhye ismindeki sahabi şeklinde görünürdü. Eshab-ı kiramdan 
bazıları da, Cebrail aleyhisselamı insan şeklinde gördüler. Cebrail aleyhisselam 
insan şeklinden çıkarak, kendi şekline girince, ruh gibi olunca, yok oluyor 
denilemez. Şekil değiştirdi denilir. İnsan ruhu da, bunun gibidir. İnsan ölünce, 
ruhu bir âlemden başka âleme geçmektedir. Ruhun böyle değişikliğe uğraması, 
kerametinin kalmayacağını göstermez.
Şafi’i âlimlerinden Celaleddin-i Süyuti hazretleri diyor ki:
Kerametin yirmiikincisi, Evliyanın çeşitli insanların şekillerinde görülmesidir.
(Tabakat-ül-Kübra)
Ehl-i sünnet âlimleri, Meryem suresinin, ([Cebrail Meryem’e] insan 
şeklinde göründü) mealindeki16. âyetinden, Evliyanın ruhlarının çeşitli 
şekillerde görüleceğini anlamışlardır. 
Ruhun ölmediğine inanmayan yoktur. Bunun için, onun duyduğuna, işittiğine, 
gördüğüne de inanmak gerekir. Böyle olunca, ruhtan şefaat dilemek, ondan yardım 
istemek gibi, Allahü teâlânın yaratmasına vasıta olmasını beklemeye, itiraz 
edilmez. Bozulmuş dinler bile, insan ölünce, ruhun diri kaldığını bildiriyor. 
Diri insanlar, Allahü teâlânın yaratmasına vasıta, sebep oldukları gibi, diri 
ruhların da, Allahü teâlânın yaratmasına sebep olacağı inkâr edilemez.