Sual: "İslamiyet akıl dinidir. Bundan dolayı aklımın almadığı şeye
inanmam" demek doğru mudur?
CEVAP
Bu sözün ikinci kısmı yanlıştır. İslamiyet akıl dinidir. Hadis-i şerifte
(Aklı olmayanın dini de yoktur) buyuruluyor. Fakat akıl eşit değildir. Akıl
akıldan üstündür. Bir cahil ile bir âlimin aklı aynı değildir. Akıllar eşit
olsaydı, herkes aynı şeyi düşünürdü. İslamiyet’te aklın ermediği şeyler çoktur.
Fakat, selim akla uymayan birşey yoktur. Zaten (İslamiyet akıl dinidir) demenin
manası da budur.
Yalnız akla uyup, yalnız ona güvenip yanılan kimseye felsefeci denir. Aklın
erdiği şeylerde ona güvenen, aklın ermediği yanıldığı yerlerde, İslam ışığı
altında akla doğruyu gösteren büyüklere İslam âlimi denir. Akıl göz gibidir.
İslamiyet de ışık gibidir. Göz karanlıkta cisimleri göremez. Görmesi için ışık
gerekir. Akıl da hakikatı göremez. Görmesi için İslam ışığı gerekir. Eğer İslam,
hak ile bâtılı bildirmeseydi, aklımızla bulmamız mümkün değildi. Hadis-i
şerifte, (Akıl, hak ile bâtılı birbirinden ayıran bir nurdur)
buyuruluyor. Şu halde hak ile bâtılı ayıramayana akıllı denmez.
Akıllı kimdir? Hadis-i şerife, (Akıllı, Allah’a ve Peygambere inanıp
ibadetlerini yapandır) buyuruluyor. Demek ki dinsiz, imansız kimse veya
inandığı halde ibadet etmeyenin aklı tam değildir. İnanıp ibadet edenler
arasında en akıllı kimdir? Hadis-i şerifte, (En akıllı, Allahü teâlâdan en
çok korkandır) buyuruluyor. Kur’an-ı kerimde ise mealen, (Allah’tan en
çok korkan âlimlerdir) buyuruluyor. Şu halde âlimler en akıllı kimselerdir.
Peygamber efendimize sual edildi ki:
-Ya Resulallah en âlim kimdir?
-En akıllı olandır.
-En çok kim ibadet eder?
-Aklı en çok olan
-En faziletli kimdir?
-Aklı en üstün olandır.
Demek ki ilmi ve ibadeti çok olan daha akıllıdır. Bir kimsenin akıllı olduğu
nasıl bilineceği sual edildiğinde Peygamber efendimiz, (Haramlardan daha çok
kaçan, hayırlı işlere daha çok koşan daha akıllıdır) buyurdu.
Âişe validemiz sual etti ki:
-Ya Resulallah üstün olmanın ölçüsü nedir?
-Akıldır. Aklı çok olan daha üstündür.
-Herkesin üstünlüğü yaptığı işe göre ölçülmez mi? İyi iş yapan daha kıymetli
değil mi?
-Ya Âişe, insanlar akıllarından daha fazla mı iş yaparlar? Herkes aklı
nispetinde iyi iş yapar, ona göre de mükafatını alır.
İbni Abbas hazretleri de, (Aklın başı, kendisine zulmedeni affetmek, kendinden
aşağıda görünen kimselere tevazu göstermek, düşündükten sonra konuşmaktır.
Akılsızlığın başı ise, kendini beğenmek, lüzumsuz yere konuşmak ve kendisinin
yaptığı şeylerde insanları ayıplamaktır) buyurdu. Hadis-i şerifte, (Akıllı şu
kimsedir ki, açıkta yapınca utanacağı işi gizli yerde de yapmaz) buyuruldu.
Hikmet ehli, ibadetlerin ihlasla yapan, insanlarla iyi geçinen, onlara daima
iyilik eden ve belalara sabreden kimsenin akıllı olduğunu bildirmişlerdir.
Zeka, sebep ile netice arasındaki bağlılıkları anlama ve düşünebilme
kabiliyetidir. Her akıllı zeki olmayabilir. Her zeki de akıllı değildir. Zeki
kimse, tecrübelerle, akıllı kimselerden öğrendiği bilgi ve usullerle büyük işler
başarabilir. Nitekim birçok gayrı müslimin zeki olduğu bilinmektedir. Bir
aslanın zekası, insan zekası kadar kuvvetli olsaydı, bu aslan, öteki aslanlardan
on bin kat daha korkunç olurdu. Akılsız, dinsiz kimse de, zekasının çokluğu
kadar topluma büyük tehlike olur. Aklın çok çeşitli dereceleri vardır. Müminin
dini ve dünyevi aklı olduğu gibi, kâfirin de dini ve dünyevi aklı vardır.
Kâfirin dünya işlerine eren aklı, ahiret işlerine eren aklından daha üstündür.
Sual: Yaşlandığı halde, hâlâ dünya peşinde koşana akıllı denebilir mi?
CEVAP
Dünya, Allahü teâlânın rızasına mani olan haram ve mekruhlardır. Akıllı
kimse ise, Allahü teâlânın emrettiklerini yapan, yasakladıklarından kaçan
kimsedir.
Risale-i Münire’deki hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Akıllı, nefsine uymaz ve ibadet eder. Ahmak da nefsine uyar, sonra da Allahü
teâlânın rahmetini bekler.)
(40 yaşını geçtiği halde, iyiliği, kötülüğünden çok olmayan Cehenneme
hazırlansın!)
(Dünyayı seven, ahiretine, ahireti seven dünyasına zarar verir. Devamlı olanı
geçici olana tercih edin!)
(Ateşle su bir kapta bulunamayacağı gibi, dünya ve ahiret sevgisi de bir müminin
kalbinde birlikte bulunmaz.)
(Sonunun ne olacağını bilmeyip dünyaya aldanan insan, ipek böceği gibidir. İpek
böceği kendine yuva örer ve sonunu bilmez. Bir müddet sonra oradan çıkmak ister,
çıkacak yer bulamaz, ördüğü yuvada ölür ve çalışması başkalarının işine yarar.)
(Akıllı, Allah’a ve Resulüne inanan ve ibadetini yapan kimsedir.)
Sual: Bir kimsenin akıllı olup olmadığı nasıl bilinir?
CEVAP
Allahü teâlânın emir ve yasaklarına riayette kim daha titiz ise o daha
akıllıdır. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Biri camiye gider, namaz kılar, Allah indinde sivri sinek kanadı kadar
kıymeti olmaz. Başka birinin de kıldığı namaz, sevap bakımından Uhud dağı kadar
kıymeti olur, sebebi, bunun daha akıllı olmasıdır. Haramdan daha çok sakınan
daha akıllıdır.) [Hakim]
Sual: Akıllı kime denir?
CEVAP
Her Müslüman, Cennet ve Cehenneme inanır. Cehennemden kurtulmak, Cennete
girmek isteyen akıllı kimsenin ölüme hazır beklemesi gerekir. Çünkü Peygamber
efendimiz, (Akıllı kimse, kendisini hesaba çekip ölüm için hazırlanan
kimsedir) buyuruyor. Bir şey için hazırlanmak, onu sık sık hatırlamakla
olur. Hatırlamak ise, hatırlatıcı şeylere bakmakla, onları yapmakla mümkündür.
Genel olarak bütün insanlar ölümden gafildir. Bir âyet-i kerimede mealen,
(Hesap görme zamanı yaklaşmasına rağmen, insanlar gaflet içinde, bundan yüz
çeviriyorlar) buyuruluyor. (Enbiya 1)
Dünyanın faydasız zevklerine aldanan, ölümden habersiz yaşar. Ölümden
bahsedilince, nefret eder. Peygamber efendimiz, (Kim ölümden nefret ederse,
Allah da ondan nefret eder) buyuruyor. Allahü teâlâ da, (Kendisinden
kaçtığınız ölüme mutlaka yakalanacaksınız) buyuruyor. (Cuma 8)
Günahlardan kaçıp ibadetlerini yapan, ölümü istemese, ölümden nefret etmiş
sayılmaz. Çünkü, o kusurlarını telafi peşindedir. Birine sevgilisi hemen gel
dese, o kimse de, yıkansa, traş olsa, yeni elbiseler giymekle, sevgilisine
hediyeler almakla meşgul olsa, geciktiği için sevgilisine kavuşmaktan nefret
etmiş sayılmaz. Yani ölümden hoşlanmamasında mazurdur. Çünkü ölüme
hazırlanmaktadır.
Ebu Süleyman Darani hazretlerine salih bir zat dedi ki:
(Ben ölümü sevmem. Çünkü birisine karşı bir kabahat işlesem, onun yüzüne bakmaya
utanırım. Onu görmek istemem. Bu kadar günah içinde iken, günahlardan
kurtulmadan, nasıl olur da Allah’ın huzuruna çıkmayı isterim?)
Arifler ise, ölümü devamlı hatırlar. Çünkü onlar ölüme her zaman hazırdır.
Ayrıca onlar bilir ki, ölüm sevgili ile buluşma zamanıdır. Ölüm, dostu dosta
kavuşturan bir köprüdür. Bu köprüden geçmeyen sevgiliye kavuşamaz. Arifler bunun
için ölümü severler. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Ölümü çok hatırlayanın kalbi ihya olur, ölümü de kolaylaşır.) [Deylemi]
(Demir paslandığı gibi, kalbler de günahla paslanır. Kalblerin cilası ölümü çok
hatırlamak ve Kur'an-ı kerim okumaktır.) [Beyheki]
(Ölümü çok anmak, insanı dünyadan çeker, günahlardan sıyırır.) [İbni Lal]
“Ölümü çok anıp günahlardan kaçanın kabri, Cennet bahçesi olur. Ölümü unutup
günahlara dalan kimse kabri de Cehennem çukuru olur." (Süfyan-ı Sevri)
Hazret-i Mevlana da, Hazret-i Azraile, (Tez gel, haydi canımı çabuk al, beni
Rabbime hemen kavuştur) dedi. Öyle ya, seven sevgilisi ile buluşacağı günü hiç
hatırından çıkarır mı, o günün bir an gelmesini arzu etmez mi? Hatta ölümün
gecikmesine canı sıkılır. Bir an önce ona kavuşmaya can atar.
Hazret-i Huzeyfe, ölüm döşeğinde, (Dost âni bir baskınla geldi, pişmanlık
faydasızdır. Ya rabbi, yaşamak hakkımda hayırlı ise yaşamamı nasip eyle, ölüm,
hakkımda hayırlı ise, ölümü bana kolaylaştır) diye dua etti. İşte ölümü de,
yaşamayı da değil, hangisi hakkında hayırlı ise onu tercih eden, yani işi
Allah’a havale eden, Allah’ın takdirine rıza gösteren, en üstün rütbeye kavuşmuş
olur.
Dünyanın faydasız zevklerine sımsıkı sarılan kimse bile, ölümü anmakla dünyanın
kirli işlerinden uzaklaşmaya başlar. Zamanla dünya, ona ağır gelir, zevklerinden
hoşlanmaz. Böylece dünyanın faydasız işlerinden soğutan her şey, bir kurtuluş
sebebidir. Bir zat, bir kimseden bahsederek onu çok övdü. Orada bulunan
Peygamber efendimiz, (O kimse ölümü hatırlar mı?) buyurdu. O zat da,
(Ölümü hatırladığını duymadık) dedi. (Ölümü anmayanın değeri olmaz)
buyurdu. Demek ki değerli olmak, ölümü hatırlamakla da anlaşılıyor. Ölümü
hatırlamak, ölüme hazırlanmakla olur.
Hesaba hazırlanmak
Allahü teâlâ yegane mülk ve kudret sahibidir. Nasıl istiyorsa öyle yapar.
Cennet müminler için ebedi mükafat yeri, Cehennem de kâfirler için ebedi ceza
yeridir. Cennet, hatıra, hayale gelmeyen nimetlerle doludur. Cehennem de, akıl
almayacak azaplarla doludur.
Mükafat ve ceza büyük olduğu için sorgu-sual işi de büyük olacaktır. Allahü
teâlâ, (Salih kullarım için gözlerin görmediği, kulakların işitmediği, hatta
hatıra gelmeyen, hayal edilemeyen nimetler hazırladım) buyuruyor.
(Müslim)
Kur'an-ı kerimde de mealen buyuruluyor ki:
(Artık onlar için yaptıklarına mükafat olarak göz aydınlatıcı ne nimetler
saklandığını [hazırlandığını] hiç kimse [Hatta melekler ve
peygamberler bile] bilemez.) [Secde 17 Beydavi]
Cehennem azabının şiddeti de çeşitli âyet-i kerimelerle bildirilmiştir. Böyle
büyük mükafat ve büyük ceza için elbette büyük imtihan olacak ve ince şeyler
sorulacaktır. Âyet-i kerimede buyuruluyor ki:
(Zerre kadar hayır yapan sevabını, zerre kadar şer yapan da cezasını
görecektir.) [Zilzal 7,8]
Ahirette hiç kimseye zulmedilmeyecektir. Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Rabbin kullarına zulmedici değildir.) [Fussilet 46]
Haksızlık yapılmayacak ama, mükafat verilirken de bol bol ihsan edilecektir.
Âyet-i kerimede mealen buyuruluyor ki:
(Şüphesiz Allah, zerre kadar haksızlık etmez. Zerre kadar bir iyiliğin
sevabını da kat kat artırır, kendinden de büyük mükafat verir.) [Nisa 40]
İlkokul imtihanı ile üniversite imtihanı aynı olmadığı gibi, her fakültenin
imtihanı da farklıdır. Çöpçülük imtihanında da fizikten, cebirden sorulmaz.
Kuyumculardaki küçük terazilerde küçük ağırlıklar tartılır. Ona niçin beş on
kiloyu tartmadın diye sorulmaz. Kırk elli tonluk büyük basküllere, kantarlara da
niye beş-on gramı tartmadın diye sorulmaz. Herkes gücüne göre imtihana tâbi
tutulur. Herkese ne nimet verilmişse, onun hesabı sorulur. A’maya göz nimetinden
sorulmaz. Dilsize dilden sorulmaz. Başbakanın mesuliyeti ile odacınınki
farklıdır. Âlim ile cahilinki de farklıdır.
Her insanda bulunan kiramen katibin melekleri, insanların yaptığı bütün işlerin
resmini çekmekte, her anını filme almaktadır. İnsanların yapacağı işleri Allahü
teâlâ ezelde bildiği için levh-i mahfuza da kaydetmiştir. En ufak bir yanlışlık
ve haksızlık olmayacaktır. Âyet-i kerimede buyuruluyor ki:
(Hiç kimseyi gücünün yettiğinden fazlası ile yükümlü kılmayız. Nezdimizde
hakkı söyleyen bir kitap vardır. Hiç kimse haksızlığa uğratılmaz.) [Müminun
62]
Milyarlarca insanın hesabı çok kısa bir zamanda yapılacaktır. Kur'an-ı kerimde
"Vallahü seriulhisab" ifadeleri geçmektedir. (Allah, hesabı çok çabuk
görür) demektir. Herkes hesaba hazırlanmalıdır!