Sual: Bazı kimseler, Efgani gibi Ali Süavi’yi de rehber ediniyorlar.
Ali Süavi kimdir?
CEVAP
Osmanlı Devletinin son zamanlarında yetişen yazar ve ihtilalci idi.
Rüşdiyede bir kaç sene okuyan Süavi, medrese tahsili görmemişti. Sami Paşanın
maarif nazırlığı sırasında Bursa Rüşdiyesine muallim-i evvel tayin edildi. Ancak
ahlaki düşüklüğü dolayısıyla hakkında yapılan şikayetler artınca, bir sene sonra
Bursa’dan ayrılmak mecburiyetinde kaldı. Sofya’da ticaret mahkemesi reisliği,
Filibe’de tahrirat müdürlüğü de yaptı.
1867 senesinde İstanbul’a dönen Süavi, bir taraftan Şehzade Camiinde vaazlar
veriyor, diğer taraftan Filip Efendinin Muhbir adlı gazetesinde yazarlık
yapıyordu. Bir süre sonra devlet aleyhinde şiirler yazmaya başladı. Bu durum,
gazetenin kapatılmasına ve Ali Süavi’nin Kastamonu’da ikamete mecbur edilmesine
yol açtı. Kastamonu’da iken Mustafa Fazıl Paşanın daveti üzerine kaçıp Paris’e
gitti. Paris’te Mustafa Fazıl Paşa ve arkadaşlarıyla yapılan toplantıdan sonra,
burada alınan karar üzerine Muhbir Gazetesini çıkarmak için Londra’ya gitti.
Gazetenin daha ilk nüshalarından itibaren kararlaştırılmış hedeflerin dışına
çıktığı görüldü. Çok geçmeden gazete kapandı.
Londra’da bir İngiliz kızı ile evlenen Ali Süavi, sultan Abdülaziz’in
tahttan indirilmesinden sonra İstanbul’a geri döndü. Sultan İkinci Abdülhamid
Hanın mabeyn feriki olan Said Paşanın yardımı ile Galatasaray Sultanisine müdür
tayin edildi. Kötü idaresi ile mektebi karıştırması, perişan tavırları ve Türk
halkının örf ve âdetlerine uymayan davranışları yüzünden kısa zaman sonra bu
görevden azledildi.
Bu olaydan sonra Abdülhamid Hana ve idaresine düşman kesilen Ali Süavi,
İngilizlerin arzusu üzerine Sultanı tahttan indirmeye ve yerine 5.Muradı padişah
yapmaya karar verdi. İngilizler de gerekli desteği verdi. Gizli olarak çalışmaya
başladı.
Etrafına topladığı 500 kişi ile 20 Mayısta Çırağan Sarayını basarak, 5. Muradı
dışarı çıkardı. Bu sırada yetişen Beşiktaş muhafızı Hasan Paşanın vurduğu bir
sopa darbesiyle Ali Süavi olay yerinde öldü (1878).
İngiliz olan karısı Mary, olay gecesi yalıda bulunan belgeleri yaktıktan sonra,
derhal kendisini bekleyen gemi ile Londra’ya kaçtı.
Ali Süavi daima ön safta bulunmak isteyen, övülmeyi seven, yalan söylemekten
çekinmeyen ve dostluğuna güvenilmeyen bir kişiliğe sahipti. Onun bu şahsiyetini
iyi değerlendiren İngilizler, kendisini istedikleri biçimde yetiştirmişler ve
kullanmışlardır. Nitekim o, rejim meselesinde İngiliz parlamenterizmine benzeyen
bir meşrutiyet arzusunu daimi olarak dile getiriyordu.
Diğer taraftan klasik medrese tahsili bile görmeyen Süavi, belli çevrelerce
muhaddis ve hatta müctehid gibi gösterilmeye çalışılmıştır. Süavi, dinde reform
yapmak gerektiğini, hutbenin her milletin kendi dilinde okunmasını ısrarla
savunmuştur. Süavi’nin bu fikirleri daha sonra Efgani adlı başka bir İngiliz
ajanı tarafından geliştirilmiştir. (Y.Rehber Ansiklopedisi)