Sual: Kur’an-ı kerimi okumak mı, yoksa dinlemek mi daha çok sevabdır?
CEVAP
Kur’an-ı kerimi okumak sünnet, dinlemek ise farz-ı kifayedir. Sünnetin
sevabı, farzın yanında denizde damla bile değildir. Din kitaplarında
bildiriliyor ki:
1- Kur’an-ı kerimi dinlemek farz-ı kifayedir. İş gören, uyuyan ve camide
namaz kılan veya vaaz veren yanında, yüksek sesle, Kur’an kerim okumaya başlamak
günahtır. (Redd-ül-muhtar)
2- Camiye girince tehıyyet-ül-mescid olarak, iki rekât namaz kılmak,
sünnettir. Kur'an-ı kerim okunuyorsa, sünnet olan bu namaz kılınmaz. Çünkü
Kur’an-ı kerimi dinlemek farzdır. Farz-ı kifaye için dahi, sünneti terk etmek
evladır. (Eşbah şerhi)
3- Kitap okuyan veya iş yapan yanında Kur'an-ı kerim okumaya başlamak, onlar
dinlemezse günah olur. Birinin okuyup, başkalarının sessizce dinlemeleri
gerekir. İşi olanların dinlemeden işlerine gitmeleri günah olmaz. Kur’an-ı
kerimi dinlemek, farz-ı kifayedir. (Halebî-yi kebir)
Farz-ı kifaye, bir kişi onu yapınca, diğerlerinden bu mesuliyet kalkar
demektir. Yani bir kişi okunan Kur’an-ı kerimi dinlerse, başkaları dinlemeyip
işlerine gidebilir, onlara günah olmaz. Ama orada dururlarsa dinlemeleri
gerekir.
Kur’an-ı kerim okuyanı dinleyenler varsa, onların farz işlemelerine sebep olduğu
için, Kur’an okuyan ayrıca sevaba kavuşur.
Sual: Bazı kimseler, (Sabah akşam okunan Hüvallahülleziyi, gece okunan
Amenerresülünü, imamın okuması yetmez, herkesin kendisi okuması gerekir)
diyorlar. Okunan Kur’anı dinlemek, okumaktan daha sevap olmaz mı?
CEVAP
Evet, dinlemek daha sevabdır. Okumak sünnet, dinlemek farzdır. Nafileler ve
sünnetler, farzın yanında, deniz yanında damla gibi bile değildir. Başkası için
namaz kılamayız, oruç tutamayız ama, Kur’an okuyup, sadaka verip sevabını ona
bağışlayabiliriz. Bir sevabı kazanmak için illa onu kendimizin yapması gerekmez,
başkası bizim için yaparsa bize de sevap olur. Mesela bir hadis-i şerif meali
şöyledir:
(Bir müminin kabrini ziyaret ederken, Allahümme inni eselüke-bi-hurmet-i
Muhammed aleyhisselam en la tüazzibe hazelmeyyit derse, o ölünün azabı kıyamete
kadar kaldırılır.) [Etfal-ül müslimin]
İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Ölülere, dua ile, istiğfar etmekle, onun için sadaka vermekle yardım etmek,
imdatlarına yetişmek gerekir. İbrahim aleyhisselam, (Ey Rabbimiz, [kıyamette]
hesap için ayağa kalkıldığı gün, beni, ana-babamı ve bütün müminleri mağfiret
eyle) diye dua etmiştir. (İbrahim 4)
Bir müminin duası ile diğer müminlerin günahları affediliyor ki, böyle dua
edilmesi emredilmiştir. Yine her gün namazda, (İbadillahissalihin) diyerek
müslümanlara dua ediyoruz. Faydası olmasaydı, her tehıyyatta bunun okunması
emredilmezdi.
Bir müminin cenaze namazı kılınırsa veya onun için dua ve istiğfar edilirse
ölünün günahlarının bir kısmı veya tamamı affolur. Birkaç hadis-i şerif meali:
(Bir müslüman ölür de, üç saflık bir cemaat namazını kılarsa, o mevta Cennete
girmeye hak kazanır.) [Tirmizi, Ebu Davud]
(Ölmüş ana babanız için dua ve istiğfar edin!) [Hakim]
(Sadaka veren kimse, sevabını müslüman ana-babasına da niyet ederse, verdiği
sadakanın sevabı, onlara da gider, kendi sevabından da bir şey eksilmez.)
[Taberani]
(Bir kimse, başkasının yerine oruç tutamaz, namaz kılamaz; fakat onun orucu ve
namazı için fakiri doyurur.) [Nesai]
Tatarhaniyye’de, (Sadaka veren kimse, sevabının bütün müminlere verilmesi için
niyet ederse, kendi sevabından hiç azalmadan, bütün müminlere de sevabı erişir.
Ehl-i sünnet mezhebi böyledir) buyuruldu. (Redd-ül-muhtar)
Demek ki, birisi sadaka verse, sevabını bize bağışlasa biz de sevap kazanırız.
Birisi Kur’an-ı kerim okusa biz de dinlesek, biz de okumuş sayılırız ve okuma
sevabından daha fazla alırız.