Sual: Kur’an-ı kerim neden mahluk değildir?
CEVAP
Muteber kitaplarda buyuruluyor ki:
(Mutezile diyor ki: "İnsan, ihtiyari, yani istekli hareketlerini kendi yaratır.
Allahü teâlâ, kullarına faydalı işler yapmaya mecburdur. İyilere sevap, kötülere
azap vermesi gerekir. Allah’ın sıfatları yoktur. Kur'an, harf, kelime ve sestir.
Bunlar ise, mahluk, sonradan yaratılmıştır. İnsan iyi, kötü, bütün işlerini
kendi yaratır. Allahü teâlâ, kötü şeyleri, günahları yaratır demek, doğru
değildir." Mutezilenin bu sözleri yanlıştır. Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor
ki:
(Sizi de işlerinizi de yaratan Allahü teâlâdır.) [Saffat 96]
İş sahibi, işi yaratan değil, bu işi yapandır. İnsan mahluk olduğu gibi, küfrü,
imanı, ibadeti ve isyanı da mahluktur.) [Milel ve nihal]
İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki,
(İmam-ı a'zam Ebu Hanife ile imam-ı Ebu Yusuf, Kur’an-ı kerim mahluk mu, değil
mi diye altı ay konuştuktan sonra sözbirliğine vardılar ve Kur’an-ı kerime
mahluk diyenin kâfir olacağını bildirdiler. Kelam-ı nefsiyi gösteren, kelam-ı
lafziyi anlatan harfler, kelimeler, sesler, elbette mahluktur, hadistir. Bütün
mahluklar içinde, Allahü teâlâya en yakın olan, en kıymetli olan, Kur’an-ı
kerimin harfleri ve kelimeleridir. Kelam-ı lafzi ve kelam-ı nefsi ise ezeli ve
kadimdir.) [c.3/89]
Allahü teâlâ, Kur’an-ı kerimi, harf ve kelime olarak gönderdi. Bu harfler
mahluktur. Bu harf ve kelimelerin manası, kelam-ı ilahiyi taşımaktadır. Bu
harflere, kelimelere Kur'an denir. Kelam-ı ilahiyi gösteren manalar da
Kur'andır. Bu kelam-ı ilahi olan Kur'an mahluk değildir. Allahü teâlânın, başka
sıfatları gibi, ezeli ve ebedidir. Kur’an-ı kerim, Allahü teâlânın kelamıdır,
mahluk yani, sonradan yaratılmış değildir. Zât-ı ilahinin sıfatıdır. Kur’an-ı
kerim, bu kelimelerden, seslerden çıkan manalardır. Kelimeler, sesler, kelam-ı
ilahi değildir. İnsanın kelamı da kalbdedir. Sözlerimiz bunu meydana çıkaran
tercümandır.
Her dirinin kemali, üstünlüğü, kelam sıfatı iledir. Kelam sıfatı olmazsa,
kusurlu olur. Allahü teâlâ da, diri olduğu için, kelam sahibi olması gerekir.
Bütün peygamberler, bütün kitaplar, Allahü teâlânın kelam sıfatı vardır, dedi.
Musa aleyhisselamın ağaçtan işittiği kelime ve ses, kelam-ı ilahi idi. Hafızın
sesi ise kelam-ı ilahi değildir. Bu sesin sadece manaları, kelam-ı ilahidir.
Allahü teâlâ, mahlukların sözünü harfsiz, sessiz işitir. Harfsiz, sessiz olan
kendi kelamını, Arabi dil ile indirdi. Kelam-ı ilahide bir değişiklik olmadı.
İnsan çeşitli elbise ile, çeşitli surette görünür, fakat insanda bir değişiklik
olmaz. Allahü teâlânın kelamı, mahlukların kelamı gibi, kelime ve sese muhtaç
değildir. Fakat bu kelime ve sesler değiştirilirse, kelam-ı ilahi değiştirilmiş,
bozulmuş olur. Kur’an-ı kerim, bu kelimelere, bu sese mahsustur. Allahü teâlâ,
kelamını bu kelimelere, seslere kendi yerleştirmiştir. (Emali şerhi)