Sual: Kur'an-ı kerimin mucize oluşunu açıklar mısınız?
CEVAP
Peygamber efendimiz, kimseden bir şey öğrenmemiş, hiç yazı yazmamış iken ve
geçmişlerden ve etraftakilerden haberi olmayan insanlar arasında hâsıl olmuş
iken, Tevrat’ta ve İncil’de ve bütün başka kitaplarda yazılı şeyleri bildirdi.
Geçmişlerin hallerinden haber verdi. Her dinden, her meslekten ileri gelenlerin
hepsini huccet ve burhanlar söyleyerek susturdu. En büyük mucize olarak Kur'an-ı
kerimi ortaya koydu. Allahü teâlâ, Resulüne buyuruyor ki:
(Sen bundan [Kur'an-ı kerim gelmeden] önce bir kitap okumuş ve onu
yazmış değildin. Eğer öyle olsaydı bâtıl yoldakiler, [Kur'anı başkasından
öğrenmiş veya önceki semavi kitaplardan almış] derler ve [Yahudiler de,
Onun vasfı Tevratta ümmidir, bu ise ümmi değil diye] şüpheye düşerlerdi.)
[Ankebut 48]
Kur'an-ı kerimde kimsenin yapamayacağı, söyleyemeyeceği şeyler sayılamayacak
kadar çoktur. Birkaçı şöyle:
1- İcaz ve belagattır. Yani az söz ile pürüzsüz ve kusursuz olarak, çok
şey anlatmaktır. Bütün şairler, edebiyatçılar, Kur'an-ı kerimin nazmında ve
manasında aciz ve hayran kalmışlar, bir âyetin benzerini söyleyememişlerdir.
İcazı ve belagati insan sözüne benzemez. Yani, bir kelimesi çıkarılsa veya bir
kelime eklense, lafzındaki ve manasındaki güzellik bozulur. Bir kelimesinin
yerine koymak için, başka kelime arayan bulamamıştır.
2- Harfleri ve kelimeleri, Arap harflerine ve kelimelerine benzediği halde,
âyetler, yani sözler ve cümleler, onların sözlerine ve şiirlerine hiç
benzemiyor. Kur'an-ı kerimin yanında onların sözleri, cam parçalarının elmasa
benzemesi gibidir. Dil mütehassısları bunu pekiyi görmektedir.
Allahü teâlâ, her asırda en az bir kişiyi Peygamber olarak göndermiş, ona
çeşitli mucizeler vermiştir. Mesela, Hazret-i Musa zamanında sihir, büyücülük
çok ilerlemişti. Hazret-i Musa asasını yere koyup büyük bir ejderha olmuş,
sihirbazların ellerindeki aletleri, ipleri yutmuştur.
Hazret-i İsa zamanında tıp çok ileri idi. Hazret-i İsa mucize olarak, körleri
iyi etmiş, ölüleri diriltmiştir.
Bizim Peygamberimizin zamanında ise edebi söz ve yazı sanatı çok ileri idi.
Yarışmada birinci olan şiir, yazı ve konuşmalar Kâbe duvarına asılırdı. Kur'an-ı
kerim gelince bunlar indirilip yerine, gelen âyetler kondu. İnatçı kâfirler
hariç herkes Kur'an-ı kerimin Allah’ın kelamı olduğuna inandı.
Kur'an-ı kerimde, (Bu Kur'an, Allah kelamıdır. İnanmıyorsanız, bir âyeti
kadar siz de söyleyin! Söyleyemezsiniz) buyuruluyor. Bütün düşmanlar el ele
verip, yıllarca uğraştıkları halde onun benzerini bugüne kadar söyleyemediler.
Söylemek de mümkün değildir.
3- Bir insan, Kur'an-ı kerimi ne kadar çok okursa okusun bıkmıyor,
usanmıyor. Arzusu, hevesi, sevgisi ve zevki artıyor. Hâlbuki Kur'an-ı kerimin
tercümelerinin ve başka şekillerde yazmalarının ve diğer bütün kitapların
okunmasında, böyle arzu ve lezzet artması olmuyor. Usanç hâsıl oluyor. Yorulmak
başkadır, usanmak başkadır.
4- Geçmiş insanların hallerinden birçok şey Kur'an-ı kerimde
bildirilmektedir.
5- İleride olacak şeyleri bildirmektedir. Bunlardan çoğu meydana çıkmış ve
çıkmaktadır.
Mesela, Rum suresinin 3. âyetinde mealen, (Rumlar, en yakın bir yerde mağlup
oldu. Hâlbuki onlar, bu mağlubiyetten sonra birkaç yıl içinde [on yıla
varmadan] galip gelecektir) buyuruldu.
Bu âyet, Rum Kayseri Herakliusun on yıldan az zamanda, İran şahı
Husrev Perviz ordusuna galip geleceğini önceden haber vermektedir. Aynen
vaki oldu.